Cahar Dudayev
Özgürlüğe and içmiş liderlerden ilki şehid Cahar Dudayev… Kahır dolu, her anı çile ve azap dolu bir hayat yaşadı. Zorluklar ve yokluklar gördü. Ama hiçbir zaman davasından vazgeçmedi. Dünyanın süper gücüne sahip Kızıl Orduya karşı küçük ama inancı büyük bir orduyla direndi.
Aslında Onun zulmü daha anne karnındayken başladı. 23 Şubat 1944 tarihinde dünyaya geldiğinde Çeçenler sürgündeydi. Kazakistan steplerine doğru giderken "artık Çeçenya diye bir yer yok. Geri dönüş yok. Bundan sonra ya ölümü ya da bu dağları mesken tutacaksınız" diyen ve bir yandan da sürgün konvoyunu idare eden Rus komutana inat tümgeneral rütbesine kadar yükseldi. Yükselmekle kalmadı, ülkesini Rusların elinden kurtarmak için başlatılacak büyük direnişin de komutanı oldu.
Ateist okullarda yetişmişti ama ne imanını ne de kültürünü hiç bir zaman kaybetmemişti. Dudaklarından dökülen şu cümleler Onun benliğini neden kaybetmediğini öyle güzel anlatıyor ki; "Ben dinimi annemin koynunda öğrendim. Okul öncesi çok iyi bir terbiye aldım. Çocukluğumda arkadaşlarımla oyun aralarında hep bunları konuşurduk. Aramızda hep anavatanı hayal eder mutlaka bir gün kendi vatanımızda özgür olacağımıza olan inancımızı söyleşirdik. Bugün o çocukluk yıllarımı hatırladığımda düşünüyorum... Bugün Çeçenistanda olanlar geleceğin büyükleri olacak çocuklarımız nasıl değerlendirecek acaba? Bu işgali ve zulmü unutmayacakları bir gerçek! Ben müslüman olduğumu hiçbir zaman unutmadım."
"Üzerimdeki üniformam kefenim, şahadete talibim. Şehitliği rütbe ve şeref kabul ediyorum. Kanımın son damlasına kadar ülkemin bağımsızlığı ve milletimin hürriyeti için savaşmaya hazırım diyen bu cesur komutan istediği gibi şehidliğe kavuştu. Rusların roketli saldırısı sonucu 21 Nisan 1996da şehit edildi
Özgürlüğe and içmiş liderlerden ilki şehid Cahar Dudayev… Kahır dolu, her anı çile ve azap dolu bir hayat yaşadı. Zorluklar ve yokluklar gördü. Ama hiçbir zaman davasından vazgeçmedi. Dünyanın süper gücüne sahip Kızıl Orduya karşı küçük ama inancı büyük bir orduyla direndi.
Aslında Onun zulmü daha anne karnındayken başladı. 23 Şubat 1944 tarihinde dünyaya geldiğinde Çeçenler sürgündeydi. Kazakistan steplerine doğru giderken "artık Çeçenya diye bir yer yok. Geri dönüş yok. Bundan sonra ya ölümü ya da bu dağları mesken tutacaksınız" diyen ve bir yandan da sürgün konvoyunu idare eden Rus komutana inat tümgeneral rütbesine kadar yükseldi. Yükselmekle kalmadı, ülkesini Rusların elinden kurtarmak için başlatılacak büyük direnişin de komutanı oldu.
Ateist okullarda yetişmişti ama ne imanını ne de kültürünü hiç bir zaman kaybetmemişti. Dudaklarından dökülen şu cümleler Onun benliğini neden kaybetmediğini öyle güzel anlatıyor ki; "Ben dinimi annemin koynunda öğrendim. Okul öncesi çok iyi bir terbiye aldım. Çocukluğumda arkadaşlarımla oyun aralarında hep bunları konuşurduk. Aramızda hep anavatanı hayal eder mutlaka bir gün kendi vatanımızda özgür olacağımıza olan inancımızı söyleşirdik. Bugün o çocukluk yıllarımı hatırladığımda düşünüyorum... Bugün Çeçenistanda olanlar geleceğin büyükleri olacak çocuklarımız nasıl değerlendirecek acaba? Bu işgali ve zulmü unutmayacakları bir gerçek! Ben müslüman olduğumu hiçbir zaman unutmadım."
"Üzerimdeki üniformam kefenim, şahadete talibim. Şehitliği rütbe ve şeref kabul ediyorum. Kanımın son damlasına kadar ülkemin bağımsızlığı ve milletimin hürriyeti için savaşmaya hazırım diyen bu cesur komutan istediği gibi şehidliğe kavuştu. Rusların roketli saldırısı sonucu 21 Nisan 1996da şehit edildi