Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Cennet Sonsuz Olduğuna Göre Hud Surei 108. Ayetini Nasıl Anlaşılmalıdır?

Esad Çevrimdışı

Esad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum ve rahmetullah.

Cennetin sonsuz olduğu kesindir. O halde aşağıdaki ayeti alimlerimiz nasıl açıklamaktadırlar.

Bahtiyar olanlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durdukça temelli kalacaklardır orada. Rabbının dilediği başka. Bu, ardı arkası kesilmeyen bir vergidir. (İBNİ KESİR Meali) Hud,108
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakâtuh

Dediğiniz gibi Cennet ve Cehennem sonsuzdur. Bahsettiğiniz ayetin de yorum ve izahatları buna uygun şekilde yorumlanmıştır. Hatta ilgili ayetin nesh olduğunu söyleyen mufessirler de olmuştur. Şimdi ayetin tefsirlerine bir göz atalım:


وَاَمَّا الَّذٖينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدٖينَ فٖيهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَؕ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ
Bahtiyar olanlara gelince onlar da cennettedirler. Rabb'inin dilediği kadarı mustesna gökler ve yer durduğu müddetçe orada ebedi kalacaklardır. Bu, kesintisi olmayan bir bağıştır. (Hud 108)

“Bahtiyar olanlara gelince,” mutluluk ve başarıya mazhar olup umduklarına kavuşanlara gelince “ona da cennettedirler. Rabb'inin dilediği kadarı mustesna gökler ve yer durduğu muddetçe orada ebedi kalacaklardır.”
Daha sonra Yüce Allah onların cennette ebedi kalışlarını “Bu, kesintisi olmayan bir bağıştır.” buyruğuyla pekiştirmektedir. Yani O'nun onlara vermiş olduğu kalıcı nimetler, üstün lezzetler, süreklidir, daimidir. Hiçbir zaman kesintiye uğramaycaktır. Kerim olan Allah’tan, lutfuyla bizleri onlardan kılmasını niyaz ederiz. (Abdurrahman bin Nasır es Sâdi, Tefsiru's Sâdi, Hud 108)


"Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabb'inin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur" (Hud 108) âyetinde bahsedilen kişiler, bedbahtlık içinde cehennemde azab gördükten sonra cennete girip ebedi olarak orada kalacak olanlardır.” (İbn Ebî Hatim (6/2085- 2086)

İbn Cerîr, Ebu'ş Şeyh ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Katâde, "Bedbaht olanlar cehennemdedirler..." (Hud ) âyetini okuyup şöyle dedi: "Enes, Rasulullah'ın (sallalllahu aleyh vesellem): "Bir topluluk cehennemden çıkacaktır" buyurduğunu söyledi. Biz, Harûrilerin (Haricilerin) dediği gibi demeyiz.”
bn Cerîr (12/580), Buhâri 86559, uzun bir şekilde). Harûriler, Haricilerdir. Harûr'a, Kûfe'de bir yerdedir ve Hariciler ilk olarak burada toplanıp Ali (r.anh)'ye karşı çıkmaya karar vermişlerdir. Hadiste, Hârurilerin söylediği iddia edilen söz, “Asilerden cehenneme girenler, oradan bir daha çıkamazlar" sözüdür.)

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk, "Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabb'inin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur" (Hud 108) buyruğunu açıklarken şöyle dedi:
"Bu âyette bahsedilenler, cehennemden çıkıp cennete girecek olan kişilerdir. "Rabb'inin dilediği hariç..." buyruğundan kastedilen ise, cennete girmeden önce, cehennemde kaldıkları süredir." bn Cerîr (12/585)
Ebu'ş Şeyh'in bildirdiğine göre Sinân der ki: "Yüce Allah, âyette tevhid ehlini istisna etmiş, sonra da: "Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur" (Hud 108) buyurmuştur."
İbn Ebî Hâtim’in bildirdiğine göre ibn Abbâs, "...gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır...” (Hud 108) buyruğunu açlarken: "Her cennetin bir seması ve yeri vardır" demiştir. (İbn Ebî Hâtim (6/2085)
İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş Şeyh'in Suddî'den bildirdiğine göre "...gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır..."(Hud 108) buyruğundan kastedilen, cennetin seması ve yeridir. (İbn Ebî Hatim (6/2086)
İbn Ebî Hâtim ve Ebu’ş Şeyh, Hasan'ın, "...gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır..."(Hud 108) buyruğunu açıklarken şöyle dediğini bildirir: "Dünyadaki sema ve yer başkasyla değiştirilecektir. Âyette kastedilen sema ve yer de değitirilen bu sema ve yerdir."
(İbn Ebî Hatim (6/2086)
ibn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basri) der ki: "Kıyamet günü Yüce Allah yedi kat sema ve yedi kat yeri alıp bütün kir ve pisliklerden temizler ve yerin rengini gümüşvarî bir beyaz haline getirip, pırıl pırıl parlayan bir nura dönüştürür. Onu cennet için yer kılar. Gökyüzü ve
yeryüzünün cennetteki değeri dünyada cennetin değeri gibidir. Allah onlar cennetin genişliğince kılar, cenneti onların üzerine koyar. Cennetin rengi bugün zafiranîdir. Yerin üzerinde, Arş'ın sağında bulunmaktadır. Cennetteki gök ve yer oldukça, irk ehli de cehennemde ebedi kalacaklardr."(İbn Ebî Hatim (6/2086)

Ebu’ş Şeyh'in bildirdiğine göre Suddî, “Bedbaht olanlar ateştedirler ...” (Hud 108) âyetini açıklarken şöyle dedi:
"Yüce Allah’ın dilemesiyle daha sonra bu âyeti nesheden bir âyet gelmiş ve Medine’de, "inkâr edip zulmedenleri Allah asla bağışlayacak değildir. Onlar (başka) bir yola iletecek de değildir'" (Nisa 168) âyeti nazil olmuştur.
Bu âyet inince cehennemliklerin, oradan çıkma ümitleri bitmiş ve Allah onların cehennemde ebedi kalmalarını gerekli kılmıştır.

"Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler ..." (Hud 108) buyruğunu nesheden âyette daha sonra Allah'ın dilemesiyle gelmiştir. Medine'de, "İnanıp, iyi işler
yapanlar da, içinde ebediyen kalmak üzere girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar koyu (tatlı) bir gölgeye koyarız" (Nisa 57) âyeti nazil olmuş ve
Cennetliklerin cennette ebedi olarak kalmalarını gerekli kılmıştır."

(Suyûti, Ed Durru'l Mensur fi't Tefsir bi'l Mesur, C.8, Hud 108)



"Gökler ve yer durduğu sürece orada ebedi kalacaklardır" :
Bunda bilinen iki görüş vardır:
Birincisi: Gökler bizim bildiğimiz göklerdir, yer de bildiğimiz yerdir. İbn Kuteybe ile ibn Enbari şöyle demişlerdir: Arablar ebediyeti ifade etmek için şöyle derler: Gece gündüz birbirini takib ettiği sürece; gökler ve yer devam ettiği sürece; deve geviş getirip süt verdiği sürece; deve ağır yük altında inlediği sürece bunu yapmam, derler ve buna benzer sözler çoktur. Onlar bu şeylerin değişmeyeceğine inanırlar. Allah Teala da onlara dillerinde kullandığı şeyle hitab etti.
İkincisi: Onlar cennet ve cehennemin gökleri ve yeridir.

"Ancak Rabb'inin dilediği şey mustesna":
Cehennem halk hakkında zikredilen istisna hususunda yedi görüş vardır:
Birincisi: O, şefaat sayesinde cehennemden çıkacak muvahhidler hakkındadır. Bunu da ibn Abbas ile Dahhak, demişlerdir.
İkincisi: O yapmayacağına dair yapılan istisnadır; mesela: VAllahi seni döveceğim, ancak bunu yapmayacağım dersin, ama onu dövmede kararlısın. Bunu da Ferra zikretmiştir. Ebu Salih’in ibn
Abbas’tan "ancak Rabb'inin dilemesi mustesnadır” sözünde naklettiği şey de budur; Allah onların orada ebedi kalmalarını dilemiştir.
Zeccac da şöyle demiştir: Bunun faydası şudur: Eğer O dileseydi onlara merhamet ederdi, ancak bize onların cehennemde ebedi kalacaklarını bildirmiştir.
Üçüncüsü: Mana şöyledir: Onlar orada ebedi kalacaklardır, ancak Allah Teala ateşe emreder, ateş de onlar yer ve bitirir, sonra da onları yeniden yaratır. İşte istisna o duruma dönüktür. Bunu da İbn Mes'ud, demiştir.
Dördüncüsü: "İlla" siva (başka) manasnadır; maana reculun illa Zeydun, dersin ki, yanımızda Zeyd’den baka bir adam vardır, demektir. Buna göre mana şöyledir: Orada gökler ve yer durduğu sürece kalacaklardır, ancak Rabb'inin dilediği sonsuzluk ve fazlalıktan başka. Bu da Ferra’nn tercihidir, İbn Kuteybe de şöyle demiştir:
Bunun bir benzeri de konuşurken şöyle demendir: Seni bu evde oturtacağım, ancak senin istediğin hariç. Sen istersen daha fazla oturturum, demektir.
Beşincisi: Onlar kabirlerinden kalkıp mahşere gittikleri zaman kıyamet şartları içindedirler; istisna da hesabta bekledikleri zamandandır. Bu durumda mana şöyledir: Orada gökler ve yer durduğu sürece kalacaklardır, ancak hesab için bekledikleri miktar hariç.
Bunu da Zeccac zikretmiştir. İbn Keysan da şöyle demiştir: İstisna onların dünyada ve berzahta beklemelerine ve hesab için durmalarına dönüktür, lbn Kuteybe mana da şöyledir, demiştir: Orada cehennemde ve cennette gök ve yer devam ettiği sürece kalacaklardır,
ancak ondan Rabb'inin Onları imar etmek için dünyaya gönderdiği süre hariç. Sanki o, göün ve yerin devamını Arabların kullandığı manaya almıştır. Göklerle yer sonlu olsa da böyle derler. Dilemeyi de onlaRın devamından istisna etmiştir. Çünkü cennet ve cehennemlikler bir zamanlar gök ve yer devam ederken dünyada idiler; cennette veya cehennemde değillerdi.
Altıncısı: İstisna onların cehennemde hıçkırmalarına dönüktür; ancak Rabb'inin zikredilmeyen azab türleri hariç. Daha onlar için Rabb'inin dileyip de zikretmediği azablar vardır.
Yedincisi: "illa" "kema = gibi" manasınadır, şu ayet de ondandır:
"Geçmişte olduğu gibi atalarınızın nikahladığı kadınlar nikahlamayın" (Nisa: 22). Bunu da Salebi, demiştir.
(İbnu'l Cevzi, Zadu'l Mesir Fi İlmu't Tefsir, Hud suresi 108. C.3, Sf: 153 - 155)


"Mes'ut olanlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durdukça onlar orada kalacaklardır. Ancak, Rabb'inin dilemesi mustesnadır. Bu onlara, Rabb'lerinin hiç eksilmeyen bir nimetidir." (Hud 108)

Bu âyet-i Kerimede de, gökler ve yer durdukça mûminlerin cennette kalacakları beyan edilmekte ancak, Allanın dilemesinin müstesna olduğu bildirilmektedir. Bu istisnadan" neyin kastedildiği hakkında şunlar söylenmektedir:

a- Mûminlerin günahkârları, günahları kadar cehennemde yanacaklardır. İşte cehennemde geçecek olan bu süre, cennette devamlı kalmalarından istisna edilen süredir.

b- Bu istisna, âyetin sonunda belirtilen "Hiç kesilmeyen nimetlerdir".

c- Bu istisnadan maksad, mûminlerin kabirde veya dünyada geçirdikleri zamandır. Zira mûminler bu zaman zarfında fiilen cennette.yaşamamışlardır. (Taberi tefsiri)
 
Üst Ana Sayfa Alt