Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Binbir Gazze Masalları

  • Konbuyu başlatan PhiloSophiaLoren
  • Başlangıç tarihi
P Çevrimdışı

PhiloSophiaLoren

Guest
I
Ananem 73 yaşında. Ivan İllich’ten haberi olmamasına rağmen Of’un en muhalif delikanlılarından biri olan dedemin okul karşıtlığına destek verip hiç okula gitmemiş. Hayatı Trabzon, Bursa, İstanbul hattında geçiyor. Okuma bilmiyor ama bugün gözlerinde gördüğüm asil şiddetten anladığım kadarıyla İsrail’in canına okuyabilir.


II
İsrail duvarlardan medet umuyor. Bir zamanlar kendi nefretinin aksini görmemek için dünyanın gözlerinin önünde duvar örüp boş kafasını o duvara gömmüştü. Bugün de Gazze’nin etrafına duvar örüyor.
Ama şunu bilmiyor: Bir duvara inanan eninde sonunda o duvarın altında kalır.

III.

“Karagöz ve Hacivat Neden Öldürüldü” filminin son sahnesinde “Mizah bir yumruktur” diyordu Pervane. Bil ki, seni yumruklarımızla Muhammet Ali görmüş Frazer’a çevireceğiz İsrail.
Amansız bir savaşta kullandığı silahın kendi sonunu da müjdelediğini gören mütereddit bir şovalyenin o silahla arasında kurduğu dünyadan beslenen bir mizahla vuracağız seni, sonunda kendi ölümümüzün olduğunu bile bile. Hem Hafız’ın Moğol baskısından kurtulmak için kullandığı o büyüleyici şiir diline hem de Rabelais’nin Katolik tahakkümün iktidarını sarsmak için yazdığı Gargantua’da gizlenen o keskin zekaya kardeş bir mizahla vuracağız.
Böylesi kirli bir dünyada mücehhez kinlerle bilenmiş sınırları altüst etmeye yemin ettik. Bu sınırları geçmekte zerre tereddüt etmeyen bir deli dervişin mizahıyla yola çıktık. Bekle bizi İsrail!
Kelebek gibi uçup, arı gibi sokacağız. Öyle ki, tüm dünya havlu atmaktan bıkacak biz seni pataklamaktan bıkmayacağız. Sözümüz söz!


IV.
Evola “Savaşa insani açıdan meşruiyet kazandıran şey kahramanlıktır” der. Bizim kahramanlarımız Mavi Marmara’lardan taşıp Egelere, Akdenizlere ulaştı İsrail. Senin kahramanların nerede?

Selman Bayer
 
P Çevrimdışı

PhiloSophiaLoren

Guest
Yıllar önce televizyonda seyretmiştim. Akşam sekiz haberlerinde…

Filistin’de İsrailli askerlerce öldürülen bir çocuk vardı. Ne güzeldi. Askerlerce öldürülen çocuklar neden bu kadar güzel olur?

Elinde büyüklerin katılaşmış kalbiyle kaçan bir Ceylan gibi babasının kucağından hüzünlü bir kaydırağa binerek melekler ülkesine kanatlandı. Babası fark edemedi bunu, o yüzden hüngür hüngür ağladı. İnsan hiç oğlu kaydırağa biner diye ağlar mı?

Kaydırağın bir ucunda melekler, diğer ucunda babası. Babası zayıftı. Kocaman, nasırlı elleri, kıvırcık, siyah saçlarla kuşatılmış kavruk bir yüzü vardı. Ağlıyordu. Ben de her zamanki gibi ağlamamak için saate bakıp duruyordum. Ama dayanamadım.

Televizyonda olan biteni izleyen herkes ağlıyordu. Bir tek o askerler ve çekimi yapan kameraman ağlamıyordu, çünkü iş ciddiyeti diye bir şey vardı.

Duygularımızı işimize karıştıramazdık.

Ben televizyona bakıyordum. Babası oğluna bakıyordu; elinden hüzünlü bir vedayla kayıp giden biricik neşesine. Gerçi babalar çocuklarının kanatlarında eğleşen melekleri görmezler çoğu zaman.

Neyse işte, Suriyeli ünlü bir şair şiir yazmıştı o güzel çocuğun ardından. Nizar Kabbani.

“Yaşayabilseydim ömrümü,
denizin kenarında, hurmanın gölgesinde
daha fazlası değil, daha fazlası değil.”

Sen tüm açlığınla bir çocuğun kanaatine göz koydun İsrail. Bizim insanlığımızı yaraladın, televizyonların karşısında günah çıkartan milyonların kalbindeki kiri yüzümüze vurdun. Bizi bu manasız kelimelerin ardına ittin. Biz bugün, yarın, bir yıl sonra, mutlaka ve mutlaka o çocukların hatıralarıyla arınıp yeniden kuşanacağız insanlığımızı.

İşte o gün bu kelimelerle değil, o insanlığımızla saldıracağız sana.

Selman Bayer
 
P Çevrimdışı

PhiloSophiaLoren

Guest
Ananemlerin apartmanı Arap sabunu kokardı. O daracık merdivenlerden koşa koşa çıkarken genzim açılırdı sanki. Sokaktan değil soğuktan gelirdim ben. Kapımız tatlı bir aile sıcaklığına açılırdı. Ananem o güzel sesiyle beni azarlarken ben çoktan sobanın kenarına; ailenin en sessiz torunu için tahsis edilmiş yeşil minderin üzerine sokulmuş olurdum; bir kedi gibi.
Zaman geçerdi.
Sonra akşam olurdu. Eskiden daha güzeldi İstanbul’un akşamları. Dayım işten gelirdi. Teyzelerim, kapı komşularından yeni dedikodularla döner akşam haberlerinden önce şenlendirirlerdi evimizi.
Kestane patlatır; ekmek kızartırdı ananem. Ekmeklerin kızarmasını seyretmek ne güzel olurdu. Sular bir giderdi bir daha ne zaman gelir bilinmezdi. “Su gibi git, su gibi gel” diyemezdi kimseler.
Her birimiz işimize dalardık. Biri örgü örer, diğeri dantel işlerdi. Dayım koridordaki telefonun yanına çökmüş, bilmem kaçıncı sevgilisiyle biz duymayalım diye sessizce konuşurdu. Ananem dünyanın en kutsal mesleğini icra eder gibi huzur içinde köyden getirdiği Trabzon tereyağını sürerdi sobanın ateşinde kızaran ekmeklere…
Gazze’deki çocukların böyle anıları olmadı. Ananeleriyle büyüyemediler. Anneleri uzak mı uzak fotoğraflarda kaldı. Teyzeleri komşudan yeni hüzünlerle geldi. Dayılarının tek sevgilisi vardı; intifada. Güzel hatıralar için hep bir şeyleri eksik kaldı.
Biz burada mahcup bir vicdanın, kötürüm bir dilin ve edebiyatın içerisine hapsettik kendimizi. Bir buğz edebiyatı say bunu İsrail. Sen bizi anılarımızla vurdun İsrail, o çocukları anısız bırakarak.
Ama hesabımız bitmedi. Bir gün gelecek o çaldığın anıların hesabını soracağız.



Selman Bayer
 
Üst Ana Sayfa Alt