A
Çevrimdışı
Sonra şunu bil ki, cehalet hastalığı dört kısımdır. Bunlardan sadece biri tedavi edilebilir; diğerlerinin tedavisi ise mümkün değildir.
Tedavi edilemeyenler:
Birincisi:
Soru ve itirazları, haset ve öfkesi sebebiyle olan kimsedir. Her ne kadar sen ona en güzel cevaplar versen, açıklasan ve izah etsen de onun öfkesi, kin ve düşmanlığı daha da artar. Bu gibilerde en doğru yol, onun sorularına cevap vermekle meşgul olmamaktır.
Denilmiştir ki: “Bütün düşmanlıkların ortadan kaldırılma ihtimali vardır; ancak sana hasedinden dolayı düşmanlık edenin düşmanlığı (kolay kolay) yok olmaz.”
Sana düşen bu gibi kimselerden yüz çevirmen ve onları hastalıklarıyla baş başa bırakmandır. Bu konuda Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:
“Artık sen, bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir”
Haset edenler, konuştuğu ve yaptığı bütün işlerle, kenarda biriktirmiş oldukları güzel amellerini yakıp yok ederler. Hz. Peygamber (s.a.v) bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi, hased de yapılan iyilikleri öylece yakar.”
İkincisi:
Hastalığı ahmaklığından dolayı olan kimsedir. Böyle kimselerin hastalığı da tedavi olmayı kabul etmez. Bu kimseler hakkında Hz. İsa (a.s)şöyle demiştir:
“Ben, Allah’ın (c.c) izni ile ölüleri diriltmekte bir zorluk çekmedim; fakat ahmakları tedavi etmekten aciz kaldım.”
Bu gibi kişiler, az bir zaman ilim ile meşgul olmuş, akli ve nakli ilimlerden bir şeyler öğrendikten sonra, ömrünün tamamını ilim öğrenmek ve öğretmekle geçiren büyük alimlere, ahmakça sorular sorar ve itirazlar ederler. İşte bu ahmak kişiler, ilimden bir şey bilmezler, aynı zamanda kendilerini bilmediği meseleleri büyük alimlerin de bilmediğini zannederler. Bu kadarcık hakikati bilmekten aciz olanın soruları elbette ahmaklığından kaynaklanır. Onların sorularıyla meşgul olmamak gerekir.
Üçüncüsü:
Bu kişi gerçeği bulmak için danışıyor, büyüklerin sözlerinden anlayamadıklarını kendi anlayışındaki kusurundan sayıyor. Sorularını istifade etmek için soruyor. Fakat anlayışı kıt, ahmak birisi..! Hakikati bir türlü idrak edemiyor. Aynı şekilde onun da sorusuna cevap vermekle meşgul olmak gerekmez. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Biz peygamberler topluluğu, insanların anlayışlarına göre konuşmakla emrolunduk.”
Dördüncüsü;
Tedavi edilebilen cehalet hastalığıdır. Bu, gerçeği öğrenmek için danışan, akıllı ve anlayışlı birisi olup, haset, öfke; şehvet, ve makam sevdasına mağlup olmayan kimsedir. O, doğru yolu aramaktadır. Soru ve itirazlarını, inkâr, inat ve imtihan olsun diye yapmaz. İşte bu kimsenin hastalığı, tedavi olmayı kabul eder. Onun sorularıyla meşgul olmak caiz, hatta vaciptir.
HUCCETÜ’L-İSLÂM
İMAM GAZÂLî
GENÇLİĞE
ÖĞÜTLER
[EYYÜHE’L VELED TERCÜMESİ]
TERCÜME
HÜSEYİN OKUR
Tedavi edilemeyenler:
Birincisi:
Soru ve itirazları, haset ve öfkesi sebebiyle olan kimsedir. Her ne kadar sen ona en güzel cevaplar versen, açıklasan ve izah etsen de onun öfkesi, kin ve düşmanlığı daha da artar. Bu gibilerde en doğru yol, onun sorularına cevap vermekle meşgul olmamaktır.
Denilmiştir ki: “Bütün düşmanlıkların ortadan kaldırılma ihtimali vardır; ancak sana hasedinden dolayı düşmanlık edenin düşmanlığı (kolay kolay) yok olmaz.”
Sana düşen bu gibi kimselerden yüz çevirmen ve onları hastalıklarıyla baş başa bırakmandır. Bu konuda Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:
“Artık sen, bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir”
Haset edenler, konuştuğu ve yaptığı bütün işlerle, kenarda biriktirmiş oldukları güzel amellerini yakıp yok ederler. Hz. Peygamber (s.a.v) bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi, hased de yapılan iyilikleri öylece yakar.”
İkincisi:
Hastalığı ahmaklığından dolayı olan kimsedir. Böyle kimselerin hastalığı da tedavi olmayı kabul etmez. Bu kimseler hakkında Hz. İsa (a.s)şöyle demiştir:
“Ben, Allah’ın (c.c) izni ile ölüleri diriltmekte bir zorluk çekmedim; fakat ahmakları tedavi etmekten aciz kaldım.”
Bu gibi kişiler, az bir zaman ilim ile meşgul olmuş, akli ve nakli ilimlerden bir şeyler öğrendikten sonra, ömrünün tamamını ilim öğrenmek ve öğretmekle geçiren büyük alimlere, ahmakça sorular sorar ve itirazlar ederler. İşte bu ahmak kişiler, ilimden bir şey bilmezler, aynı zamanda kendilerini bilmediği meseleleri büyük alimlerin de bilmediğini zannederler. Bu kadarcık hakikati bilmekten aciz olanın soruları elbette ahmaklığından kaynaklanır. Onların sorularıyla meşgul olmamak gerekir.
Üçüncüsü:
Bu kişi gerçeği bulmak için danışıyor, büyüklerin sözlerinden anlayamadıklarını kendi anlayışındaki kusurundan sayıyor. Sorularını istifade etmek için soruyor. Fakat anlayışı kıt, ahmak birisi..! Hakikati bir türlü idrak edemiyor. Aynı şekilde onun da sorusuna cevap vermekle meşgul olmak gerekmez. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Biz peygamberler topluluğu, insanların anlayışlarına göre konuşmakla emrolunduk.”
Dördüncüsü;
Tedavi edilebilen cehalet hastalığıdır. Bu, gerçeği öğrenmek için danışan, akıllı ve anlayışlı birisi olup, haset, öfke; şehvet, ve makam sevdasına mağlup olmayan kimsedir. O, doğru yolu aramaktadır. Soru ve itirazlarını, inkâr, inat ve imtihan olsun diye yapmaz. İşte bu kimsenin hastalığı, tedavi olmayı kabul eder. Onun sorularıyla meşgul olmak caiz, hatta vaciptir.
HUCCETÜ’L-İSLÂM
İMAM GAZÂLî
GENÇLİĞE
ÖĞÜTLER
[EYYÜHE’L VELED TERCÜMESİ]
TERCÜME
HÜSEYİN OKUR