Açın sesini müziğin!
Milenyum diyorsunuz siz.
Bilmem kaçıncı bin yıla girerken aynı isimli gazeteler çıkarıyorsunuz.
Dünyanın dört bir yanından canlı olarak yayınlanacak
eğlenceler tertip ediyorsunuz...
Alın işte size armağan ediyorum yavrumun katılaşmış bedenini.
Biliyorum liderleriniz uzun uzun yeni bin yılın insanlığa barış,
hoş görü, mutluluk ve para getirmesi için temennilerde bulunacaklar.
O akşam, yılbaşı gecenizin tadını bozmayalım diye, zaten çarpıtarak
yayınladığınız vahşet görüntülerini de kaldıracaksınız yayından.
Yüzünüzü gökyüzündeki havai fişeklere çevirip,
bizim gökyüzümüzden yağan bomba seslerini duymayacaksiniz bile.
Sizin gökyüzünüzden yağacak ışıklar ile,
bizimkiler arasındaki farkı bile anlayamayacaksınız.
Size kahkaha sarhoşluğu, bize ölüm getiriyor ateş yağmurları.
Kiminiz karınıza, kiminiz çocuğunuza, kiminiz patronunuza, eşinize,
dostunuza, oğlunuza, kızınıza hediyeler alacaksınız...
Alın işte, ben bütün dünyaya armağan ediyorum oğlumun cansız bedenini.
Din adamları kutsallığa dair ayetler okuyacaklar, inançsızlar hümanizmden
bahsedecek biliyorum...
Ve hatta, en barbarlarınız bile o gün kan içmeye ara verecek...
Çocuğumun kanının tadını hissetmemek için şarap, votka içecekler
biliyorum.
En son ne zaman sarıldınız çocuklarınıza bilmiyorum.
Ama bu benim son defa sarılışım evladıma.
Daha doğru dürüst oyun bile
oynamadan elimden alanlara kahretmek yetmiyor.
Söndürmüyor içimdeki yangını. Size, koşa koşa, şen şakrak yeni bin
yıla girerken şarkılar söyleyen kitlelere hediye ediyorum minik yavrumu.
Karla karışık mermi yağdı mı üzerinize?
Soluduğunuz havanın kimyasal silahla katıştırılmiş olduğundan
endişelendiniz mi hiç?
Bastığınız yerde mayın çıkmasından tedirgin olup,
içtiğiniz suyla zehirlenmekten çekindiniz mi?
Çocuklarınız oyun bahçelerinde dadılar eşliğinde gezinirken,
kolu kopmuş bir Çeçenyalı çocuk gördünüz mü?
Seslerini yukseltin muzik setlerinizin...
Görüntülerini hızlandırın televizyonlarınızın.
Havai fişeklerinizin sayılarını arttırın. Daha çok için, daha çok sarhoş olun.
Gözlerinizi kapatın... Bakmayın resimlerimize, görüntülerimize...
Ama eğer görürseniz elimde oğlumun
cansız bedeniyle duran resmimi, kaçamazsınız artık.
Size armağan ediyorum yavrumu!
Vicdanlarınıza bir bıçak gibi saplıyorum işte...
Savaşların hiçbirini çocuklar çıkarmadı, anneler çıkarmadı.
Acının çoğunu çocuklar çekti, gözyaşının çoğunu anneler döktü.
Çocuklarınıza gösterin çocuğumun resmini.
Annelerinize gösterin benim göz pınarlarımın kuruduğu bu resmi.
Ölümün en uzak durması gereken günahsız bir yavrunun ölüsünü
armağan ediyorum yeni yıl hediyesi olarak çağdaş dünyaya.
Bu kaskatı beden, düne kadar korksa da ölümden, evlat gibi kokardı.
Gözüm gibi bakar, üzerine titrerken yağdı üzerine ölüm.
Planlarını kurduğunuz bilmem kaç bininci yılda ona yer yokmuş demek ki!
Kurguladığınız gelecekte Çeçen bebelere yer açmıyorsunuz madem,
alın işte gözünüze sokarcasına uzatıyorum yavrumun ölu resmini!
Hadi durmayın sevinin. Planlar yapın milenyuma dair...
Gece eğlenceleri için randevular verin birbirinize.
Hiçbirini yapmasanız bile, dünyanın bir yerinde acı çeken,
ölen, ağlayanları unutacaksınız biliyorum.
Doğan her gün bir doğumdur savaşı yaşayanlar için, bunu bilmezsiniz siz.
Batan güneş ölümün habercisi...
Ölüm en çok gece kusar üzerimize...
Bebelerimiz en çok rüyalarına girmesinden korkarlar düşmanların.
Yeni yıl gecesi siz atarken şuh kahkahaları,
ben oğlumun kaybolan sıcaklığını arayacağım soğuk sığınaklarda.
Ne duruyorsunuz?!!
Açın seslerini müziklerin... Eğlenin, coşun, yiyin, için.
Kapatın gözlerinizi, bakmayın resmimize...
Görmeyin ölümün fotoğrafını. Bebeğin ölümünü. Masumiyetin ölüsünün.
İnançsızları, vicdansızları, körleri anlarım.
Ama dualarını bile esirgeyen inananlara da armağan ediyorum bu resmi.
İmanın en zayıf tepkisini bile gösteremeyenlerin vicdanlarına
saplıyorum hançer gibi.
İsterseniz bakmayın bu resme. Yazıyı da okumayın.
Kapatın gazeteyi. Saatinize bakın. Sonra takvime...
Kaç hafta kaldı yeni yıla? Tatil kaç gün?
İki mi, bir mi?
Sarhoşları alacak mı yine resmi devlet arabaları meyhane önlerinden?
Peki evladımın cansız bedeni hep kucağımda mi kalacak böyle?
Yüreğiniz yetiyor mu bakmaya minik yavruma?
Kalbiniz taşıyabilecek mi anlatacaklarımı?
En iyisi boşverin siz. Yükseltin müziğin sesini,
sıklaştırın adımlarınızı..
Kaçın...
Kendinizden kaçın, vicdanınıza bir sığınak bulun.
Kabul edemeseniz de benim yeni yıl armağanımı,
sağanak gibi yağacak bebeğimin cansız bedeni gecenize!
Milenyum diyorsunuz siz.
Bilmem kaçıncı bin yıla girerken aynı isimli gazeteler çıkarıyorsunuz.
Dünyanın dört bir yanından canlı olarak yayınlanacak
eğlenceler tertip ediyorsunuz...
Alın işte size armağan ediyorum yavrumun katılaşmış bedenini.
Biliyorum liderleriniz uzun uzun yeni bin yılın insanlığa barış,
hoş görü, mutluluk ve para getirmesi için temennilerde bulunacaklar.
O akşam, yılbaşı gecenizin tadını bozmayalım diye, zaten çarpıtarak
yayınladığınız vahşet görüntülerini de kaldıracaksınız yayından.
Yüzünüzü gökyüzündeki havai fişeklere çevirip,
bizim gökyüzümüzden yağan bomba seslerini duymayacaksiniz bile.
Sizin gökyüzünüzden yağacak ışıklar ile,
bizimkiler arasındaki farkı bile anlayamayacaksınız.
Size kahkaha sarhoşluğu, bize ölüm getiriyor ateş yağmurları.
Kiminiz karınıza, kiminiz çocuğunuza, kiminiz patronunuza, eşinize,
dostunuza, oğlunuza, kızınıza hediyeler alacaksınız...
Alın işte, ben bütün dünyaya armağan ediyorum oğlumun cansız bedenini.
Din adamları kutsallığa dair ayetler okuyacaklar, inançsızlar hümanizmden
bahsedecek biliyorum...
Ve hatta, en barbarlarınız bile o gün kan içmeye ara verecek...
Çocuğumun kanının tadını hissetmemek için şarap, votka içecekler
biliyorum.
En son ne zaman sarıldınız çocuklarınıza bilmiyorum.
Ama bu benim son defa sarılışım evladıma.
Daha doğru dürüst oyun bile
oynamadan elimden alanlara kahretmek yetmiyor.
Söndürmüyor içimdeki yangını. Size, koşa koşa, şen şakrak yeni bin
yıla girerken şarkılar söyleyen kitlelere hediye ediyorum minik yavrumu.
Karla karışık mermi yağdı mı üzerinize?
Soluduğunuz havanın kimyasal silahla katıştırılmiş olduğundan
endişelendiniz mi hiç?
Bastığınız yerde mayın çıkmasından tedirgin olup,
içtiğiniz suyla zehirlenmekten çekindiniz mi?
Çocuklarınız oyun bahçelerinde dadılar eşliğinde gezinirken,
kolu kopmuş bir Çeçenyalı çocuk gördünüz mü?
Seslerini yukseltin muzik setlerinizin...
Görüntülerini hızlandırın televizyonlarınızın.
Havai fişeklerinizin sayılarını arttırın. Daha çok için, daha çok sarhoş olun.
Gözlerinizi kapatın... Bakmayın resimlerimize, görüntülerimize...
Ama eğer görürseniz elimde oğlumun
cansız bedeniyle duran resmimi, kaçamazsınız artık.
Size armağan ediyorum yavrumu!
Vicdanlarınıza bir bıçak gibi saplıyorum işte...
Savaşların hiçbirini çocuklar çıkarmadı, anneler çıkarmadı.
Acının çoğunu çocuklar çekti, gözyaşının çoğunu anneler döktü.
Çocuklarınıza gösterin çocuğumun resmini.
Annelerinize gösterin benim göz pınarlarımın kuruduğu bu resmi.
Ölümün en uzak durması gereken günahsız bir yavrunun ölüsünü
armağan ediyorum yeni yıl hediyesi olarak çağdaş dünyaya.
Bu kaskatı beden, düne kadar korksa da ölümden, evlat gibi kokardı.
Gözüm gibi bakar, üzerine titrerken yağdı üzerine ölüm.
Planlarını kurduğunuz bilmem kaç bininci yılda ona yer yokmuş demek ki!
Kurguladığınız gelecekte Çeçen bebelere yer açmıyorsunuz madem,
alın işte gözünüze sokarcasına uzatıyorum yavrumun ölu resmini!
Hadi durmayın sevinin. Planlar yapın milenyuma dair...
Gece eğlenceleri için randevular verin birbirinize.
Hiçbirini yapmasanız bile, dünyanın bir yerinde acı çeken,
ölen, ağlayanları unutacaksınız biliyorum.
Doğan her gün bir doğumdur savaşı yaşayanlar için, bunu bilmezsiniz siz.
Batan güneş ölümün habercisi...
Ölüm en çok gece kusar üzerimize...
Bebelerimiz en çok rüyalarına girmesinden korkarlar düşmanların.
Yeni yıl gecesi siz atarken şuh kahkahaları,
ben oğlumun kaybolan sıcaklığını arayacağım soğuk sığınaklarda.
Ne duruyorsunuz?!!
Açın seslerini müziklerin... Eğlenin, coşun, yiyin, için.
Kapatın gözlerinizi, bakmayın resmimize...
Görmeyin ölümün fotoğrafını. Bebeğin ölümünü. Masumiyetin ölüsünün.
İnançsızları, vicdansızları, körleri anlarım.
Ama dualarını bile esirgeyen inananlara da armağan ediyorum bu resmi.
İmanın en zayıf tepkisini bile gösteremeyenlerin vicdanlarına
saplıyorum hançer gibi.
İsterseniz bakmayın bu resme. Yazıyı da okumayın.
Kapatın gazeteyi. Saatinize bakın. Sonra takvime...
Kaç hafta kaldı yeni yıla? Tatil kaç gün?
İki mi, bir mi?
Sarhoşları alacak mı yine resmi devlet arabaları meyhane önlerinden?
Peki evladımın cansız bedeni hep kucağımda mi kalacak böyle?
Yüreğiniz yetiyor mu bakmaya minik yavruma?
Kalbiniz taşıyabilecek mi anlatacaklarımı?
En iyisi boşverin siz. Yükseltin müziğin sesini,
sıklaştırın adımlarınızı..
Kaçın...
Kendinizden kaçın, vicdanınıza bir sığınak bulun.
Kabul edemeseniz de benim yeni yıl armağanımı,
sağanak gibi yağacak bebeğimin cansız bedeni gecenize!