Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Bir Mealciyle Tartışma

W Çevrimdışı

wert

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Peygamberlere Gönderilen Sahifeler:
1) 10 sahife, Âdem Aleyhisselâm’a,
2) 50 sahife, Şit Aleyhisselâm’a,
3) 30 sahife, İdris Aleyhisselâm’a,
4) 10 sahife, İbrahim Aleyhisselâm’a,
gönderilmiştir. Bunların toplamı 100 sahifedir.

birde peygamberlere 4 kitap geliyor zebur tevrat kuran incil bunlarda var adam diyor ki bu hadisler uydurma bak ayetlerde bütün peygamberlere kitap gelmiştir diyor birde peygamber diye birşey yok nebi ve resul var diyor .Peygamber kelimesi irandan gelmiş diyor.Söylediği ayetler bunlar..

"""""Biz ona İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz.

Elmalılı 6:85 - Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı.

Elmalılı 6:86 - İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.

Elmalılı 6:87 - Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da (üstün kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik.

Elmalılı 6:88 - İşte bu, Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi.

Elmalılı 6:89 - İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz.""""

Bir sorum daha olacak hadisle ayet çelişirse hangisini seçersin diyor falan filan baya tartıştık yardımcı olursanız sevinirim kardeşlerim
 
N Çevrimdışı

nereyeboyle

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ilim sahibi olup cevap verecegimden değil ama , kardeşim ilk sorunu anlamadım desem ;daha dogrusu soru yok ortada ??
 
W Çevrimdışı

wert

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ilim sahibi olup cevap verecegimden değil ama , kardeşim ilk sorunu anlamadım desem ;daha dogrusu soru yok ortada ??
Kardeşim ilk sorum aslında şu Kuranda bütün peygamberlere kitap vermişiz diyor hadiste diyor adem,şit,idris,ibrahime sahifeler geldi birde 4 büyük kitap indirildi diyor mealci adam bana diyorki bunlar doğru olamaz çünkü kuranda peygamberlere hepsine kitap gelmiştir falan diyor böyle bişey varmı demek istiyorum.

2.soruda altta zaten
 
N Çevrimdışı

nereyeboyle

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeşim ilk sorum aslında şu Kuranda bütün peygamberlere kitap vermişiz diyor hadiste diyor adem,şit,idris,ibrahime sahifeler geldi birde 4 büyük kitap indirildi diyor mealci adam bana diyorki bunlar doğru olamaz çünkü kuranda peygamberlere hepsine kitap gelmiştir falan diyor böyle bişey varmı demek istiyorum.

2.soruda altta zaten
Kardeşim yazdıgın hiç bir ayette bütün peygamberlere kitap geldigi yazılı değil ..Üstelik arkadasın cok çelişkili konuşmuş resulleri nebilerden ayıran şey zaten onlara kitap ve şeriat verilmiş olması ;) her Peygambere kitap verilseydi böyle bi ayrım yapılmazdı zaten o yuzden her resul nebidir fakat her nebi resul değildir..benim bildigim kadarıyla Allah kuranda hiçbir yerde direk 'Musaya Tevrat ı verdik ' demiyor, ' Musaya da Kitabı verdik', ' Hikmeti verdik ' gibi ayetler var .. bi yerde şöyle okumuştum bazı alimler ' Musa'ya Tevrat ı verdik ' diyen bir ayetin olmayısını ;Tevratın,tıpkı günümüzdeki muharref nüshası gibi birden cok peygambere verilen kitaplardan olusmasına bağlıyorlarmış. Tam emin değilim benden daha iyi bilenler var bu sitede, bilenler hatalarımı düzeltsinler lütfen .. hadisle âyet görünürde çelişik görünsede Kur'anı en iyi anlayıp tefsir eden Rasûlullah oldugu için yine biz hadislere bakmalıyız diye biliyorum Allahu alem
 
Şimal Çevrimdışı

Şimal

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
tipik hadis inkarcısı,ben olsam ilk başta ona bu hadisleri ve ayetleri okurum.

İhtilafa düşülen şeyleri açıklayasın diye bu kitabı sana indirdik.) [Nahl 64]
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Resulüm de ki, “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

(O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.)
[Necm 3,4]

(Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız!)
[Araf 158]

(O ümmi Peygamber, temiz şeyleri helal, pis, çirkin şeyleri haram kılar.)
[Araf 157]

(Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dini
[İslamiyet'i] din edinmeyen kimselerle; zelil bir halde kendi elleriyle[boyun eğerek] cizye verinceye kadar savaşın.) [Tevbe 29]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!)
[Haşr 7]

(Allah’a ve Resulüne karşı gelen kâfirler, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.)
[Enfal 13]

(Allah’ın yolu ile, peygamberlerin yolunu farklı göstermek isteyenler kâfirdir.)
[Nisa 150-1]

(De ki, “Allah’a ve Peygambere uyun! Eğer
[uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Allah da kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Yakında, “Allah’ın kitabının dışında uyacağımız bir şey tanımıyorum” diyenler çıkacaktır.) [Ebu Davud]
(Bazı kibirli kişiler çıkacak, “Allah Kur’anda bildirilenden başka bir şeyi haram kılmadı” diyecek. Yemin ederim ki, benim de emrettiğim, yasakladığım, koyduğum hükümler vardır. Bunların sayısı Kur’andaki hükümlerden daha çoktur.) [Ebu Davud]
Demek ki Resulü de haram etme yetkisine sahiptir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi]
(Kur’andan başka delil kabul etmem diyenler çıkacak.) [Ebu Davud]

(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]
(Bana uyan Cennete girer, uymayan, isyan eden Cennete giremez.)
[Buhari]
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
SUHUF

İlk semavi kitaplar; peygamberlere verilen sahifenin çoğulu. Sahife, yazılı veya yazılacak kâğıttan, kırtastan bir parçadır. Bu da bizim sahife dediğimiz, safhadan daha genel olarak yaprak ve varak adı verilen parçadan ibarettir. Çoğulu "sahaif" ve "suhuf"tur. Bu sûretle sahife ve suhuf, mektuba, risâle ve kitaba da denir (Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, VIII, 5578). Peygamberlere verilen bu suhuflardan 10 sahife (Suhuf) Hz. Âdem'e, 50 sahife Hz. Şit'e, 30 sahife Hz. İdris'e ve 10 sahife de Hz. İbrahim'e verilmiştir.

Kur'an-ı Kerim'de " Suhuf-u Ûla (ilk sahifeler)"den bahsedilmektedir. Bunların yukarıda bildirilen sahifeler olduğu anlaşılmaktadır (Taha, 20/133). Ayrıca A'lâ süresinin 18. ve Necm süresinin 36. ayetlerinde Suhufu İbrahim'den ve Suhuf-u Müsâ'dan bahsedilmektedir. Bu iki suhufun içerdiği hükümlerle ilgili olarak Necm süresi 38. ayet ve devamında bilgi verilmektedir. Müsâ'nın sahifeleri ifadesiyle Tevrat kastedilmekle beraber, İbrahim'in sahifeleri hakkında Kur'ân'ın dışında, her hangi bir yerde yeterli bilgi yoktur. Hattâ Yahudilerin ve Hıristiyanların kutsal metinlerinde bile bunlardan söz edilmez. Sadece Kur'ân-ı Kerim'de birisi Necm suresi 36. ayetinin devamında, birisi de A'lâ süresinde olmak üzere iki yerde Hz. İbrahim'in getirdiği talimattan bazı bölümler zikredilmiştir (Mevdûdî, Tefhimül-Kur'an, terc, heyet, VI, 32).

Hz. İbrahim (a.s) indirilen sahifelerin mübarek ramazan ayının ilk gecesi indirildiğine dair Vâsıle b. el-Eska' (r.a)'den gelen bir rivayet vardır (Ahmed İbn Hanbel, IV, 107).

Bu sahifelerin ihtiva ettiği hakikatlerin tevhid, ibadet, ahlâk, muamelât ve ahkâm esasları olduğunu anlamak için herhangi bir vesikaya gerek yoktur. Çünkü Cenabı Hakkın risâlet ve nübüvvetle ilgili koyduğu şartlardan ve Kur'ân-ı Kerim'den bunu anlamak kolaydır. Nitekim Necm süresi 38-49 âyetlerinde ilk sahifelerin yani Hz. İbrahim ve Hz. Müsâ sahifelerinin ihtiva ettiği gerçekler şöyle maddelendirilebilir. Bunlar her peygamberin getirdiği şeriatte temel esasların aynılığını, değişmezliğini göstermesi bakımından da önemlidir:

Herkes yaptıklarından mesuldür. Bir şahsın yaptıklarından ancak kendisi sorumludur.

Hiç kimse başkasının cezasıyla cezalandırılmaz.

Her şahıs yaptığının karşılığını görecektir.

Başkasının yaptığı amellere kimse ortak olamaz.

Hiç kimse yapmadığı amelin karşılığını alamaz (Mevdûdî, Tefhimül-Kur'ân, VI/32). "Dönüş Allahadır. Güldüren ve ağlatan, dirilten ve öldüren; çiftleri, erkek ve dişiyi, döl yatağına düşen meni'den yaratan O'dur. Öldükten sonra dirilten O'dur. İhtiyaçları veren ve zenginleştiren O'dur. Gökte ve yerde olanların Rabbı O'dur" (en-Necm, 53/38-49).

Kur'ân'da peygamberlerin sözlerini ve mücâdelelerini incelediğimiz zaman, kendilerine indirilen sahifelerin içeriği ile ilgili örnekleri çoğaltmak mümkün olur. Taberi'de Hz. Şit'e verilen sahifelerden şöyle bir cümle nakledilmektedir:

"Âdem oğullarına söyle ki, bir şart koştuklarında ona şâhid tutsunlar, ta ki inkar edemesinler. Nitekim Âdem, benim ahdimi unuttu İblis de onu aldattı ve Cennetten çıkmasına sebep oldu" (Taberi, Tarih, I/93).

Hem bu sahifelerin, hem de diğer semavi kitabların; kitab gönderilmeyen peygamberlerin tebliğ görevinde hükümlerine tabi oldukları metinler olduğunu ifade bakımından da şöyle denilmektedir "İdris (a.s) Şît aleyhisselâmın suhufunu okurdu ve ahaliyi o kitabın hükmüne davet ederdi. Hak Teâlâ ona da otuz sahife gönderdi. O bu sahifeleri kendi eliyle yazdı. Âdem (a.s)'dan sonra ilk kalem tutup yazı yazan İdris (a.s)'dır."

İdris (a.s) şöyle dedi: "Ya Rıdvân, ben Hak Teâlânın peygamberiyim. Benim makamımın cennet olacağını suhufta gördüm" (Taberî, Tarih, I/95, 97).

Suhuf kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de devamlı bu çoğul siğasıyla kullanılır şöyle ki:

1- Suhufu Müneşşera: Dağıtılmış sahifeler halinde tezkireler manâsınadır (Müddessir, 74/52). Bu, Kur'ân tabiriyle, ehli küfrün, bütün insanlığa rehberi olarak indirilen Kur'ân yerine, şahısları adına bir takım sahifelerden oluşan tezkireler indirilmesini istemelerini ifade etmektedir. Bu istek kendisini toplumdan üstün ve ayrı gören küfür egosunun tezahürlerinden biridir. Ancak bu istekleri gerçekleşse bile yine de inanmayacakları, belirtilmektedir (Müddessir, 74/53).

Neşredilmiş, dağıtılmış sahifelerle ilgili olarak "Sahifeler neşredildiği vakit" (Tekvir, 81/10) buyurulmaktadır. Neşredilen bu sahifeler iki çeşittir. Bunlardan birincisi amel defterleridir ki bunların neşri, hesap işin açılmaları demektir. İbnül-Mümin'in İbn Cüreyc'den rivayetine göre, "İnsan ölünce sahifesi dürülür. Sonra kıyamet günü açılır ve ona göre hesabı görülür."

İkincisi de; "Artık kitabı sağ eline verilen kişi der ki: Alın kitabını okuyun. Kitabı sol eline verilen ise, o da der ki: Keşke bana kitabımverilmeseydi" (el-Hakka, 69/19-25);

"Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse; o, kolay bir hesap ile sorguya çekilecek... Kiminde kitabı sırtının arkasından verilirse; o da helâki çağıracak" (el-İnşikak, 84/7-10) olarak bildirilen hesabın görüşülmesinden (rüyetinden) sonra ilâm gibi neşredilip dağıtılacak sahifelerdir. Bunların neşri, dağıtılıp sahiplerine verilmesi demektir. Buna bazı hadislerde "Tetâyur-ı suhuf sahifelerin uçuşması" tabir olunmuştur. Âlûsî'nin kaydettiğine göre Mersed b. Vedâa'dan rivayet edilmiştir ki; "Kıyamet günü olunca, Arşın altından sahifeler uçuşur mü'minin sahifesi eline düşer. Onda "Cennet-i Âliye'de"; kâfirin sahifesi de eline düşer. Onda da, "Semüm ve Hamim'de" diye yazar" Kiramen Kâtibîn'in yazdığı sahifeler bu sahifelerdir (el-İnfitâr, 82/10-12). O defterlerin açıldığı hesab günüdür ki insanın bütün amelleri ortaya dökülür (İbn Mâre, Zühd, 33; Tirmizî, Kıyamet, 4; İbn Hanbel, IV/414).

2- Suhuf-u Mükerrame ve Suhuf-u Mutahhare: Bu ikisi de Kur'ân-ı Kerimin isimleridir. Kur'an-ı Kerimi vasıflarlar. Birincisi "O Kur'an, şerefli -üstün, yüceltilmiş, tertemiz kılınmış sahifelerdedir-" (Abese, 80/13-14) şeklinde; ikincisi de, "Allah'tan gönderilmiş bir elçi ki, tertemiz sahifeleri okumaktadır. Onların içinde dosdoğru yazılı hükümler vardır" (el-Beyyine, 98/2-3) şeklindedir.

Kur'ân-ı Kerim Mekke'de inmeye başlamıştır. İndiği günden itibaren hem ezberlenmiş, hem de her biri ağaçtan, deriden, taştan, kemikten, yapraktan birer safha ve levha üzerine tesbit edilmiş, ayrı ayrı defterlere yazılmış, itina ile zabt ve hıfzedilmiştir. Bunlara mushaf gibi hepsi bir cildde olmak manasına suhuf denilemezse de, her biri bir sahife demek olacağından, ayrı ayrı bir halde sahifeler manasına suhuf kavramı onları kapsar. Burada suhuf Kur'ân-ı Kerim sahifeleri manâsına kullanıldığına göre, Kalem süresinin birinci âyetinde kendisine yemin edilen kalemin Levh-i Mahfûza yazdığı sahifelere, meleklerin Levh-i Mahfûzdan istinsah edip vahiy ile getirdikleri sahifelere ve sonra mushaf sahifelerini teşkil eden alel-umum Kur'ân sahifelerine sadıktır (Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, IX/5578).

Kur'ân sahifelerinin iki kapak arasında toplanmış mevcut şekline Mushaf denmesi bundandır (Buhari, Tefsiru Süre-i Kâf, 9; Süre-i Ahzâb, 3; Fedailül-Kur'ân, 3; Ahkâm, 37; Cihad, 12).

Hadis-i şeriflerde bildirilen suhuflardan bazıları da şunlardır:

I- Mukadderatın yazıldığı sahifeler: Bu, Tirmizi'nin İbn Abbas (r.anhüma)'dan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte; "Kader kalemleri kaldırıldı ve (mukadderatın yazıldığı) sahifeler (in mürekkebi) kurudu " (Tirmizi, Kıyamet, 59) şeklinde bildirilir.

Bu sahifeler mukadderat sahifeleridir. Kader kaleminin bu sahifelere yazdığı mürekkebin kuruması, artık yazılan kaderin kesinleşip değişmeyeceğini ifade etmektedir. Nitekim Kütüb-ü Sittedeki bazı hadislerde kuruyanın kalemin mürekkebi olduğu belirtilmektedir ki; bu durumda artık mukadderat yazmayacaklardır (Buharî, Kader, 2; Nikâh, 9; Müslim, Kader, 8; İbn Mâce, Mukaddime, 10; Nesei, Nikâh, 4).

2- Hadis-i Şeriflerde bildirilen suhuftan birisi de: "Cuma günü olunca mescid kapılarının her birinde bir takım melekler, girenleri sıralarıyla yazarlar. İmam minbere çıkıp oturunca, fazilet derecelerini tesbite mahsus olan sahifeleri (suhufu), yani defterleri dürüp hutbeyi dinlemeğe gelirler" (Buhari, Cum'a, 31; Müslim, Cum'a, 24-25; Nesei, Cum'a, 13) şeklinde ifade edilendir. İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsnedinde Ebû Said el-Hudri'den rivayetinde, müezzin ezanı okuyup imam minber üzerinde oturunca sahifeler dürülür ve melekler mescidin içine girip hutbeyi dinlerler" şeklinde varid olmuştur.

Ebû Nuaym'ın Hilyesinde İbn Ömer'den gelen bir rivayette bu meleklerin Hafeze denilen ve günahlarla sevapları yazan melekler olmadıkları, ellerindeki sahifelerin nurdan olduğu zikredilmiştir. Ebû Ümame (r.a)'in Ahmed b. Hanbel'in Müsnedindeki rivayetinde, "meleklerin mescid kapılarında Cumaya gelenleri sıra ile yazdıkları" haber verildikten sonra; "Halbuki korunmasını üstlendikleri kimselerin yanlarından ayrılmazlar" buyurulmuştur. Meleklerin dürdükleri bu sahifeler Cumaya erken gelmeye ait faziletlerle ilgili sahifelerden ibaret olup, yoksa hutbeyi dinlemek, namaza yetişmek, zikir, dua, huşû gibi hususlarla ilgili olan faziletleri Hafeze melekleri ayrıca yazarlar. Nitekim İbn Mâce rivayetinin sonunda, "Bundan sonra gelen, artık yalnız namazın ecrini almak için gelmiş olur" ziyadesi vardır (Tecrid Tercemesi, III, 15-16).

İsmail KAYA

Ş.A
 
abdullah13 Çevrimdışı

abdullah13

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bence tartışmaya girme çünkü tartışma kalbi karartır, tebliğini yap geri dur uyarsa amenna uymazsa bir şey kanıtlamak zorunda değilsin çünkü hak batıldan ayrılmıştır.
Ben o tayfaya bir sürü soru sordum doğru düzgün bir tane cevap alamadım, birine şu soruyu sordum sen hangi mealden, neye göre faydalanıyorsun dedim, cevaben "meallere baktım en uygunu Elmalılının mealiydi" diye cevap verince ona bırak fasih bir arapçayı normal derecede bile arapçan yok ve sen elmalının tefsiri daha doğru diyorsun, nereden biliyorsun onun daha doğru olduğunu neyle kıyasladın ki dedim cevap yok, durumları bu işte. Adam bana elmalının meali en doğrusu diyor neye göre diyor bunu peki? İşte saçmalığın daniskası halleri.
Yani uğraşmaya değmezler,
 
W Çevrimdışı

wert

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bence tartışmaya girme çünkü tartışma kalbi karartır, tebliğini yap geri dur uyarsa amenna uymazsa bir şey kanıtlamak zorunda değilsin çünkü hak batıldan ayrılmıştır.
Ben o tayfaya bir sürü soru sordum doğru düzgün bir tane cevap alamadım, birine şu soruyu sordum sen hangi mealden, neye göre faydalanıyorsun dedim, cevaben "meallere baktım en uygunu Elmalılının mealiydi" diye cevap verince ona bırak fasih bir arapçayı normal derecede bile arapçan yok ve sen elmalının tefsiri daha doğru diyorsun, nereden biliyorsun onun daha doğru olduğunu neyle kıyasladın ki dedim cevap yok, durumları bu işte. Adam bana elmalının meali en doğrusu diyor neye göre diyor bunu peki? İşte saçmalığın daniskası halleri.
Yani uğraşmaya değmezler,
akhi çok doğru söyledin aynen bende böyle bir muhabbet yaşadım bunlarla en güzel senin söylediğin daha tartışmayacam inşallah.
 
Kozsoy Çevrimdışı

Kozsoy

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
  • Peygamber sözcüğü Türkçeye Farsça'dan gelmiştir. Peygamber, Arapçaresul sözcüğünün Farsça karşılığıdır. Kökeni olan peyam, haber anlamına gelmektedir. Dolayısıyla peygamber, "haberci" anlamını taşır. "Resul" ise ( رسول: Risalet eden/edici) "Elçi" demektir. Benzer bir anlama gelen Arapça'daki "Nebi" (نبي) sözcüğü, yine haber demek olan "nebe" kökeninden türemiş "haberci" anlamında bir sözcüktür ve Türkçe'de de kullanılır. Ayrıca Türkçe yalvaç sözcüğü de peygamber anlamına gelir.[1]
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
@wert
MEALcilerle diyaloğunu bırak.Kafan karısır(Bu hadis elinin onlara karşı delilsizliğinden dolayı değil senin ilimsizliğinden dolayı).Kardeş nasihatı:)
 
M Çevrimdışı

morueqq

لا إله إلا الله
İslam-TR Üyesi
Bırakın kendi dünyalarında yaşasınlar :)
 
Üst Ana Sayfa Alt