...........
Biliyorum, hiç beklemiyordun bu daveti.
Birden geliverdi değil mi.
“Daha dün konuşmuştuk ama..” diyorsun.
“Ama nasıl olur!”lar çekip çekiştiriyor iki yakanı.
“Hiç beklenmedik bir ölüm!” bu, değil mi?
“Vakitsiz”
“Erken!” “
Sürpriz!”
İşine ara vereceksin bugün...
Neşeni kaçırdım biliyorum.
Kocaman bir pürüz gibi duruverdim karşında.
Hızını kestim hayatının.
Dahası, üzerine alındın.
Ölüm bize de yaklaşırmış dedin.
Ölmesi kanıksanmış, öleceği gelmiş bir yaştayız artık.
Ölmüş olmasına şaşırılmayan bir adamım.
Bir baksana, ne değişti ki dünyada, ben eksildim diye.
Köprüde trafik akıyor hâlâ.
Ben öldüm diye şeritleri eksilmedi ya yolların.
Ben öldüm bu defa...
Hayret, şimdiye kadar hep başkalarıydı ölen.
Gitsem de gitmesen de farketmez bir cenaze olurdu camilerden birinin avlusunda.
Belki bir kalabalık çıkagelirdi önüme...
“Ölen biri çıkar bu şehirde her gün!” diye kanıksadığım
Adını bile sormaya zahmet etmediğin.
Eksilenin kim olduğuna aldırış etmediğin.
Gitti diye üzülmediğin birinin cenazesi işte.
Aynı manzara, aynı tabut, aynı üzgün yüzler.
Aynı güneş gözlükleri.
Sıradan bir cenaze yani.
Ama bu cenazeye mutlaka gitmeliyim.
Seni bilmem ama beni bekliyorlar.
Ayıp olur, çok ayıp...
Davetlilerin yüzüne bakamam sonra.
Dediği gibi şairin, bir musallalık saltanatım bu benim.
Başroldeyim.
Toprağa konulacak adam rolü benim.
Ardından ağlanılacak adamı ben oynayacağım.
Hiç itirazsız karanlığa uzanmak bana düştü bu defa.
Üzerine toprak atılan adamı.
Bir toprak yığının altında yüzü erimeye terkedilen adamı
Hüzünlerin müsebbibi olacak adamı.
Ayakkabısının kendisini bekleyeceği adamı.
Elbiseleri evden çıkarılacak adamı.
Yatağı boş kalacak adamı.
Akşam eve dönmeyecek adamı.
Eve dönmesi beklenmeyecek adamı.
Sofrada yeri boş duracak adamı.
Adı telefon rehberinden silinecek adamı.
Şehrin dudaklarından yarım ağız çıkmış bir hece gibi önemsizleşecek adamı.
Sevinçlerin ortasına en fazla bir hıçkırık gibi sokulsa bile hatıranın evinden hemen kapı dışarı edilecek adamı
Resmine bakıp bakıp da ağlanacak adamı belki.
“Adı neydi.... Hani.... şunu yapardı ya!” diye yokluğu normal bilinecek adamı.
Soluk bir resimde mahzun bir tebessümün ardında aşklarını saklayan, susturan adamı.
Ben oynuyorum bugün...
Sahnedeyim.
Senai Demirci
Biliyorum, hiç beklemiyordun bu daveti.
Birden geliverdi değil mi.
“Daha dün konuşmuştuk ama..” diyorsun.
“Ama nasıl olur!”lar çekip çekiştiriyor iki yakanı.
“Hiç beklenmedik bir ölüm!” bu, değil mi?
“Vakitsiz”
“Erken!” “
Sürpriz!”
İşine ara vereceksin bugün...
Neşeni kaçırdım biliyorum.
Kocaman bir pürüz gibi duruverdim karşında.
Hızını kestim hayatının.
Dahası, üzerine alındın.
Ölüm bize de yaklaşırmış dedin.
Ölmesi kanıksanmış, öleceği gelmiş bir yaştayız artık.
Ölmüş olmasına şaşırılmayan bir adamım.
Bir baksana, ne değişti ki dünyada, ben eksildim diye.
Köprüde trafik akıyor hâlâ.
Ben öldüm diye şeritleri eksilmedi ya yolların.
Ben öldüm bu defa...
Hayret, şimdiye kadar hep başkalarıydı ölen.
Gitsem de gitmesen de farketmez bir cenaze olurdu camilerden birinin avlusunda.
Belki bir kalabalık çıkagelirdi önüme...
“Ölen biri çıkar bu şehirde her gün!” diye kanıksadığım
Adını bile sormaya zahmet etmediğin.
Eksilenin kim olduğuna aldırış etmediğin.
Gitti diye üzülmediğin birinin cenazesi işte.
Aynı manzara, aynı tabut, aynı üzgün yüzler.
Aynı güneş gözlükleri.
Sıradan bir cenaze yani.
Ama bu cenazeye mutlaka gitmeliyim.
Seni bilmem ama beni bekliyorlar.
Ayıp olur, çok ayıp...
Davetlilerin yüzüne bakamam sonra.
Dediği gibi şairin, bir musallalık saltanatım bu benim.
Başroldeyim.
Toprağa konulacak adam rolü benim.
Ardından ağlanılacak adamı ben oynayacağım.
Hiç itirazsız karanlığa uzanmak bana düştü bu defa.
Üzerine toprak atılan adamı.
Bir toprak yığının altında yüzü erimeye terkedilen adamı
Hüzünlerin müsebbibi olacak adamı.
Ayakkabısının kendisini bekleyeceği adamı.
Elbiseleri evden çıkarılacak adamı.
Yatağı boş kalacak adamı.
Akşam eve dönmeyecek adamı.
Eve dönmesi beklenmeyecek adamı.
Sofrada yeri boş duracak adamı.
Adı telefon rehberinden silinecek adamı.
Şehrin dudaklarından yarım ağız çıkmış bir hece gibi önemsizleşecek adamı.
Sevinçlerin ortasına en fazla bir hıçkırık gibi sokulsa bile hatıranın evinden hemen kapı dışarı edilecek adamı
Resmine bakıp bakıp da ağlanacak adamı belki.
“Adı neydi.... Hani.... şunu yapardı ya!” diye yokluğu normal bilinecek adamı.
Soluk bir resimde mahzun bir tebessümün ardında aşklarını saklayan, susturan adamı.
Ben oynuyorum bugün...
Sahnedeyim.
Senai Demirci