CAİZ ve ŞİRK OLAN
TEBERRUK
TEBERRUK
Teberruk ;
Lugat olarak: Bereketlenme, mânen istifâde etme, faydalanma manalarına gelmektedir.
İstilahi olarak: Bir zatı, bir eşyayı, bir mekanı vesile edinerek Allah’tan bereket, fayda, hayır istemektir.
Müslüman’a hayır, şer, bereket, fayda veren yalnız Allah’tır. Allah’ın dışında hiçbir kimse bu bir peygamber bile olsa asla hayır, fayda, zarar, şer veremez.
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ
“Hak olan davet yalnız O’nadır. O’nu bırakıp çağırdıkları ise, kendilerine hiçbir şekilde cevab veremezler.” (Rad 14)وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ
“Allah’tan başka (zatlara-ölülere-seyyidlere-) sana fayda ve zarar vermeyen şeylere de ibadet etme. Eğer böyle yaparsan, o takdirde şubhesiz ki sen zalimlerden (muşriklerden) olursun.” (Yunus, 106)İslam’a uygun olan teberruk, sadece mubarak olduğu Kur’an veya sunnetle tesbit edilmiş şeylerle veya şer’i yollarla uygun olur. Aksi taktirde farklı teberrukler caiz değildir.
Rabbimiz c.c. , mahluk olmayan kitabında buyurduğu gibi mubarak ve yüceler yücesidir.
“Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.” (Mu’minun 14)
Bereket Allah'ın c.c. sıfatı ve fiilidir.
Allah kimi ve neyi dilemişse mubarak kılar. Bu Allah'ın hakkıdır. Allah (c.c.) tarafından mubarak kılınmış olan şey mubaraktir.
Bereket, hayır, şer ancak Allah’dan gelir. Hiçbir kimse kimseye bereket, hayır, şer, fayda, rızık sağlama (kazancını artırma) dükkanına girmeyle kar sağlama sağlayamaz. Bereket-hayır zarar verme hakkı ancak Allah’ındır. Kim bir bereketin, hayrın, şerrin, bir kimseden geldiğine inanırsa bu durumda şirk koşmuş olur.
Bereket, hayrın çokluğu ve devamlılığı demektir. Allah c.c. kullarının faydalandığı ve pek çok hayır sağlayan bir takım şeyleri mubarek kılmıştır.
Mubarak zamanlara örnek :
Ramazan ayı (Bakara 185 , Duhan 2-6, Kadir 1-5) , Zilhicce ayının ilk 10 günü (Ahmed b. Hanbel 1/346 ; Buhari 969 ; Ebu Davud 2438; Tirmizi 757; İbn Mace 1727; Darimi 1814) gibi.
Mubârak mekanlara örnek :
Mekke-i Mukerreme (Al-i İmran 96-97; Kasas 57; Ankebut 67), Medine-i Munevvere (Ahmed b. Hanbel 4/40 ; Buhari 2129 ; Muslim 1360; Abdullah b. Zeyd r.a.’den)gibi mubarek mekanlar.
Abdullah İbn Ömer (r.a.)’dan, peygamber’e Zul Huleyfe’de vadinin içinde gecelerken rüya gösterilmiş ve kendisine “sen mübarek bir vadide bulunuyorsun.” denilmiştir. (Buhari-Muslim)
Rasulullah (s.a.v.) : “ Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir.” (Buhari-Muslim)
Mubarak amellere örnek :
Salih ameller (Kehf 110; Meryem 60; Fatır 10; Ğafir 40), ana babaya iyilik (Nisa 36; İsra 14-23-24-32 ; Ankebut 8; Lukman 14), Kur’an-ı Kerim okumak (Buhari, 5020, 5059, 5427, 7560; Muslim 797; Ebu Musa el Eş’ari r.a.’dan) gibi mubarek ameller.
Mubarek kılınan çeşitli şeyler :
Peygamberler , sıddiklar- şehidler (Nisa 69), bal (Nahl 69; Buhari 5684, 5716; Muslim 2217; Ebu Said el Hudri r.a.’den; Buhari 5683, 5697, 5702, 5704; Muslim 2005/71 ; Cabir b. Abdullah r.a.’ndan), çörek otu (Buhari 5688; Muslim 2215; Ebu Hureyre r.a.'den; Buhari 5687, Aişe r.a.'dan) vs. gibi mubarek kılınmış bazı şeyler.
Buraya kadar açıklamalardan şu netice ortaya çıkmaktadır:
1_ Bir şeyin mubarek oluşu ancak, Kitab ve sünnetten bir nass ile kat’iyet bulur.
2_ Teberruk ancak ve ancak, mubarekliği sabit olan şeyle ve yine ancak İslama uygun biçimde, şekilde yapılabilir.
Buna misal verecek olursak , Mekke-i Mukerreme’yi ele alalım.
Allah c.c. şöyle buyurmuştur:
“Şubhesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mubarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir.” (Âl-i İmran 96)
Rasulullah (s.a.v.) : “Benim şu mescidimdeki bir namaz, (Mescidi Haram) dışında diğer mescidlerdeki bir namazdan daha faziletlidir. Mescid-i Haram’daki herhangi bir namaz diğer mescidlerdeki bir namazdan yüz bin kat daha faziletlidir.” (İbn Mace, Ahmed b. Hanbel ; Musned)
Mekke’nin mubarek olduğu sabittir. Bu da orada kazanılan ecirlerin kat kat olmasındandır. Dolayısıyla Mekke-i Mukerrame ile teberrukte bulunmanın yolu, tavaf, namaz vs. ibadetlerin orada bol bol eda edilmesiyle olur. Kabe’ye ya da örtüsüne kedi gibi sürtünmek meşru bir teberruk değildir.
Bir başka misal olarak Salih kimseleri ele alalım.
Bu kimseler imanları ve ibadetleri-amelleri dolayısıyla mubarek kimselerdir. Yapılacak olan teberruk onların izinden gitmek, ilimlerinden, amellerinden faydalanmak ve hayr konularında kendileriyle yarışmak şeklinde olmalıdır.
Bunlar mubarek zatlar diye kendilerine dokunan, sürünen kimse ise şeriata aykırı davranış yapmış olur. Hiçbir kimse bundan istisna değildir.
(Cübbeli Bayraklı Ahmed bile. Ki bu şahısa sürünenleri ve sürünülen şahsın buna ses çıkarmayarak onayladığını gözlerimle görmüşümdür)
Yalnızca peygamberler bundan istisnadır. Çünkü peygamberlerin saçları, elbiseleri gibi şeylerin mubarek olduğu konusunda nass mevcuttur.
Peygamber Allah’ın en sevgili kulu, rasulu, son elçisidir. Allah onu yeryüzüne rahmet olması için göndermiş ve güzel ahlakla onu övmüştür. Allah bu şerefli elçiye bazı meziyetler vermiş diğer kullardan onu ayırmıştır. Rasulullah’ın zatıyla teberruk etmek şeri delille sabit olduğu için ashab teberrük ediyordu.
Rasulullah’ın zatını kıyas ederek başka insanları da teberruk etmek caiz değildir. Zira Sahabiler, Rasulullah’dan sonra en faziletli insanları olan Ebu Bekir Sıddık ve Ömer İbn Hattab gibilerini teberruk etmemişlerdir. Bu durum Allahın peygamberine verdiği bir özelliktir. Peygamberlerin sıfatlarının diğer insanlarda olmaması gibi.
Ehl-i Sünnet vel Cemaat Akidesinde bu hususta hiçbir alimden delil bulunmamaktadır. İmam Azam Ebu Hanife de eserlerinde asla böyle bir şeyin caizliğini yazmış değildir.
Son bir misal daha Kur’an-ı Kerim hakkında olsun.
Allah’u teala c.c. O’nun hakkında “ Sana indirdiğimiz Mubarek bir kitab…” (Sad 29) buyurmaktadır.
Kur’an ile teberruk , O’nu okumak, içindekileri pratik hayatta uygulamak, emir ve nehiylerine ittiba ile olur. Kur’an-ı üzerinde taşıyarak , arabaya koyarak, yastık altında veya yüksek bir yere asarak teberrukte bulunmanın İslam ile bir bağı yoktur.
Günümüzde bazı müslümanların(!) çeşitli mekanları, (Konya’da Mevlana - İstanbul’da Oruç baba -Diyarbakır’a yakın Zeynel Abidin - Gaziantep’e yakın Ökkeşiye -Gaziantep merkezde bulunan Yuşa türbesini -Adıyaman’a yakın menzil ilçesini ve şeyhini…) bereketli sayarak oralardan bereket ummaktalar ve ibadetin oralarda daha makbul olduğuna inandıkları bilinmektedir.
Bu şehirlerin, ilçelerin, menzillerin, türbelerin, şeyhlerin, yatan ölülerin bereket verdiğine inanmak büyük şirktir.
Allah korusun buna inanmak kişiyi dinden çıkarmaya kadar götürür. Zira insana fayda, zarar veren ancak Allah’tır.
Bu yerlerde namaz, dua, zikir daha üstün ve sevabı çoktur diye inanmakta bidattir.
Yine bu yerlerin hakkında Kur'an ve sünnetten kutsal mekanlar olduklarına dair deliller yoktur.
Kuran ve sünnetten sahih deliller olduğu müddetçe teberruk etmek caizdir. Rasulullah’ın, Sahabilerin ve günümüz müslümanlarının Kabe önünde Haceru’l Esved’i öpmeleri sabittir.
Bu amel meşrudur. Çünkü Rasulullah öpmüştür ve ardından gelen ashab da Rasulullah’ın hedyini (sünnetini) eda etmek için öpmüşlerdir.
Rasulullah ve Ashabının yaptıkları bizler için şeri huccettir. Onlar öperken ondan hayır, bereket, fayda getirdiğine inanarak öpmezlerdi.
Ömer İbn Hattab : “ Vallahi muhakkak biliyorum ki sen öyle bir taşsın ki ne zarar ne de fayda verirsin. Eğer Rasulullah’ın seni öptüğünü görmemiş olsaydım seni öpmezdim ”
(Buhari ve Muslim)
Ömer İbn Hattab’ın sözü Haceru’l Esved’i öptüğünü, öperken de ondan zarar ve fayda beklemeden sünneti eda etmek istediğini çok açık bir şekilde isbat eder.
Mubarek zamanlara değinirsek ; Kur'an ve sünnetten gelen delillerle değişik zamanlarda ibadet ve dua etmeler faziletlidir. Rasulullah (s.a.v.) ramazan ayını, Aşura ayını, pazartesi ve perşembe oruçlarını, Cumua gününde özel bir saatte dua etmeyi ve sayamayacağımız bir çok günlere has duaları faziletli saymıştır.
"Kim ramazanı ihlaslı ve sevabını Allah’dan bekleyerek geçirirse Allah onun geçmiş günahlarını affeder.” (Buhari-Muslim)
Rasulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki :
“Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kadir gecesini ihya ederse kendisinin geçmiş günahı bağışlanır.” (Buhari-Muslim )
Kuran ve sünnetten deliller olmadığı müddetçe özel günler ilan etmek, o günleri kutlamak, bu günlerin faziletli olduğunu söylemek caiz değildir.
Ölünün kırkıncı gününü, bir zatın ölüm gününü, nevruz gününü kutlamalar, aşura günü yemek yapma gibi kutlamalar bid'attir.
Allah’ın değil de vesile edindiği zatın, eşyanın, mekanın bereket-hayır-fayda-zarar verdiğine inanarak teberrukte bulunulması durumunda şirke düşülür.
Bir zatın, eşyanın, mekanın bereket, hayır, fayda, zarar verdiğine inanması büyük şirktir. Zira teberruk eden bu insan, Allah’ın hakkını bir kula, eşyaya, mekana vermiş olur ki bunun şirk olduğunda şüphe yoktur.
Allah bereket, hayır, fayda ve zarar verendir. Kim bunları bir kula, bir eşyaya, bir mekana verirse (Allah korusun) İslam dininden çıkar ve kafir olur.
Mesela , biri şöyle demiş olsa, “Benim çocuğum rahatsızdı, bana filan şıhın- yanına gidersen ve onun tükürüğünü çocuğunun rahatsızlığı olan yere sürtersen şifayı bulursun, zira şıhımız bereketli, faziletli bir insan" demiş olsa bu insan şifayı verenin o şıh olduğuna inansa bu inanç şirktir.
Yine diyelim ki, "filan şeyhin köyüne gidersen ondan tevbe alırsan ve onun elini öpersen o elden bereket alırsın" demek veya "filan efendinin köyüne gider ve onun huzurunda bir tavuk keser ve onun duasını alırsan o kazancın, arkın, malın artar" derse şirk koşmuş olur.
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ
“Allah ile birlikte başka bir İlah dua etme. O takdirde azab edilenlerden olursun.” (Şuara, 213)İslam’da Teberruğun meşru olma şartlarını gördükten sonra meşru teberruk ile meşru olmayan teberrukleri birbirine karıştırıp harman edenlerin, karıştırdıkları meseleleri izah edelim.
Ashab-ı Kiramın Rasulullah’ın (s.a.v.) saçı (Buhari 6281; Muslim 2325; Enes b. Malik r.a.’dan ; Buhari 5896; Ummu Seleme r.a.’dan) ,teri (Buhari 6281; Muslim 2331 ,2332; Enes B. Malik r.a.’dan) , balgamı (Ahmed b. Hanbel 4/329-330; Buhari 2731 -2732; El Misver b. Mahreme ve Mervan b. El Hakem r.a.’dan) , ve elbiselerini (Buhari 6036 , 1277, 5810; Sehl b. Sa’d r.a.’dan) alıp onlarla teberrukte bulunmuş olmaları, tevhid yetimi tasavvufcuların ve onların sampatizanları olan cahil avam halk için; bazı şeyhlerin ve Salih kimselere ait bazı nesnelerle de teberrukte bulunabileceğine sanma hatasına düşürmüştür.
Bu sapkın hatayı 2 madde halinde izah edecek olursak :
A) Şahısların eserleri ile teberrukte bulunmak sadece Peygambere özgüdür.
Diğer muslumanlar ne kadar yuksek konumlarasahip olurlarsa olsunlar böyle bir iltimasa sahib değildirler.
Peygamber olmayan birisinin, Peygambere kıyas edilmesi ne kadar büyük bir curumdur.
Sahabeerden sabit olan, yalnızca Rasulullahın (s.a.v.) eserleri ile teberrukte bulunmalarıdır!
Bazı sahabiler de Rasulullah (s.a.v.)’in birer parçası olan teri , saçı , kokusu (Buhari 6281; Muslim 2331-2332; Enes b. Malik r.a.’dan) , elbisesi v.b. ile teberrukte bulunmuşlardır.
B) Salih insanların eserleri ile teberrukte bulunulması; ne ashabın, ne tabiinin ve ne de onların ardından gelen neslin uygulaması değildir. Bununla ilgili olarak dinde öncü imamlardan da hiçbir emir ve uygulama aktarılmamıştır.
Bazı alimlerden konuya ilişkin olarak gelen rivayetler, batıl rivayetler olup onlardan sahih bir isnadla gelmemiştir. Bu uydurmala misal verecek olursak İmam Şafii’nin İmam Ahmed’in giysisi ile teberrukte bulunduğu anlatılmaktadır. (Bu iftira ve yanıtı için İbn Asakir’in “Tarihu Dimaşk” 5 /311 ; İbnu’l Cevzi “Menakibu’l İmam Ahmed b. Hanbel” s.551-553; İbn Kesir “el Bidaye ve’n-Nihaye” 14/395; İbn Muflih “el Adabu’ş-Şer’iyye” 1/463-464)
Şayet böyle bir tutum caiz ya da hoş görülen bir davranış olsaydı , Ebu Bekr (r.anh), diğer halifeler, aşera-i mubeşşere ve diğer büyük sahabiler gibi faziletli, cennetle müjdelenmiş mumin olduğu nassla sabit olan kimselerle sahabe-i kiram teberrukte bulunurlardı.
Onlardan hiç birisinden Peygamber dışındaki kimselere yönelik olarak böyle bir uygulamada bulundukları olmadığına göre, bu tür davranışların çirkin bir bid’at olması bir yana şirke açılan bir kapı olduğu ortadadır!
TEBERRUK İLE İLGİLİ BAZI HADİSLER:
Rasulullahın Ağız Suyuyla Teberruk
Sahih-i Buharî'de, Meğâzî kitabının "Mâ Kile Fî Livâi'n-Nebî" (Peygamber'in Sancağı Hakkında Söylenenler) babında, Sehl b. Sa'd'dan naklen Resulullah'ın (s.a.v.) Hayber Savaşı'nda şöyle buyurduğu nakledilir:
"Ben yarın bu sancağı öyle birinin eline vereceğim ki yüce Allah Hayber'in kapısını onun eliyle açacaktır. O, Allah ve Rasulu'nü sever, Allah ve Rasulu de onu severler."
Râvî der ki, gece boyunca insanlar, yarın Rasulullah'ın (s.a.v.) sancağı kimin eline vereceğini düşünüyordu. Sabah erkenden sahabeler Rasulullah'ın (s.a.v) etrafını sardı. Her biri Rasulullah'ın (s.a.v) sancağı kendisine vermesini umuyordu.
Tam bu sırada Rasulullah (s.a.v), "Ali nerede?" diye sordu. "Ya Rasulullah, gözleri ağrıyor." dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Ali'yi yanına getirmesi için birini gönderdi...
Buharî bu rivayetin gerisini "el-Cihad-u ve's-Seyr" kitabında şöyle nakleder:
Rasulullah'ın (s.a.v.) emriyle Ali'yi getirdiler. Peygamber, Ali hakkında hayır duada bulundu ve ağzının suyundan biraz gözlerine sürdü. Ali'nin gözleri âdeta hiç rahatsız olmamış gibi ansızın iyileşti.
Muslim de bu olayın gerisini Seleme b. Ekva'dan şöyle nakleder:
Ali'nin yanına giderek gözleri şişkin olduğu hâlde onu, Rasulullah'ın (s.a.v.) huzuruna getirdim. Peygamber ağzının suyundan Ali'nin gözlerine sürdü ve o, göz ağrısından kurtuldu. Sonra Rasulullah (s.a.v.) sancağı onun eline verdi.
Peygamber'in (s.a.v.) Abdest Suyuyla Teberruk
Sahih-i Buharî'de Enes b. Mâlik'ten şöyle rivayet edilir:
Rasulullah'ın (s.a.v) yanındaydım. İkindi namazı vakti olmuştu ve insanların abdest için suları yoktu. Rasulullah'ın abdest alması için, ona bir kap su getirdiler. Peygamber elini o kaba soktuktan sonra herkesin o sudan abdest almasını emretti. Ben kendi gözlerimle Rasulullah'ın parmaklarından su kaynadığını gördüm; o sudan oradakilerin hepsi abdest aldı.
Yine Buharî, Câbir b. Abdullah'tan şöyle nakleder:
Bir gün ikindi namazı vakti Rasulullah'la (s.a.v) oturmuştuk; abdest için su çok azdı; onu da bir kaba dökerek Rasulullah'a getirdik.
Rasulullah (s.a.v) elini o kaba sokup parmaklarını açarak, "Abdest almak isteyenler, abdestlerini alsınlar, bereket Allah'tandır." buyurdu.
Ben gözlerimle Allah Rasulu'nün parmaklarının arasından su kaynadığını gördüm. Oradakilerin hepsi o sudan abdest aldılar, içtiler. Ben şahsen o kaptan bir miktar su içtiğim için asla pişman değilim, bundan dolayı kendimi kınamıyorum. Çünkü o suyu hayır ve bereket kaynağı olarak görüyorum.
Râvi der ki: Câbir'e, "O gün kaç kişiydiniz?" diye sorduğumda, "O gün bin dört yüz kişiydik." dedi... (Diğer bir rivayete göre "Bin beş yüz kişiydik." demiştir.)
Rasulullahın Başının ve Göğsünün Suyuyla Teberruk
Buharî, Hudeybiye antlaşması olayında Urve b. Mes'ud'dan Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı hakkında şöyle kaydetmiştir:
Vallahi Rasulullah (s.a.v.) ağzından ve burnundan dışarı attığı bir şeyi insanlar kapışıyor, onları başlarına, yüzlerine ve bedenlerine sürüyorlardı. Rasul-u Ekrem (s.a.v.) abdest aldığı zaman insanlar onun abdest suyuyla teberruk etmek için nerdeyse birbirlerini öldüreceklerdi.
İsa İbn Tahman diyor ki,
“Enes bize (Rasulullah’dan kalma) iki eski pabuç çıkardı.” (Buhari)
Ebu Burde diyor ki;
“Aişe bize yünlü bir elbise çıkardı. Sonra dedi ki, (Rasulullah’ın) ruhu bu elbise içinde iken çıktı.” (Buhari)
Asım diyor ki,
“Enes’in yanında Rasulullah’ın çatlamış bir bardağını gördüm.” (Buhari)
Esma Binti Ebu Bekir bize (Rasulullah’ın ) bir cübbesini çıkardı, "bu Aişe ölmeden önce yanındaydı ölünce ben aldım, biz bununla hastaları şifalanmaları için yıkarız.” dedi. (Muslim )
Peygamber'in (s.a.v.) Saçıyla Teberruk
912- Enes b. Mâlik (r.anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
“Peygamber (s.a.v.), şeytanı taşlayınca kurbanını kesti sonra tıraş olmak için berbere başının sağ yanını uzattı kesilen saçı Ebû Talha’ya verdi sonra sol yanını uzatıp tıraş oldu ve kesilen saçını Müslümanlar arasında dağıt” buyurdu. (Buhârî, Hac: 128; Muslim, Hac: 56 ; Tirmizi, Hac, 912)
İbn ebî Ömer, Sufyân ve Hişâm’dan da benzeri bir hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Muslim, Sahih'inde şöyle kaydeder:
Rasulullah (s.a.v) Mina'ya geldi. Şeytan'ı taşlayıp kurban kestikten sonra, başını tıraş edip saçını insanlar arasında bölüştürdü.
Diğer bir rivayette ise şöyle geçer:
Rasulullah bir berber istedi; berber gelip Peygamber'in saçını tıraş etti. Rasulullah (s.a.v) tıraş edilen saçlarını Ebu Talha'ya vererek onu halk arasında bölüştürmesini istedi.
Yine Enes'ten şöyle nakleder:
Ben bizzat, bir berberin Resulullah'ın (s.a.v.) saçını tıraş ettiğini, sahabelerin ise Peygamber'in etrafında döndüğünü ve bir saçını bile yere düşürmediklerini gördüm.
Usdu'l-Gâbe'de Halid b. Velid'in hayatı bölümünde şöyle geçer:
Halid b. Velid İranlılarla ve Rumlarla yaptığı savaşlardan ve Dimeşk'in kapısını açmasından dolayı çok ün kazanmıştı. O savaşta başına taktığı sarığa Rasulullah'ın (s.a.v.) saçından bir tel yerleştirmişti. Onun bereketiyle savaşa gidiyor ve zafer kazanıyordu.
Usdu'l-Gâbe, el-İsâbe ve el-Mustedreku Ale's-Sahiheyn kitaplarında şöyle geçer:
Halid b. Velid Yermuk Savaşı'nda sarığını kaybedince, bazılarını onu bulup kendisine getirmeleri için görevlendirdi. Görevliler gidip eli boş gelince, onları gönderip sarığını bulmalarını tekrar söyledi. Nihayet onlar Halid'in sarığını bulup getirdiler; bu, çok eski ve yıpranmış bir sarıktı.
Halid etrafındakilerin şaşkın bakışlarını görünce şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.) umre yaptıktan sonra saçını tıraş etti. İnsanlar saldırarak Peygamber'in saçlarını topladı. Ama ben diğerlerinden daha çabuk davranarak Rasulullah'ın başının ön kısmının saçını aldım ve bu sarığıma yerleştirdim. Dolayısıyla bu sarığımı ve içindeki saçı yanıma almadan hiçbir savaşa katılmıyorum; bunun bereketiyle savaşta zafere de kavuşuyorum.
Yine Buharî Sahih'inde şöyle kaydeder:
Rasulullah'ın (s.a.v) eşi Ummu Seleme'nin yanında Peygamber'e ait bir miktar saç vardı. Birisi göz ağrısına tutulduğunda, bir kabın içine biraz su koyarak Ummu Seleme'nin yanına gönderir, o da Rasulullah'ın (s.a.v.) saçının kıllarını o suya değdirirdi ve o su hastaya şifâ vesilesi olurdu.
Yine Sahih-i Buharî ve diğer kaynaklarda Ubeyde'den şöyle rivayet edilir:
Rasulullah'ın (s.a.v.) saçının bir kılına sahip olsaydım, benim için bütün dünyadan ve dünyadakilerden daha iyi olurdu.
Osman ibn Mevhab; “Ailem, Ummu Seleme’ye bir bardak su gönderdi, Ummu Seleme bize gümüş elbise kıyafet içinden Rasulullah’a ait bir saç teli çıkardı. Birine göz değmesi durumunda bu saçı bir bardak su içine sallayarak hastanın şifa almasını sağlarlardı.” demiştir. (Buhari)
Hadis, ashabın Rasulullah’ın saç telini teberruk amaçlı sakladıklarını ve onunla teberruk edinerek Allah’dan şifa beklediklerine delildir.
Rasulullah'ın (s.a.v.) Okuyla Teberruk
Buharî, Hudeybiye andlaşması hakkında şöyle yazar:
Rasulullah (s.a.v.) ashabıyla birlikte Hudeybiye yakınlarında bir su birikintisinin başında indiler. Yanındakiler ihtiyaçlarını gidermek için sudan az az alıyorlardı, nihayet gölcüğün suyu bitti. Bunun üzerine susuzluktan dolayı Rasulullah'a (s.a.v.) yakındılar. Rasulullah (s.a.v.) okluğundan bir ok çekerek onu o gölcüğe sokmalarını emretti.
Râvi der ki, "Vallahi oku soktukları yerden su kaynamaya başladı ve oradakiler orada oldukları müddetçe onun suyundan alıp içiyorlardı".
Tüm bu eserler Rasulullah’a ait olduğu için bunlarla teberruk etmek caizdir. Başka bir kimsenin saçı, seccadesi, sarığı, cübbesiyle asla teberruk edilmez.