Bu fetva hicri 9.yüzyılda yaşamış büyük Maliki Fakihi Ebü’l-Kāsım el-Burzülî'ye aittir. Bu fetva tasdik ediyor ki, Beşeri Kanunlarla yönetilen devletlerde müslümanlar hak sahibi oldukları durumda, kendi haklarını elde etmek için mevcut mahkemelere başvurabilirler.
"Bakın, bu gün Tunus' ta neler yaşanıyor ?! Ülkenin hakimi, Hisbenin Sahibi, pazarların gözetçileri, Şehir Emirleri Kadılardan öne geçiriliyor. Yukarıda bahsedilen ihtilaf ayrılığı ışığında onların verdikleri hükümler geçerlimidir yoksa değil mi ? Öyleki onların çoğu zulüm ile, insanların mallarını haksız şekilde yenilmesine sebep olmaları ile biliniyorlar ve hak ile hüküm vermiyorlar, VERDİKLERİ HÜKÜMLER ŞERİATA DAYANMIYOR, bilakis kendi tevillerine ve reylerine dayanarak hüküm veriyorlar. Apaçıktır ki, bu tarz hükümler mutlak olarak geçersizdir. Bu yüzden de onların hükümlerine çağıran kişileri, karşı taraf Kadı'nın yanına muhakeme olunmaya çağırdıklarında, bu hakimlerin mahkemelerine çağıran kişilerin Kadılar taraflndan cezalandırılması alışkanlık hali almıştır, zira insanları bu zalımın zulmüne maruz koymuş oluyorlar. Fakat, karşılaştığımız söz sahibi olan alimlerden bazıları "hak sahibi olması sabit olan kişilerin" bu mahkemelere başvurmalarını buyurmuşlar. Diyorlar ki, Kadı bu konuda daha bilgili olsa da, hakimler daha güçlüdür. Bu özellikle de kadılara ulaşmak zor olduğu durumlarda münasiptir, hatta kadıya ulaşsa bile Kadı onun meselesini kolaylıkla çözemiyor....
Eğer bu durumlar sabit olursa ve hakimin karşı tarafa zulmetmeyeceğini bilirse, YALNIZCA VALİNİN ELİNDEKİ GÜÇTEN YARARLANARAK KENDİ HAKKINA ULAŞACAĞINI BİLİRSE, bu halde bunu yapmak için ona ruhsat vardır. Bunların hepsi sınanmıştır. Şeyhimiz el-İmam (ibn Arafe) de bu görüştedir, ve hatta kendisi de bazı durumlarda kendi hakları için böyle yapmıştır."
Kaynak : [Fetava el-Burzülî, 4/48-49]
El-Burzülî'nin sözlerinden anlaşılıyor ki O, müslümanların kendi haklarını elde etmeleri için, beşeri mahkemelere bir güç yapısı olarak yaklaşarak başvurmalarına cevaz vermiştir. Ve o hocası olan diğer ünlü maliki fakihi ibn Arafe' nin de bu görüşte olduğunu aktarıyor.
"Bakın, bu gün Tunus' ta neler yaşanıyor ?! Ülkenin hakimi, Hisbenin Sahibi, pazarların gözetçileri, Şehir Emirleri Kadılardan öne geçiriliyor. Yukarıda bahsedilen ihtilaf ayrılığı ışığında onların verdikleri hükümler geçerlimidir yoksa değil mi ? Öyleki onların çoğu zulüm ile, insanların mallarını haksız şekilde yenilmesine sebep olmaları ile biliniyorlar ve hak ile hüküm vermiyorlar, VERDİKLERİ HÜKÜMLER ŞERİATA DAYANMIYOR, bilakis kendi tevillerine ve reylerine dayanarak hüküm veriyorlar. Apaçıktır ki, bu tarz hükümler mutlak olarak geçersizdir. Bu yüzden de onların hükümlerine çağıran kişileri, karşı taraf Kadı'nın yanına muhakeme olunmaya çağırdıklarında, bu hakimlerin mahkemelerine çağıran kişilerin Kadılar taraflndan cezalandırılması alışkanlık hali almıştır, zira insanları bu zalımın zulmüne maruz koymuş oluyorlar. Fakat, karşılaştığımız söz sahibi olan alimlerden bazıları "hak sahibi olması sabit olan kişilerin" bu mahkemelere başvurmalarını buyurmuşlar. Diyorlar ki, Kadı bu konuda daha bilgili olsa da, hakimler daha güçlüdür. Bu özellikle de kadılara ulaşmak zor olduğu durumlarda münasiptir, hatta kadıya ulaşsa bile Kadı onun meselesini kolaylıkla çözemiyor....
Eğer bu durumlar sabit olursa ve hakimin karşı tarafa zulmetmeyeceğini bilirse, YALNIZCA VALİNİN ELİNDEKİ GÜÇTEN YARARLANARAK KENDİ HAKKINA ULAŞACAĞINI BİLİRSE, bu halde bunu yapmak için ona ruhsat vardır. Bunların hepsi sınanmıştır. Şeyhimiz el-İmam (ibn Arafe) de bu görüştedir, ve hatta kendisi de bazı durumlarda kendi hakları için böyle yapmıştır."
Kaynak : [Fetava el-Burzülî, 4/48-49]
El-Burzülî'nin sözlerinden anlaşılıyor ki O, müslümanların kendi haklarını elde etmeleri için, beşeri mahkemelere bir güç yapısı olarak yaklaşarak başvurmalarına cevaz vermiştir. Ve o hocası olan diğer ünlü maliki fakihi ibn Arafe' nin de bu görüşte olduğunu aktarıyor.