Makale Cehennemin Ebediliği: İbn Teymiyye’nin Onto-Teolojik Manifestosu

Ahıskalı Çevrimdışı

Ahıskalı

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Cehennemin Ebediliği: Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye ve Cehennem Meselesi Üzerine Bir İnceleme


Kimi “mutasavvıf kelâmcılar” vardır ki, rahmeti adalete perde eder, hikmeti duygusallığa indirger, ebediyeti Allah’ın dilemesinden bağımsız bir “ahlâkî ideal” gibi sunar. Allah’ın cehennemi ebedî kılabileceğini kabul eder ama “yakıştıramaz”. Kime? Sonsuz kudret ve hikmet sahibine.

İşte burada Şeyhü’l-İslâm İbn Teymiyye devreye girer—yalnızca reddiyeci değil, ontolojik ilkeleri olan bir metafizikçidir. Onun cehennem anlayışı, üç sütun üzerine kuruludur: adalet, hikmet, irade. Bunlar sadece sıfatlar değil, Allah’ın fiillerinin zorunlu mantığıdır. Cehennemin ebediliği, bu üçlünün doğal neticesidir.

İbn Teymiyye’nin muhatabı “aklı” tırnak içinde kullanan değil, aklın izzetini vahyin izzetine yaslayan insandır. O yüzden onun akıl-vahiy ilişkisi, Farabi’nin Aristocu mühendisliğiyle değil, Kur’an’ın kendi iç sistematiğiyle işler. Ona göre akıl, fıtrî bir nûrdur; ancak vahyin ışığında tam görünür olur. Bu yüzden “cehennem sonsuz olamaz” diyen bir akıl ya fıtratını yitirmiştir ya da vahiyden kopmuştur.

Bu, ne salt bir kelâmî reddiye ne de duygu yüklü bir hitabe. Bu, hakikatin kendi içinde tutarlılığını göstermek için kurulmuş bir yapı: Sonsuz kudrete yöneltilen sonsuz inkâr, ebedî azabı zorunlu kılar. Burada ceza, bir tepki değil; varlık düzeninin doğal sonucudur.

Allah’ın “rahmeti gazabını geçmiştir” hadisini öne sürenler, rahmeti keyfî zanneder. Hâlbuki rahmet, Allah’ın hikmetine bağlıdır. Hikmetsiz bir rahmet, rahmet değil, kaostur. Allah adildir; ama adaletini “insanî merhamet” kalıplarına sığdırmak, onu mahlûka indirgemektir. İbn Teymiyye bunu apaçık şirkle sınırlar.

Eğer cehennem son bulursa, bu iki anlama gelir:

  1. Ya inkâr ve zulüm hakikatte ceza gerektirmez.
  2. Ya Allah kendi vaadini bozmuştur.
İkisi de rubûbiyet sıfatına saldırıdır. İbn Teymiyye'nin cehennem anlayışı, sadece “cezalandırma” değil, Allah’ın varlığı kuşatan adaletinin bir uzantısıdır.

Bazıları “cehennem bir terbiyedir, sonradan biter” der. Bu anlayış, cehennemi pedagojik bir okul zanneder. Halbuki Kur’an cehennemi “mesken”, “yurt”, “ebedi karar” olarak tanımlar. Terbiye değil, yabancılaştırılmış varlık hâlidir. Cehennem, Allah’tan kopuşun mahiyetidir. Şeyh’e göre bu mahiyet, kendi içinde kalıcıdır. Çünkü kâfir, sadece hata yapmaz; o Allah’a karşı bilinçli bir varlık isyanıdır.

Sufi söylem, genellikle cehennemi aşka dönüştürmek ister. Oysa aşkın hakikati, sevilenin iradesine teslim olmaktır. Allah hem sever hem cezalandırır; bu iki sıfat çelişmez. Aşkı cehennemden azade görmek, aşkı da indirgemenin başka bir biçimidir. İbn Teymiyye, aşkı değil, teslimiyeti esas alır. Allah’ın hükmü, insanın tahayyülüne göre değişmez.

Bazıları da “sonlu suç için sonsuz ceza olmaz” der. Bu, ahlâkı muhasebecilik zannetmektir. İbn Teymiyye burada Nietzsche’den önce Nietzsche’dir: "Suç miktarı değil, failin iradesi ve inkârın yöneldiği Zât belirleyicidir." Allah mutlak olduğuna göre, ona karşı işlenen küfür, mahiyetçe sonsuz bir saldırıdır. Ceza da bu mahiyetle orantılıdır.

Cehennemden çıkanları hayal edenler, Allah’ın iradesini romantize edenlerdir. Onlar için Allah, sınırsız affeden ama hesap sormayan bir “kozmik baba”dır. Oysa Şeyh diyor ki: "Allah, kullarına anneden daha merhametlidir, evet. Ama anneden daha hikmetlidir de." Hikmetsiz merhamet, zulmün ta kendisidir.

İbn Teymiyye'nin cehennem anlayışı modern duyarlılıklara göre değil, ilâhî kelâmın mantığına göre şekillenir. O, sadece bir selefî değil, selefin iç mantığını inşa eden adamdır. Kur’an’ın “halidîne fîhâ ebeden” lafzına mecaz diyen, Allah’ın lafzını eğip bükmeye çalışan modernisttir. Şeyh’se lafzı değil, lafzın arkasındaki hakikati esas alır.

Şunu soralım:

Eğer Allah bir şeyi “ebedî” diye nitelemişse, hangi kul kalkıp “değil” diyebilir?
İbn Teymiyye'yi anlamak, sadece onu savunmak değildir. Onu anlamak, Allah’ın kudret, irade ve hikmetini ontolojik bir bütünlükle kavramaktır. Cehennemin ebediliği, Şeyh’in zihninde bir “cezalandırma teorisi” değil, bir varlık düzeni teorisidir. Bu yüzden onun sistemi sadece kelam değil, ontolojik tevhiddir.

Ve bu yüzden, onu sadece “reddiyeci” zannedenler, ya idrak eksikliğindedir ya da inkârın inceliğine sığınmaktadır.





Cehennemin ebediliği meselesi, İslam düşünce tarihinde tartışmalı bir konu olmuştur. Özellikle İbn Teymiyye’nin cehennem ve onun ebediliği üzerine ortaya koyduğu görüşler, bu alandaki en önemli düşünsel yaklaşımlardan birini teşkil etmektedir. Ancak, bu konuyu anlamak için İbn Teymiyye’nin genel yaklaşımını ve dayandığı delilleri ele almak gerekir.

İbn Teymiyye, cehennemin ebedi olacağı görüşünü savunmuştur. O, cehennem azabının, iman etmeyenler ve Allah’a itaatsizlik edenler için süregeldiğini, bu azabın bir sonunun gelmeyeceğini belirtmiştir. Bu görüş, İbn Teymiyye’nin İslam’ın temel metinlerine olan sıkı bağlılığını gösteren bir örnek olarak değerlendirilebilir.

İbn Teymiyye, "Cehennem, ebedî olarak kalacaktır" şeklinde vurguladığı bir görüşle, cehennemle ilgili ayetlerden ve hadislerden hareketle Allah’ın takdiriyle cehennemde kalacakların durumunu açıklar. Bu görüş, özellikle Kur’an’daki şu ayetlerle desteklenir: "Onlar için sürekli kalıcı bir azab vardır" (Maide, 37). Bu tür ayetler, cehennemin ebediliği hakkındaki görüşü pekiştiren delillerdir.

İbn Teymiyye’nin cehennem meselesine dair savunduğu görüş, İslam dünyasında geniş bir tartışma alanı yaratmıştır. Bazı düşünürler onun bu görüşünü reddederken, diğerleri ise onun delillerine dayalı olarak bu görüşü benimsemişlerdir. Sonuçta, İbn Teymiyye’nin cehennemin ebediliğine dair görüşü, sadece onun döneminde değil, günümüzde de önemli bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir.

İbn Teymiyye'nin düşüncesinde, cehennem ve cennet gibi yaratılmışların yok olmayacaklarına dair bir görüş, sadece kelamî bir mesele olarak kalmaz, aynı zamanda İslam’ın ahlaki ve teolojik temelleri ile de doğrudan ilişkilidir.

Felsefi düzeyde ele alındığında, İbn Teymiyye'nin cehennem meselesine dair görüşü, onun ontolojik yaklaşımını da yansıtır. Cehennem, insan aklının sınırlarını aşan bir olgudur ve bu nedenle onun ebediliği, yalnızca teolojik bir mesele değil, aynı zamanda bir metafizik ve ontolojik gerçektir.

İbn Teymiyye, cehennemin sonlanmayacağına dair görüşünü savunurken, cennet ve cehennemin yaratılmış varlıklar arasında eşsiz ve baki kalan yerler olduğunu ifade eder. Bu yaklaşımı, özellikle kelam ve mantık çerçevesinde de tutarlı bir şekilde açıklanabilir.

Mantık çerçevesinde ise, cehennemin ebediliği, Allah’ın kudretinin ve iradesinin mutlak olduğu bir anlayışa dayanır. Cehennem gibi bir varlığın yok olması, bir tür kaosun ve düzensizliğin meydana gelmesine yol açar. Bu da, mantıksal olarak, evrenin düzenine ve Allah’ın mutlak iradesine aykırıdır.

İbn Teymiyye'nin cehennem üzerine ortaya koyduğu bu görüşler, sadece onun teolojik bakış açısını yansıtmaz, aynı zamanda İslam ahlakı ve adalet anlayışının bir yansımasıdır. Cehennem, sadece bir azap yeri değil, aynı zamanda adaletin ve kulların kendi eylemlerinin karşılıklarını bulduğu bir mekândır.

Cehennemin Felsefi ve Mantıksal Açıklaması
Felsefi açıdan bakıldığında, cehennem meselesi, varlıkların nihai halleri üzerine yapılan bir düşünsel sorgulamanın merkezine yerleşir. Bu anlayış, sadece fiziksel bir sonsuzluk değil, aynı zamanda ahlaki ve manevi bir sonsuzluktur.

İbn Teymiyye’ye göre cehennemin ebediliği meselesi, ahiret ahkâmından öte, Allah’ın fiillerinin sürekliliği, iradesinin sonsuzluğu ve rahmetinin kapsamı gibi ulûhiyet esaslarına dayanır. Bu sebeple mesele “arşîdir”; sadece ahlâkî değil, ontolojiktir.

İbn Teymiyye’ye göre Kur’an’da “halidîne fîhâ ebeden” ifadeleri bağlayıcıdır. Bunlar müteşabih değil, muhkem nasslardır. Akıl, bu nassları aşamaz.


İbn Teymiyye ve Aklın Rolü

İbn Teymiyye’ye göre şeriat, aklı iptal etmez; bilakis doğru kullanıldığında akıl, şeriatı teyit eder. Cehennemin ebediliği meselesi de aklen Allah’ın adalet ve hikmetiyle çelişmez. Çünkü sonsuz cezalar, sonsuz küfür ve inat gibi niteliklere karşılık olabilir.

Cehennem azabının ebediliği, yaratılmışların sonsuz bir gayeye yönelmesiyle ilgilidir. İbn Teymiyye, Allah’ın fiillerinin hikmetli ve maksatlı olduğunu vurgular. Sürekli inkâr, sürekli cezayı doğurur. Aksi takdirde Allah’ın adaleti sorgulanır hâle gelir.

Ebediyetin Kaynağı: Ulûhiyet

İbn Teymiyye’ye göre cehennemin ebediliği meselesi, ahiret ahkâmından ziyade, Allah’ın fiillerinin sürekliliği, iradesinin sonsuzluğu ve rahmetinin kapsamı gibi ulûhiyet esaslarına dayanır. Bu sebeple mesele, sadece ahlâkî değil aynı zamanda ontolojik ve “arşî” bir meseledir.

Allah’ın fiilleri “maksatsız” değildir (fi‘l lâ li ghâye). Cehennemin ebediliği, Allah’ın iradesinin mutlak oluşuyla; azabın da süreklilik kazanmış küfre karşılık olmasından doğar. Yani ebediyetin kaynağı kullarda değil, Allah’ın müntehî hikmetindedir.

Muhkem Nasslara Karşı Te'vilin Reddi

Kur’an’da yer alan “halidîne fîhâ ebeden” gibi ifadeler müteşabih değil, muhkemdir. Bunları sınırlayıcı başka bir nass yoksa, akıl buna muhalefet edemez ve etmemelidir.

“Er-Reddu alâ men qāla bi fanâ’i’n-nâr” kitabındaki bazı ifadeleri dayanak gösterenlere karşı, İbn Teymiyye’nin “Mecmû’”, “Minhâc”, “Der’u Te’arud” gibi muhkem eserlerindeki ifadeleri esas alınmalıdır. Mücmel ve yoruma açık pasajlar, açık ve kesin naslara aykırı biçimde yorumlanamaz.



İbn Teymiyye’nin cehennemin ebediliği konusundaki görüşü, hem teolojik hem de felsefi temellere dayanır. Onun bu görüşü, sadece bir inanç beyanı değil, aynı zamanda akıl ve mantıkla savunulması gereken bir görüştür. Bu görüş, İslam’ın temel metinleri ve selefin anlayışıyla uyum içinde olup, modern dönemde de İslam düşüncesinin önemli tartışma konularından biri olmaya devam etmektedir.

Cehennemin ebedi olup olmadığı, İslam düşüncesi tarihinde ciddi teolojik ve felsefi tartışmalara konu olmuştur. Bu tartışmaların merkezinde yer alan en etkili figürlerden biri, hiç şüphesiz Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye’dir. Onun cehennemin ebediliğine dair görüşleri yalnızca klasik kelamî anlayışı yeniden yorumlamakla kalmamış, aynı zamanda bu meseleyi akıl, vahiy ve ilahi hikmet düzlemlerinde yeniden temellendirmiştir.

İbn Teymiyye’nin yaklaşımı, doğrudan Kur’an ve sahih sünnete dayanır. O, mütevatir naslara aykırı hiçbir inancı kabul etmemiş, sahih hadis ve ayetleri yorumlarken selefin izinden gitmeyi esas almıştır. Kur’an’daki “halidîne fîhâ ebeden” (ebedi olarak orada kalacaklardır) gibi ifadeler, onun nazarında muhkemdir ve zamansal bir sınırlamaya tabi tutulamaz. Çünkü bu tür nasslar, Allah’ın adaletini ve kudretini açıklayan kesin delillerdir.

Teolojik açıdan İbn Teymiyye, cehennemin yok olacağı yönündeki görüşleri yalnızca yanlış değil, aynı zamanda tehlikeli olarak görmüştür. Zira bu tür inançlar, Allah’ın adaletini, kudretini ve vaadinin kesinliğini zedeleyebilir. Ona göre cehennem azabı, sadece bir ceza değil, aynı zamanda bir adaletin tecellisidir. Kulun bilerek ve inatla işlediği küfür, onun bu cezaya ebediyen müstahak olmasını gerektirir.

İbn Teymiyye, ahirete dair meseleleri yalnızca bir “iman” konusu olarak görmez; bu meselelerin aynı zamanda ilahi fiillerin sürekliliği, hikmetin nihayetsizliği ve iradenin mutlaklığıyla da doğrudan bağlantılı olduğunu savunur. Bu yönüyle onun cehennem anlayışı, sadece bir akide meselesi değil, ontolojik bir zorunluluk olarak da değerlendirilmelidir. Cehennem, Allah’ın iradesinin bir tezahürü, hikmetinin bir yansıması ve adaletinin bir tecellisidir.

Felsefi düzlemde bakıldığında ise, İbn Teymiyye’nin cehenneme dair bakışı, metafiziksel sabitlik fikrini içerir. Ona göre varlıkların bir kısmı fani olabilir ama Allah’ın bazı mahlukat için takdir ettiği ebediyet, onun sonsuz kudretinin bir yansımasıdır. Cehennem, sadece maddi bir mekân değil; insana verilen iradenin, tercihin ve bilincin sonuçlarının yansıdığı bir hakikat boyutudur.

Ayrıca onun mantıksal yaklaşımlarında “şer’i akıl” denilen bir ilke öne çıkar. Bu anlayışa göre, akıl vahye aykırı olamaz; doğru kullanıldığında vahyin işaret ettiği hakikate ulaşır. Bu noktadan hareketle, cehennemin ebediliği akıl dışı değil; bilakis ilahi adaletin anlaşılabilir bir neticesidir. Sonsuz inkârın sonsuz bir cezayı doğurması, hem mantık hem de adalet açısından tutarlıdır.

İbn Teymiyye, cehennemin yok olabileceği görüşlerini ise genellikle “bid’at ehlinin vehimleri” olarak tanımlar. Ona göre bu tür yaklaşımlar, naslara değil zanna, teferruata değil heva ve hevese dayanır. Bu yüzden sadece akideyi değil, ümmetin bütünlüğünü ve dinin muhkem temellerini tehdit eder.

Sonuç olarak, İbn Teymiyye’nin cehennemin ebediliği konusundaki görüşü, hem kelamî hem de ontolojik derinliği olan bir pozisyondur. Onun yaklaşımı, Kur’an ve sünnetin muhkem nasslarına, selef ulemasının icmasına ve aklın doğru kullanımına dayanır. Cehennemin ebediliği, İbn Teymiyye’ye göre yalnızca bir iman esası değil; aynı zamanda Allah’ın kudreti, hikmeti ve adaletine olan imanın tabii bir sonucudur. Bu yaklaşım, İslam düşüncesinde hem geleneksel hem de rasyonel temeller üzerinde yükselen sağlam bir duruşun temsilidir.

I. Kavramsal Zemin: Ebediyet, Ceza ve Kudret

Öncelikle “ebediyet” kavramını açıklayalım. İki anlamda kullanılır:

  1. Zamansal Sonsuzluk: Sonu olmayan bir süreklilik.
  2. Ontolojik Kalıcılık: Allah’ın dilediği sürece baki kalan bir gerçeklik.
İbn Teymiyye’ye göre cehennem bu iki boyutta da ebedîdir: çünkü Allah onu böyle takdir etmiştir ve O’nun iradesi değişmez (bkz. “Lâ mugayyira li-kelimâtillâh”).

II. Ahlâkî Temel: Sonsuz Suç, Sonsuz Ceza

Modern eleştirmenler genelde şunu sorar: “Sonlu bir hayat, nasıl sonsuz bir cezayı hak eder?”

İbn Teymiyye buna iki düzlemde cevap verir:

  • Fiil değil, hâl cezalandırılır. Küfür (inkâr), anlık bir eylem değil, kalpte sürekli bir tercihtir. Bu tercih, Allah’ın varlığını ve hakkını inkâr etmektir. Yani “sonsuz bir kibir hali”dir. Sonsuz bir cezayı haklı kılan da bu süreklilik arz eden tutumdur.
  • Adalet sadece cezanın miktarında değil, ilkenin tutarlılığındadır. Bir suçun cezası, failin niyeti, bilinci ve inkârın yöneldiği Zât’ın (Allah’ın) azametiyle orantılıdır. Sonsuz olan Allah’a karşı inkâr, sonsuz bir mesuliyeti doğurur.

III. Ontolojik Boyut: Cehennem Bir Gerçeklik Boyutudur

İbn Teymiyye’nin cehennemi bir “mekân”dan çok “hakikat boyutu” olarak görmesi, onu sıradan mekanik ceza anlayışlarından ayırır.

  • Varlık mertebeleri açısından, cehennem bir “cezâ âlemi” değil, varoluşun bozulmuş hâlidir. Şu hâlde:
    • Cennet: İlâhî yakınlık (kurb),
    • Cehennem: İlâhî uzaklık (bu‘d) olarak tecelli eder.
Cehennem, Allah’tan bilinçli uzaklaşmanın ontolojik karşılığıdır. İradesiyle Allah’tan yüz çeviren bir varlık, kendi ontolojik cezasına katlanır.

IV. Epistemolojik Temel: Şer‘î Akıl ve Vahyin Rehberliği

İbn Teymiyye’nin özgün kavramlarından biri **“şer‘î akıl”**dır:

Akıl, vahyin ışığında çalıştığında hem evrensel hem selimdir.
Bu yaklaşımda:

  • Vahiy ile çelişen akıl ya eksiktir ya da yanlış yönlendirilmiştir.
  • Bu yüzden cehennemin ebedîliğini “akla aykırı” diye reddetmek, aklın kendisini değil, aklın kullanılış tarzını reddetmektir.

V. İbn Teymiyye’ye Yönelik Eleştirilere Cevap

  1. Eleştiri: “Cehennemin ebediliği merhametle çelişir.”
    • Cevap: Merhamet, her varlığa karşı aynı değil, hak edene göredir. Allah hem Rahîm’dir hem de Adl’dir. Adaletsiz merhamet, zulümdür.
  2. Eleştiri: “Allah her şeyi affedebilir, neden ebedi azap?”
    • Cevap: Allah affetmeyi vaat etmemiştir, dilerse affeder. Ama küfür ve şirk için açıkça “mağfiret yoktur” denmiştir (Nisâ, 48). Burada azabın ebediliği Allah’ın sözünün kesinliğidir.
  3. Eleştiri: “Ebedi azap insanı anlamsızlığa sürükler.”
    • Cevap: Hayır, ebedi azap insanın eylemlerinin sonsuz önemini ortaya koyar. İnsanın özgür iradesiyle yaptığı tercihler, onun kaderini tayin eder.
 
Geri
Üst Ana Sayfa Alt