Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
O bize yeter ve O ne güzel vekildir.
Hamd alemlerin Rabbi, geceden gündüzü, gündüzden de geceyi çıkaran, insanların kalplerini evirip çeviren, kafirleri her taraftan kuşatmış ve hiçbir yaptıklarından gafil olmayan, ama onlara dilediği bir vakte kadar mühlet vermiş olan, mü’minlere ise sabrettikleri ve dinlerini değiştirmedikleri sürece yardım vaadinde bulunmuş olan Allah’a aittir... O Allah ki, tevekkül eden ona tevekkül etsin.. Şüphesiz Allah tektir ve O’ndan başka ilah yoktur. Bizlere hidayet eden, günleri mü’minler ve kafirler arasında döndüren ve katından bir yardım ile mücahidleri iki güzellikten biri ile rızıklandıran O’dur...
Allahu Teala’nın salat ve selamı sevgilimiz, Nebi olarak kendisinden razı olduğumuz son peygamber Muhammed’in, O’nun tertemiz aile fertlerinin ve en hayırlı ümmet olan ashabının üzerine olsun... Onlar ki bu dinin en ağır yükünü taşıdılar.. Allahu Teala onların hepsinden razı olsun... Bizleri onlara sohbet arkadaşı eylesin... Allahumme amin...
Öncelikle ''Selefilik Nedir ?'' Soruşturmasını Yapalım..
Selef ve Selefîliğin Tanımı
''Selef, bir kimsenin kendisinden önceki ataları ve akrabaları anlamındadır ...''(Firuzâbâdî, 1995: 738; Râzî, 1997: IX, 638).
Daha çok bir kelâm ilmi terimi olarak kullanılan bu kelime, selefin mezhebi ve görüşü anlamına gelir. İtikat alimleri tarafından "selef" lafzı mutlak olarak kullanıldığı takdirde ashab yahut ashab ve tabiîn, yahut ashab, tabiîn ve onlara uyan; imamlıkları, faziletleri, sünnete uyuşları hususunda da ümmetin ittifak ettiği kimseler kastedilir. Bundan dolayı ilk nesle "selef-i salihin" denilmiştir.
Akaid konu ve meselelerinde nasta varid olan hususları müteşabih olanlar da dahil olmak üzere, olduğu gibi kabul edip, teşbih ve tecsime (benzetme ve cisimlendirme hatasına) düşmemekle birlikte, tevile de başvurmamak bu ekolün özelliğidir.1
Teşbih ve Tescim (Cisimlendirme) Hatasına düşmemiş olmalarının nedeni ise; Selef mezhebi, Kur'an ve sünnette yani nassta Allah'ın sıfatları ve fiilleri ile ilgili hususları, mecazimanasına bakmaksızın, olduğu gibi kabul ederler.
Ayrıca ''Selefiler'' Allah'ın Kur'an ve sünnette yani nassta Allah'ın sıfatları ve fiilleri ile ilgili hususları ''Mecaz'' olarak değil,olduğu gibi Te'vil de etmeden Kabul ederler...
...Fakat bu Fırkalar -Gruplar ''Ehliyetsiz İnsanların'' Kendini ''Öğretici-Hoca'' olarak insanlara tanıtıp ''Denetimsiz'' birer Faal Grup haline gelmelerine neden oldu...Müslümanların Denetleme Kurulu gibi bir Kurulları olmadığı için ''Selefi Fırka adına Hareket eden'' İnsanların Din adına aldıkları ''Dini Akide'' ninde ''Siyasal Zemine'' çekilerek ''Rant'' Sahasına dönüşmesine neden olmutur...
Diğer taraftan bakıldığında ise;
Aslında Selefî denilince itikat konusundaki bu yaklaşım sahipleri anlaşılır. Yani çıkış itibarıyla selefî tavır kesinlikle siyasî değildir. Bunlar, Hz. Peygamber ile sahabenin inanç hususlarında takip ettikleri yolu olduğu gibi izleyenler diye bilinir. Tâbiîn mezhep imamları, önde gelen fakihler ve muhaddisler, selefiye içinde kabul edilirler. Hicrî dördüncü yüzyılda Eşarî ve Maturidî tarafından Ehl-i Sünnet kelâm ilmi kuruluncaya kadar yaşamış olan bütün Ehl-i Sünnet alimleri selefin görüşlerini paylaşmışlardır.
Selefîlik, bir mezhep halinde hicri IV. yüzyılda ortaya çıkmış ve Hanbelî mezhebi mensupları tarafın-dan ortaya atılıp savunulmuş bir görüşü de ifade eder. İmam Hanbel inanç konularında Selefîliğe öncülük et-miştir. Dârimî, Beyhakî, İbnu'l-Cevzî, İbnu Teymiyye, İbnu Kayyım onun görüşlerini benimseyen meşhur alimlerden bazılarıdır. (Yavuz, 1989: II, 86).
Selefîler, metot olarak nakle ve nassa kesin olarak bağlılığı kendilerine gaye edinmiş, tartışmayı gerektirecek ve çözümü zor olan mesele ve konular ile uğraşmamışlardır. Âyetlerde ve sünnette bulunan tartışma götürebilecek konulara teslimiyetle iman etmişler ve teşbihten kaçındıkları gibi tevile de gitmemişlerdir.
Selefîler, akıl ve mantık metotlarını; İslâm'a, Yunan düşüncesinin tesiriyle sonradan sokulduğunu, sahabe ve tâbiînin bunları bilmediğini ve kullanmadığını ileri sürerek benimsemezler. Bu sebeple, Mutezile mezhebi ve diğer mezheplerin aksine, mantıkî tartışma (cedel) ve akıl yürütme metodunu kullanmayıp; akidenin esaslarını sadece Kur'an ve sünnetten hareketle tespit ve tayin etmenin gerekliliğini savunmuşlardır. Yani, inanç esaslarının kaynağı naslar olmalıdır, bunların delilleri de oradan çıkarılmalıdır.
Bu sebeple selef mezhebi, Kur'an ve sünnette yani nasta Allah'ın sıfatları ve fiilleri ile ilgili hususları, mecazi2 manasına bakmaksızın, olduğu gibi kabul ederler.
Bu nedenle selef akidesi, halk tabakası için en sade ve güvenilir bir yol olarak kabul edilmiştir. Ancak çeşitli felsefe ve kültürleri tanımış olanlar için, selefin bu metodu yeterli görülmemiştir.
Selefîliğin merkezi kavramlarından birisi de içtihattır. İçtihat vurgusu Selefîlerin carî mezhep otoritesini taklitçi bir tarzda tanımamaları anlamına da gelmektedir. Onlara göre İslâm, ehliyetli ulemanın taklide sapmasına elvermez. Onlara göre taklit, ancak içtihatta bulunamayacak ortalama birikimi olan Müslümanlar için söz konusudur. İçtihat, taklitle çelişmekte ve resmî ulemanın geleneksel otoritesiyle çatışmaktadır (Commins, 1993: 99-100).
Onlara göre bazı Müslümanların İslâmî kabul ettiği taklit ve mezhepçilik, akıl dışı ve gayrı İslâmîdir. Akıl ve ilerleme konusundaki anlayışlarına paralel olarak Selefîler, ilahî metinde dinî içtihatlara kaynak olabilecek aklî prensiplerin var olduğunu savunmaktadırlar. Onlara göre, "Fıkıhtaki, aklın hakimiyeti prensibinin icabı, Kitap'tan içtihada dayanak olacak kesin delillerin bulup çıkarılması gerekir. Kitap'ta her meseleye ilişkin kesin hükümler bulunması her zaman mümkün olmadığından, İslâm hukukunda kişisel görüşlerin (zan) değerlendirilmesine yarayan akla dayalı yöntemler vardır. İşte İçtihat bu tür durumlarda yargıya varmak için aklın kullanılması yoludur." (Commins, 1993: 154).
Yine Selefîlere göre, "İçtihat İslâm'ın akla uygun yanına işaret etmektedir. Ulemanın görevi ilahî hükümlere muhatap olmak ve şeriatın genel prensiplerinden sosyal hayata yön verecek özel kaideler üretmektir. Dört mezhebe dayalı fıkhın yerini içtihat alacak, Müslümanların birliğinin önündeki engeller kalkacaktır." (Commins, 1993: 286).
GÜNÜMÜZ SELEFİLERİ ''NEW SELEFLER''
Türkiye'de ''Yeni Selefiyye'' Ekolu olduğunu İddaa eden farklı farklı Zümrelerin ortaya Çıkması ve her ''Yeni Selefiyye'' Fırkasının kednisine ''Gerçek Selefi'' ler Biziz demeleri ve diğer ''Selefilik'' iddaasında bulunan Grupları kendinden farklı görüşlerini tesbit ettiklerinde ''Hizip ve Fırkalardan'' olan ''Öteki Selefiler'' adını verdikleri adlarla anmakta ve ''Telefilik'' yaftasını kendi aralarında yaygınlaştırdıklarını görüyoruz...
YENİ SELEFİLİK ve TEKFİR ; Günümüz ''Yeni Selefileri'' Tekfir Vukuatı ile tanınmaktadırlar...Öyle ki ''Yeni Selefiler'' ini ''Haricilik'' ile aynı Kulvarda buluşmuşlardır...
Rasulullah'dan (s.a.v) den Bir Rivayetle: “İnsanların en hayırlısı benim çağdaşlarımdır. Sonra onlardan sonra gelenler, sonra da onlardan sonra gelenler.” (Buharî ve Müslim)
Sonradan gelen Nesil içinde ''Yeni Selefilik'' adeta ''Tekfir Cemaati'' adını almıştır...Kendilerini Tekfircilikden sakındırmak için Onlarca ''Tekfirden Sakınma Risaleleri'' yazmışlardır,fakat bu Risaleleri yazan kişilerin ''Eğitim ve Öğretim'' de 'Tekfirci'' bir akıma Malzeme olacak bir çok Kitap ve CD izletildiği bilinen bir husustur...
Tekfircilik Denildiğinde ilk akla gelen ''Grup-Hizip'' adı olarak ''Yeni Selefiyye Ekolu'' Akla gelmektedir...Bunun nedenlerinde biride ''Yeni Selefilik'' akımının atıldığı Temellerin soruşturulması ile elde edilebilir...
YENİ SELEFİLİK VE ''KUR'AN-A YAKLAŞIMI BİÇİMLERİ''
Yeni Selefiyye Grupları Onlarca Parçadır bunların bir çoğu Yeraltı eğitimi almaktadır...Buna Delil olarakda Peygamberimizin Mekke Dönemini Delil getirmektedirler..
Kur'anı Anlamada ''Geleneksel Tefsir Usul Kaide'' lerinin dışına çıkmayan bu ''Grup ve Hizipler'' Alim olarak kabul ettikleri İnsanları seçmede de aynı Problemi yaşamaktadırlar...
Vahye Parçacı/Atomcu bir yaklaşım sergileyen ''Yeni Selefiyye'' ekolunun Ferdleri Vahyi Anlama Metodolojisi olarak ''Tefsir Usul'' kaidelerini kendilerine yeterli görmekte ve ''Tefsir Usul Kitaplarınada Taraflı ve Yanlı yaklaştıkları için Objektifliğin ötesinde bir ''Subjektif''liğe mahkum etmektdirler görüşlerini...
Akide Kitabı olarak okutulan Kitaplarında bir çok ''Parçalanmış Ayet'' bulmak Mümkündür ancak bu Kitapları okuma Hususunda da ''Farklı farklı-parça parça'' olmuşlardır...Her Grup kendine özgü kabul ettiği Alimlerin kendi ''İnanç Te'villerine'' göre Alim seçmektedir...Bu hususta da ''ayrımcı ve subjektif'' ve objektiflikden uzaktırlar...
Kur'an Tefsiri olarak okudukları Kitapları ''Tenkid'' etmeden olduğu gibi kabul etmeleride,daha sonra Grupların ''İsrailiyyat Hikayeleri'' ni Vayhin Tefsiri gibi sunmalarına neden olmaktadır...
Kur'an-ı Kerim'in ''Tebyin'' edilmesini ''Tefsir'' anlamında yorumlamalarıda bir başka Anlama Problemine dikkat çekmektedir...
Sıkı bir Gelenek ve Adet/Töreci olan ''Yeni Selefilik'' İnsanları kendi görüşlerinin Sahihliğine İkna etmeye çalışırlar bunu Beceremedikleri takdirde ''Tekfir'' ederler...
YENİ SELEFİLİK ve ''HADİS/RİVAYET'' ANLAYIŞI/YAKLAŞIM PROBLEMLERİ
Hadis/Rivayet adına ''Uydurma ve İsrailiyyat'' ne kadar asılsız Rivayet varsa Usul yetersiliğinden dolayı Yeni Selefiyye Ferdleri tarafından ''Slogan'' haline getirilir..Ve ''Sahih'' kabul edilir olmuştur...
Rivayetleri İsnad Tenkidine tabi tutmayı ''Usulu'' ile tam olarak alamamış olan bu ''Hizipler'' kendi aralarında sadece Türkiye'de 50 Fırkadan daha fazla oldukları yapılan bazı kaba arştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır...
Yeni Selefilik'de Peygamberimize ve Sahabeye atfedilen Rivayetlerin ''İsnad Usulu'' ile kabul edilmesi gelmektedir...
Görenleri ''Hadis Usulu mü? İsnad Usülü mü? dedirtecek derecede ileri seviyede bir İlmi yetersizlik söz konusudur...
Hadis/Rivayet adına ne kadar Metin varsa ''Yeni Selefiyye'' tarafından ''Metin Tenkidi'' yapılmadan ''Kur'ana Arz'' edilmeden kabul edilmektedir...
Metin Tenkid Usulu almakdan yoksun kalmış Kardeşlerimizin bir an Önce bu sahada ki yetersizliklerini Telafi etmelerini temenni ediyorum..
Dipnotlar:
1- Selefiler lafza önem verdikleri ve Allah'ı Kur'an'ın anlattığı şekilde düşündükleri için muhaliflerince antropomorfist olarak vasıflandırılırlar. http://www.thewahhabimyth.com/free-download.htm, 10/12/'03.
2- Yakın dönem selefîlerinden Suriyeli Kâsımî'ye göre Kur'an'da mecaz yoktur ve dilin hakikat ve mecaz diye ikiye ayrılması sonradan ortaya çıkmış olup selef böyle bir şey söylememiştir (Kâsımî, 1990: 213). Çünkü hakikat karinesiz, mutlak olarak delâlet eden lafız; mecaz ise karine ile delâlet eden lafızdır (Kâsımî, 1990: 215).
Selam Vahye Tabii Olanların Üzerine olsun..
O bize yeter ve O ne güzel vekildir.
Hamd alemlerin Rabbi, geceden gündüzü, gündüzden de geceyi çıkaran, insanların kalplerini evirip çeviren, kafirleri her taraftan kuşatmış ve hiçbir yaptıklarından gafil olmayan, ama onlara dilediği bir vakte kadar mühlet vermiş olan, mü’minlere ise sabrettikleri ve dinlerini değiştirmedikleri sürece yardım vaadinde bulunmuş olan Allah’a aittir... O Allah ki, tevekkül eden ona tevekkül etsin.. Şüphesiz Allah tektir ve O’ndan başka ilah yoktur. Bizlere hidayet eden, günleri mü’minler ve kafirler arasında döndüren ve katından bir yardım ile mücahidleri iki güzellikten biri ile rızıklandıran O’dur...
Allahu Teala’nın salat ve selamı sevgilimiz, Nebi olarak kendisinden razı olduğumuz son peygamber Muhammed’in, O’nun tertemiz aile fertlerinin ve en hayırlı ümmet olan ashabının üzerine olsun... Onlar ki bu dinin en ağır yükünü taşıdılar.. Allahu Teala onların hepsinden razı olsun... Bizleri onlara sohbet arkadaşı eylesin... Allahumme amin...
Öncelikle ''Selefilik Nedir ?'' Soruşturmasını Yapalım..
Selef ve Selefîliğin Tanımı
''Selef, bir kimsenin kendisinden önceki ataları ve akrabaları anlamındadır ...''(Firuzâbâdî, 1995: 738; Râzî, 1997: IX, 638).
Daha çok bir kelâm ilmi terimi olarak kullanılan bu kelime, selefin mezhebi ve görüşü anlamına gelir. İtikat alimleri tarafından "selef" lafzı mutlak olarak kullanıldığı takdirde ashab yahut ashab ve tabiîn, yahut ashab, tabiîn ve onlara uyan; imamlıkları, faziletleri, sünnete uyuşları hususunda da ümmetin ittifak ettiği kimseler kastedilir. Bundan dolayı ilk nesle "selef-i salihin" denilmiştir.
Akaid konu ve meselelerinde nasta varid olan hususları müteşabih olanlar da dahil olmak üzere, olduğu gibi kabul edip, teşbih ve tecsime (benzetme ve cisimlendirme hatasına) düşmemekle birlikte, tevile de başvurmamak bu ekolün özelliğidir.1
Teşbih ve Tescim (Cisimlendirme) Hatasına düşmemiş olmalarının nedeni ise; Selef mezhebi, Kur'an ve sünnette yani nassta Allah'ın sıfatları ve fiilleri ile ilgili hususları, mecazimanasına bakmaksızın, olduğu gibi kabul ederler.
Ayrıca ''Selefiler'' Allah'ın Kur'an ve sünnette yani nassta Allah'ın sıfatları ve fiilleri ile ilgili hususları ''Mecaz'' olarak değil,olduğu gibi Te'vil de etmeden Kabul ederler...
...Fakat bu Fırkalar -Gruplar ''Ehliyetsiz İnsanların'' Kendini ''Öğretici-Hoca'' olarak insanlara tanıtıp ''Denetimsiz'' birer Faal Grup haline gelmelerine neden oldu...Müslümanların Denetleme Kurulu gibi bir Kurulları olmadığı için ''Selefi Fırka adına Hareket eden'' İnsanların Din adına aldıkları ''Dini Akide'' ninde ''Siyasal Zemine'' çekilerek ''Rant'' Sahasına dönüşmesine neden olmutur...
Diğer taraftan bakıldığında ise;
Aslında Selefî denilince itikat konusundaki bu yaklaşım sahipleri anlaşılır. Yani çıkış itibarıyla selefî tavır kesinlikle siyasî değildir. Bunlar, Hz. Peygamber ile sahabenin inanç hususlarında takip ettikleri yolu olduğu gibi izleyenler diye bilinir. Tâbiîn mezhep imamları, önde gelen fakihler ve muhaddisler, selefiye içinde kabul edilirler. Hicrî dördüncü yüzyılda Eşarî ve Maturidî tarafından Ehl-i Sünnet kelâm ilmi kuruluncaya kadar yaşamış olan bütün Ehl-i Sünnet alimleri selefin görüşlerini paylaşmışlardır.
Selefîlik, bir mezhep halinde hicri IV. yüzyılda ortaya çıkmış ve Hanbelî mezhebi mensupları tarafın-dan ortaya atılıp savunulmuş bir görüşü de ifade eder. İmam Hanbel inanç konularında Selefîliğe öncülük et-miştir. Dârimî, Beyhakî, İbnu'l-Cevzî, İbnu Teymiyye, İbnu Kayyım onun görüşlerini benimseyen meşhur alimlerden bazılarıdır. (Yavuz, 1989: II, 86).
Selefîler, metot olarak nakle ve nassa kesin olarak bağlılığı kendilerine gaye edinmiş, tartışmayı gerektirecek ve çözümü zor olan mesele ve konular ile uğraşmamışlardır. Âyetlerde ve sünnette bulunan tartışma götürebilecek konulara teslimiyetle iman etmişler ve teşbihten kaçındıkları gibi tevile de gitmemişlerdir.
Selefîler, akıl ve mantık metotlarını; İslâm'a, Yunan düşüncesinin tesiriyle sonradan sokulduğunu, sahabe ve tâbiînin bunları bilmediğini ve kullanmadığını ileri sürerek benimsemezler. Bu sebeple, Mutezile mezhebi ve diğer mezheplerin aksine, mantıkî tartışma (cedel) ve akıl yürütme metodunu kullanmayıp; akidenin esaslarını sadece Kur'an ve sünnetten hareketle tespit ve tayin etmenin gerekliliğini savunmuşlardır. Yani, inanç esaslarının kaynağı naslar olmalıdır, bunların delilleri de oradan çıkarılmalıdır.
Bu sebeple selef mezhebi, Kur'an ve sünnette yani nasta Allah'ın sıfatları ve fiilleri ile ilgili hususları, mecazi2 manasına bakmaksızın, olduğu gibi kabul ederler.
Bu nedenle selef akidesi, halk tabakası için en sade ve güvenilir bir yol olarak kabul edilmiştir. Ancak çeşitli felsefe ve kültürleri tanımış olanlar için, selefin bu metodu yeterli görülmemiştir.
Selefîliğin merkezi kavramlarından birisi de içtihattır. İçtihat vurgusu Selefîlerin carî mezhep otoritesini taklitçi bir tarzda tanımamaları anlamına da gelmektedir. Onlara göre İslâm, ehliyetli ulemanın taklide sapmasına elvermez. Onlara göre taklit, ancak içtihatta bulunamayacak ortalama birikimi olan Müslümanlar için söz konusudur. İçtihat, taklitle çelişmekte ve resmî ulemanın geleneksel otoritesiyle çatışmaktadır (Commins, 1993: 99-100).
Onlara göre bazı Müslümanların İslâmî kabul ettiği taklit ve mezhepçilik, akıl dışı ve gayrı İslâmîdir. Akıl ve ilerleme konusundaki anlayışlarına paralel olarak Selefîler, ilahî metinde dinî içtihatlara kaynak olabilecek aklî prensiplerin var olduğunu savunmaktadırlar. Onlara göre, "Fıkıhtaki, aklın hakimiyeti prensibinin icabı, Kitap'tan içtihada dayanak olacak kesin delillerin bulup çıkarılması gerekir. Kitap'ta her meseleye ilişkin kesin hükümler bulunması her zaman mümkün olmadığından, İslâm hukukunda kişisel görüşlerin (zan) değerlendirilmesine yarayan akla dayalı yöntemler vardır. İşte İçtihat bu tür durumlarda yargıya varmak için aklın kullanılması yoludur." (Commins, 1993: 154).
Yine Selefîlere göre, "İçtihat İslâm'ın akla uygun yanına işaret etmektedir. Ulemanın görevi ilahî hükümlere muhatap olmak ve şeriatın genel prensiplerinden sosyal hayata yön verecek özel kaideler üretmektir. Dört mezhebe dayalı fıkhın yerini içtihat alacak, Müslümanların birliğinin önündeki engeller kalkacaktır." (Commins, 1993: 286).
GÜNÜMÜZ SELEFİLERİ ''NEW SELEFLER''
Türkiye'de ''Yeni Selefiyye'' Ekolu olduğunu İddaa eden farklı farklı Zümrelerin ortaya Çıkması ve her ''Yeni Selefiyye'' Fırkasının kednisine ''Gerçek Selefi'' ler Biziz demeleri ve diğer ''Selefilik'' iddaasında bulunan Grupları kendinden farklı görüşlerini tesbit ettiklerinde ''Hizip ve Fırkalardan'' olan ''Öteki Selefiler'' adını verdikleri adlarla anmakta ve ''Telefilik'' yaftasını kendi aralarında yaygınlaştırdıklarını görüyoruz...
YENİ SELEFİLİK ve TEKFİR ; Günümüz ''Yeni Selefileri'' Tekfir Vukuatı ile tanınmaktadırlar...Öyle ki ''Yeni Selefiler'' ini ''Haricilik'' ile aynı Kulvarda buluşmuşlardır...
Rasulullah'dan (s.a.v) den Bir Rivayetle: “İnsanların en hayırlısı benim çağdaşlarımdır. Sonra onlardan sonra gelenler, sonra da onlardan sonra gelenler.” (Buharî ve Müslim)
Sonradan gelen Nesil içinde ''Yeni Selefilik'' adeta ''Tekfir Cemaati'' adını almıştır...Kendilerini Tekfircilikden sakındırmak için Onlarca ''Tekfirden Sakınma Risaleleri'' yazmışlardır,fakat bu Risaleleri yazan kişilerin ''Eğitim ve Öğretim'' de 'Tekfirci'' bir akıma Malzeme olacak bir çok Kitap ve CD izletildiği bilinen bir husustur...
Tekfircilik Denildiğinde ilk akla gelen ''Grup-Hizip'' adı olarak ''Yeni Selefiyye Ekolu'' Akla gelmektedir...Bunun nedenlerinde biride ''Yeni Selefilik'' akımının atıldığı Temellerin soruşturulması ile elde edilebilir...
YENİ SELEFİLİK VE ''KUR'AN-A YAKLAŞIMI BİÇİMLERİ''
Yeni Selefiyye Grupları Onlarca Parçadır bunların bir çoğu Yeraltı eğitimi almaktadır...Buna Delil olarakda Peygamberimizin Mekke Dönemini Delil getirmektedirler..
Kur'anı Anlamada ''Geleneksel Tefsir Usul Kaide'' lerinin dışına çıkmayan bu ''Grup ve Hizipler'' Alim olarak kabul ettikleri İnsanları seçmede de aynı Problemi yaşamaktadırlar...
Vahye Parçacı/Atomcu bir yaklaşım sergileyen ''Yeni Selefiyye'' ekolunun Ferdleri Vahyi Anlama Metodolojisi olarak ''Tefsir Usul'' kaidelerini kendilerine yeterli görmekte ve ''Tefsir Usul Kitaplarınada Taraflı ve Yanlı yaklaştıkları için Objektifliğin ötesinde bir ''Subjektif''liğe mahkum etmektdirler görüşlerini...
Akide Kitabı olarak okutulan Kitaplarında bir çok ''Parçalanmış Ayet'' bulmak Mümkündür ancak bu Kitapları okuma Hususunda da ''Farklı farklı-parça parça'' olmuşlardır...Her Grup kendine özgü kabul ettiği Alimlerin kendi ''İnanç Te'villerine'' göre Alim seçmektedir...Bu hususta da ''ayrımcı ve subjektif'' ve objektiflikden uzaktırlar...
Kur'an Tefsiri olarak okudukları Kitapları ''Tenkid'' etmeden olduğu gibi kabul etmeleride,daha sonra Grupların ''İsrailiyyat Hikayeleri'' ni Vayhin Tefsiri gibi sunmalarına neden olmaktadır...
Kur'an-ı Kerim'in ''Tebyin'' edilmesini ''Tefsir'' anlamında yorumlamalarıda bir başka Anlama Problemine dikkat çekmektedir...
Sıkı bir Gelenek ve Adet/Töreci olan ''Yeni Selefilik'' İnsanları kendi görüşlerinin Sahihliğine İkna etmeye çalışırlar bunu Beceremedikleri takdirde ''Tekfir'' ederler...
YENİ SELEFİLİK ve ''HADİS/RİVAYET'' ANLAYIŞI/YAKLAŞIM PROBLEMLERİ
Hadis/Rivayet adına ''Uydurma ve İsrailiyyat'' ne kadar asılsız Rivayet varsa Usul yetersiliğinden dolayı Yeni Selefiyye Ferdleri tarafından ''Slogan'' haline getirilir..Ve ''Sahih'' kabul edilir olmuştur...
Rivayetleri İsnad Tenkidine tabi tutmayı ''Usulu'' ile tam olarak alamamış olan bu ''Hizipler'' kendi aralarında sadece Türkiye'de 50 Fırkadan daha fazla oldukları yapılan bazı kaba arştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır...
Yeni Selefilik'de Peygamberimize ve Sahabeye atfedilen Rivayetlerin ''İsnad Usulu'' ile kabul edilmesi gelmektedir...
Görenleri ''Hadis Usulu mü? İsnad Usülü mü? dedirtecek derecede ileri seviyede bir İlmi yetersizlik söz konusudur...
Hadis/Rivayet adına ne kadar Metin varsa ''Yeni Selefiyye'' tarafından ''Metin Tenkidi'' yapılmadan ''Kur'ana Arz'' edilmeden kabul edilmektedir...
Metin Tenkid Usulu almakdan yoksun kalmış Kardeşlerimizin bir an Önce bu sahada ki yetersizliklerini Telafi etmelerini temenni ediyorum..
Dipnotlar:
1- Selefiler lafza önem verdikleri ve Allah'ı Kur'an'ın anlattığı şekilde düşündükleri için muhaliflerince antropomorfist olarak vasıflandırılırlar. http://www.thewahhabimyth.com/free-download.htm, 10/12/'03.
2- Yakın dönem selefîlerinden Suriyeli Kâsımî'ye göre Kur'an'da mecaz yoktur ve dilin hakikat ve mecaz diye ikiye ayrılması sonradan ortaya çıkmış olup selef böyle bir şey söylememiştir (Kâsımî, 1990: 213). Çünkü hakikat karinesiz, mutlak olarak delâlet eden lafız; mecaz ise karine ile delâlet eden lafızdır (Kâsımî, 1990: 215).
Selam Vahye Tabii Olanların Üzerine olsun..