Akşam ezanı okundu. Mutfakta kalan son işleri yapıp içeri geçtim. Seccademi serdim, hazırlandım. Yanıma bir namaz arkadaşı aradım. Eşim: “Ben küçüklerle kıldım” dedi. İkizlerden biri de odasında kılıyordu. Diğerine dönüp, “Sen kıldın mı” diye sordum. “Şimdi kılacağım anne” dedi.
O güne kadar hiç teklif etmeyi dahi düşünmediğim bir istekte bulundum O’ndan: “Haydi bana imam ol, namazı beraber kılalım” dedim. Biraz düşündü. “Anne utanırım şimdi ben” dedi. Gülümsedi. “Lütfen” dedim. Beni çok yormadan kabul etti…
Seccadesini aldı öne serdi. Diğerini düzeltti. Önce derin bir nefes aldı. Kamet getirdi. “Allahu ekber” dediği an sanki farklı bir aleme geçiş yaptım. “Acaba ne okuyacak” diye geçirdim içimden. Fatihayı okudu. Mahreçler çok iyi değil ancak, düzgün olması için epey gayret ettiği belli oluyordu. Sonra İhlas suresini okudu. Oğlumun arkasında durmuş namaz kılıyorum. Tarifi imkansız bir mutluluk varsa budur işte. Rûkuya vardı, ben de vardım. Secdeye uzandı, ben de uzandım. “Sübhâne Rabbiye’l-a’lâ” deyişini işitebiliyordum…
Yeniden kıyama doğrulduk. O Fatihayı okurken, ben“Acaba bu kez ne okuyacak” diye düşünüyor, kısa surelerden birini okur sanıyordum. Bütün bedenimi titreten içli sesi çınladı kulaklarımda:
“İnna fetehna leke fethan Mübina!” Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsân ettik.
Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.
Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder.
O okuyor, ben ağlıyordum. Makam bilmiyor ama çok tatlı okuyordu…Hiç bitmesin istedim. Hiç bitmesin…
İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, herşeyi hikmetle yapandır.
Mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur…
Surenin ilk sayfasını bitirdi…
Öyle ağlıyordum ki, namazın kalan kısmını nasıl tamamladım bilmiyorum. Uzun zamandır hiç bu kadar içli, böylesine mutlu ağlamamıştım. Selam verince yanına oturdum. Sonra sıkıca sarıldım boynuna:
“Sen ne zaman ezberledin Fetih suresini?”.
“Çok oldu”
“Bana neden söylemedin?”
“Bilmem”
“Allah Fethi sizin ellerinizle nasip etsin yavrum”
“Amin annem amin”
Müslüman bir annenin yaşayabileceği en büyük mutlululuk bu olmalı. Çocuğumun erişebileceği dünyalık hiç bir makam, bana kıldırdığı bir rekat namaz kadar kıymetli olamazdı…
Daha dün küçücüklerdi. Yanıma oturur, okuduğum sureleri yarım yamalak kelimelerle tekrar ederlerdi. Namaza başladıkları ilk 5-6 yıl ne kadar zorlanmıştım. Arada kaçamak yaparlardı. Hele sabah namazları uyku ne kadar tatlı gelir, kalkmaya zorlanırlardı. Hep derdim ki: “Bir gün kendi kendilerine namaz kılarlar mı acaba?”. Bir gün olup bana imam olacakları hiç aklıma gelmezdi.
Sadece İmam olmakla kalmadılar. Birde gardiyanım oldular. Kimse görmesin diye perdeyi özenle kapatmaları, belki gelen yabancı bir erkektir diye kapı çalınca bana açtırmamaları, yolda yürürken, “Anne her defasında söylüyorum, eşarbının arkasına bir iğne tak. Saçın görünecek” demeleri. “Anne namazını kıldın mı” diye uyarmaları… Bunların dünyalık bir karşılığı yok. Paha biçilemez, satın alınamaz nimetler bunlar…
Ne kendimden bahsetmek, ne çocuklarımı övmek için yazmadım bunları. Riyadan Allah’a sığınırım. Fakat İslam’ın bir aileye kattığı huzuru herkes bilsin istedim. Herkes yaşasın bu özel duyguyu. Herkes bu atmosferi hissetsin istedim…
Ruh dünyamızdaki boşlukların; Yeni eşyalarla, en iyi marka kıyafetlerle, ünlü bir restaurantta yenilen yemeklerle dolmadığını bilin diye yazdım tüm bunları.İslamın sadece arkadaşlar, akrabalar arasında değil, evlatlarımızla bile aramızda ülfeti nasıl artırdığını anlatmak istedim.
Kuma yazılmış yazılar gibi silinip gidiyor yıllar. Dünyaya ait bütün yaşanmışlıklar her biten günle beraber maziye karışıyor. Tek Allah’a adanmış zamanlar kalıyor dünden geriye…
Bir kaç gün evvel söyleseler, çok düşünürdüm belki ama; Şimdi bana “Mutluluğun resmini çiz!” deseler, hiç düşünmeden: Annesine imamlık eden bir genç resmi çizerdim. Ve bir baloncuk yapar, içine: ““İnna fetehna leke fethan Mübina!” yazardım…
Cahide Sultan
O güne kadar hiç teklif etmeyi dahi düşünmediğim bir istekte bulundum O’ndan: “Haydi bana imam ol, namazı beraber kılalım” dedim. Biraz düşündü. “Anne utanırım şimdi ben” dedi. Gülümsedi. “Lütfen” dedim. Beni çok yormadan kabul etti…
Seccadesini aldı öne serdi. Diğerini düzeltti. Önce derin bir nefes aldı. Kamet getirdi. “Allahu ekber” dediği an sanki farklı bir aleme geçiş yaptım. “Acaba ne okuyacak” diye geçirdim içimden. Fatihayı okudu. Mahreçler çok iyi değil ancak, düzgün olması için epey gayret ettiği belli oluyordu. Sonra İhlas suresini okudu. Oğlumun arkasında durmuş namaz kılıyorum. Tarifi imkansız bir mutluluk varsa budur işte. Rûkuya vardı, ben de vardım. Secdeye uzandı, ben de uzandım. “Sübhâne Rabbiye’l-a’lâ” deyişini işitebiliyordum…
Yeniden kıyama doğrulduk. O Fatihayı okurken, ben“Acaba bu kez ne okuyacak” diye düşünüyor, kısa surelerden birini okur sanıyordum. Bütün bedenimi titreten içli sesi çınladı kulaklarımda:
“İnna fetehna leke fethan Mübina!” Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsân ettik.
Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.
Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder.
O okuyor, ben ağlıyordum. Makam bilmiyor ama çok tatlı okuyordu…Hiç bitmesin istedim. Hiç bitmesin…
İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, herşeyi hikmetle yapandır.
Mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur…
Surenin ilk sayfasını bitirdi…
Öyle ağlıyordum ki, namazın kalan kısmını nasıl tamamladım bilmiyorum. Uzun zamandır hiç bu kadar içli, böylesine mutlu ağlamamıştım. Selam verince yanına oturdum. Sonra sıkıca sarıldım boynuna:
“Sen ne zaman ezberledin Fetih suresini?”.
“Çok oldu”
“Bana neden söylemedin?”
“Bilmem”
“Allah Fethi sizin ellerinizle nasip etsin yavrum”
“Amin annem amin”
Müslüman bir annenin yaşayabileceği en büyük mutlululuk bu olmalı. Çocuğumun erişebileceği dünyalık hiç bir makam, bana kıldırdığı bir rekat namaz kadar kıymetli olamazdı…
Daha dün küçücüklerdi. Yanıma oturur, okuduğum sureleri yarım yamalak kelimelerle tekrar ederlerdi. Namaza başladıkları ilk 5-6 yıl ne kadar zorlanmıştım. Arada kaçamak yaparlardı. Hele sabah namazları uyku ne kadar tatlı gelir, kalkmaya zorlanırlardı. Hep derdim ki: “Bir gün kendi kendilerine namaz kılarlar mı acaba?”. Bir gün olup bana imam olacakları hiç aklıma gelmezdi.
Sadece İmam olmakla kalmadılar. Birde gardiyanım oldular. Kimse görmesin diye perdeyi özenle kapatmaları, belki gelen yabancı bir erkektir diye kapı çalınca bana açtırmamaları, yolda yürürken, “Anne her defasında söylüyorum, eşarbının arkasına bir iğne tak. Saçın görünecek” demeleri. “Anne namazını kıldın mı” diye uyarmaları… Bunların dünyalık bir karşılığı yok. Paha biçilemez, satın alınamaz nimetler bunlar…
Ne kendimden bahsetmek, ne çocuklarımı övmek için yazmadım bunları. Riyadan Allah’a sığınırım. Fakat İslam’ın bir aileye kattığı huzuru herkes bilsin istedim. Herkes yaşasın bu özel duyguyu. Herkes bu atmosferi hissetsin istedim…
Ruh dünyamızdaki boşlukların; Yeni eşyalarla, en iyi marka kıyafetlerle, ünlü bir restaurantta yenilen yemeklerle dolmadığını bilin diye yazdım tüm bunları.İslamın sadece arkadaşlar, akrabalar arasında değil, evlatlarımızla bile aramızda ülfeti nasıl artırdığını anlatmak istedim.
Kuma yazılmış yazılar gibi silinip gidiyor yıllar. Dünyaya ait bütün yaşanmışlıklar her biten günle beraber maziye karışıyor. Tek Allah’a adanmış zamanlar kalıyor dünden geriye…
Bir kaç gün evvel söyleseler, çok düşünürdüm belki ama; Şimdi bana “Mutluluğun resmini çiz!” deseler, hiç düşünmeden: Annesine imamlık eden bir genç resmi çizerdim. Ve bir baloncuk yapar, içine: ““İnna fetehna leke fethan Mübina!” yazardım…
Cahide Sultan