Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?

eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
adamlarda şöyle bi hava var ? biri ölsede hep böyle oynasak
 
P Çevrimdışı

premodern

Üye
İslam-TR Üyesi
Aaaa yoksa sizin aklınız mı var? yok yane helal olsun şeyh'ten izinsiz nasıl abenin kim olduğunu çözmeye çalıştınki? Benim bilidğim sapıklar şeyhten izinsiz bişey yapmazlar, yani -bizim aklımız çalışmaz büyükler ne demişse odur derler hatta bu sözü 20 yıllık medrese okuyan ahmak alimler(!) bile diyorlar ama tabi o medreselerde bin yılda kalsan bir fayda yok!, Sizler ehli sünnet vel cemaat değil bilakis Ehli küfür vel şirksiniz, elbetteki ehli sünneti vel cemaati çözmeniz zor, ama o ahmak şeyhinizin kulluğundan çıksanız belki çözersiniz... seni şeyhine şikayet edecem -hey sen sapık şeyh bak senin muridin senden habersiz bazı muwahidleri çözmeye çalışmış galiba senden himmet istemediği için çözememiş:D :D

Tasavvufla ilgili eleştirilerde bulunabilirsiniz, kırmızı çizgileri aşmış olanlarla mücadeleyi kendinize görev de edinmiş olabilirsiniz, bunlara hiçbir diyeceğim olmaz. Diyelim ki sizin dediğiniz gibi herşey. Sizin gibi düşünmeyen müslümanlar şirk içinde yüzüyor. Peki bu üslupla mı onları doğru olana davet edeceksiniz? Onlarla dalga geçerek mi? İşten ben bunu anlayamıyorum.

Bu yaptığınız kutuplaşma yaratmaktan başka ne işe yarar ki? Sizin gibi düşünenlerin düşüncelerine olan inancı sağlamlaşır belki, ama emin olun sizin gibi düşünmeyenlerin sizin gibi düşünmeye başlamasına pek yardımcı olmaz. "Biz ne yapalım, onlar kendilerini şirke kaptırmışsa" demeyin, inandığınızı tebliğ etmenin de bir pedagojisi var, bir edebi var.

Hazreti Peygamber burada olsaydı, böyle mi yapardı? Tavrı bu mu olurdu?

Selametle...
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Tasavvufla ilgili eleştirilerde bulunabilirsiniz, kırmızı çizgileri aşmış olanlarla mücadeleyi kendinize görev de edinmiş olabilirsiniz, bunlara hiçbir diyeceğim olmaz. Diyelim ki sizin dediğiniz gibi herşey. Sizin gibi düşünmeyen müslümanlar şirk içinde yüzüyor. Peki bu üslupla mı onları doğru olana davet edeceksiniz? Onlarla dalga geçerek mi? İşten ben bunu anlayamıyorum.

Bu yaptığınız kutuplaşma yaratmaktan başka ne işe yarar ki? Sizin gibi düşünenlerin düşüncelerine olan inancı sağlamlaşır belki, ama emin olun sizin gibi düşünmeyenlerin sizin gibi düşünmeye başlamasına pek yardımcı olmaz. "Biz ne yapalım, onlar kendilerini şirke kaptırmışsa" demeyin, inandığınızı tebliğ etmenin de bir pedagojisi var, bir edebi var.

Hazreti Peygamber burada olsaydı, böyle mi yapardı? Tavrı bu mu olurdu?

Selametle...

kendi mahallesini temizleyemeyen insanların başka mahalleleri temizlemeye kalkmaları sizce inandırıcı olabilirmi içimizdeki (yukarıdaki videodaki soytarılar ) bunlarla uğraşmak bizlerin ilk vazifesidir ki insanlara tebliğ yaparken kendi evimizin mahallemizin düzenli ve güzel oluşunu örnek verelim yoksa ağzınızla balık tutsanız başarılı olmanız sıfıra yakındır ..
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Tasavvufla ilgili eleştirilerde bulunabilirsiniz, kırmızı çizgileri aşmış olanlarla mücadeleyi kendinize görev de edinmiş olabilirsiniz, bunlara hiçbir diyeceğim olmaz. Diyelim ki sizin dediğiniz gibi herşey. Sizin gibi düşünmeyen müslümanlar şirk içinde yüzüyor. Peki bu üslupla mı onları doğru olana davet edeceksiniz? Onlarla dalga geçerek mi? İşten ben bunu anlayamıyorum.

Bu yaptığınız kutuplaşma yaratmaktan başka ne işe yarar ki? Sizin gibi düşünenlerin düşüncelerine olan inancı sağlamlaşır belki, ama emin olun sizin gibi düşünmeyenlerin sizin gibi düşünmeye başlamasına pek yardımcı olmaz. "Biz ne yapalım, onlar kendilerini şirke kaptırmışsa" demeyin, inandığınızı tebliğ etmenin de bir pedagojisi var, bir edebi var.

Hazreti Peygamber burada olsaydı, böyle mi yapardı? Tavrı bu mu olurdu?

Selametle...


valla kardeş dün menzil ehli bir zat güzellikle uyarmamıza rağmen ikinci bir nickle siteye girip müşrikler,kafirler inanın be diye alaycı pişkin bir naara atarak ne kadar cahil karakterli olduğunu benimsetti net bir şekilde.

bazen merhametten maraz doğuyor !!!

dediğin gibi uslüp konusunda sana katılıyorum ama bir yere kadar müsamaha gösterilir !
 
ibnikayyim Çevrimdışı

ibnikayyim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
cedelden kimseye fayda yok...Ama hak geldi batıl yok oldu gitti....şu şaman adetlerini budizimden gelen rabıta olaylarını birde kuran ile delillendirme çabalarını anlayamıyorum.....
 
P Çevrimdışı

parsa

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Tasavvufla ilgili eleştirilerde bulunabilirsiniz, kırmızı çizgileri aşmış olanlarla mücadeleyi kendinize görev de edinmiş olabilirsiniz, bunlara hiçbir diyeceğim olmaz. Diyelim ki sizin dediğiniz gibi herşey. Sizin gibi düşünmeyen müslümanlar şirk içinde yüzüyor. Peki bu üslupla mı onları doğru olana davet edeceksiniz? Onlarla dalga geçerek mi? İşten ben bunu anlayamıyorum.

Bu yaptığınız kutuplaşma yaratmaktan başka ne işe yarar ki? Sizin gibi düşünenlerin düşüncelerine olan inancı sağlamlaşır belki, ama emin olun sizin gibi düşünmeyenlerin sizin gibi düşünmeye başlamasına pek yardımcı olmaz. "Biz ne yapalım, onlar kendilerini şirke kaptırmışsa" demeyin, inandığınızı tebliğ etmenin de bir pedagojisi var, bir edebi var.

Hazreti Peygamber burada olsaydı, böyle mi yapardı? Tavrı bu mu olurdu?

Selametle...

Bence guzel bir tespit olmus. Bu is toptan tekfircilige dogru gidiyor.
 
E Çevrimdışı

eslem berire

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
TAĞUT'LA SAVAŞMAK (Bu kadar kafir) DURURKEN NİÇİN (bizle) TASAVVUFLA UĞRAŞIYORSUNUZ? SAVUNMASI


Hakkın yüzünü örten, en azından fulü bir görünüm veren, vehimler yumağı tasavvufun, İslâm dışılığı ortaya konurken, maruz kalınan itirazların en başta gelenineden tağutla, şirkle, küfürle uğraşmıyorsunuz da, etliye sütlüye karışmayan, sofilerle uğraşıyor, müslümanları birbirine düşürüyorsunuz, şeklinde olandır.

İnsaf sahibi biri için; vahdet-i vücut inancı üzerine oturan sûfi anlayıştan daha büyük tağut (tuğyan) olur mu?

Sûfilerin baştacı ettiği eserlerde yüzlercesini bulabileceğimiz şu ifadeleri okuyarak, hangi tuğyanın daha büyük olduğunu birlikte düşünelim.

Mutasavvıfların Şeyhu'l Ekber olarak tanıdığı İbni Arabi'den inciler(!):

"Arif, Hakk'ı her şeyde gören, belki herşeyin kendisi olarak görendir,"
"Gören de O'dur, görülen de. Alem O'nun suretidir... Allah onların kendisidir."
"O ortaya çıkanların kendisidir..." "Görülen ve isimlendirilen her varlık O'dur."
"Yaratıkların sıfatları O'nun için hak olduğu gibi, O'nun sıfatları da yaratılmışlar için haktır."
"Allah'ın rablık, ilahlık, yaratma, rızık verme ve diğer bütün sıfatları yaratıklar için de haktır."
"Emir O'ndan sana olduğu gibi, senden de O'nadır."
"O bana hamd eder, ben O'na hamd ederim. O bana ibadet eder, ben O'na ibadet ederim."
"O bütün kâinattır. O, vücudum, vücudu ile kaim olan tektir."
"İnsan dediğimiz zaman bil ki, biz O'nun kendisiyiz... Hem hak, hem de halk ol, o zaman Allah ile Rahman olursun... Biz O'na bizde görünecek şeyi verdik, O da bize verdi. Böylece iş bize ve O'na bölündü."
"Biz biz olduğumuz gibi O'yuz da. Benim iki yüzüm vardır, O ve ben..."
[İ. Sarmış, Tasavvuf ve İslâm Sh. 115-119-120]
"Hıristiyanlar ilahlığı sadece İsa ve Annesine hasretmekle yanıldılar..."[İktibas Der., Sayı: 104-Sh. 26]
İşte Şeyhul Ekber İbni Arabi'nin Allah inancı böyle.

Savunulması ve tevili mümkün olmayan bu sözleri yüzünden, bir kısım mutasavvıf, -takiye babında da olsa- Arabi'yi tasvib etmediklerini.... o'nun bu konuda aşırı gittiğini, dolayısıyla diğer tasavvuf imamlarının sözlerinden delil verilmesi gerektiğini savunuyorlar.
Bu tarz iddialara mahal vermemek için, şimdi de, diğerlerinden birkaç örnek verelim.

Sûfilerce büyük bir itibara sahip olan, Abdulkerim el Cîlî:
"Zatı itibariyle yüce olan Hakk'ın ortaya çıktığı her varlığa tapmak gerekir. O alemin zerrelerinde açığa çıkmıştır." diyerek Arabi'yi teyid eder.
[İ. Sarmış, Tasavvuf ve İslâm Sh. 118]

'Enel Hakk' (Ben Allah'ım), 'Mâfi'l cubbeti illaallah' (Cübbemin içinde Allah'tan başka bir şey yoktur) diyen, Hallac-ı Mansur.

'Subhani mâ'azama şâ'ni' (kendimi noksan sıfatlardan tenzih ederim. Benim şanım ne yücedir) diyen, Beyazid-i Bistami...

(
Benim şu iğreti kalıbımın içinde Allah'tan başka kimse yoktur) diyen Cüneyd-i Bağdadî [Ömer Ziyauddin Dağıstani, Fetvalar - Sh. 79]
hep İbni Arabi gibi, vahdet-i vücud denen küfrü teyid etmişlerdir.

Bu sebeple hiçbir sûfi'nin, vahdet-i vücud'u reddetmesi veya vahdet-i vücud olmadan da tasavvufun var olabileceğini iddia etmesi mümkün değildir. Zaten bu dinin şarileri olarak kendilerini gören yukarıda adını saydığımız zevat "Bizden sonra hiç kimse, bizim yolumuzun dışına çıkamaz" diyerek, farklı yol ve yorumların önünü kapatmışlardır.

Bu sebeple, sıkıştıklarında, 'efendim, biz öyle anlamıyoruz... Biz tasavvuf derken şunu anlıyoruz... Biz onlara katılmıyoruz... gibi indî ve kaçamak ifadeler geçerli olmamalıdır. Zira her din, felsefe, ideoloji en sahih biçimde kendi kurucu ve koyucularından ve onların kitaplarından öğrenilir. Ve ilkeler, kurallar, tanımlar hep bu kitaplarla yapılır.
Tasavvuf da mucitleri tarafından kurumlaştırılmış, kayda bağlanmış ve kitaplaştırılmıştır. Dolayısıyla bir sûfi'nin sıkıştığında, Vahdet-i vücud'u biz de kabul etmiyoruz... Rabıtayı, istimdadı, gaybden haber verildiğini, şeyhler'in vahiyle kitap yazdıklarını biz de İslâmi bulmuyoruz, demeye hakları yoktur. Bunlar alınırsa tasavvuftan geriye birşey kalmaz. Nerde kaldı ki takiye'yi meşru gören sûfilerin bu sözlerindeki samimiyete inanmak da zordur. Her sûfi, eğer çok acemi, çok yeni değilse vahdet-i vücud'u benimsemek zorundadır.

Bu çarpık akide, mürid'e ürkütülmeden, uzun sürede azar-azar ve gizlenerek zerk edilir. Bu süreci temin edebilmek için de son derece şeytani ve sinsi bir yöntem uygulanır. Evvela 'şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır'
[Beyazıd-i Bistamiye atf. İ. Sarmış, Tas. ve İslâm-Sh. 175]
denerek, bir şeyh'e bağlanmadan kurtulmanın mümkün olmadığı telkin edilir. Bir şeyh edinme mecburiyetine inandırılan mürid, bu defa da, "bir ölünün gassal'a teslim olması gibi, müridin şeyhine teslim olması"
[E. Özkan, Tas. ve İslam - Sh. 85] gerektiğine inandırılır. Bundan sonra da, müridin şeyh karşısında, bütün insanî onur ve haysiyetinden vazgeçmesi demek olan, şeyh-mürid ilişkilerindeki adap, talim ettirilerek tarikat adabı şöylece öğütlenir:

'Mürid şeyhe tazim göstermeli, açık ve gizli durumlarda onu büyük tanımalıdır.'
'Maksud'un ancak onun eliyle gerçekleşeceğine inanmalıdır.'
'İşlediğinin zahiri haram da olsa, şeyhi'nin yaptığına itiraz etmemeli, "Niçin böyle yaptın" dememelidir. Çünkü şeyhine 'niçin' diyen kişi asla felah bulamaz.'
'Zahiren şeyhden kötü bir durum sadır olabilir, fakat batini itibariyle o durum güzeldir.'
[Muhammed Emin el-Kurdi, Tenvim'l-Kulub fi Muameleti Allami'l-Guyub, 528-531, hicri 1384, Mısır, Kitabın adında bulunan Allamu'l-Guyub niteliği bu durumda herhalde şeyhin kendisine ait olacaktır]

Ahmet Dede'nin, Celaleddin Rumi hakkındaki şu sözü de şeyhin mürid üzerindeki yetki ve tasarrufunu ortaya koyması bakımından ilginçtir: 'Bugün cennete girmek onun rızasına, cehenneme girmek de onun gazabına bağlıdır’
[İ. Sarmış Tas. ve İslâm Sh. 92]

Şeyhe karşı müridin takınması gereken âdabı bir de Muhammed Emin el-Kurdî'nin "Tenvirul-Kulub" kitabından dinleyelim: Şöyle diyor:

"Mürid, şeyhine tazim göstermeli, açık ve gizli bütün durumlarda onu büyük tanımalıdır. Maksudunun ancak onun elinde gerçekleşebileceğine inanmalıdır. Gözü başka bir şeyhe meyledecek olursa, şeyhinden mahrum olur ve feyiz ona kapanır. Şeyhin bütün tasarruflarına razı olması, ona itaat etmesi ve boyun eğmesi gerekir. Mal ve beden ile ona hizmet etmelidir. Çünkü irade ve muhabbetin cevheri ancak bu yolla belli olur. Doğruluk ve samimiyet ölçüsü ancak bu ölçü ile bilinir. İşlediğinin zahiri haram da olsa, şeyhinin yaptığına itaraz etmemelidir. Ona "Niçin böyle yaptın?" dememelidir. Çünkü şeyhine "Niçin?" diyen kişi asla felah bulmaz. Zahirde şeyhten kötü bir durum sadır olabilir, fakat batını itibariyle o durum güzeldir. Külli ve cüzî, ibadet ve adet olsun, bütün işlerde iradesini şeyhinin iradesine teslim etmelidir. Gerçek müridin alametlerinden biri de, şeyhi kendisine "şu fırına gir" derse girmesidir. Şeyhin durumlarını hiçbir şekilde araştırmamalıdır. Zira böyle birşey çok kişi için meydana geldiği gibi, helakine sebep olabilir. Bütün durumlarda şeyhi hakkında hüsnüzanda bulunmalıdır...
Bereketini kazanması için ikamette ve yolculukta, bütün işlerinde şeyhini kalbinden çıkarmamalıdır. Dünya ve ahiretle ilgili elde ettiği bütün bereketlerin kendisine şeyhinden geldiğine inanmalıdır... Testerelerle bile kesilse, şeyhinin bir sırrını açmamalıdır. Şeyhinin gönlünün meylettiğini sezdiği bir kadınla evlenmemeli ve şeyhinin boşadığı yahut ondan dul kalan bir kadınla asla evlenmemelidir. Şeyhin sevdiği kişilerle oturmalı, sevmediği kişilerle oturup kalkmamalıdır. Kendisine iltifat etmemesine ve kendisinden yüz çevirmesine sabretmeli, falan için şöyle böyle yaptığı halde niçin bana böyle yapmıyor, dememelidir. Şeyh için hazırlanmış olan yere oturmamalı izni olmadan herhangi bir konuda ona ısrar etmemeli, yolculuğa çıkmamalı evlenmemeîi ve önemli bir iş yapmamalıdır.

(M. Emin Kurdî, Tenviru'l-Kıılub fj Muameleti Allami'l-Ğuyub, 528-531. Basım yeri yok. Fıkıh ve Tasavvuf bölümleri ayrı kişiler tarafından Türkçeye çevrilmiş. Birinci bölüm Eser Neşriyat tarafından, ikinci bölüm ise Konya'da yayınlanmıştır.) [Prof. İbrahim Sarmış, Tasavvuf ve İslam Sh. 319]


Tasavvuf kültüründe ve şeyh-mürid sisteminde müridin şahsiyeti olabildiği kadar yokedilmesine karşın, şeyh yüceltilmekte, kutsallaştırılmakta ve kendisine bir nevi tanrısal özellikler verilmektedir. Bunun bir örneğini Me-nakibu'l-Arifin kitabında görüyoruz. Eflaki anlatıyor:

"Sultan Veled buyurdu ki: Birgün babam medresede bilgiler saçıyordu. Bu arada: Gerçek mürid, kendi şeyhinin herkesten üstün olduğuna inanan kimsedir (dedi). Öyle ki bir adam Beyazıd'in müridlerinden birine:
"Bir adam Beyazıd'ın müridlerinden birine: Şeyhin mi büyük Ebu Hanife mi diye sordu.
Mürid: şeyhim, dedi.
Sonra Ebu Bekir mi büyük senin şeyhin mi? diye sordu, yine Şeyhim dedi.
O birer birer bütün sahabeyi saydıktan sonra Muhammed mi büyük şeyhin mi? dedi. Yine Şeyhim büyüktür dedi.
En sonunda Tanrı mı büyük senin şeyhin mi? diye sordu. Ben tanrıyı şeyhimde gördüm, şeyhimden başka birşey tanımam.' dedi.
Başka bir müride de Tanrı mı büyük şeyhin mi? diye sordular. O da 'bu iki büyük arasında hiçbir fark yoktur' dedi.
Yine müridlerden bir diğeri de: 'Bu iki büyükten daha büyük biri lazım ki bu farkı ortaya koysun' demiştir"

(Ahmed Eflaki, Menakibu'l-Arifin, 1/310-311. Hürriyet Yayınları, İstanbul 1973)
[Prof. İbrahim Sarmış, Tasavvuf ve İslam Sh. 321]

Bu gibi şeytanı söz ve telkinlerle eli-kolu bağlanan mürid'e vahdet-i vücud herzesini yutturmaktan daha kolay ne olabilir?
Muntazam cewap , inci gibi dizilmiş adeta insanı mest ediyor.
Masaallah .
Sukran.
 
yenibahar Çevrimdışı

yenibahar

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Napolyon , Mısırı işgal ettiğin de, Orada ki Tarikat dergahlarına erzak gönderir, bunu gören rütbeli Subaylar Napolyona Müslümanlara yani düşmanlarımıza nasıl gıda gönderirsiniz ? bu olacak iş değil derler.
Napolyon şu cevabı verir, Onlar sayesin de buraları İşgal ettik , halkı bize karşı ayaklandırmadılar , bizlere karşı mücadele etmeden buralara girdik der..

Sömürgeciliğin temelini İmam Rabbini gibi tasavvuhçular başlattı, Müslümanların mücadelesini yok ettiler TERKİ DÜNYA Felsefesi gibi İslam dışı , felsefeleriyle Müslüman coğrafyalarının mahvolmasına sebeb oldular..İşgalcilere karşı CİHAD etmediler..Halkı uyutup NARKOZLADILAR.

parsa
 
A Çevrimdışı

Aylahakkani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
TASAVVUF TARİKATLARI VE MÜSLÜMAN’IN BU TARİKATLARA KARŞI TAVRI NASIL OLMALIDIR?

Kaç tasavvuf tarikatı vardır? Tasavvuf tarikatlarının hepsi mi hatalıdır? Ben, İmam Nevevî'nin tasavvufçulardan etkilendiğini işittim. Tasavvufçular, insanlara kin ve nefreti bırakmalarını ve Allah'a ortak koşmamalarını öğütlüyorlar. Bu konuda görüşünüz nedir?

CEVAP:

Tasavvufçular; fırkalar, gruplar ve hizipler hâlindedirler. Her hizip, kendisinde bulunan fikir ve davranış ile sevinip böbürlenmektedir. Her tarikatın bir şeyhi, zikirleri ve dînî törenleri vardır. Bütün tarikatların ortak noktası; Kitap ve sünneti doğru anlamaktan uzak olmaları, bid'atları, dîndeki yenilikleri ve hurafeleri yaymalarıdır. Tarikatların pek çoğu aşırıya gitmekte, hatta inanç ve amel olarak şirke düşmektedir. Örneğin vahdet-i vücud fikrine inanmaları, evliya ve kutupların, kâinatta tasarruf ve idare etme hakkına sahip olduklarına inanmaları, şeyhlerine ibâdet etmeleri, onlara yalvarıp yakarmaları, onlara adak adamaları, şeyhlerinin kabirlerinin çevresinde tavaf etmeleri ve onlar için kurbanlar kesmeleridir.

Tasavvuf, eskiden daha az tahrif olunmuş ve daha az tehlikeli idi. Bazen tasavvuf ile zühd, takvâ ve dünya zevklerinden uzak durma kastedilirdi. Nitekim bazı âlimler ve âbid kimseler, gittikleri yol düzgün ve inandıkları akide doğru olmaka birlikte tasavvufa nisbet edilmişlerdir.

Müslümanın, tevhidi gerçekleştirmesi, selef-i salih anlayışıyla Kitap ve sünnete tâbi olması, bid'atlardan ve dîndeki yeniliklerden uzak durması gerekir. Çünkü kurtuluş yolu, budur.

Abdullah b. Mes’ud’dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

(( خَطَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَطًّا بِيَدِهِ ، ثُمَّ قَالَ : هَذَا سَبِيلُ اللَّهِ مُسْتَقِيمًا، قَالَ: ثُمَّ خَطَّ عَنْ يَمِينِهِ وَشِمَالِهِ، ثُمَّ قَالَ: هَذِهِ السُّبُلُ، وَلَيْسَ مِنْهَا سَبِيلٌ إِلَّا عَلَيْهِ شَيْطَانٌ يَدْعُو إِلَيْهِ ، ثُمَّ قَرَأَ: وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ)) [ رواه أحمد وصححه الألباني في كتاب التوسل]

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizim için eliyle yere bir çizgi çizdi. Sonra şöyle buyurdu:

-Bu, Allah'ın dosdoğru yoludur.

Ardından o çizginin sağına ve soluna çizgiler çizdi. Sonra da şöyle buyurdu:

-Bu yollar ise, dalâlet yollarıdır. Her yolun üzerinde o yola çağıran bir şeytan vardır.

Sonra şu âyeti okudu:

'Şüphesiz bu (İslâm), benim dosdoğru yolumdur. Artık ona uyun, başka yollara (dalâlet yollarına) uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O'nun yolundan ayırır."[1]

İrbâd b. Sâriye'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:"Sizden kim benden sonra yaşarsa, (dînde) çok ihtilaflar görecektir. Bu sebeple benim sünnetime ve benden sonra gelecek olan doğru yolu bulmuş râşid halîfelerimin sünnetine sarılın. Onlara sımsıkı sarılın. (Dîne sonradan sokulan) yeniliklerden de sakının. Zirâ (dîne sonradan sokulan) her yenilik, bid’at, her bid’at ise dalâlettir."[2]

Kur'an ve sünnete bakan, râşid halifelerin ve altın çağlar diye bilinen ilk üç dönem müslümanlarının (sahâbe, tâbiîn ve etbâu'tâbiîn) hayatlarını inceleyen kimse, şahısları kutsallaştırmak, ölülere ibâdet etmek, kendi yanlarından zikirler icat etmek ve hurafelere bağlanmak gibi, tasavvuf tarikatlarının üzerinde bulundukları şeylerin bâtıl olduğunu mutlaka görecektir. Doğru yola ileten Allah Teâlâ'dır.

Nitekim Allah Teâlâ bu kimseler hakkında şöyle buyurmuştur:"Allah bir kimseye nur vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur." (Nur Sûresi: 40)

Allah Teâlâ en iyi bilendir.


[1] Ahmed rivâyet emiş, Elbânî de 'Tevessül' adlı kitabında (s:125) hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. (İmam Ahmed, (1/435,465). İbn-i Hıbbân, (1/105). hadis no: (6-7). Hâkim, hadis no: (2/318). Hâkim, hadisin isnadı sahihtir, ancak Buhârî ve Müslim, hadisi tahriç etmediler, demiştir. Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid adlı eserinin (7/22)’de şöyle demiştir. Hadisi, Ahmed ve Bezzâr rivâyet etmiştir. Hadisin isnadında Âsım b. Behdele vardır. Bu kişi sika (güvenilir), ancak zayıftır. Çeviren)

[2] Ahmed rivâyet etmiş, Elbânî de 'Sahih-i Ebî Davud, hadis no:3851'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
 
A Çevrimdışı

Aylahakkani

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
TASAVVUF TARİKATLARI VE BU TARİKATLARA KATILMANIN HÜKMÜ NEDİR?

Tasavvuf tarikatları arasında şiarı: "Tarikat, Hakikat ve Marifet" olan Şeriat diye bir tarikat var mıdır? Rasûlullah -sallallahu aleyhiş ve sellem-'in, tasavvufçular tarafından aynı adla bilinen bu tarikatları ashâbına öğrettiği doğru mudur?

Cevap:

Hamd, yalnızca Allah'adır.

"Sufiye (Tasavvuf) kelimesinin, başka bir şeye değil de yün (sûf) giymeye nispet edildiğini bilmemiz gerekir.

Nitekim Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

"Doğru olan; Sufiye isminin, yün giymeye nispet edilmesidir.

-Safvetu'l-Fukahâya nispet edilmesidir, denilmiştir.

-İbâdet etmeleriyle bilinen Arap kabilelerinden Sûfa b. Ed b. Tance'ye nispet edilmesidir, denilmiştir.

-Suffe ashabına nispet edilmesidir, denilmiştir.

-Safâ'ya nispet edilmesidir, denilmiştir.

-Safvet'e nispet edilmesidir, denilmiştir.

-Allah'ın huzurunda öndeki saffa nispet edilmesidir, denilmiştir.

Bu görüşlerin hepsi zayıftır.Şayet böyle olsaydı, Safî veya Safâî veya Safevî veya Suffî denilmesi, Sûfî denilmemesi gerekirdi."[1]

Tasavvuf, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözüyle kendilerine övgüde bulunduğu üç altın dönemden sonra ortaya çıkmıştır:"İnsanların en hayırlıları, benim asrımda yaşayanlardır. Sonra onları takip edenler, sonra da onları takip edenlerdir."[2]

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- yine şöyle demiştir:

"Sûfiye (tasavvuf) lafzına gelince, üç altın dönemde (sahâbe, tâbiîn ve etbâut'tâbiîn dönemlerinde) bu lafız bilinmiyordu. Ancak bundan sonraki dönemlerde bu lafızla konuşmaya başlandı."[3]

(Sorunuzda zikrettiğiniz) bu ve benzeri tarikatlar, en hayırlı dönemlerin üzerinde bulundukları Kitap ve sünnete aykırı olan bid'at tarikatlardandır. Nitekim bu tarikatların her bir şeyhi, kendisini diğerlerinden üstün ve farklı kılan, dîne aykırı olan ve müslümanların safını bölen, bir zikir ve ibâdet yolu icat etmiştir.

Halbuki Allah Teâlâ,dînini kemâle erdirmek ve üzerine nimetini tamamlamak sûretiyle bu ümmete büyük bir lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Bu sebeple her kim, İslâm dîninin getirmediği bir ibâdeti veya yolu getirirse, o kimse, Allah Teâlâ'nın buyruğunu yalanlamış ve Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'i de hiyânetle itham etmiş demektir.

Bu bid'atlarla birlikte yalan da olabilir. Şöyle ki: Bu tarikat şeyhlerinden birisi, bu tarikatını, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'den aldığını veya kendilerinin, Râşid halifelerin yolu ve hidâyeti üzere olduklarını iddâ edebilir.

İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komisyonu âlimlerine şöyle soruldu:

"İslâm'da Şazliye ve Halvetiye tarikatları gibi tarikatlar var mıdır? Bu tarikatlar var ise, bunun delili nedir? Hak Teâlâ'nın şu sözü ne anlama gelmektedir?

"Şüphesiz bu (İslâm), benim dosdoğru yolumdur. Artık ona uyun, başka yollara (dalâlet yollarına) uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O'nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti."[4]

Yine Allah Teâlâ'nın şu sözü ne anlama gelmektedir?

"Yolun doğrusu Allah'ındır. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi."[5]

Farklı yollar nelerdir? Allah'ın yolu nedir? Sonra İbn-i Mes'ud'un rivâyet ettiği hadisteki Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözü ne anlama gelmektedir:

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizim için eliyle yere bir çizgi çizdi. Sonra şöyle buyurdu:

-Bu, doğru yoldur.

Ardından o çizginin sağına ve soluna çizgiler çizdi. Sonra da şöyle buyurdu:

-Bunlar ise, dalâlet yollarıdır. Her yolun üzerinde o yola çağıran bir şeytan vardır."

Bunun üzerine İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komisyonu âlimleri şöyle cevap verdiler: "İslâm'da yukarıda zikredilen bu ve benzeri tarikatlardan hiçbir şey yoktur. İslâm'da, sorunuzda zikrettiğiniz iki âyet ve hadis ile birlikte Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözünün delâlet ettiği şu şey mevcuttur: "Yahudiler, yetmiş bir fırkaya ayrıldılar. Hristiyanlar yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Bu ümmet ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri dışında hepsi cehennemdedir.

Bunun üzerine: O fırka hangisidir ey Allah’ın elçisi? Diye soruldu.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: Bugün benim ve ashâbımın bulunduğu yol üzere olanlardır."

Yine Rasûlullah -sallah aleyhi ve sellem- bu konudaki şu sözüdür: "Ümmetimden bir tâife, hak yolda muzaffer olacaklardır. Allah’ın emri gelinceye (kıyâmet kopuncaya) kadar onları yüzüstü bırakanlar ve onlara aykırı hareket edenler onlar bu hâl üzere iken onlara hiçbir zarar veremeyeceklerdir."

Hak, Kur'an-ı Kerim'e ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sahih ve sarih sünnetine uymaktır. Allah'ın yolu işte budur. O, dosdoğru yoldur. Yolun doğrusudur. İbn-i Mes'ud'un hadisinde zikredilen dosdoğru yoldur. Bu, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashâbı ile bu ümmetin selefinden onlara tâbi olanların ve onların yolundan gidenlerin izlediği yoldur. Bunun dışındaki yollar ve fırkalar, Allah Teâlâ'nın şu sözünde bahsettiği yollardır: "... Başka yollara (dalâlet yollarına) uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O'nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti."[6]

Allah Teâlâ en iyi bilendir.


[1] Mecmû Fetâvâ İbn-i Teymiyye, c:11, s:195.

[2] Buhârî, hadis no: 2652. Müslim, hadis no: 2533.

[3] Mecmû Fetâvâ İbn-i Teymiyye, c:11, s: 5

[4] En'am Sûresi: 153.

[5] Nahl Sûresi: 9

[6] En'am Sûresi: 153) (İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komisyonu Fetvâları; c: 2, s: 283-284
 
P Çevrimdışı

parsa

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İşte bende onu diyorum. İnsan kardeşine küser darılir alınır gücenir. Bu kardeş kimdir. Müminler ancak kardeştirler.
İşin adını koyun ondan sonra davet ve Tebliğde bulunun.
Eğer kafirlerse müşrikler se bir elinizde kılıç bir elinizde davet olsun.
Yok muslumanlarsa bir elinizde merhamet bir elinizde davet olsun.
 
yenibahar Çevrimdışı

yenibahar

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Tasavvufçular, insanlara kin ve nefreti bırakmalarını ve Allah'a ortak koşmamalarını öğütlüyorlar. Bu konuda görüşünüz nedir?

İlk bakışta çok masumane gibi görülen, bu öngörü hatta Tasavvuhta ki çok meşhur Züht Kavramı ki kesinlikle saptırılmış ve manası alt üst edilmiş bir kavram üzerinden giderler. Züht maddi nimetlerden zorunlu olarak uzaklaşma değildir, bir köşeye çekilip, fakir bir halde, bir hırka birkaç lokma ekmeğe razı olmak demek değildir. Zühd, lüks ve savurganlıktan kaçınıp, sahip olduğu maddi ve manevi değerleri Allah yolunda, Allah rızası için kullanmaktır.

Sürekli sevgi ve aşktan bahsederler , buna da mecaz derler( Hakikat dururken neden mecazdan bahsederler ) o da ayrı bir konu.

Bir yerde Tasavvuh ve Tarikat varsa , orada TEVHİD İnancı Yoktur..

Bir yerde Tasavvuh ve Tarikat varsa ,orada İlim de yoktur..
 
yenibahar Çevrimdışı

yenibahar

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
parsa Müminler ancak kARDEŞTİR , Ayetini siz nasıl anlamdırıyorsunuz bilmiyorum ama, Bu kardeşlik KİM OLURSAN OL, NE OLURSAN OL,..Kardeşliği değil.
Mutlak Kafirlere, Cehennemlik oldukları belli olan ŞİRKE sapmışlarla ,Zalimlere yandaş olanlarla yapılabilecek bir kardeşlik anlamı değil.
 
Üst Ana Sayfa Alt