Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ciddiyim demekle, ciddiyet ortaya cikmaz!

Murf Çevrimdışı

Murf

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
'Ciddiyim' Demekle, Ciddiyet Ortaya Çıkmaz


Her insanoğlunun dünya hayatında belli bir hedefi ve amacı vardır. Dünya hayatında bulunup ta küçük veya basit de olsa hedefi olmayan bir insan düşünülemez. İnsanın belirlemiş olduğu hedeflerine ulaşabilmesi içinde ciddiyet, olmazsa olmazlardandır. Amacında ciddi olmayan bir insanın hedefine varması imkansızdır. Kişi hedefi için bir uğraşta bulunmazsa her ne kadar ben bu işte ciddiyim dese de bu onun ciddi olduğunu göstermez.
Çünkü ciddi olmak için ciddiyeti hedef almak esastır. Ciddiyeti hedef almak ise bir bakıma eylemdir. Bu bakımdan ciddiyet, bazı insanlarda doğal gibi görünse de aslında yapay olarak meydana getirilir. Ciddiyet ancak hedefine ulaşmak için gösterdiği çaba nisbetinde belli olur. Hiç bir uğraşta bulunmayan, çaba göstermeyen, tüm imkanlarını kullanmayan kişinin ben ciddiyim demesi onun ciddi olduğunu değil, aksine ciddiyetsiz olduğunu gösterir.

Ayrıca etraflıca düşünmekten yoksun bir şekilde, basit düşünen kişinin düşünme eylemindeki bu tür yüzeysellik, ciddi düşünmesinin önündeki en büyük engeldir. Demek ki ciddiyet, hedeflenen şeyi gerçekleştirmek üzere harekete geçmeyi ve hedeflenen şeyle eylemin aynı düzeyde ve doğrultuda olmasını gerektirir. Zira düşünme için ciddiyet, vazgeçilmez bir unsurdur. Ciddiyetten uzak olan her bir düşünce, içi boş, monoton bir düşünüştür. Monoton düşünüş ise, insanlara olduğu yerde saymayı cazip gösterir, zihinlerde değişim ve gelişim düşüncesini engeller.

Şimdi bu kelime üzerinde biraz yoğunlaşalım:

Ciddiyetin lügat manası: Gerçek, hakikat, şaka olmayan ve işinde ciddi olma manasını taşır. Konunun net anlaşılabilmesi için bir örnek verelim:

Ticarete atılacak bir insanı düşünelim. Farzedelim ki bu insan bir dükkan açmak istiyor. Bunun için öncelikle bir taslak hazırlaması gerekir ki; dükkanın mevkisi, yapacağı işin türü, dükkanın ebadının yapacağı işe uygun şekliyle tesbiti gibi konuyla ilgili olarak derin düşünmesi gerekir. Eğer dükkanı açmak ve dükkanı bulmak için hiç bir eğilimde bulunmamışsa, bu onun bu işte ciddi olmadığını gösterir. İstediği kadar; ‘ben dükkan açmak istiyorum’ desin. Ciddiyet olmadığı sürece hedefine ulaşması imkansızdır. Dilerse aradan 10 sene geçsin durum hiç bir şeyi değiştirmez.

O halde Ciddiyet; belirlenmiş herhangi bir hedefi gerçekleştirmek için, öncelikle derin bir şekilde konuyu ele alıp etraflıca düşündükten sonra yola koyulup, (hedefi için) gereken her şeyi eksiksiz bir şekilde yapmakla hedefe ulaşmaktır.

Ciddiyetin oluşabilmesi için istemek yeterli değildir. Ancak istenilen şey için doğru bir şekilde çalışılırsa ciddiyet oluşur. Şöyle bir soru hafızalarda oluşabilir: ‘Hedefine ulaşmak için tüm çabasını sarfettiği halde, kişi hedefine ulaşmazsa bu onun yine ciddi olmadığını mı gösterir? Cevap: Hayır. Çünkü Ciddiyette asıl olan hedefine ulaşmak için gayret ve çaba göstermektir. Hedefinde samimi olmaktır. Eğer kişi tüm gayretini sarf ettiği halde, hedefine ulaşamıyorsa bu başka sebeplerden kaynaklanır. Hedefe göre de bu sebepler değişir.

Ciddiyeti engelleyen bir takım faktörler vardır: Kişinin utangaç veya korkak olması, cesur olmaması ve kendisine güvenmemesi bu faktörlerden birkaçıdır. Eğer bir insanda bunlar varsa, bunlar kişinin ciddi olmasına engeldir. O halde kişinin belli bir konuda ciddi olabilmesi için bunlardan tamamen uzaklaşması gerekir.

Ciddiyet gelip insanı bulmaz. Aksine insan ciddi olmak için çaba gösterir. Bir insan; ‘ben ciddi olmak istiyorum’ der ve kendisinde var olan bu özelliklerden arınırsa, işte bu onun bu konuda ciddi olduğunu gösterir. Ve böylelikle hedefine ulaşması da kolaylaşır.

Tüm bunları izah ettikten sonra, Müslümanlarda bulunması gereken ciddiyete değinelim:

İnsanoğlunun dünya hayatında var oluş gayesi yanlızca Rabbisine kul olması içindir. Ve tek görevi de Allah Subhanehu Ve Teala’nın emir ve nehiyleri doğrultusunda yaşamak için tüm gücünü sarfetmesidir. Bu amacın dışına çıkan her insan hüsrana uğrar. Ki bunada şahid olmaktayız.

Allah Subhanehu Ve Teala’yı ve O’nun indirdiklerini inkar eden kafirler, hayattan her ne kadar zevk almak için çalışsalar da onların fıtratını tatmin edebilecek bir hayat nizamını bulamadıkları için büyük bulanımlara girmişlerdir. Ve son çözüm olarak intihara yönelmektedirler.

Allah Subhanehu Ve Teala’ya iman edip de O’nun indirdiklerinin dışına çıkan cahil Müslümanlar ise, dünyadaki asıl var oluş gayelerini unutmuş, batıl ve çürük nizamların peşine düşmüşlerdir. Onlarda İslamsız bir hayat yaşadıkları ve dünya hayatından bir zevk alamadıkları için tek hedefleri kariyer veya mal edinmek olmuştur. Bu hedeflerinde de ne kadar ciddi olduklarını görmek mümkün. Öyle ki meslekleri için gece gündüz çalışıp, tüm zamanlarını buna harcarlar. Hatta meslekleri için ailesini ve dinini hiçe sayarlar. Lakin söz konusu dinlerine gelince onun bir emrini dahi araştırmaya zaman ayıramaz olmuşlardır.

Müslümanlara İslam’ı öğrenmelerinin ve bu doğrultuda yaşamalarının farz olduğunu hatırlattığımız zaman şöyle bir yanıtla karşılaşmak mümkündür: ‘Evet, bende İslam’ı öğrenip yaşamayı çok istemekteyim ama (okul veya işten dolayı) buna vakit bulamıyorum.’ Bunu diyen bu konuda ciddi olmadığını göstermiş olur. Oysaki ciddi olmuş olsaydı gerekirse herşeyini bırakıp sadece Rabbinin kendisine indirdiklerini öğrenmek ve yaşamak için muazzam bir çabada bulunurdu.

İşte, Müslümanların acı vakası böyledir. İslam’ın önemli gördüğü ciddiyet maalesef günümüz Müslümanlarında yok olmuş durumundadır. Oysa Müslümanlarda ciddiyet öyle olmalıdır ki, Allah Subhanehu Ve Teala’ya iman edip İslam’ı kabul ettikten sonra hayatını ona göre tanzim edip, kendilerini bekleyen bir gayelerinin olduğunu bilip ve bunu taşımakla görevli olduklarını idrak etmeleri gerekirdi.

Müslüman Rabbine teslim olandır. Mademki biz Müslüman’ız diyoruz, o halde Rabbimize teslim olmak zorundayız. O’nun emir ve nehiyleri doğrultusunda yaşayıp, yüce dinini yeryüzüne hakim kılmak için gerekiyorsa canımızı dahi vermekten bir an olsun tereddüt etmeden samimi bir şekilde çalışmak zorundayız. Ancak o zaman ciddiyetimizi göstermiş oluruz. Tıpkı Rasulullahın ve sahabelerin gösterdikleri gibi. Ki onlar bizler için tek örnektir.

Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” Ahzab 21

Ayette de geçtiği gibi Allah Subhanehu Ve Teala’nın Habibi Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem bizler için en güzel örnektir. Onun hayatına baktığımızda görürüz ki o davasına en ciddi olanlardandı. Kendisine mal, mülk, güzel bayanlar hatta başkanlık teklifi geldiği halde, bir an olsun bunlara sahip olmayı düşünmedi. Bu teklifleri red edip yalnızca Rabbisine kul oldu. İnsanları bulanımdan, çirkeflikten kurtaracak olan yegane Dine/İslam’a davet ettiği için birçok işkencelerden geçirildi. Aç bırakıldı, çirkin iftiralar atıldı, evi taşlandı, üzerine pislikler saçıldı, yüzü ve dişi kanatıldı. Ama o davasına olan ciddiyetinden asla taviz vermedi. Hatta müşrikler ona davasından vazgeçmesi için cazibeli gelecek tekliflerde bulunduklarında o şu yanıtını verdi:

“Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler dahi bu din yeryüzüne hakim kılıncaya dek veya bu baş bu gövdeden ayrılasıya dek vallahi bu davadan ASLA vazgeçmem.” dedikten sonra gözlerinden yaşlar boşaldı.

Evet, Allah Subhanehu Ve Teala’nın Rasulu Sallallahu Aleyhi Vesellem bu sözüyle davasında ne kadar ciddi olduğunu ortaya koydu. Sahabelerde tıpkı Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem gibi davalarına ciddiyetle sarıldılar. Onlarda o kadar işkence çekmelerine rağmen davalarından vazgeçmediler. Bilhassa İslam daveti açığa çıktığında tüm beldelerde müşrikler Müslümanlara zulüm ve işkence ediyorlardı. Bunu yapmalarının sebebi onları İslam davasından vazgeçmek içindi. Lakin bu işkenceler sahabeleri İslam davetini yüklenmekten uzak tutmadı aksine onlar başlarını koydukları davalarına daha da sarıldılar.

Büyük hedefler her şeyden önce ciddiyeti, tahammülü ve pes etmeden davaya sarılmayı korkaklık ve sıkıntıdan kurtulmayı gerektirir. İşte sahabelerin de büyük hedefleri vardı. Ve onlar ASLA pes etmeden davalarına sarıldılar. Bunlardan bir kaç örnek verecek olursak;

Müşriklerden birisi Habeşli Bilal’i yakıcı güneş sıcaklığında olan kumların üzerine sırt üstü yatırıp, göğsünün üzerine büyük bir kaya parçasını indirerek onu ölüme terk etti. Öyle ki; kaya parçasını Hz. Bilal’ın göğsü üzerine koyduğunda etrafında toplanan insanlar Bilal’in kırılan kemiklerinin sesini duyuyorlardı. Yapılan bu işkence sırf onun Müslüman olması ve İslam’ı seçmesinden dolayı idi. Peki, Hz. Bilal bu işkenceler karşısında nasıl bir tavır belirledi dersiniz? O Rabbinden bir an olsun uzaklaşmadan ‘Ehad, ehad’ dedi. Yani ‘Rabbim birdir’ dedi.

Yasir ailesi de işkencelere maruz kaldılar. Yasir’in hanımı Sümeyye Radiyallahu Anhum’u Abu Cehil (Allah’ın Laneti onun üzerine olsun) tarafından sırt üstü yere yatırarak ellerini ve kollarını birbirinden ayırarak iple yere bağlandı. Ebu Cehil İplerin uçlarından tutarak onun ellerini ve kollarını çekti. Bu acıları çekerken aynı zamanda gözünün önünde oğlu Ammar’ın ve eşi Yasir’in kırbaçlandığını görüyordu. Sabrediyordu Sümeyye. Bu uğurda şehid olmak için sabrediyordu. Ebu Cehil Sümeyye’ye yaklaşarak; ‘vazgeçiyor musun davandan/İslam’dan diye sorduğunda, Sümeyye’nin yanıtı şu oldu: ‘La İlahe İllallah’. Ebu Cehil işkenceyi daha da şiddetlendirdi. ‘Halen mi vazgeçmiyorsun?’ diye sorduğunda, Sümeyye: ‘La İlahe İllallah, ey hain! Allah belanı versin!’ yanıtını verince Ebu cehil öfkesinden ve kininden elindeki mızrağı Sümeyye’nin vücuduna sapladı. Bu çektiği işkenceler karşılığında mükafat olarak şehid oldu. Gösterdiği ciddiyetten ötürüde Firdevs’i hak edenlerden oldu.

Son olarak Abdullah b. Huzafe’ den örnek verelim:

Mü’minlerin emiri Halife Hz. Ömer Radiyallahu Anhum Rumların üzerine bir askeri birlik gönderdi. Bu birlik içinde Abdullah b. Huzafe’de vardı. Rumlar onu esir alıp, krallarının yanına getirerek; ‘Bu adam Muhammed’in ashabındandır’ dediler. Kral ona; ‘Seni kendime ortak yapsam Hıristiyan olur musun?’ teklifinde bulundu. Abdullah; ‘Beni kendine ortak yapmak değil, bütün hükümdarlık ve saltanatı bana devretsen ve ilaveten Arapların elinde bulunan bütün araziyi de versen, yinede bir göz kırpması kadar dahi olsa Rasulullah’ın dininden geri dönmem!’ dedi. Kral; ‘Öyleyse seni öldürürüm’ deyince Abdullah; ‘Sen bilirsin’ dedi. Bunun üzerine kral çarmıha gerilmesini emretti. Fakat okçulara ona ok atarken asla isabet etmeyin ve her atışta ona Hıristiyanlığı teklif edin dedi. Okçularda öyle yaptılar. Fakat o asla bunu kabul etmedi. Kralın emri üzerine onu indirdiler. Bir kazana su koyup kaynattılar. Abdullah’ın gözü ününde bir Müslüman’ı o kaynar suyun içine atıp kaynatarak öldürdüler. Sonra kral kaynar suyun içine Abdullah’ın atılmasını emretti. Tam atacaklarında Abdullah ağlamaya başladı. Bunun üzerine atmaktan vazgeçip durumu krala bildirdiler. Kral Hıristiyanlığı kabul edecek ümidi ile onu yanına çağırdı. Kral yine ona Hıristiyanlığı teklif etti. Abdullah bunu kabul etmedi. Kral şaşırdı: ‘o halde seni kaynar suyun içine atacaklarında neden ağladın?’ diye sorunca Abdullah’ın yanıtı gecikmedi; “Ben kendi kendime dedim ki; şimdi seni bu kaynar suyun içine atsalar beş dakika içinde ölüp gidersin. Halbuki ben şöyle arzu ederdim. Vücudumda bulunan kıllar sayısı kadar can taşısaydım da her gün birini Allah yolunda feda edeyim. İşte ben bunun için ağladım.”

Abdullah’ın göstermiş olduğu ciddiyet değildir de nedir Kardeşlerim? Acaba hangi birimiz sahabelerin bu çektiği işkencelere dayanabiliriz? Veya kaçımız vücudumuzda bulunan kıllar miktarı kadar Rabbimiz için canımızı feda etme arzusundayız?

Değerli Kardeşlerim!

Kafirler tüm değerlerimizi ellerimizden aldılar. Berrak olan akidemize dokunmak istiyorlar. İslam’ı yok etmek için tüm çabalarını sarfettiler. Toplumlarımızı ifsat ettiler. Bacılarımızı rezil, kardeşlerimizi perişan ettiler. Aile ve akrabalık bağlarımızı bozdular. Namus, şeref, haysiyet ve ciddiyet mefhumlarımızı unutturdular. Ve halen bunu yapmaktalar. Bu onların işidir, onların hayat gayeleridir. Hedefleri; o tek vücut olan Müslümanları parçalamak ve akidelerini değiştirmektir. Hedeflerine ulaşmak için ne kadar ısrar ettiklerini görüyoruz. İşte bu da kafirlerin davalarında ne kadar ciddi olduklarının göstergesidir.

Onlar ucunda cehenneme girecekleri halde gece gündüz çalışmaktalar. Bizler uyurken onlar bizleri nasıl yok edeceklerini planlamaktalar. Bizler İslamsız bir hayatı sürdürürken onlar bizim evlatlarımızı almaktalar. Evlatlarımızın zihinlerine batıl ve necis olan fikirlerini aşılamaktalar.

Değerli Kardeşlerim!

Bizler daha neyi beklemekteyiz? Hak bizde değil mi? Bu Hakkı yaşama ucunda Cennet yok mu?

Düşünün Kardeşlerim, kafirler Cehenneme girecekleri halde bu kadar çalışırken, bizlere ne oluyor da hakkı ciddi bir şekilde yaşadığımızda, ucunda Cennet olduğu halde yerimizde çakılı kalıyoruz!

Kardeşlerim!

Kafirlerin bizleri uyuttuğu uykudan uyanmanın vakti çoktan geçiyor. Rabbimizin indirdiği dini yaşamaya ve o yüce dine yardım etmeye muazzam bir ciddiyet göstermekle sorumluyuz. Önce İslam’ı öğrenmeli, sonra yaşamalı sonrada tüm insanlara bunu yaymamız gerekli. Bizler bu konuda ciddi olmadığımız sürece Cenneti kolay kolay kazanacağımızı zannetmeyelim. Unutmayalım ki, Cennet bedelsiz değildir. Ve yine unutmayalım ki, bedeli ödenmeyen hiç bir şeyin karşılığı alınmaz.

YAZAR: Sümeyye Avcı
 
G Çevrimdışı

Güleyru

Üye
İslam-TR Üyesi
Kafirlerin bizleri uyuttuğu uykudan uyanmanın vakti çoktan geçiyor. Rabbimizin indirdiği dini yaşamaya ve o yüce dine yardım etmeye muazzam bir ciddiyet göstermekle sorumluyuz. Önce İslam’ı öğrenmeli, sonra yaşamalı sonrada tüm insanlara bunu yaymamız gerekli. Bizler bu konuda ciddi olmadığımız sürece Cenneti kolay kolay kazanacağımızı zannetmeyelim. Unutmayalım ki, Cennet bedelsiz değildir. Ve yine unutmayalım ki, bedeli ödenmeyen hiç bir şeyin karşılığı alınmaz.

Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, ALLAH'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve ALLAH'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” Ahzab 21

Rabbim Efendimize tâbi olanlardan eylesin bizi. Allah razı olsun kardeşim...
 
Murf Çevrimdışı

Murf

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
amin ecmain...Yazida gectigi gibi, kafirler ucunda cehennem oldugunu bile bile gece gunduz calismaktadir..
Bize noluyorda? Ucunda Cennet oldugunu bildigimiz halde yerimizde cakili kaliyoruz?!

Rabbim samimi calisanlardan razi olsun..Bizleride onlardan eylesin..[AMIN!]
 
eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Onun hayatına baktığımızda görürüz ki o davasına en ciddi olanlardandı. Kendisine mal, mülk, güzel bayanlar hatta başkanlık teklifi geldiği halde, bir an olsun bunlara sahip olmayı düşünmedi.

ellerinize sağlık çok güzel bir konu
 
Murf Çevrimdışı

Murf

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Siz sagolun, gercekten cok guzel bir konu imis..
 
Üst Ana Sayfa Alt