Başarılar ateş gibidir. Ki-mini ısıtır, kimini de ya-kar. Başarıları değerlendirip yolla-rına ışık olarak alanlar da olacak, sıcaklığından faydalanıp ısınanlar da. Bu ikisinden yararlanamayıp avazı çıktığı kadar yandım diye ba-ğıranlar da olacaktır. Dedik ya işte başarılar ateş gibidir. Isınmayı ve ay-dınlanmayı bilmeyenler var. Bazıları yanabiliyorlar diyerek kimsenin ba-şarısını engellemeye hakkımız yok.
Biliyor musunuz zaman bileyi taşına benziyor. İnsanı törpülerken tüketiyor da. Her geçen gün biraz daha tecrübe kazandığımızı söyler-ken günler de bir daha geri gelme-mek üzere geçip gidiyor. Bu defada keskinliğimizi görebilmek için ye-terli zamanı bulamıyoruz. Aslında her şey zamanında olmalı. İnsan-ların birbirlerini tanımaları için mutlaka zaman kaybetmemeli. Za-man bazı şeylerin ilacıdır fakat ilaç var diyerek yaralanmak niye. Yara-lanmayanların ilaca ihtiyaçları da olmaz.
Keşke insanın da huyunu suyun boğduğu, ateşin yaktığını bildiğimiz gibi önceden bilebilseydik. İlla da şairin "Geç fark ettim taşın sert ol-duğunu. Su insanı boğar, ateş yakar-mış. Her doğan günün bir dert ol-duğunu, insan bu yaşa gelince an-larmış..." dediği gibi bizim de bazı şeyleri anlamamız için belli bir yaşa gelmemiz mi gerekir.
Tilkiyi canından eden parlak postu, insanı da canından eden ah-mak dostudur. Bilge insanlar bir tane ahmak dostun olacağına bin tane akıllı düşmanın olsun demiş-lerdir. Öyle insanlar vardır ki on-ların hayatlarındaki en büyük en-gelleri düşmanları değil, bilakis dost bildikleri ahmaklardır. Zira düş-manı bilirsiniz de ötekileri seçe-mezsiniz. Ne yazık ki onları ancak birer sille yiyerek öğrenebiliyoruz.
Kartalların ağzında dolaşan so-lucanlarda kendilerini uçuyor sana-bilirler. Halbuki solucanları havada görmek bizi şaşırtmamalı çünkü onlar kartalların ağzında dolaşıyor-du. Kralın tacını ödünç alan kral olamadığı gibi her eline süpürge alan kralda hizmetçi olmaz. Kral her yerde kraldır. Taç ödünç veri-lebilir fakat krallık verilmez. Köle ruhlu krallardan ve kral ruhlu kölelerde yan yana olabilir belki fa-kat zaman zaman kralla köle bir-birine karışabilirler. İkisinden birini tercih etmenin imkanı yoktur. Kral, köle ruhlu olacaksa orada işi ne? Köle, kral ruhu taşıyorsa zincirlerini çoktan kırmış olmalı değil miydi? diye sormak gerekmez mi?
Kralın başarısı köleyi rahatsız etmez de, kölenin başarısı kralı hep rahatsız etmiştir. Köle hiçbir zaman kral olamayacağını biliyor fakat kral yine de korkuyor. Dünden bugüne idareciler yanlarında kendilerinden akıllı adamı taşımak istememiş-lerdir. Kim bilir belki de nedeni bu olmalı diye düşünüyorum.
Konuşulmasa bile bazı başarı-lar birilerinin başarısızlıklarını de-şifre edebilir. Zira başarılardan ra-hatsız olan ruhlar kendi kabuğu içe-risinde kıvranan ruhlardır. Rahmetli Cemil Meriç'in çok anlamlı bir sözü var: "Şehirleri zaptedecek enerjiyi yel değirmenlerine saldırmakla harcadık." diyor. Bir iş yapıyormuş gibi görünenler yolun yarısına gel-miş olanları tenkit edeceklerine yaptıkları işten netice almaya bak-salar daha iyi olmaz mı? Okyanus-lara sandallarla açılanların koca ge-mileri taşa tutmaya ne hakları var?
Bol bol teori üretip pratiğe ge-lince saklambaç oynayanları görün-ce üzülmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Başarının ucuzu ol-maz. O hem emek hem de yürek ister. Bugün bir yerlere gelen in-sanlar başarı merdivenine elleri cebinde tırmanarak çıkmamış-lardır. Arkalarında kocaman yorgun yıllar bırakarak gelmişlerdir. Kes-tikleri tırnağı bile taşın altına koy-maktan aciz olanların ellerini taşın altına koymaktan söz etmelerine tahammül edemiyor insan. Ve ya-zıyor... Harflerden, kelimelerden alırcasına hırsını. İster suya yazılan yazı, isterse atılan taş gibi. Hiç de-ğilse bir şekil oluşturuyor.
Her şeyi anlıyor biliyor da in-sanı anlamakta zorluk çekebiliyor-sunuz. İnsan meçhul bir varlık ves-selam. Bilinmiyor işte. Her defa-sında tamam şimdi anladık diyecek fakat bir süre sonra yine yanıldığı-mızın farkına varacağız. İnsan bu, bilemezsiniz ki...
Biliyor musunuz zaman bileyi taşına benziyor. İnsanı törpülerken tüketiyor da. Her geçen gün biraz daha tecrübe kazandığımızı söyler-ken günler de bir daha geri gelme-mek üzere geçip gidiyor. Bu defada keskinliğimizi görebilmek için ye-terli zamanı bulamıyoruz. Aslında her şey zamanında olmalı. İnsan-ların birbirlerini tanımaları için mutlaka zaman kaybetmemeli. Za-man bazı şeylerin ilacıdır fakat ilaç var diyerek yaralanmak niye. Yara-lanmayanların ilaca ihtiyaçları da olmaz.
Keşke insanın da huyunu suyun boğduğu, ateşin yaktığını bildiğimiz gibi önceden bilebilseydik. İlla da şairin "Geç fark ettim taşın sert ol-duğunu. Su insanı boğar, ateş yakar-mış. Her doğan günün bir dert ol-duğunu, insan bu yaşa gelince an-larmış..." dediği gibi bizim de bazı şeyleri anlamamız için belli bir yaşa gelmemiz mi gerekir.
Tilkiyi canından eden parlak postu, insanı da canından eden ah-mak dostudur. Bilge insanlar bir tane ahmak dostun olacağına bin tane akıllı düşmanın olsun demiş-lerdir. Öyle insanlar vardır ki on-ların hayatlarındaki en büyük en-gelleri düşmanları değil, bilakis dost bildikleri ahmaklardır. Zira düş-manı bilirsiniz de ötekileri seçe-mezsiniz. Ne yazık ki onları ancak birer sille yiyerek öğrenebiliyoruz.
Kartalların ağzında dolaşan so-lucanlarda kendilerini uçuyor sana-bilirler. Halbuki solucanları havada görmek bizi şaşırtmamalı çünkü onlar kartalların ağzında dolaşıyor-du. Kralın tacını ödünç alan kral olamadığı gibi her eline süpürge alan kralda hizmetçi olmaz. Kral her yerde kraldır. Taç ödünç veri-lebilir fakat krallık verilmez. Köle ruhlu krallardan ve kral ruhlu kölelerde yan yana olabilir belki fa-kat zaman zaman kralla köle bir-birine karışabilirler. İkisinden birini tercih etmenin imkanı yoktur. Kral, köle ruhlu olacaksa orada işi ne? Köle, kral ruhu taşıyorsa zincirlerini çoktan kırmış olmalı değil miydi? diye sormak gerekmez mi?
Kralın başarısı köleyi rahatsız etmez de, kölenin başarısı kralı hep rahatsız etmiştir. Köle hiçbir zaman kral olamayacağını biliyor fakat kral yine de korkuyor. Dünden bugüne idareciler yanlarında kendilerinden akıllı adamı taşımak istememiş-lerdir. Kim bilir belki de nedeni bu olmalı diye düşünüyorum.
Konuşulmasa bile bazı başarı-lar birilerinin başarısızlıklarını de-şifre edebilir. Zira başarılardan ra-hatsız olan ruhlar kendi kabuğu içe-risinde kıvranan ruhlardır. Rahmetli Cemil Meriç'in çok anlamlı bir sözü var: "Şehirleri zaptedecek enerjiyi yel değirmenlerine saldırmakla harcadık." diyor. Bir iş yapıyormuş gibi görünenler yolun yarısına gel-miş olanları tenkit edeceklerine yaptıkları işten netice almaya bak-salar daha iyi olmaz mı? Okyanus-lara sandallarla açılanların koca ge-mileri taşa tutmaya ne hakları var?
Bol bol teori üretip pratiğe ge-lince saklambaç oynayanları görün-ce üzülmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Başarının ucuzu ol-maz. O hem emek hem de yürek ister. Bugün bir yerlere gelen in-sanlar başarı merdivenine elleri cebinde tırmanarak çıkmamış-lardır. Arkalarında kocaman yorgun yıllar bırakarak gelmişlerdir. Kes-tikleri tırnağı bile taşın altına koy-maktan aciz olanların ellerini taşın altına koymaktan söz etmelerine tahammül edemiyor insan. Ve ya-zıyor... Harflerden, kelimelerden alırcasına hırsını. İster suya yazılan yazı, isterse atılan taş gibi. Hiç de-ğilse bir şekil oluşturuyor.
Her şeyi anlıyor biliyor da in-sanı anlamakta zorluk çekebiliyor-sunuz. İnsan meçhul bir varlık ves-selam. Bilinmiyor işte. Her defa-sında tamam şimdi anladık diyecek fakat bir süre sonra yine yanıldığı-mızın farkına varacağız. İnsan bu, bilemezsiniz ki...