Çözüldü Birinizin Hayvanı Kaybolduğunda "Ey Allahın Kulları Tutun! Diye Seslensin" Rivayeti Sahih mi?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Soru :
"Ey Allahın kulları , tutun ! Ey Allahın kulları tutun! diye seslensin" Sözünün aslı nedir?
Kabirdeki Ölülere ve Fail-i Meçhul Dirilere Tevessul

Kabirsevici tasavvuf ehli, Kabirdeki ölülere ve nerde olduğu bilinmeyen diri kullara dua edilip seslenilebileceğine dair ebu Ya'la, Taberani ve ibnu's-Sunni'den gelen bir rivayeti delil olarak göstermektedirler.
Bu rivayetlere göre Peygamber (s.a.v.) in şöyle dediği iddia edilmektedir:


أَخْبَرَنَا أَبُو عَبْدِ اللهِ الْحَافِظُ، أنا أَحْمَدُ بْنُ سَلْمَانَ الْفَقِيهُ، بِبَغْدَادَ، نا عَبْدُ اللهِ بْنُ أَحْمَدَ بْنِ حَنْبَلٍ، قَالَ: سَمِعْتُ أَبِي، يَقُولُ: " حَجَجْتُ خَمْسَ حِجَجٍ، اثْنَتَيْنِ رَاكِبًا، وَثَلَاثَ مَاشِيًا، أَوْ ثَلَاثَ رَاكِبًا، وَاثْنَتَيْنِ مَاشِيًا، فَضَلَلْتُ الطَّرِيقَ فِي حَجَّةٍ، وَكُنْتُ مَاشِيًا فَجَعَلْتُ أَقُولُ: يَا عِبَادَ اللهِ، دُلُّونِي عَلَى الطَّرِيقِ " قَالَ: فَلَمْ أَزَلْ أَقُولُ ذَلِكَ حَتَّى وَقَفْتُ عَلَى الطَّرِيقِ، أَوْ كَمَا قَالَ أَبِي
“...İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, şöyle demiştir:
“Babamın şöyle dediğini işittim:
İki defa binekli, üç defa da yaya/veya üç defa binekli, iki defa yaya olmak üzere beş defa hac yaptım. Yaya olarak yaptığım haclardan birinde yolu kaybettim.

“Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin!” demeye başladım.
Ben durmadan bunu söylemeye devam ettim, nihayet yolu buluverdim.’
Veya babam nasıl söylediyse öyle.. / babam buna yakın bir şey söyledi.”
(Beyhaki, Şuabu'l iman, 10/141)

Zâyıf rivâyet! Senedi kopuk!

حَدَّثنا موسى بن إسحاق، قَال: حَدَّثنا منجاب بن الحارث، قَال: حَدَّثنا حَاتِمُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ عَنْ أُسَامة بْنِ زَيْدٍ، عَن أَبَان بن صالح، عَن مجاهدعن ابْنِ عَبَّاسٍ، رَضِي اللَّهُ عَنْهُمَا، أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيه وَسَلَّم قَالَ
إِنَّ لِلَّهِ مَلائِكَةً فِي الأَرْضِ سِوَى الْحَفَظَةِ يَكْتُبُونَ مَا سَقَطَ مِنْ وَرَقِ الشَّجَرِ فَإِذَا أَصَابَ أَحَدَكُمْ عَرْجَةٌ بِأَرْضٍ فَلاةٍ فَلْيُنَادِ: أَعِينُوا عِبَادَ اللَّهِ
وَهَذَا الْكَلامُ لا نَعْلَمُهُ يُرْوَى عَن النَّبِيّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيه وَسَلَّم بِهَذَا اللَّفْظِ إلاَّ مِن هَذَا الْوَجْهِ بِهَذَا الإِسْنَادِ
Musa bin İshak (Muncab bin Haris, Hatim bin İsmail, Usame bin Zeyd, Eban bin Salih, Mucahid) senediyle;
Abdullah İbn Abbas (r.anhuma)’dan Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini haber vermişlerdir: Allâh’ın, hafaza melekleri dışında yeryüzünde melekleri vardır. Onlar, düşen ağaç yapraklarını (da) yazarlar. Sizden biriniz ıssız bir yerde / çölde yolunu kaybederse, ‘Ey Allâh’ın kulları, bana yardım edin’ diye nidâ etsin!
(Bezzâr, Musned, Musned-i İbn Abbâs, Hadis no: 4922; Beyhaki, Şuab’ul İman 1/183 no: 167, 6/128, No: 7697; Taberânî ; Nuraddin el Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, 10/132; İbn Ebi Şeybe, 6/91; Rudani, Cem'u'l-Fevaid, 9406; İbn Allan, Futuhatur Rabbaniye, 5/152; Şevkani, Tuhfetu'z- Zakirin, sf: 202; Sehavi, İbtihac, sf: 38; Mahmud Said Memduh, Rafu'l- Minara, sf: 228; Munâvi, Feyzu'l-Kadir, 1/307; İsmail İbn Mahfuz, Mesaf, sf: 227)
Bezzar, şöyle demektedir: “Biz bu sözlerin Nebi (s.a.v.)’den bu lafızlarla ancak bu isnadla bu vecihten rivayet edildiğini biliyoruz.”
(Bezzar, no: 4922 Thk: Mektebet’ul Ulum ve’l Hikem.

Bezzar’ın ifadesi hadisin tek kanaldan rivayet edilen gârib bir hadis olduğuna işaret etmektedir. Hafız İbn Hacer’in bununla alakalı sözleri az ilerde gelecektir. Heysemi ise aynı yerde bu hadisi naklettikten sonra ricalinin sika olduğunu beyan etmiştir. Hafız, et-Takrib’te senedde yer alan Hatim bin İsmail el Medeni hakkında “Saduktur, vehim yapar” ibaresini kullanmıştır. (sf: 998) Musned’ul Bezzar (el-Bahr’uz Zehhar) 10/194)

Heysemi; “Ravileri güvenilirdir.” der ve hadis uleması ittifak ile bunu hasen kabul ederler.
Elbani dahi bu rivayetin hasen olduğunu kabul etmiş, ancak İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan mevkuf olduğunu belirtmiştir.
Beyhaki de el Adab’da, bu hadis hakkında; “İlim ehli indinde kullanılıyor ve tecrübe edilmiştir” der.
Elbani; “ibadetler tecrübelerden alınmaz” diyerek, Nevevi, Taberani, İbni Hacer ve Beyhaki gibi hadis imamlarının sözlerini tenkid eder.
Ancak Allah Azze ve Celle’den istenecek bir şeyi kullardan istemek şirktir. Bu rivayette ise, cahillerin yaptığı istiğaseye delil yoktur. (Muhammed Nasıruddin Elbanî, ed-Daife 656)

Elbâni şöyle demektedir:
Bezzar, İbn Abbâs radıyallahu anhuma’dan : “Muhakkak ki Allah-u Teâlâ’nın yeryüzünde hafaza melekleri dışında, yere düşen her bir ağaç yaprağını dahi yazan melekleri vardır. Issız bir arazide biriniz bir sıkıntıya düşerse: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin!” diye seslensin.”

İbn Allân şerhinde (V, 151) nakledildiği gibi, Hâfız İbn Hâcer şöyle demiştir:
“Bu hadisin isnadı hasendir, cidden gârîbdir. Bezzar bunu:
..... عن مجاهد عن ابن عباس رضي الله عنهما أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : إن لله "
şeklinde rivayet etmiş ve şöyle demiştir:
وهذا الكلام لا نعلمه يروى عن النبي صلى الله عليه وسلم بهذا اللفظ إلا من هذا الوجه بهذا الإسناد
“Nebi (s.a.v.)’den, bu metinle rivayetini, ancak bu rivayet yoluyla biliyoruz” diyerek rivayet etmiştir. (Bezzâr, Musned, Musned-i İbn Abbâs, hadis no: 4922)

Bunu Bezzar: “Nebi (s.a.v.)’dan bu metinle rivayetini ancak bu rivayet yoluyla biliyoruz” diyerek rivayet etmiştir. ,
İbn Hacer “Bu hadisin isnadı hasendir.
es-Sehavî de el-İbtihac’da hasen olduğunu söylemiş,
el-Heysemî de şöyle demiştir: “Râvileri güvenilirdir.”

Elbanî; Derim ki:
Bunu Beyhakî, eş-Şuab’da mevkuf olarak (İbn Abbâs’ın mevkuf - sözü olarak) rivayet etmiştir. Eğer sahihse bu hadis, ilk hadiste “Allah’ın kulları” sözüyle kastedilenin melekler olduğunu tayin etmektedir.
Buna ister diri, ister ölü olsunlar, gayb erenleri denilen veliler, sâlihler gibi insanlardan veya cinlerden olan Müslümanları katmak caiz değildir. Zira onlarla istigase (onlardan manevi yardım istemek) ve onlardan yardım taleb etmek açık bir şirktir. Çünkü onlar duayı işitmezler, işitseler de buna cevab vermeye ve istekleri yerine getirmeye güç yetiremezler. Bu husus birçok ayetlerde alaka belirtilmiştir. Bu ayetlerden birisi de Allah Azze ve Celle’nin şu buyruğudur:
O'ndan başka yalvardıklarınız, bir çekirdek lifine bile sahib değildirler. Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler; işitseler bile, size cevab veremezler. Kıyamet günü sizin ortak koşmanızı inkâr ederler. Her şeyden haberdar olan Allah gibi hiç kimse sana haber veremez. (Fatır 13 - 14)

Hafız İbn Hacer’in hasen dediği, İbn Abbâs radıyallahu anhuma hadisini İmam Ahmed kuvvetli görmüş, bununla amel etmiştir. İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, el-Mesail’de (217) şöyle demiştir: “Babamın şöyle dediğini işittim:
İki defa binekli, üç defa da yaya olmak üzere veya iki defa yaya, üç defa binekli olarak beş defa hac yaptım. Yaya olarak yaptığım haclardan birinde yolu kaybettim. Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin! demeye başladım. Ben böyle demeye devam ederken yolu buluverdim.’ Veya babam buna yakın bir şey söyledi.”
(Beyhaki, Eş-Şuab, II, 455; İbn Asâkir, III, 72/1 Abdullah b. Ahmed yoluyla, sahih bir isnad ile rivayet etmişlerdir.)
Daha önce geçenleri yazdıktan sonra, Bezzar’ın Zevaid’inde (sf: 303) geçen isnadında rivayetin merfu‘ olduğunu (İbn Abbâs’ın bunu Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’a dayandırdığını) gördüm.
Lakin bana göre, hadis muhalefet sebebiyle illetlidir. Bunun mevkuf olması (İbn Abbas’ın sözü olması) ağır basmaktadır. Bu rivayet, kesinlikle hükmen merfu‘ kabul edilecek hadislerden değildir. Zira İbn Abbas’ın bunu Ehli Kitap’tan olup, sonra Müslüman olmuş kimselerden alması da ihtimal dâhilindedir. Allah en iyi bilendir. (Muhammed Nasıruddin Elbanî, Silsiletu’l-ehâdîsi’d- Daîfe ve’l-mevdû'a ve eseruhe’s-seyyi'u fi’l-umme, 656)


حدثنا الحسين بن إسحاق التستري، حدثنا أحمد بن يحيى الصوفي، حدثنا عبد الرحمن بن سهل، حدثني أبي، عن عبد الله بن عيسى، عن زيد بن علي، عن عتبة بن غزوان رضي الله عنه، عن نبي الله ﷺ قال
«إِذَا أَضَلَّ أَحَدُكُمْ شَيْئًا، أَوْ أَرَادَ أَحَدُكُمْ عَوْنًا وَهُوَ بِأَرْضٍ لَيْسَ بِهَا أَنِيسٌ، فَلْيَقُلْ: يَا عِبَادَ اللهِ أَغِيثُونِي، يَا عِبَادَ اللهِ أَغِيثُونِي، فَإِنَّ للهِ عِبَادًا لا نَرَاهُمْ».
وقال: «وقد جُرِّبَ ذلك».
Bize rivayet etti el-Huseyin b. İshâk et-Testerî; Bize rivayet etti Ahmed b. Yahyâ es-Sûfî; bize rivayet etti Abdurrahmân b. Sehl; Bana babam rivayet etti; Abdullah b. Îsâ’dan, Zeyd b. Ali’den, Utbe b. Ğazvân (r.anh)’dan;
O da Allah’ın Nebîsi ﷺ’nden: “Sizden biriniz bir şeyini kaybederse veya biriniz, yanında kimsenin bulunmadığı ıssız bir yerde yardım isterse, şöyle desin:
‘Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin!’
Çünkü Allah’ın, bizim göremediğimiz kulları vardır.”
(Râvî dedi ki : “Bu denenmiştir.”
(Taberânî, el-Mûcem’ul-Kabîr, C. 17, Sf: 117)

Taberânî, bu hadisi aktardıktan sonra
"وقد جُرِّبَ ذلك" — "ve bu denenmiştir" — ifadesini kullanarak, uygulamada etkili olduğunu belirtmiştir.

Hadiste zayıf olmasına neden olan üç illet (kusur - kişi) vardır:

Abdurrahman bin Şerîk bin Abdullah en-Nehâî el-Kûfî

Ebû Hâtim, Onun hakkında: “Hadisi zayıftır (vahî’l-hadîs)” demiştir. (el-Cerh ve’t-Tâdîl, 5/244)
İbn Hibban, Onu “es-Sikât” (güvenilirler) arasında zikretmiş (8/375), ancak “Bazen hata yapar” demiştir.
Hâfız İbn Hacer, Takrîbu’t-Tehzîb’de (Sf: 342): “Doğru sözlüdür ama hata yapar.” (İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbu’t-Tehzîb, C. 6, Sf: 176)


Şerîk bin Abdullah en-Nehâî
Âlimler Onun ezber ve rivayetindeki zayıflıklardan söz etmişlerdir.
Hâfız İbn Hacer: “Doğru sözlüdür fakat çok hata yapar. Kûfe kadılığına getirildiğinden beri ezberi bozulmuştur.”
(İbn Hacer el-Askalânî, Takrîbu’t-Tehzîb, Sf: 266)

Zeyd bin Ali bin Huseyin, Utbe bin Ğazvân’a ulaşmamıştır

Zeyd ile Utbe’nin vefatı arasında yaklaşık 60 yıl vardır. Yani Zeyd Onunla görüşmemiştir. (İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbu’t-Tehzîb, C. 2, Sf: 249, C. 4 , Sf: 64)

Bu nedenle Heysemî bu hadis hakkında şöyle demiştir: “Hadisi Taberânî rivayet etti. Râvileri güvenilir olmakla birlikte bazılarında zayıflık vardır. Ancak Zeyd bin Ali, Utbe’ye yetişmemiştir.” (Nuraddin el Heysemi, Mecma‘u’z-Zevâid, C. 10, Sf: 93)


Ebu Şeybe (Meşhur hadis derleyicisi) gibi, farklı kaynaklarda da benzer rivayetler bulunmuş; ayrıca Beyhakî ve Bazzar gibi müellifler bu hadise destekleyici farklı senedlerle yer vermişlerdir.



Utbe İbn Gazvân (Radiyallahu Anh)’dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
عن عتبة بن غزوان رضى الله عنه عن النبى صلى الله عليه وسلم قال: "اذا اضل احدكم شيئا او اراد احدكم عونا وهو بارض ليس بها انيس فليقل: يا عباد الله اغيثونى، يا عباد الله اغيثونى فان لله عبادا لا نراهم
"Birinizin hayvanı ıssız bir yerde bağı çözülüp kaybolduğunda , "Ey Allahın kulları , tutun ! Ey Allahın kulları tutun!" diye seslensin. Çünkü Allahın yeryüzünde hazır bulunan kulları vardır. Hayvanınızı sizin için tutarlar"
(Zayıf Hadis : Ebu Yâ'la "el Musned" No 5269 ; Taberânî, el-Mûcemu'l-Kebîr, C. 17, Sf: 117, Hadis no: 290 - No : 10518 , 290;
İbnu's-Sunni "Amelu'l Yevm ve'l-Leyle" No: 508 : Abdullah b. Mesud r.anh'dan ;
Heysemi "Mecmu'u'z-Zevaid" 10/132; 17103, 10 / 188 ;
İbn Hacer "el Metalibu'l-Aliye" 3/239, No:3375;
el-Elbani "Silsiletu'l Ehadisi'd-Da'ife" No 655 ; Da'ifu'l-Cami'is's-Sağir No: 404;
El Kelimeu't-Tayyib Tahkik," No 177;
Amr Abdulmun'im "Hedmu'l-Menair limen Sahhaqha Ehadise't-Tevessuli ve'z-Ziyara" sf: 177-178)


Bu rivayetin senedinin üzerinde dönüp dolaştığı zâyıf râvi Mâ'ruf b. Hassan olduğundan dolayı hadis sahih değildir.
Söz konusu ravi hakkında Ebu Hatim er-Razi "meçhul" derken (İbn Ebi Hatim er-Razi "el-Cerh ve't-Ta'dil" (8/232);
Hadisin isnadında, Zeyd b. Ali'nin Atâ b. Gazvân'ı görmediği belirtilmiştir, bu da senedde kopukluk olduğunu gösterir.

قال ابن عدي: منكر الحديث، وقال الذهبي في "الميزان": قال ابن عدي: منكر الحديث، قد روى عن عمر بن ذر
İbn Adiyy "Munkeru'l Hadis" demiştir. (İbn Adiyy "el Kamil fi Du'afai'r-Rical" (6/2326) ; Zehebi "Mizanu'l-İ'tidal" (4/143-144, No: 8654) ; İbn Hacer "Lisanu'l Mizan" (6/61 No: 231); Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, X/132)
(Ebû Ya’lâ “el-Musned” (No:5269); Taberânî “el-Mu’cemu’l-Kebîr” (10/No:10518); İbnu’s-Sunnî “‘Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle” (No: 508)

Taberânî; Yezid, Utbe'ye yetişememiştir, Dolayısıyla zayıftır.

Abdullah b. Mes‘ûd (radiyallâhu anh)’den:
İsnadinda Maruf b. Hassan es-Semerkandi adlı ravi var…… ibn Burayde ile ibn Mesud arasında da kopukluk var!
(Muhammed Nasırıddin el Albani: S. Daife : No: 655)


: عن عبد الله بن مسعود رضي الله عنه قال
قال رسول الله ﷺ : إذا انفلتت دابة أحدكم بأرض فلاة فليناد: يا عباد الله، احبسوا عليَّ، يا عباد الله احبسوا عليَّ، فإن لله في الأرض حاضراً سيحبسه عليكم
Ebu Abdullah bin Mes’ûd (radıyallahu anh) anlatıyor:
Rasûlullah ﷺ şöyle buyurdu: "Sizden birinin bineği – atı ya da devesi – ıssız bir yerde kaçarsa şöyle desin: ‘Yâ ibâdallâh, habbisû ‘aleyy! Yâ ibâdallâh, habbisû ‘aleyy!’
Çünkü Allah’ın yeryüzünde hazır bulunan
(hâzır) bir kulları vardır; o bineği sizin için durdururlar.
"
(Ebû Ya‘lâ el-Mawsilî, Musned, Hadis no: 5269)


Bunu Taberânî Mûcemu’l-Kebîr (10/217)’de ve Ebû Ya‘lâ Musned’inde (9/177) rivayet etmiştir. Ancak bu hadis de zayıftır.
Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid (10/132)’de; Hâfız İbn Hacer, Şerhu’l-Ezkâr (5/150)’de ve Hâfız Sakhâvî el-İbtihaç bi-Ezkâri’s-Sâfir ve’l-Hacc (Sf: 39)’da bu hadisin zayıf olduğunu belirtmişlerdir.


Şeyh el-Elbânî şöyle der: “Bu hadis zayıf olmasına rağmen, evliyâ ya da sâlih kimselerden ölmüş olanlardan yardım istemenin câiz olduğuna bir delil yoktur. Çünkü her iki rivayet de açıktır ki burada kastedilen ‘Allah’ın kulları’ insanlardan değildir.
İlk hadiste: ‘Çünkü Allah’ın yeryüzünde bulunan (hazır) kulları vardır, onu size geri döndürür’, diğerinde ise: ‘Allah’ın bizim göremediğimiz kulları vardır’ denmektedir.
(Muhammed Nasıruddin el Albani, Silsiletu’l-Ehâdîsi’z-Zaîfe, Hadis no: 656)


" وقال: رواه أبو يعلى والطبراني وفيه معروف بن حسان وهو ضعيف. والحديث ضعفه المحدث العلامة الألباني، انظر الضعيفة رقم 655
Heysemi, "Hadisin isnadında olan Maruf Bin Hassan es Semerkandi vardır, kendisi zayıf bir ravidir." (Nuraddin el Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, X/132)




قال المناوي في الفيض "1/307" قال ابن حجر: حديث غريب، ومعروف بن حسان منكر الحديث وقد تفرد به وفيه انقطاع أيضا. ص
Kenzul Ummal'de de nakledilmiş (17496) Dipnotlarda şu ifadeler var:
Munâvi , Feyzul Kadir de şöyle demiştir : İbn Hâcer dedi ki : Hadis Gâribdir. Mâ'ruf b. Hassan, Munkeru'l Hadis'tir. Ayrıca o hadiste tek kalmış ve kopukluk ta vardır.

İbni Hacer de, senedinde İbni Burayde ile İbni Mes’ud arasında kopukluk olduğunu söylemiştir.

Mâ'ruf b. Hassan, İbn Adiyy'in dediği gibi munkeru'l Hadisdir. Bunun sonucu olarak bu rivayet zayıftır. Bunun neticesinde de reddedilir.

Bu tarif ancak melekler ya da cinler için geçerlidir; çünkü Biz Onları genellikle görmeyiz. Bu yüzden, mûmin cinler ya da insanlardan olup ‘gayb erleri’ denilen evliyâ ve sâlihler — ister diri ister ölmüş olsunlar — bu gruba dâhil edilemezler. Onlardan yardım istemek ve Onlardan medet ummak, apaçık bir şirktir; çünkü Onlar duayı işitmezler, işitseler bile cevab veremezler ve isteği yerine getiremezler.
Allah’tan başka çağırdığınız kimseler, bir hurma çekirdeğine bile sahib değildirler. Eğer Onları çağırırsanız, Sizin çağrınızı işitmezler; işitseler bile Size cevab veremezler. Kıyamet günü ise, Sizin bu şirk koştuğunuzu inkâr edeceklerdir. Hiç kimse sana, (gerçeği) Habîr (her şeyden haberdar olan Allah) gibi haber veremez.(Fâtır, 13-14)]


Ashab-ı kiram ne bu tür bir uygulamada bulunmuş ne de böyle bir şeyi emretmiştir.
Tabiin ve imamların da bu şekilde uygulamada bulundukları, bunu emir ve tavsiye ettikleri konusunda sahih bir nakil yoktur. Rasulullah (s.a.v.)'in zamanında da kaybolan devesini uzun bir muddet bulunamamış , Rasulullah (s.a.v.)'da zikredilen hadiste böyle bir söz söylememiştir! Şimdi hadiseyi görelim:


Rasulullahın (s.a.v.) devesi Kasvâ’nın kaybolması

Sefer sırasında bir ara Rasûl-u Ekram Efendimizin devesi Kasvâ kayboldu. Ashab-ı Kiram bir süre aradılarsa da Onu bulmaya muvaffak olamadılar.
Munâfıklar bunu da fırsat bilerek Rasûlullahı rahatsız edici söz söylemekten geri durmadılar. Onlardan biri olan Zeyd bin Lusayt, “Şaşılacak şey! Muhammed, peygamber olduğunu söyler, gökten haber verir, fakat devesinin nerede olduğunu bilmez” diye söylendi.

Munâfıkın âdice sarf ettiği bu söz, Kâinatın Efendisine ulaştırılınca, “
Vallahi, Ben ancak Allah’ın Bana bildirdiğini bilirim. Ondan başkasını asla bilemem!” buyurdu ve ilâve etti:
Şimdi de Allah bana bildirdi ki, Kasvâ filan ve filan dağların arkasındaki vadidedir. Yuları bir ağaca takılmış olarak duruyor. Hemen gidiniz onu bana getiriniz.”

Sahabîler, Rasûlullahın tarif ettiği yere gittiklerinde, deveyi aynen yuları bir ağaca dolanmış halde buldular ve alıp getirdiler.
Rasûl-u Ekram, ancak Cenâb-ı Hakkın kendisine bildirmesiyle gaybı bilir, insanlar için gayb hükmünde olan hadiseleri haber verirdi. Bu, onun mazhar olduğu mucizelerinin bir nev’idir.
Rasûlullah (s.a.v.)'ın, Allah’ın bildirmesiyle haber verdiği istikbale âit bütün haberler Ashabın şehâdetiyle teker teker zuhur etmiştir.

Gördüğümüz gibi Rasulullah (s.a.v.) , tasavvufcuların sapıkça uydurdukları sözlerden uzak durmuş, yaratılmışlardan değil de Allah'tan (c.c.) yardım istemiştir.

Böyle bir bilgiye selefin değil de daha sonra gelen tasavvuf ehline ulaşması oldukça manidardır...
Allah'dan (c.c.) başkalarından yardım isteyenlerin bu konudaki rivayetlerinden biri de İbni Abbas (radıyallahu anhuma)'dan rivayet edilmektedir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur
:
"Şubhesiz ki Allah’ın, hafaza meleklerinin dışında yer yüzünde melekleri vardır ki, ağaç yapraklarından düşenleri yazarlar. Sizin birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse, 'Ey Allah'ın kulları! (Bana) yardım edin diye seslensin"

(İbni Hacer el-Askalânî, Muhtasar-u Zevaidi'l-Bezzâr, No: 2128, 2/420 ; Beyhâki, Şu’bil iman, hadis no: 7697, 7182 Senedi bildirilmemiştir! ; Suyûti, Câmiu'l Ehâdis, 8311 Senedi bildirilmemiştir!)

Bu rivayet hakkında âlimler şöyle demiştir :

قال البزار: "حدثنا موسى بن إسحاق ثنا منجاب بن الحارث حدثنا حاتم بن إسماعيل عن أسامة بن زيد عن أبان بن صالح عن مجاهد عن ابن عباس أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: فذكره
Bezzar dedi ki : "Bu lafızla başka isnadla Nebiden rivayet edildiğini bilmiyoruz." (Bezzar, Keşfu Estâr, 2940)
Nevevî dedi ki : "Hafız şöyle dedi: Hadisin isnâdı hasen, çok garibdir." (Nevevî, El Ezkâr, 634, Dipnot)
Sufilerin delil diye aldıkları bu rivayette bile, sadece meleklerden bahsedilmekte, Denizde havada karada uçan ölü /diri büyüklerinden bahsedilmemektedir!


Halbuki İbn Abbas'dan (r.anhuma) gelen sahih bir rivayet, yukarıdaki rivayeti ve savunucularını çürütmektedir .


İbni Abbas (r.anhuma) şöyle buyurmuştur:
"İstediğin zaman Allah'tan iste. İstimdad ve yardım istersen Allah'tan iste. Kalemin mürekkebi kurumuştur, Sen karşılaştığın şey ilesin. Bütün yaratıklar uğraşsa, Sana Allah'ın yazdığı faydalı şeyden başkasını veremezler ve gene bütün yaratıklar çalışsa, Sana Allah'ın yazdığından başka hiçbir zarar veremezler"
(İbn Mâce, Keffarat: 2; Darimi, Nuzur: 6 ; İbn Teymiyye , Kulluk kitabı)

Hadisin Allah’a dua etmeyi değil, Allah’ın kullarına seslenmeyi tavsiye etmesi, İslâm’daki tevhid ilkesi açısından dikkatle ele alınmalıdır.

Hadis Sahih Olsa Bile Bununla Amel Edilir mi?

Kur’an’da açıkça yalnızca Allah’tan yardım istenmesi gerektiği vurgulanmıştır:
"Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz." (Fâtiha, 1/5)

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de sıkıntılı zamanlarda her zaman yalnızca Allah’a dua etmiş ve ashabına da böyle öğretmiştir. Meleklerden doğrudan yardım istemeye dair sahih bir örnek bulunmamaktadır.

Melekler İnsanlara Yardım Eder, Ancak Onlar Çağrılmaz
"Rabb'inizden yardım tâleb ediyordunuz, O da size 'Şubhesiz ben peş peşe bin melek ile Size yardım ediyorum' diye cevab verdi."
(Enfâl, 9)
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, mûminlerin melekleri çağırmamış olmasıdır. Yardım doğrudan Allah’tan istenmiş ve Allah melekleri göndermiştir.


Rasûlullah (s.a.v.) ve Ashabı Böyle Bir Uygulama Yapmamıştır
Eğer bu uygulama sahih ve şer’î olsaydı, sahabelerin de zor zamanlarda "Ey Allah’ın kulları, bana yardım edin!" demeleri gerekirdi. Ancak Onlardan böyle bir uygulama rivayet edilmemiştir.

Rivâyet Hasen veya sahih kabul edilse bile, hadisin Kur’an ve sahih sünnetle çelişen bir anlamda yorumlanarak Allah'tan başkalarından velev ki melek, cin olsa bile yardıma çağrılmamalı yardım istenmemeli, Allah'tan istenmelidir, çünkü meşru olan, doğrudan Allah’tan yardım istemektir. Melekler ve görünmeyen varlıklar Allah’ın izniyle yardım edebilir, ancak doğrudan Onlara seslenmek bid’at bir uygulama olur. İlla kaybolan bir şeyi bulmak için dua edeceksek Allah'a dua etmeye davet eden aşağıdaki zayıf hadisteki şekliyle dua edilebilir:

Kaybolan bir şeyin bulunması için Peygamberimizin (s.a.v.) şu duası tavsiye edilmiştir:
Abdullah bin Ömer (رضي الله عنهما) tarafından rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

اللهم راد الضالة، هادي الضلالة، تهدي من الضلالة، رد علي ضالتي بعزتك وسلطانك، فإنها من عطائك وفضلك
"Allah’ım! Kaybolanı geri getiren, şaşkını doğru yola ileten Sensin. Lütfunla kaybolan şeyimi bana geri getir. Çünkü o, Senin ihsanın ve lütfundandır."
(Taberânî, el-Mû'cemu'l-Kebîr, C. 12, Sf: 340, Hadis no: 13289; Taberânî, el-Mû'cemu'l-Evsat, Hadis no: 676)

Bu hadisin senedinde Abdurrahman bin Yâkûb bin Ebî Abbâd el-Mekkî adlı bir râvi bulunmaktadır. Hakkında yeterli bilgi bulunmadığı için, hadis âlimleri bu rivayeti zayıf olarak değerlendirmiştir. Misalen, Nuraddin el Heysemî, Mecmâu'z Zevâid adlı eserinde şöyle der:
"Bu hadisi Taberânî üç eserinde de rivayet etmiştir. Senedinde Abdurrahman bin Yâkûb bin Ebî Abbâd el-Mekkî bulunmaktadır; Onu tanımıyorum. Diğer râviler güvenilirdir."

Her ne kadar hadis zayıf kabul edilse de, kaybolan bir eşyayı bulmak için Allah’a dua etmek meşru bir uygulamadır. Bu duayı yapmakta bir sakınca yoktur. Ancak, bu konuda sahih bir rivayet bulunmadığından, kişinin içinden geldiği şekilde Allah’a yönelip dua etmesi de uygun olacaktır.
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
akhi RABBİM,seni firdevse mükafatlandırsın amin

sapıklık,hurafe,bidat oldukça senin bu görevin bitmez :)
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Hocam, bu konuda gelen bazı hadisleri bazı alimlerin kabul ettiği gibi hasen, sahih kabul edecek olursak bununla amel etmek (hayvan kaybolduğunda veya yolu kaybettiğimizde gözle göremediğimiz ama hadislerle varlığını bildiğimiz meleklerden yardım istemek) caiz midir? Tabii bunu hazır ve nazır olmayan ve ölüden yardım istemeye kıyas etmek batıl bir kıyas ve selefin ittifakıyla şirk olur ama meleklerin mevcudiyetinden sahih kabul ettiğimiz bir hadisten haberdar olduysak hayatta ve yanımızda bulunan bir insandan yardım ister gibi gözle göremediğimiz bu meleklerden yardım istersek fasık veya müşrik olmayız, değil mi?

Ve bu hadisleri komple zayıf kabul eden kişilere göre bu amelin hükmü ne olur, şirk mi yoksa şirke yol açan haram bir amel mi?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Hadisin Allah’a dua etmeyi değil, Allah’ın kullarına seslenmeyi tavsiye etmesi, İslâm’daki tevhid ilkesi açısından dikkatle ele alınmalıdır.

Hadis Sahih Olsa Bile Bununla Amel Edilir mi?

Kur’an’da açıkça yalnızca Allah’tan yardım istenmesi gerektiği vurgulanmıştır:
"Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz." (Fâtiha, 1/5)

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de sıkıntılı zamanlarda her zaman yalnızca Allah’a dua etmiş ve ashabına da böyle öğretmiştir. Meleklerden doğrudan yardım istemeye dair sahih bir örnek bulunmamaktadır.

Melekler İnsanlara Yardım Eder, Ancak Onlar Çağrılmaz
"Rabb'inizden yardım tâleb ediyordunuz, O da size 'Şubhesiz ben peş peşe bin melek ile Size yardım ediyorum' diye cevab verdi."
(Enfâl, 9)
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, mûminlerin melekleri çağırmamış olmasıdır. Yardım doğrudan Allah’tan istenmiş ve Allah melekleri göndermiştir.


Rasûlullah (s.a.v.) ve Ashabı Böyle Bir Uygulama Yapmamıştır
Eğer bu uygulama sahih ve şer’î olsaydı, sahabelerin de zor zamanlarda "Ey Allah’ın kulları, bana yardım edin!" demeleri gerekirdi. Ancak Onlardan böyle bir uygulama rivayet edilmemiştir.

Rivâyet Hasen veya sahih kabul edilse bile, hadisin Kur’an ve sahih sünnetle çelişen bir anlamda yorumlanarak Allah'tan başkalarından velev ki melek, cin olsa bile yardıma çağrılmamalı yardım istenmemeli, Allah'tan istenmelidir, çünkü meşru olan, doğrudan Allah’tan yardım istemektir. Melekler ve görünmeyen varlıklar Allah’ın izniyle yardım edebilir, ancak doğrudan Onlara seslenmek bid’at bir uygulama olur. İlla kaybolan bir şeyi bulmak için dua edeceksek Allah'a dua etmeye davet eden aşağıdaki zayıf hadisteki şekliyle dua edilebilir:

Kaybolan bir şeyin bulunması için Peygamberimizin (s.a.v.) şu duası tavsiye edilmiştir:
Abdullah bin Ömer (رضي الله عنهما) tarafından rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

اللهم راد الضالة، هادي الضلالة، تهدي من الضلالة، رد علي ضالتي بعزتك وسلطانك، فإنها من عطائك وفضلك
"Allah’ım! Kaybolanı geri getiren, şaşkını doğru yola ileten Sensin. Lütfunla kaybolan şeyimi bana geri getir. Çünkü o, Senin ihsanın ve lütfundandır."
(Taberânî, el-Mû'cemu'l-Kebîr, C. 12, Sf: 340, Hadis no: 13289; Taberânî, el-Mû'cemu'l-Evsat, Hadis no: 676)

Bu hadisin senedinde Abdurrahman bin Yâkûb bin Ebî Abbâd el-Mekkî adlı bir râvi bulunmaktadır. Hakkında yeterli bilgi bulunmadığı için, hadis âlimleri bu rivayeti zayıf olarak değerlendirmiştir. Misalen, Nuraddin el Heysemî, Mecmâu'z Zevâid adlı eserinde şöyle der:
"Bu hadisi Taberânî üç eserinde de rivayet etmiştir. Senedinde Abdurrahman bin Yâkûb bin Ebî Abbâd el-Mekkî bulunmaktadır; Onu tanımıyorum. Diğer râviler güvenilirdir."

Her ne kadar hadis zayıf kabul edilse de, kaybolan bir eşyayı bulmak için Allah’a dua etmek meşru bir uygulamadır. Bu duayı yapmakta bir sakınca yoktur. Ancak, bu konuda sahih bir rivayet bulunmadığından, kişinin içinden geldiği şekilde Allah’a yönelip dua etmesi de uygun olacaktır.
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Allahu alem, bununla amel etmek ictihadi bir mesele hocam; bununla Ahmed bin Hanbel’in amel ettiği sabit olduğuna göre ve hadisi hasen veya sahih kabul edene göre bu amel meşru olması gerekir ancak bu görüşe göre gözle göremediğimiz ama hazır bulunan varlıklardan yardım istemek (melek, cin) veya hayatta ve hazır bulunan insanlardan yardım istemek meşrudur. Ölülerden, gaip, hazır ve nazır olmayan kişilerden yardım istemeye delil olmaz. Dikkat edilmesi gereken diğer mesele, bu hadislerin hepsini çok zayıf kabul edene göre bu amel meşru değildir ama hasen kabul edip amel edene en fazla hatalı bir ictihadla amel ettin denir.

Ey Allâh'ın Kulları Yardım Edin!" Sözü Hakkında

Әhmәd bin Hәnbәl'in bir Hәcc yolçuluğunda yolunu azdığı vә belә dediyi rәvayәt edilir "ey Allahın qulları bizә yolu göstәrin"[!]

Bu rәvayәt sәhihdirmi?

Әgәr sәhihdirsә Әhmәd bin Hәnbәl "ey Allahın qulları" deyә kimlәrә sәslәnir?

Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla. Salat ve selam, Nebî'miz Muhammed'in, alinin ve ashabının üzerine olsun.

İmam Ahmed'den bu sözü oğlu Abdullâh, Mesâ'ilinde doğruca babasından rivayet etmiştir.1 Dolayısıyla bu kıssa İmam Ahmed'den sabittir. İmam Ahmed'in bu ameli, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'den rivayet edilen bir hadise binaen işlenmiştir. Taberânî, Utbe bin Gazvân'dan, Allâh'ın Nebî'si Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Sizden biri bir şey kaybettiğinde veyahut da kimsenin yaşamadığı bir toprakta yardım isterse şöyle desin: "Ey Allâh'ın kulları yardım edin! Ey Allâh'ın kulları yardım edin!" Zira bizim görmediğimiz Allâh'ın kulları vardır."2

Abdullâh bin Mes'ûd'un rivayetinde ise Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:

"Sizden birinin bineği çorak bir arazide kaçarsa şöyle nida etsin: "Ey Allâh'ın kulları! Benim için onu yakalayın! Ey Allâh'ın kulları! Benim için onu yakalayın!" Zira Allâh'ın yeryüzünde hazır bulunan kulları vardır, onlar sizin için bineği yakalarlar."3

Munâvî, İbnu Mes'ûd'un rivayetini şerh ederken, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in "Zira Allâh'ın yeryüzünde hazır bulunan kulları vardır" buyurarak, kişinin Allâh'ın bu kullarına seslenişin illetini açıkladığını ve burada zikredilen kulların, Allâh'ın mahlûkatından gaip olmayan insan, cin veyahut da melekler olduğunu söylemiştir. Son olarak da Munâvî, bu sözün sadık bir niyetle ve tam bir teveccühle söylendiği vakit Allâh'ın izniyle istenilen şeye ulaşıldığını zikretmiştir.4

San'ânî ise "Zira Allâh'ın yeryüzünde hazır bulunan kulları vardır" buyruğu ile kastedilenlerin sanki melekler veyahut da cinlerden olduğundan bahsetmiştir.5

İbnu Muflih, şeri edeplere dair tasnif ettiği eserinde hayvanı kaçan veyahut da yolunu kaybeden kişinin ne diyeceğine dair açtığı fasılda İbnu Mes'ûd'un zikri geçen rivayetiyle beraber İmam Ahmed'in kıssasını zikretmiştir.6

Suyûtî ise meleklere dair yazdığı kitabında, ağaçların yapraklarıyla görevli olan melekler şeklinde bir başlık koyup altına da Abdullâh bin Abbâs'tan ağaçların düşen yapraklarını yazmakla görevli olan meleklere bu şekilde seslenileceğine dair rivayetlere yer verdikten sonra İmam Ahmed'den rivayet edilen bu kıssayı nakletmiştir.7

Şevkânî İbnu Abbâs'ın bu sözünü Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e dayandırmış ve bu hadisin, aynı insanların birbirinden yardım istemesinin caiz olduğu gibi, insanların göremediği melekler ve salih cinlerden oluşan Allâh'ın kullarından da yardım istemesinin caiz olduğuna delil olduğunu söylemiştir.8

Sofilerden Efendi diye tanınan kabirperest Cemil Sıtkı Zehavi isimli zındık, "Vehhâbî" diye nitelediği tevhid davetinin imamlarına reddiyesinde bu hadise ve İmam Ahmed'in kıssasına yer verip Allâh'tan başkasına istigasede bulunmaya cevaz vermeye çalışmış, bu rivayetlerin "Vehhâbî" diye nitelediği kişilere bir reddiye olduğunu, zira gaip olan kişilerden yardım istemek olduğunu iddia etmiştir. Tevhid davetinin imamlarından Şeyh Suleymân bin Sehmân Rahimehullâh ise bu zındığın iddialarına sessiz kalmamış ve ona reddiye yazmıştır. Bu reddiyesinde ise bu hadislerin rivayetlerinin hepsinde sıkıntı bulunduğunu, ancak sahih olsalar bile bunun ancak canlı varlıklara bir nida ve onlardan güç yetirdikleri bir hususta talep olduğunu belirtmiştir. Burada zikredilen Allâh'ın kullarından kastedilenin Ricâl-i Gayb olduğuna dair iddianın Sofilerin bazılarının hurafesi olduğunu ve aynı evtadın, kutupların ve kırkların hurafe olduğu gibi bunun da merdut bir hurafe olduğunu belirtmiştir. Ayrıca bunun gaip olan kişilere yöneltilen bir nida olmadığını, yalnızca hazır bulunan ancak göremediğimiz varlıklara nida etmek olduğunu belirtmiştir. Allâh'ın bu kullarını gözle göremiyor olmamızın onların gaipte olduğu anlamına gelmediğini, nitekim koruyucu meleklerin, cinlerin, şeytanların ve hatta havanın bile gözle görülmemesine karşın hazır olup gaipte olmadıklarını ifade etmiştir. Son olarak da İmam Ahmed'in kıssasının da aynı bu hadislerde geçtiği gibi olduğunu belirtmiştir.9

Şeyh Ebâ Butayn Rahimehullâh da benzer şekilde meseleyi açıklayıp bunların, Allâh'ın ordusundan hazır bulunan ve güçlerinin yettiği bir şeyde kendilerinden yardım istenilen Allâh'ın kulları olduğunu, Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in de onların hazır bulunduklarını zikrettiğini söylemiştir.10

Son dönem ulemadan Suleymân bin Abdillâh11, Hamad bin Nâsır bin Mu'ammer12, Muhammed Beşîr es-Sehsevânî13 ve Ahmed bin Îsâ14 da meseleyi diğer şeyhler gibi açıklamıştır.

Böylece ortaya çıkar ki İmam Ahmed'den rivayet edilen bu kıssa sabittir ve İmam Ahmed bu amelini birtakım farklı zincirle gelen hadise dayandırmıştır. İmam Ahmed'in seslendiği kullar ise hadiste seslenilmesi söylenen melekler veyahut da cinlerdir. Ne bu kıssada ne de hadislerde Allâh'tan başkasının gücünün yetmediği bir meselede Allâh'tan başkasından yardım talep etmek söz konusu değildir, yalnızca gözle göremediğimiz ancak hazır bulunan Allâh'ın kullarından güç yetirebilecekleri bir şey istenmektedir.

Vallâhu a'lem!



1- Abdullâh bin Ahmed bin Hanbel, Mesâ'il, sf. 245.

2- Taberânî, el-Mu'cem'ul Kebîr, 17/117.

3- Taberânî, el-Mu'cem'ul Kebîr, 10/217.

4- Munâvî, Feyz'ul Kadîr, 1/307.

5- San'ânî, et-Tenvîr, 1/607.

6- İbnu Muflih, el-Âdâb'uş Şer'iyye, 1/429.

7- Suyûtî, el-Habâ'ik fî Ahbâr'il Melâ'ik, sf. 110-111.

8- Şevkânî, Tuhfet'uz Zâkirîn, sf. 238.

9- Suleymân bin Sehmân, ed-Diyâ'uş Şârik, sf. 578-581; benzer açıklamalar için bkz. Suleymân bin Sehmân, Keşfu Gayâhib'uz Zalâm, sf. 278-279.

10- Ebâ Butayn, Dahd'uş Şubuhât, sf. 44-45; benzer açıklamalar için bkz. Ebâ Butayn, Te'sîs'ut Takdîs, sf. 134-136.

11- Suleymân bin Abdillâh, Teysîr'ul Azîz'il Hamîd, sf. 204.

12- Mecmû'at'ur Rasâ'il, 5/621-622.

13- Sehsevânî, Siyânet'ul İnsân, sf. 385.

14- Ahmed bin Îsâ, er-Raddu alâ Şubuhât'il Musta'înîn bi Gayrillâh, sf. 85.
 
Üst