Hastalık veçhesinden bakılacak olursa, başlamakta olan 21.
yüzyıl ne bakteriyel ne de viral; bilakis sinirsel [neural]
olarak belirlenmiştir. Depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktivite
bozukluğu [DEHB], sınırdaki kişilik bozukluğu
[SKB] veya tükenmişlik sendromu [TS] gibi sinirsel hastalıklar
başlamakta olan 21. yüzyılın patalojik manzarasını
tayin etmektedir. Bunlar kesinlikle bulaşıcı değildir; bilakis,
bağışlık açısından yabancı olanın olumsuzlanmasından [Negativitât] ziyade ifrat derecesindeki olumlanmasından
[Positivitat] ileri gelen tıkanmalardır. Böylelikle, yabancının
olumsuzluğunu savuşturmak üzere tasarlanmış
her bağışıklık tekniğinden sıyrılırlar.
.....
Bir paradigmanın
düşünceye mevzubahis olacak raddeye yükselmesi, çoğunlukla
ölümünün alametidir.
....
Şiddet yalnızca negatiflikten değil, pozitiflikten de meydana
çıkar. Yalnızca başka veya yabancıdan değil aynıdan
da doğar. Baudrillard, açıkça bu pozitif şiddete işaret ederek
şöyle yazmıştı: “Aynıyla yaşayan, aynıdan ölür.
...
Aynının hüküm sürdüğü
bir sistemde direnci kuvvetlendirmenin bir manası yoktur.
İmmünolojik tepkiyle immünolojik olmayan tepkiyi
birbirinden ayırmamız gerekiyor. İmmünolojik-olmayan
tepki, aynının fazlalığıyla, ifrat derecesindeki pozitifle alakalıdır.
Burada negatif rol oynamaz.
...
Aşırı üretim, aşın performans veya aşırı iletişimden doğan
pozitifliğin gücü [Gewalt], artık Viral’ değildir. Bağışıklık
ona erişim sağlamaz. Pozitifliğin ifratı karşısındaki
tepki immünolojik savunmadan ziyade sindirimsel-sinirsel
bir boşalma ve reddi ifade eder. Keza ifrat karşısındaki
halsizlik, yorgunluk ve boğulma da immünolojik reaksiyon
sayılamaz. Bunlar viral olmadıklan için bağışıklık mantığıyla
örgütlenmiş bir negatifliğe dayandırılamayacak, yeni
bir sinirsel şiddetin tezahürleridir.
Depresyon gibi dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu
veya tükenmişlik sendromu da pozitiflik veçhesinden
aşırılığa işaret eder. Tükenmişlik sendromu, aynının
aşırılığından gelip Ben’in fazla hararetle kor gibi yanmasıdır.
Hiperaktivitedeki hiper, bir bağışıklık kategorisi değildir.
Yalnızca pozitif yığılmayı gösterir.
...
21. yüzyıl toplumu artık bir disiplin toplumu
değil, performans toplumudur. Sakinleri de ‘itaatkar özne’
değil, performans öznesidir. Bu özneler kendi kendilerinin
müteşebbisleridir.
...
Disiplin toplumu bir negativite toplumudur. Yasağın
negatifliğiyle belirlenmiştir. Hükmü altında tuttuğu olumsuzluk
kipi, -ebilememektir. -Meli/-malı gereklilik kipinin
boynuna da negatifin zarureti yapışmıştır. Performans toplumu
[Leistungsgesellschaft] yakasını negatiften adım adım
kurtarır. Denetimin azalmasının artışı negatifliği ortadan
kaldırır. Sınırlamaları kaldırılmış -ebilmek, performans
toplumunun kipidir. Tasdik etmenin topluluk ismi olan
“Yes, we can” performans toplumunun pozitif karakterini
dile getirir. Yasak, emir veya kaidenin yerini proje,
girişim ve motivasyon alır. Disiplin toplumu hala hayırın
hükmü altındadır. Disiplin toplumunun negatifliği deliler
ve caniler doğurmuştur. Performans toplumuysa depresif
ve mağluplar yaratır.
...
Depresif kişi, yalnızca ve yalnızca kendini ait kılabilmek için, toplumsal buyruğu yerine getirmelidir. Onun için depresyon,
geç-modern insanın kendi olmak hususundaki başarısızlığının
patolojik bir dışa vurumudur. Fakat, aynı zamanda,
kişiyi depresyona sürükleyen şey toplumsalın gitgide atomlara
ayrılması ve parçalanmasına mahsus ilişki yorgunluğudur
[Bindungsarmut]. Depresyonun bu veçhesi Ehrenberg
tarafından dile getirilmez. Ehrenberg, performans
toplumuna içkin psişik tıkanmalar doğuran sistemik şiddeti
de görmezlikten gelir. Yalnızca kendini (toplumsala)
ait kılma buyruğu değil, performans-baskısı da takatsizlik
depresyonuna [Erschöpjungsdepression] sebep olur. Böyle
bakıldığında, Tükenmişlik Sendromu, yalnızca yorulmuş benliği değil, yorgun ve yanıp kül olmuş nefsi [Seele] de
ifade eder. Ehrenberg’e göre depresyon, terbiye toplumunun
buyruk ve yasaklarının şahsi mesuliyet ve müteşebbisliğe
dönüşmesiyle ortaya çıkıyor. Gelgelelim halihazırda
kişiyi hasta eden mesuliyetin veya müteşebbisliğin
aşırılığı değil, geç-modern işçi-toplumunun yeni kanunu
olan performans buyruğudur.
...
Pozitifliğin aşırılığının eline savunmasız
olarak düşen yeni insan tipi her türlü egemenlikten
mahrumdur. Depresif insan, kendi isteğiyle de olsa, herhangi
bir dış kısıtlama olmaksızın kendini sömüren animal
laborans'tır. (Çalışan hayvan). Hem avcı hem de avdır. Benlik, empatik manada, hâlâ bir bağışıklık kategorisidir. Fakat depresyon
her bağışıklık şemasının ötesindedir. Performans öznesinin
-ebilme’yi -ebilemediği anda birdenbire parlar. Her
şeyden önce depresyon, bir yapabilme ve edebilme yorgunluğudur.
Depresif bireyin hiçbir şey mümkün değil çığlığı ancak her şeyin mümkün olduğuna inanılan bir toplumda
mümkündür. -Ebilme’yi ebilememe, kendini suçlama ve
kendine zarar vermeyi tetikler. Performans öznesi kendini
kendi kendiyle savaş eder halde bulur. Depresif kişi
bu içselleştirilmiş savaşta yaralanmış kişidir. Depresyon, pozitifliğin aşırılığı altında ızdırap çeken toplumun hastalığa
yakalanmasıdır. Kendi kendisiyle savaşı sürdüren insanlığın
akisidir.
...
Performans öznesi kendisini zorlayan, hatta sömüren
her türlü tahakküm yönteminden muaftır. Kendi kendinin
egemeni ve efendisidir. Dolayısıyla, kendi kendinden
başka kimsenin boyunduruğu altına girmez. Bu açıdan
itaatkar özneden ayrılır. Fakat tahakküm yöntemlerinin
ortadan kalkışı özgürlüğe götürmez. Daha ziyade özgürlük
ve zaruretin birbirine geçmesine müsaade eder. Böylelikle
performans öznesi, performansın azamileştirilmesi
için mecburi özgürlüğü veya sınırsız mecburiyeti temellük eder. İş ve performansın ifratı kendini sömürmeyi şiddetlendirir.
Bu ise başkalarını sömürmekten daha verimlidir
çünkü özgürlük hissiyle beraber gelir. Sömüren aynı zamanda
sömürülendir. Avcı ve kurban artık ayırt edilebilir
değildir. Bu kendi kendine çekilme hali, kendine içkin
mecburiyet yapılarının şiddete [Gewalt] tahavvülü sebebiyle
paradoksal bir özgürlük doğurur. Performans toplumunun
psişik hastalıkları, böylesi bir paradoksal özgürlüğün
patalojik tezahürleridir.
...
Hakiki manada özgürlük, negativiteye bağlıdır. Özgürlük, her
daim, immünolojik başkadan sadır olan kısıttan [Zwang] özgür
olmaktır. Negativite, pozitivite ifratına varınca diyalektik
olarak olumsuzlamanın olumsuzlanmasmdan doğan özgürlük
vurgusu da ortadan kaybolur.
...
Pozitifliğin ifratı uyarıcılarda, malumatta ve dürtülerde
ifrat olarak da tezahür eder. Bu durum, dikkatin yapısını
ve ekonomisini de kökten değiştirir. Böylelikle duyuşumuz
da parçalanıp dağılır. Çoğalan iş yükü de kendine
özgü yeni bir zaman ve dikkat tekniğini, dikkatin bünyesine
tesir eden bu teknikleri zaruri kılmıştır. Bir zaman
ve dikkat tekniği olan multitasking medeniyetin ilerleyişini
temsil etmez. Multitasking, insanın geç-modern işçi
ve bilgi toplumunda yalnızca çalışmasına uygun bir kabiliyet
değildir. Multitasking, daha ziyade, bir gerilemedir.
Özellikle vahşi doğadaki hayvanlar arasında bir hayli yaygındır.
Balta girmemiş ormanda hayatta kalabilmek için
vazgeçilmez bir dikkat tekniğidir.
...
Arendt’e göre iş toplumu olan modern toplum edim imkanını
imha ederken, insanı animal laborans, yani çalışan
hayvan derekesine indirmiştir. Edim, aktif olarak yeni süreçlere
yol açmalıdır. Fakat modem insan, edilgen olarak
anonim hayat-sürecinin insafına bırakılmıştır. Hatta düşünmek
bile bir beyin fonksiyonu olan hesaplamaya indirgenir.
Vita activa’nın her formu, hem üretim hem edim
olarak, çalışma seviyesine düşer. Arendt evvela bütün insani
yetilerin misli görülmemiş bir şekilde, cesurca aktifleştirilmesiyle
başlayıp ölümcül bir pasiflikte biten modem
zamanı böyle görür.
...
Geç-modern animal laborans bireyselliğini veya
egosunu terk etmez; kendini türün anonim yaşam süreci
içinde gerçekleştirmek için çalışmaz. Çalışma toplumu
kendini performans ve aktiflik toplumuna dönüştürmüştür.
Geç-modern animal laborans patlama noktasına kadar
egoyla donatılmıştır. Pasifliğin de tamamen dışındadır.
İnsan bireyselliğinden vazgeçip tamamıyla türün yaşamı
içinde eridiğinde, en azından hayvanın olmaya-bırakılmışlığma
[Gelassenheit] erişmeliydi. Geç-modern animal laborans, doğrusu, hayvani olandan başka her şeydir. Hiperaktif
ve hiper-nörotiktir. Geç-modernde her insani edimin
neden çalışma standartlan açısından değerlendirildiği,
bu konuda neden asabi bir telaş olduğu sorusuna başka
bir cevap aramalıyız.
...
Yalnızca tanrıya veya öte dünyaya değil, gerçekliğin
kendisine karşı da yitirilen inanç insan hayatını da kökten
geçici kıldı. Hayat hiçbir zaman bugünkü kadar geçici
olmamıştı. Kökten geçici olan sırf insani hayat değil,
esasen dünyanın kendisidir de. Hiçbir şey devamlılık
ya da süreklilik sözü vermez. Bu varlık noksanlığı karşısında
sinir bozuklukları ve huzursuzluklar ortaya çıkar.
...
Nietzsche çok önceden, tanrının
ölümünden sonra sağlığın bir ilahe mertebesine yükseleceğini
söylemişti. Eğer çıplak hayatın dışına çıkabileceğimiz
bir anlam ufku olsaydı, sağlık bu kadar mutlaklaşmazdı.
...
Tam anlamıyla çıplak ve kökten geçicilik haline dönüşmüş
yaşama, insanlar hiperaktiviteyle, işkoliklikle ve
üretimle karşılık veriyor. Günümüzdeki hızlanma da, bu
varlık noksanlığıyla alakalıdır. İş ve performans toplumu
kesinlikle bir özgürlük toplumu değildir. Bu toplum yeni
zorunluluklar üretir. Efendi ve hizmetkar diyalektiği, her
bir insan tekinin hem özgür hem de aylak olabildiği o toplumu
sona erdirmez. Diyalektik, efendinin de çalışma kölesi
olduğu topluma doğru götürür. Bu zorunluluk toplumunda
her bir insan teki, çalışma kampını da yanında
taşır. Bu çalışma kampının alamet-i farikası, kişinin aynı anda hem tutuklu hem gardiyan, hem katil hem maktul
olmasıdır. Böylelikle kişi kendini sömürür. Böylelikle, sömürü
egemensiz de mümkündür.
...
Nietzsche Putların Alacakaranlığı isimli eserinde, insanın
bir eğitimcisinin olması gerektiği üç vazifeden bahseder.
İnsan bakmayı, düşünmeyi ve okuyup-yazmayı öğrenmelidir.
Nietzsche’ye göre öğrenmenin amacı “yüksek kültür”
olmalıydı. Bakmayı öğrenmek demek, “gözü sükûnete,
sabra ve kendine-gelmeye-bırakmaya alıştırmak”, yani,
gözü derin ve yoğun bir dikkate, uzun ve aşamalı bir bakışa
ehil kılmak demektir. Bu görmeyi-öğrenmek “maneviyata
[Geistigkeit] doğru giden ilk okul öncesi eğitimdir.” İnsan
“bir uyaran karşısında hemen tepki göstermemeli; engelleyici,
nihai dürtülere hakim olmalıdır.” Gayrimaneviyat [Ungeistigkeit],
bayağılık “bir uyarana karşı koyamamaktan”, ona karşı hayır diyememekten ileri gelir. Hemen tepki vermek ve her dürtünün peşinden gitmek zaten bir hastalık,
çökme ve takatsizlik semptomudur.
...
Bilgisayar, başkalıktan azade olduğu için, insan beyninden
muhtemelen daha hızlı hesap yapar ve dünya kadar veriyi
herhangi bir geri-tepki göstermeksizin alır. Bilgisayar bir
pozitif makinedir. Kendisiyle olan otistik ilişkisi ve negativite
noksanlığından dolayı idiot savant, yalnızca hesap
makinesinin kabil olabileceği bu başarıları meydana getirir.
Dünyanın böyle bütüncül pozitifleştirilmesi esnasında
hem insan hem de toplum bir otistik performans makinesine
dönüşür. Şöyle de denebilir: başarıyı azamileştirmek
üzere gösterilen çılgınca çaba, negatifliği lağveder çünkü
bunlar hızlanma süreçlerini yavaşlatır [verlangsamen]. İnsan
bir negatif cevher olsaydı, belki de dünyanın kökten pozitifleştirilmesi tehlikeli olmayan bir dış etki olurdu.
Hegel’e göre Dasein’ı canlı tutan negativitedir.
...
İnsan negatif imkanı olmadan,
hiçbir şeyi algılamadan, yalnızca pozitif imkanla, bir
şeyleri algılasaydı, algı kendini zorla kabul ettirip hücum
eden uyaran ve dürtülere maruz kalırdı. Bu durumda hiçbir
“maneviyat” [Geistigkeit] mümkün olmazdı. İnsan yalnızca
bir şey yapabilme imkanına sahip olsaydı ve bir şey
yapmama imkanı olmasaydı sonu ölümcül bir hiperaktiviteye
varırdı. İnsan yalnızca bir şeyi düşünme imkanına
sahip olsaydı, düşünce karşımızda duran şeylerde dağılır
giderdi. Tefekkür [Nachdenken] mümkün olmazdı zira pozitif
güç/imkan, pozitifliğin aşırılığı, yalnızca mütemadiyen
ileriyi düşünmeye [Fortdenken] izin verir.
yüzyıl ne bakteriyel ne de viral; bilakis sinirsel [neural]
olarak belirlenmiştir. Depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktivite
bozukluğu [DEHB], sınırdaki kişilik bozukluğu
[SKB] veya tükenmişlik sendromu [TS] gibi sinirsel hastalıklar
başlamakta olan 21. yüzyılın patalojik manzarasını
tayin etmektedir. Bunlar kesinlikle bulaşıcı değildir; bilakis,
bağışlık açısından yabancı olanın olumsuzlanmasından [Negativitât] ziyade ifrat derecesindeki olumlanmasından
[Positivitat] ileri gelen tıkanmalardır. Böylelikle, yabancının
olumsuzluğunu savuşturmak üzere tasarlanmış
her bağışıklık tekniğinden sıyrılırlar.
.....
Bir paradigmanın
düşünceye mevzubahis olacak raddeye yükselmesi, çoğunlukla
ölümünün alametidir.
....
Şiddet yalnızca negatiflikten değil, pozitiflikten de meydana
çıkar. Yalnızca başka veya yabancıdan değil aynıdan
da doğar. Baudrillard, açıkça bu pozitif şiddete işaret ederek
şöyle yazmıştı: “Aynıyla yaşayan, aynıdan ölür.
...
Aynının hüküm sürdüğü
bir sistemde direnci kuvvetlendirmenin bir manası yoktur.
İmmünolojik tepkiyle immünolojik olmayan tepkiyi
birbirinden ayırmamız gerekiyor. İmmünolojik-olmayan
tepki, aynının fazlalığıyla, ifrat derecesindeki pozitifle alakalıdır.
Burada negatif rol oynamaz.
...
Aşırı üretim, aşın performans veya aşırı iletişimden doğan
pozitifliğin gücü [Gewalt], artık Viral’ değildir. Bağışıklık
ona erişim sağlamaz. Pozitifliğin ifratı karşısındaki
tepki immünolojik savunmadan ziyade sindirimsel-sinirsel
bir boşalma ve reddi ifade eder. Keza ifrat karşısındaki
halsizlik, yorgunluk ve boğulma da immünolojik reaksiyon
sayılamaz. Bunlar viral olmadıklan için bağışıklık mantığıyla
örgütlenmiş bir negatifliğe dayandırılamayacak, yeni
bir sinirsel şiddetin tezahürleridir.
Depresyon gibi dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu
veya tükenmişlik sendromu da pozitiflik veçhesinden
aşırılığa işaret eder. Tükenmişlik sendromu, aynının
aşırılığından gelip Ben’in fazla hararetle kor gibi yanmasıdır.
Hiperaktivitedeki hiper, bir bağışıklık kategorisi değildir.
Yalnızca pozitif yığılmayı gösterir.
...
21. yüzyıl toplumu artık bir disiplin toplumu
değil, performans toplumudur. Sakinleri de ‘itaatkar özne’
değil, performans öznesidir. Bu özneler kendi kendilerinin
müteşebbisleridir.
...
Disiplin toplumu bir negativite toplumudur. Yasağın
negatifliğiyle belirlenmiştir. Hükmü altında tuttuğu olumsuzluk
kipi, -ebilememektir. -Meli/-malı gereklilik kipinin
boynuna da negatifin zarureti yapışmıştır. Performans toplumu
[Leistungsgesellschaft] yakasını negatiften adım adım
kurtarır. Denetimin azalmasının artışı negatifliği ortadan
kaldırır. Sınırlamaları kaldırılmış -ebilmek, performans
toplumunun kipidir. Tasdik etmenin topluluk ismi olan
“Yes, we can” performans toplumunun pozitif karakterini
dile getirir. Yasak, emir veya kaidenin yerini proje,
girişim ve motivasyon alır. Disiplin toplumu hala hayırın
hükmü altındadır. Disiplin toplumunun negatifliği deliler
ve caniler doğurmuştur. Performans toplumuysa depresif
ve mağluplar yaratır.
...
Depresif kişi, yalnızca ve yalnızca kendini ait kılabilmek için, toplumsal buyruğu yerine getirmelidir. Onun için depresyon,
geç-modern insanın kendi olmak hususundaki başarısızlığının
patolojik bir dışa vurumudur. Fakat, aynı zamanda,
kişiyi depresyona sürükleyen şey toplumsalın gitgide atomlara
ayrılması ve parçalanmasına mahsus ilişki yorgunluğudur
[Bindungsarmut]. Depresyonun bu veçhesi Ehrenberg
tarafından dile getirilmez. Ehrenberg, performans
toplumuna içkin psişik tıkanmalar doğuran sistemik şiddeti
de görmezlikten gelir. Yalnızca kendini (toplumsala)
ait kılma buyruğu değil, performans-baskısı da takatsizlik
depresyonuna [Erschöpjungsdepression] sebep olur. Böyle
bakıldığında, Tükenmişlik Sendromu, yalnızca yorulmuş benliği değil, yorgun ve yanıp kül olmuş nefsi [Seele] de
ifade eder. Ehrenberg’e göre depresyon, terbiye toplumunun
buyruk ve yasaklarının şahsi mesuliyet ve müteşebbisliğe
dönüşmesiyle ortaya çıkıyor. Gelgelelim halihazırda
kişiyi hasta eden mesuliyetin veya müteşebbisliğin
aşırılığı değil, geç-modern işçi-toplumunun yeni kanunu
olan performans buyruğudur.
...
Pozitifliğin aşırılığının eline savunmasız
olarak düşen yeni insan tipi her türlü egemenlikten
mahrumdur. Depresif insan, kendi isteğiyle de olsa, herhangi
bir dış kısıtlama olmaksızın kendini sömüren animal
laborans'tır. (Çalışan hayvan). Hem avcı hem de avdır. Benlik, empatik manada, hâlâ bir bağışıklık kategorisidir. Fakat depresyon
her bağışıklık şemasının ötesindedir. Performans öznesinin
-ebilme’yi -ebilemediği anda birdenbire parlar. Her
şeyden önce depresyon, bir yapabilme ve edebilme yorgunluğudur.
Depresif bireyin hiçbir şey mümkün değil çığlığı ancak her şeyin mümkün olduğuna inanılan bir toplumda
mümkündür. -Ebilme’yi ebilememe, kendini suçlama ve
kendine zarar vermeyi tetikler. Performans öznesi kendini
kendi kendiyle savaş eder halde bulur. Depresif kişi
bu içselleştirilmiş savaşta yaralanmış kişidir. Depresyon, pozitifliğin aşırılığı altında ızdırap çeken toplumun hastalığa
yakalanmasıdır. Kendi kendisiyle savaşı sürdüren insanlığın
akisidir.
...
Performans öznesi kendisini zorlayan, hatta sömüren
her türlü tahakküm yönteminden muaftır. Kendi kendinin
egemeni ve efendisidir. Dolayısıyla, kendi kendinden
başka kimsenin boyunduruğu altına girmez. Bu açıdan
itaatkar özneden ayrılır. Fakat tahakküm yöntemlerinin
ortadan kalkışı özgürlüğe götürmez. Daha ziyade özgürlük
ve zaruretin birbirine geçmesine müsaade eder. Böylelikle
performans öznesi, performansın azamileştirilmesi
için mecburi özgürlüğü veya sınırsız mecburiyeti temellük eder. İş ve performansın ifratı kendini sömürmeyi şiddetlendirir.
Bu ise başkalarını sömürmekten daha verimlidir
çünkü özgürlük hissiyle beraber gelir. Sömüren aynı zamanda
sömürülendir. Avcı ve kurban artık ayırt edilebilir
değildir. Bu kendi kendine çekilme hali, kendine içkin
mecburiyet yapılarının şiddete [Gewalt] tahavvülü sebebiyle
paradoksal bir özgürlük doğurur. Performans toplumunun
psişik hastalıkları, böylesi bir paradoksal özgürlüğün
patalojik tezahürleridir.
...
Hakiki manada özgürlük, negativiteye bağlıdır. Özgürlük, her
daim, immünolojik başkadan sadır olan kısıttan [Zwang] özgür
olmaktır. Negativite, pozitivite ifratına varınca diyalektik
olarak olumsuzlamanın olumsuzlanmasmdan doğan özgürlük
vurgusu da ortadan kaybolur.
...
Pozitifliğin ifratı uyarıcılarda, malumatta ve dürtülerde
ifrat olarak da tezahür eder. Bu durum, dikkatin yapısını
ve ekonomisini de kökten değiştirir. Böylelikle duyuşumuz
da parçalanıp dağılır. Çoğalan iş yükü de kendine
özgü yeni bir zaman ve dikkat tekniğini, dikkatin bünyesine
tesir eden bu teknikleri zaruri kılmıştır. Bir zaman
ve dikkat tekniği olan multitasking medeniyetin ilerleyişini
temsil etmez. Multitasking, insanın geç-modern işçi
ve bilgi toplumunda yalnızca çalışmasına uygun bir kabiliyet
değildir. Multitasking, daha ziyade, bir gerilemedir.
Özellikle vahşi doğadaki hayvanlar arasında bir hayli yaygındır.
Balta girmemiş ormanda hayatta kalabilmek için
vazgeçilmez bir dikkat tekniğidir.
...
Arendt’e göre iş toplumu olan modern toplum edim imkanını
imha ederken, insanı animal laborans, yani çalışan
hayvan derekesine indirmiştir. Edim, aktif olarak yeni süreçlere
yol açmalıdır. Fakat modem insan, edilgen olarak
anonim hayat-sürecinin insafına bırakılmıştır. Hatta düşünmek
bile bir beyin fonksiyonu olan hesaplamaya indirgenir.
Vita activa’nın her formu, hem üretim hem edim
olarak, çalışma seviyesine düşer. Arendt evvela bütün insani
yetilerin misli görülmemiş bir şekilde, cesurca aktifleştirilmesiyle
başlayıp ölümcül bir pasiflikte biten modem
zamanı böyle görür.
...
Geç-modern animal laborans bireyselliğini veya
egosunu terk etmez; kendini türün anonim yaşam süreci
içinde gerçekleştirmek için çalışmaz. Çalışma toplumu
kendini performans ve aktiflik toplumuna dönüştürmüştür.
Geç-modern animal laborans patlama noktasına kadar
egoyla donatılmıştır. Pasifliğin de tamamen dışındadır.
İnsan bireyselliğinden vazgeçip tamamıyla türün yaşamı
içinde eridiğinde, en azından hayvanın olmaya-bırakılmışlığma
[Gelassenheit] erişmeliydi. Geç-modern animal laborans, doğrusu, hayvani olandan başka her şeydir. Hiperaktif
ve hiper-nörotiktir. Geç-modernde her insani edimin
neden çalışma standartlan açısından değerlendirildiği,
bu konuda neden asabi bir telaş olduğu sorusuna başka
bir cevap aramalıyız.
...
Yalnızca tanrıya veya öte dünyaya değil, gerçekliğin
kendisine karşı da yitirilen inanç insan hayatını da kökten
geçici kıldı. Hayat hiçbir zaman bugünkü kadar geçici
olmamıştı. Kökten geçici olan sırf insani hayat değil,
esasen dünyanın kendisidir de. Hiçbir şey devamlılık
ya da süreklilik sözü vermez. Bu varlık noksanlığı karşısında
sinir bozuklukları ve huzursuzluklar ortaya çıkar.
...
Nietzsche çok önceden, tanrının
ölümünden sonra sağlığın bir ilahe mertebesine yükseleceğini
söylemişti. Eğer çıplak hayatın dışına çıkabileceğimiz
bir anlam ufku olsaydı, sağlık bu kadar mutlaklaşmazdı.
...
Tam anlamıyla çıplak ve kökten geçicilik haline dönüşmüş
yaşama, insanlar hiperaktiviteyle, işkoliklikle ve
üretimle karşılık veriyor. Günümüzdeki hızlanma da, bu
varlık noksanlığıyla alakalıdır. İş ve performans toplumu
kesinlikle bir özgürlük toplumu değildir. Bu toplum yeni
zorunluluklar üretir. Efendi ve hizmetkar diyalektiği, her
bir insan tekinin hem özgür hem de aylak olabildiği o toplumu
sona erdirmez. Diyalektik, efendinin de çalışma kölesi
olduğu topluma doğru götürür. Bu zorunluluk toplumunda
her bir insan teki, çalışma kampını da yanında
taşır. Bu çalışma kampının alamet-i farikası, kişinin aynı anda hem tutuklu hem gardiyan, hem katil hem maktul
olmasıdır. Böylelikle kişi kendini sömürür. Böylelikle, sömürü
egemensiz de mümkündür.
...
Nietzsche Putların Alacakaranlığı isimli eserinde, insanın
bir eğitimcisinin olması gerektiği üç vazifeden bahseder.
İnsan bakmayı, düşünmeyi ve okuyup-yazmayı öğrenmelidir.
Nietzsche’ye göre öğrenmenin amacı “yüksek kültür”
olmalıydı. Bakmayı öğrenmek demek, “gözü sükûnete,
sabra ve kendine-gelmeye-bırakmaya alıştırmak”, yani,
gözü derin ve yoğun bir dikkate, uzun ve aşamalı bir bakışa
ehil kılmak demektir. Bu görmeyi-öğrenmek “maneviyata
[Geistigkeit] doğru giden ilk okul öncesi eğitimdir.” İnsan
“bir uyaran karşısında hemen tepki göstermemeli; engelleyici,
nihai dürtülere hakim olmalıdır.” Gayrimaneviyat [Ungeistigkeit],
bayağılık “bir uyarana karşı koyamamaktan”, ona karşı hayır diyememekten ileri gelir. Hemen tepki vermek ve her dürtünün peşinden gitmek zaten bir hastalık,
çökme ve takatsizlik semptomudur.
...
Bilgisayar, başkalıktan azade olduğu için, insan beyninden
muhtemelen daha hızlı hesap yapar ve dünya kadar veriyi
herhangi bir geri-tepki göstermeksizin alır. Bilgisayar bir
pozitif makinedir. Kendisiyle olan otistik ilişkisi ve negativite
noksanlığından dolayı idiot savant, yalnızca hesap
makinesinin kabil olabileceği bu başarıları meydana getirir.
Dünyanın böyle bütüncül pozitifleştirilmesi esnasında
hem insan hem de toplum bir otistik performans makinesine
dönüşür. Şöyle de denebilir: başarıyı azamileştirmek
üzere gösterilen çılgınca çaba, negatifliği lağveder çünkü
bunlar hızlanma süreçlerini yavaşlatır [verlangsamen]. İnsan
bir negatif cevher olsaydı, belki de dünyanın kökten pozitifleştirilmesi tehlikeli olmayan bir dış etki olurdu.
Hegel’e göre Dasein’ı canlı tutan negativitedir.
...
İnsan negatif imkanı olmadan,
hiçbir şeyi algılamadan, yalnızca pozitif imkanla, bir
şeyleri algılasaydı, algı kendini zorla kabul ettirip hücum
eden uyaran ve dürtülere maruz kalırdı. Bu durumda hiçbir
“maneviyat” [Geistigkeit] mümkün olmazdı. İnsan yalnızca
bir şey yapabilme imkanına sahip olsaydı ve bir şey
yapmama imkanı olmasaydı sonu ölümcül bir hiperaktiviteye
varırdı. İnsan yalnızca bir şeyi düşünme imkanına
sahip olsaydı, düşünce karşımızda duran şeylerde dağılır
giderdi. Tefekkür [Nachdenken] mümkün olmazdı zira pozitif
güç/imkan, pozitifliğin aşırılığı, yalnızca mütemadiyen
ileriyi düşünmeye [Fortdenken] izin verir.