Bin Ladin ve Müslüman Kardeşler
Eymen Zevahiri, Usame bin Ladin’i andığı “İmam’la Geçen Günler” adlı video görüntülerinde el Kaide kurucusunun 1980’lerde gruptan çıkarılmadan önce Arap Yarımadasında Müslüman Kardeşlerin bir üyesi olduğunu ilan etti. Ladin, Afganistan’daki mucahidlerin safında savaşmakta ısrar ettiği için kovulmuştu; Müslüman Kardeşler, Pakistan’a yardım götürmesine müsaade etmiş fakat daha ileri gitmesini de istememişti. Müslüman Kardeşler sözcüsü Mahmud Gazlan’ın çabucak reddetmesinden kalkışla diyebiliriz ki Zevahiri’nin iddiaları Müslüman Kardeşlerde mahcubiyet yaratmışa benziyor.
Mahcubiyetin sebeplerinden biri de Mısır’da Müslüman Kardeşlerden seçilmiş cumhurbaşkanının olduğu bir zamanda grubun ılımlı İslamcı çizgide olduğuna dair Batıyı temin etmeye iştiyaklı olması ve dolayısıyla da el Kaide yahut cihadizm’le bağlantılı her şeyden korku duymasıdır. Ancak Zevahiri’nin açıklamaları bu bakımdan çok sorunlu addedilmemeli zira Müslüman Kardeşleri, üyelerinin fiili cihada hatta bu konunun çok daha az tartışma konusu olduğu Afganistan’daki Sovyetlere karşı cihada katılmalarına bile gönülsüz bir grup olarak tasvir etmektedir. Müslüman Kardeşlerin rahatsızlık duymasının daha muhtemel bir sebebi, Zevahiri’nin Suudi İslamcılar arasında herkesin bildiği ama bu halkanın dışındakilerin pek bilmediği bir şeyi ifşa etmesidir: Suudi Arabistan’da Müslüman Kardeşlerin bir şubesi vardır.
Gazlan’a göre Suud Müslüman Kardeşleri aslında diğer Müslüman Kardeşler (İhvan) şubelerinden biri değildir. Suud monarşisi ta Hasan el Benna zamanlarında Müslüman Kardeşlerin krallık dâhilinde şube açmasına izin vermeyeceğini belli etmişti. Ancak 1960’lardan itibaren Mısır ve Suriye İhvan’ından etkilenen sürgündeki farklı Suudi isimler, Müslüman Kardeşlerle bağlantılı olduklarını iddia ettikleri yarı gizli mahalli örgütler oluşturmaya başlamışlardı. Bunun yukarıdan aşağıya değil de tabanda oluşan bir dinamik olduğunun işaretlerinden biri de dört ayrı grubun aynı anda doğmasıdır: Batı vilayetinde kurulan Hicaz İhvanı; Suleyfi İhvanı; Funaysan İhvanı; ve Zubeyr İhvanı (Aileleri Irak’ın güneyindeki Zubeyr’de yaşamış Suudiler tarafından kurulduğu için bu isimle anılmıştır.) Dört grup da faaliyetlerini eşgüdümlemeye bakmış ve birbirlerini daha büyük bir oluşumun parçası olarak görmüş olsalar da resmen birleşmiş değillerdir.
Mısır ve diğer yerlerdeki Müslüman Kardeşler Suud İhvanı’ndan bu grupla bağlantıları korudular fakat konunun hassasiyetinden dolayı bu bağlantılar gevşek tutuldu ve asla resmileştirilmedi. Örneğin, Suudi İhvan’lar 1980’lerde bazen Uluslararası Müslüman Kardeşler örgütü toplantılarına katıldılar fakat örgütün temsilcisi olarak değil de şahsi katılım olarak. Suudi İhvan’lar mutad olduğu üzere Kahire’deki rehbere bağlılık yemini de etmediler çünkü Suud vatandaşları olarak zaten Suudi Kralına bağlılık yemini etmişlerdi. Suudi İhvan’lar ideolojik bakımdan diğerlerinden tamamen farklıydılar: Hasan El Benna, Said Havva ve Seyyid Kutup okumalarına rağmen fıkhi ve akidevi konularda alıntı yaptıkları Selefi yazarlardan ciddi biçimde etkilenmişlerdi.
Suudi Arabistan’daki İhvan’lar “Sahwa” yahut “İslami Uyanış” diye anılan daha geniş bir sosyal hareketin parçasıydılar; ideolojileri, Müslüman Kardeşlerin siyasi bakışı ile Selefi dini görüşün bir harmanlamasıydı. İslami Uyanış içerisinde Sururcular da vardı. Bu grup, Suriye İhvan’ının eski bir üyesi olan fikri babası Muhammed El Surur’un ölümünden sonra böyle anılmıştır. İslami Uyanışın okullarda ve üniversitelerdeki etkisi 1970’lerde oldukça arttı öyle ki 1970’lerin sonuna doğru onbinlerce genç Suudi, İslami Uyanış mensubuydu. Kendi neslinden olan pek çokları gibi genç bin Ladin de hareketin kollarından birine işte bu zamanlarda katılmıştır. Ladin’in katıldığı Suud İhvan’ıydı çünkü onun bölgesinde, Hicaz’da, en etkin grup buydu.
Suud Müslüman Kardeşleri daha geniş İslami Uyanış hareketi içerisinde Sururcular dâhil merkezdeki Selefi gruplardan büyük bir farklılık taşıyorlardı. Selefiler, selefi akidenin saflığını “sapkın” Müslüman gruplardan korumaktaki ısrarlarından dolayı genelde içe dönüktüler; Suudi Müslüman Kardeşler ise çok daha dışa dönüktü ve yüzlerini Pan-İslamcı fikir ve hissiyata çevirmişlerdi. Bunlar arasında “İslami dayanışmanın” önemi hakkında ve akideleri ne kadar Ortodoks olursa olsun tüm Müslümanları destekleme ihtiyacına dair konuşmalar yapılıyordu.
Sovyetler Afganistan’ı işgal ettiğinde, Abdullah Azzam Müslümanları mucahid kervanına katılmaya davet ettiğinde cihad çağrısını en çok önemseyen Suudilerin niçin Müslüman Kardeşler arasından çıktığını da izah eder bu. Aralarında Usame bin Ladin ve Çeçenya’daki mucahidlerin gelecekteki emîri Samir el Suvaylim de vardı ki Hattab olarak bilinir. Ancak bunu yaparken liderlerinin iradesi hilafına davranmışlardı; Zevahiri video’da bundan bahsetmektedir. Müslüman Kardeşlerin Afganistan’daki faaliyetleri insâni yardımla sınırlıydı ve kısmen de rakip grupların nüfuzu altına girmekten çekindikleri için üyelerinin savaşa katılmasına gönülsüzdüler. Abdullah Azzam’ın Ürdün İhvan’ındaki üyeliği askıya alınırken bin Ladin ve Hattap, Suud İhvan’ından kovulmuştu.
Bin Ladin’in Suud İhvan’ıyla ilişkisi resmen sona erdiğinde her biri farklı bir yol tutturdu. Bin Ladin gitgide Suud rejimine düşman kesilirken Suud Müslüman Kardeşleri göze batmamaya çalıştı ve (1990’larda İslami Uyanış intifadası sırasında kısa bir süre hâriç) kraliyet ailesini açıkça eleştirmekten sakındı. Arap Baharı’nın ardından bölgedeki devrimci olaylar sayesinde harekete geçen birkaç Suudi İhvan üyesi, örgütün siyasi reformlar talep ederek kraliyet ailesine açıkça meydan okuması için bastırdı ama sonuç çıkmadı. Suud Müslüman Kardeşleri’nin rejimin hışmına uğramadan, dışarıdakilerin dikkatini çekmeden Suud’un siyasi dokusunda bu zamana değin kilit bir unsur olmaya devam etmesini bu dikkatli strateji açıklar.
Bin Ladin ve Müslüman Kardeşler | Stephane Lacroix | Press Medya
Eymen Zevahiri, Usame bin Ladin’i andığı “İmam’la Geçen Günler” adlı video görüntülerinde el Kaide kurucusunun 1980’lerde gruptan çıkarılmadan önce Arap Yarımadasında Müslüman Kardeşlerin bir üyesi olduğunu ilan etti. Ladin, Afganistan’daki mucahidlerin safında savaşmakta ısrar ettiği için kovulmuştu; Müslüman Kardeşler, Pakistan’a yardım götürmesine müsaade etmiş fakat daha ileri gitmesini de istememişti. Müslüman Kardeşler sözcüsü Mahmud Gazlan’ın çabucak reddetmesinden kalkışla diyebiliriz ki Zevahiri’nin iddiaları Müslüman Kardeşlerde mahcubiyet yaratmışa benziyor.
Mahcubiyetin sebeplerinden biri de Mısır’da Müslüman Kardeşlerden seçilmiş cumhurbaşkanının olduğu bir zamanda grubun ılımlı İslamcı çizgide olduğuna dair Batıyı temin etmeye iştiyaklı olması ve dolayısıyla da el Kaide yahut cihadizm’le bağlantılı her şeyden korku duymasıdır. Ancak Zevahiri’nin açıklamaları bu bakımdan çok sorunlu addedilmemeli zira Müslüman Kardeşleri, üyelerinin fiili cihada hatta bu konunun çok daha az tartışma konusu olduğu Afganistan’daki Sovyetlere karşı cihada katılmalarına bile gönülsüz bir grup olarak tasvir etmektedir. Müslüman Kardeşlerin rahatsızlık duymasının daha muhtemel bir sebebi, Zevahiri’nin Suudi İslamcılar arasında herkesin bildiği ama bu halkanın dışındakilerin pek bilmediği bir şeyi ifşa etmesidir: Suudi Arabistan’da Müslüman Kardeşlerin bir şubesi vardır.
Gazlan’a göre Suud Müslüman Kardeşleri aslında diğer Müslüman Kardeşler (İhvan) şubelerinden biri değildir. Suud monarşisi ta Hasan el Benna zamanlarında Müslüman Kardeşlerin krallık dâhilinde şube açmasına izin vermeyeceğini belli etmişti. Ancak 1960’lardan itibaren Mısır ve Suriye İhvan’ından etkilenen sürgündeki farklı Suudi isimler, Müslüman Kardeşlerle bağlantılı olduklarını iddia ettikleri yarı gizli mahalli örgütler oluşturmaya başlamışlardı. Bunun yukarıdan aşağıya değil de tabanda oluşan bir dinamik olduğunun işaretlerinden biri de dört ayrı grubun aynı anda doğmasıdır: Batı vilayetinde kurulan Hicaz İhvanı; Suleyfi İhvanı; Funaysan İhvanı; ve Zubeyr İhvanı (Aileleri Irak’ın güneyindeki Zubeyr’de yaşamış Suudiler tarafından kurulduğu için bu isimle anılmıştır.) Dört grup da faaliyetlerini eşgüdümlemeye bakmış ve birbirlerini daha büyük bir oluşumun parçası olarak görmüş olsalar da resmen birleşmiş değillerdir.
Mısır ve diğer yerlerdeki Müslüman Kardeşler Suud İhvanı’ndan bu grupla bağlantıları korudular fakat konunun hassasiyetinden dolayı bu bağlantılar gevşek tutuldu ve asla resmileştirilmedi. Örneğin, Suudi İhvan’lar 1980’lerde bazen Uluslararası Müslüman Kardeşler örgütü toplantılarına katıldılar fakat örgütün temsilcisi olarak değil de şahsi katılım olarak. Suudi İhvan’lar mutad olduğu üzere Kahire’deki rehbere bağlılık yemini de etmediler çünkü Suud vatandaşları olarak zaten Suudi Kralına bağlılık yemini etmişlerdi. Suudi İhvan’lar ideolojik bakımdan diğerlerinden tamamen farklıydılar: Hasan El Benna, Said Havva ve Seyyid Kutup okumalarına rağmen fıkhi ve akidevi konularda alıntı yaptıkları Selefi yazarlardan ciddi biçimde etkilenmişlerdi.
Suudi Arabistan’daki İhvan’lar “Sahwa” yahut “İslami Uyanış” diye anılan daha geniş bir sosyal hareketin parçasıydılar; ideolojileri, Müslüman Kardeşlerin siyasi bakışı ile Selefi dini görüşün bir harmanlamasıydı. İslami Uyanış içerisinde Sururcular da vardı. Bu grup, Suriye İhvan’ının eski bir üyesi olan fikri babası Muhammed El Surur’un ölümünden sonra böyle anılmıştır. İslami Uyanışın okullarda ve üniversitelerdeki etkisi 1970’lerde oldukça arttı öyle ki 1970’lerin sonuna doğru onbinlerce genç Suudi, İslami Uyanış mensubuydu. Kendi neslinden olan pek çokları gibi genç bin Ladin de hareketin kollarından birine işte bu zamanlarda katılmıştır. Ladin’in katıldığı Suud İhvan’ıydı çünkü onun bölgesinde, Hicaz’da, en etkin grup buydu.
Suud Müslüman Kardeşleri daha geniş İslami Uyanış hareketi içerisinde Sururcular dâhil merkezdeki Selefi gruplardan büyük bir farklılık taşıyorlardı. Selefiler, selefi akidenin saflığını “sapkın” Müslüman gruplardan korumaktaki ısrarlarından dolayı genelde içe dönüktüler; Suudi Müslüman Kardeşler ise çok daha dışa dönüktü ve yüzlerini Pan-İslamcı fikir ve hissiyata çevirmişlerdi. Bunlar arasında “İslami dayanışmanın” önemi hakkında ve akideleri ne kadar Ortodoks olursa olsun tüm Müslümanları destekleme ihtiyacına dair konuşmalar yapılıyordu.
Sovyetler Afganistan’ı işgal ettiğinde, Abdullah Azzam Müslümanları mucahid kervanına katılmaya davet ettiğinde cihad çağrısını en çok önemseyen Suudilerin niçin Müslüman Kardeşler arasından çıktığını da izah eder bu. Aralarında Usame bin Ladin ve Çeçenya’daki mucahidlerin gelecekteki emîri Samir el Suvaylim de vardı ki Hattab olarak bilinir. Ancak bunu yaparken liderlerinin iradesi hilafına davranmışlardı; Zevahiri video’da bundan bahsetmektedir. Müslüman Kardeşlerin Afganistan’daki faaliyetleri insâni yardımla sınırlıydı ve kısmen de rakip grupların nüfuzu altına girmekten çekindikleri için üyelerinin savaşa katılmasına gönülsüzdüler. Abdullah Azzam’ın Ürdün İhvan’ındaki üyeliği askıya alınırken bin Ladin ve Hattap, Suud İhvan’ından kovulmuştu.
Bin Ladin’in Suud İhvan’ıyla ilişkisi resmen sona erdiğinde her biri farklı bir yol tutturdu. Bin Ladin gitgide Suud rejimine düşman kesilirken Suud Müslüman Kardeşleri göze batmamaya çalıştı ve (1990’larda İslami Uyanış intifadası sırasında kısa bir süre hâriç) kraliyet ailesini açıkça eleştirmekten sakındı. Arap Baharı’nın ardından bölgedeki devrimci olaylar sayesinde harekete geçen birkaç Suudi İhvan üyesi, örgütün siyasi reformlar talep ederek kraliyet ailesine açıkça meydan okuması için bastırdı ama sonuç çıkmadı. Suud Müslüman Kardeşleri’nin rejimin hışmına uğramadan, dışarıdakilerin dikkatini çekmeden Suud’un siyasi dokusunda bu zamana değin kilit bir unsur olmaya devam etmesini bu dikkatli strateji açıklar.
Bin Ladin ve Müslüman Kardeşler | Stephane Lacroix | Press Medya
Moderatör tarafında düzenlendi: