CİHAD : MÛMİN İLE MÛNAFIĞI AYIRT EDEN GERÇEK
Muhammedu'bnu Osman ibni Kerame, Halidi'bini Mahled'den, o da Suleyman'ubnu Bilal'den, o da Şerîku'bnu Abdullahi'bni Ebi Nemir'den, o da Atadan,
o da Ebu Hurayra Radıyallahu Anh'den Rasulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir;
"Kim Benim bir dostuma (veli kuluma) düşmanlık ederse Ben ona savaş açarım, kulum Bana kendine farz kıldığım amellerden daha sevimli bir amelle yaklaşamaz. Kulum nafile amellerle de bana yaklaşmaya devam ederse, ben onu severim. Onu sevdiğim zaman da, onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey istediğinde istediğini veririm, Bana sığındığı zaman kendisini korurum, Mûmin bir kulumun canını almakta tereddüt ettiğim kadar hiçbir şeyde tereddüt etmiş değilim. O ölümü istemezken, Ben de fazla yaşlanarak fena duruma düşmesini arzulamam."
(Buhari: Rikak: 38)
Ebu Gureyb Esirlerinden Nur bacının dünya müslümanlarına mektubu- Dinmeyen Gözyaşları
Ebu Gureyb Cezaevinden Irak'lı Fatıma Bacının Ummete Mektubu
Ebu Gureyb Cezaevinden Irak'lı Fatıma Bacının Ummete Mektubu
İbni Ebu Şeybe Said b. Cebele (Ahmed b. Hanbel'in Musned'inde Ebu Munîb el-Curaşî kanalıyla Abdullah b. Ömer'den rivâyet edildi) vasıtasıyla Rasulullah'tan (s.a.v.) tamamını şöyle rivayet ediyor:
"Kıyâmet öncesinde hiçbir ortağı olmayan, tek olan Allah'a ibâdet edilinceye kadar kılıçla gönderildim. Rızkım mızrağımın gölgesi altına konulmuştur. Zillet ve alçaklık benim emrime karşı gelenlere yüklenmiştir. Kim bir topluluğa benzerse o da onlardandır."
(Buhari, K. el-Cihad, bab: 87; Ahmed İbn Hanbel, II, 50, 92)
CİHAD ŞARTLARI ve HÜKMÜ
Cihada ilk önce Müslümanların başlaması - düşman başlamasa bile farz-ı kifayedir. Müslümanların bir kısmı tarafından düşmanın şerri def edilirse cihad farz-ı kifaye , def edilemezse farz-ı ayn olur.
Cihada ilk önce Müslümanların başlaması - düşman başlamasa bile farz-ı kifayedir. Müslümanların bir kısmı tarafından düşmanın şerri def edilirse cihad farz-ı kifaye , def edilemezse farz-ı ayn olur.
“Köle ve kadın bile olsalar Müslümanların bir kısmı tarafından bu cihad yapılırsa , diğer bütün Müslümanlardan düşer. Şayet hiçbir vakitte hiç bir kimse tarafından cihad vazifesi yapılmazsa , terk etmeleri sebebiyle mükellef kimselerin hepsi günahkar olur. Bundan mesela Anadolu halkının cihad etmesiyle Hindistan ahalisinden farziyyetin düşeceği anlaşılmasın. Çünkü düşmanın şerri def edilinceye kadar sırasıyla yakın bulunan beldelerdeki Müslümanlara cihad farz olur. Müdafaa ancak bütün Müslümanların savaşmasıyla olursa namaz , oruç gibi cihad da mükellef olan bütün Müslümanlara farz-ı ayn olur.
Bir cenazeyi techiz ve tekfin etmek de bunun gibi sırasıyla yakın bulunan beldelerdeki Müslümanların üzerine lazımdır. Bu bahsin tamamı Durer’dedir.
“Müslümanların bir kısmı tarafından düşmanın şerri def edilirse ilh ….”
Yani hududlardan birinde çıkan bir harbi önlemek için orada bulunan İslam kuvveti kifayet ettiği takdirde cihad farz-ı kifaye olup bütün Müslümanların silah altına alınmasına lüzum görülmez. Eğer harb sahasında bulunan İslam kuvveti kifayet etmezse , harb mıntıkasında ve civarında bulunan bütün efrad harb için seferber haline getirililir ve cihad bir farz-ı ayn olur.
“ALLAH-u Teala’nın … kavl-i kerimi ilh….” Cihadı emreden ayeti kerimeler şu tertib üzere indirilmiştir:
“Şimdi sen ne ile emrolunuyorsan (kafalarını çatlatırcasına) apaçık bildir.” (Hicr 94) buyurmuştur.
Sonra İslam dinine güzellikle ve tatlılıkla davet emredilmiştir. Nitekim ALLAH-u Teala :
“(İnsanları) Rabbinin yoluna hikmetle güzel öğütle davet et ! Onlarla mucadelenin en güzelini yap.” (Nahl 125) buyurmuştur.
Bundan sonra savaşa izin vermiştir. Nitekim ALLAH-u Teala :
“Kendilerine karşı harb açılan Müslümanlara zulme uğradıkları için cihada izin verilmiştir.” (Hac 39) buyurmuştur.
Daha sonra düşman harb açtığında onlara karşı koymakla emrolundu.Nitekim ALLAH-u Teala: “Düşmanlar sizi öldürürlerse siz de onları öldürün” buyurmuştur .
Bundan sonra haram olan aylar geçmek suretiyle cihad emredildi. Nitekim ALLAH-u Teala:
“(Dokunulması) haram olan aylar çıktığı zaman , artık o muşrikleri nerede bulursanız öldürün” (Tevbe 5) buyurmuştur.
En son bütün zamanlarda ve bütün mekan(yer)larda cihad farz kılındı . Nitekim ALLAH-u Teala: “Size harb açanlarla ALLAH yolunda siz de muharebe edin. Fakat aşırı gitmeyin. Şubhesiz ki ALLAH aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara 190) buyurmuştur. Bu bahsin tamamı Es-Siyeru’l Kebir şerhindedir.
“Müslümanların bir kısmı tarafından bu cihad yapılırsa ilh…” Yani cihad ölüyü yıkamak , kefenlemek, cenaze namazını kılmak ve selam almak gibi farz-ı kifayeler. Mükelleflerin hepsine birden farz kılınmıştır. Bundan dolayı farz-ı kifaye bir kısım Müslümanlar tarafından yapıldığı takdirde diğer Müslümanlardan düşer. Çünkü farz-ı kifayeden maksad yapılmasıdır. Mükelleflerden hiç biri bunu yapmazsa , bunu bilen ve mükellef olan bütün Müslümanlar günahkar olur.
Farz-ı ayın böyle değildir. Çünkü farz-ı ayın mükellef olan Müslümanlardan her biri üzserine ayrı ayrı farz kılınmıştır. Bundan dolayı farz-ı ayın bir kısım Müslümanlar tarafından yapıldığı takdirde diğerlerinden düşmez. Bunun için farz-ı ayın , farz-ı kifayeden efdaldir.
“Düşman İslam memleketine hücum ederse ilh…” Yani düşman İslam beldelerinden bir beldeye ansızın girerse , cihad farz-ı ayn olur . Bu hale “nefir-i amm” denilir. “İhtiyar” adlı kitabta : “Nefir-i amm ; bütün Müslümanlara muhtaç olunmasıdır” diye tarif edilmiştir.
“Bütün Müslümanların cihada çıkması ilh ….” Yani kadınlar kocalarından , köleler efendilerinden ,borçlular alacaklılarından izinsiz çıkarlar.
İmam Serahsi : “Nefir-i ammede cihad edebilecek baliğ olmayan çocukların cihada çıkıp savaşmalarında her ne kadar ana–babaları radı olmasalar bile - bir beis yoktur “ demiştir “Cihadın vâcib olması için ilh…” Yani bir kimseye cihadın vacib olması için silah kullanmaya kudretinin bulunması , erzaka ve gideceği yer sefer muddeti kadar olursa bineğe malik olması şarttır. Harb olduğunu bilmesi de şarttır. Kadihan , Kuhistani .
REDDUL – MUHTAR ALE’D –DURRİ’L – MUHTAR
Muellifi : İBN-İ ABİDİN
CİLT 8 SAYFA 374 - 381
Tercüme : Ahmed Davudoğlu Şamil yayınevi
CİHAD ve NEFİR
Bazı alimler : “Cihad , düşman topluluğu saldırmadan önce , nafile ; düşmanlar saldırdıktan sonra ise, farz-ı ayn ‘dır” demişlerdir.
Alimlerin ekserisi ise : “Cihad , her halde , fazdır : Düşmanın saldırmasından önce, farz-ı kifaye ; saldırmasından sonra ise , farz-ı ayın’dır. “ demişlerdir. Sahih olan kavil de budur.
NEFİR NEDİR ?
Nefir : Istılahta , bir beldede bulunan Müslüman halkın ; canlarına , mallarına , çoluk ve çocuklarına saldırmak üzere , düşmanın gelmekte olduğundan haberdar edilmesidir.
Böyle bir haber alınınca , o belde halkından , gücü cihada yeten her şahsa , cihad etmek üzere çıkması farz olur.
Böyle bir haberden önce , kişinin cihada çıkmaması hususunda , ruhsat ve genişlik vardır. Böyle bir haber gelince de , şarktan garbe , bütün İslam alemine , cihad farz-ı ayn olmaz. Bu durumda ancak , düşmana en yakın olan ve cihada gücü yeten Müslümanlara , cihada katılmaları farz-ı ayın olur.
Bu durumda , düşmana uzak olanlara ise , cihad farz-ı kifaye olur; farz-ı ayın olmaz. Bu gibi kimseler için , cihadı terk etme genişliği de vardır.
Fakat , düşmana yakın olanlar , -cihaddan – aciz olur ve düşmana mukavemet edemezlerse veya tembellik ettikleri için , diğer Müslümanların cihada katılmalarına ihtiyaç hasıl olursa ; bu durumda , bunlara yakın olanlara ve bu sıra ile , şarkta ve garbte İslam aleminin her yanında bulunan Müslümanlara , cihad , , farz-ı ayın olur.
FETAVAYİ HİNDİYYE
Tercume : MUSTAFA EFE
Cilt 4 Sayfa 137- 138 – 249 Akçağ yayınları
CİHADIN LUGAT VE TERİM MANASI
Cihad lugatta: (cehede), (yechedu), (cehden veya cuhden) kökünden gelmiştir, (cehede) fiilinin masdarı (el-cuhdu) damme ile veya fetha ile olup vus'at (güç) veya takat manasına gelir.
Denilmiştir ki: (el-cuhdu) dammeli olduğu zaman vus'at ve takat manasına, (el-cehdu) fethalı olduğu zaman meşakkat manasına gelir. (El-celdu) fethalı olduğu zaman en son had manasına da kullanılır.
Ayetle "En son hadde kadar yemin ettiler" yani "çok kuvvetli bir şekilde yemin ettiler" (el-cuhdu vel-cihadu)
Cihad lûğatta: İnsanın iyi şeylere nail olması veya kötülüklerin defi için var gücüyle bütün takatini sarf etmesi manasına gelir. (Lisanu'l Arab, Kamus ul Muhit)
'Cihad' lugavi (Arab lisanında) asıl manası; güç , kuvvet ve meşakkat manasına gelir. Cihad ve mucadele gibi, örfi nasta 'düşmanla mukatele etmek (savaşmak) manasında kullanılır (Lisanu'l-Arab, Tacu'l-Aruc)
'el-cihad kıtal vezninde 'el- mucadele vezninde olub; Düşmanı din ile harb ve kıtal eylemek (savaşmak) manasındadır ki; murad 'mukatelede ifrağ-ı vu eylemektir' (Savaşta bütün gücünü sarf etmektir) (Tercemetu'l Kâmus)
"Cihad" : Dini mudafaa için kıtaldır (savaşmaktır) (el-Muncid)
Mufredatu'l- kuran'da ise "Cihad" ve "mucadele" kelimeleri ; "Düşman karşısında mudafaa için bütün gücünü kullanmaktır" manasında olduğu ifade edilmiştir. Cihad kelimesi luğat bu umumi manasıyla kullanılmaktadır. (el-Ciahadu Fi'l-İslam 13)
Şer'an ve ıstılâhen cihad
"Müslümanların musaleha (sulh ve barış) hainde olmadıkları kafirleri islamiyyete davet sonra , onlar da bu daveti kabul etmeyib reddettikleri taktirde, ilay-i kelimetullah (Kuran'ın hakimiyeti) için savaşmalarına cihad denir. (Kamuysu'l-Fıkhiyye 1/7; Mevsuatu'l-Fıkhiyye 16/ 124)
Allame Şerif Curcani , " Kitabu't-Ta'rifat" adlı eserinde "cihad"ı şöyle tarif etmiştir : "Cihad luğatta cehd fiilinin mastarı olub, gücünün dahilinde kavlen ve fiilen her şeyini ortaya dökmektir.
"Şeriatın ıstılahında ise cihad; Allah yolunda savaşmak ve kıtalde bulunmak için fiil ile, mal ile, rey ile , (görüş beyan etmekte) ve teksiri savadla (yani fiilen savaşmayacak durumda iken, sırf müslümanların sayısını çoğaltmak ve karşı tarafa korku salmak için mucahidlerin safında yer almakla) bilfiil gücünü ve tâkatını sarf etmek' demektir (Kitabu't-Ta'rifat)
Dört mezhebin fukahası, cihadın, savaş ve savaşta yardımlaşma manasında muttefiktirler.
Şimdi dört mezhebin fukahasının tariflerini takdim edelim:
1- Hanefi mezhebine göre : İbnu Humam, Fethul Kadir de (5/187) şu ibareyi zikreder:
"Cihad: Kâfirleri, hak olan dine davet etmek ve kabul etmezlerse onlarla savaşmaktır."
Kaşani ise Bedai isimli eserinde (9/4299) şöyle demiştir: Cihad: "ALLAH yolunda canla, malla, dille savaş yapmak suretiyle bütün gücün ve tâkatın sarf edilmesidir." (el-Bedayi 7 / 97)
"Kafirlerin hak din olan İslam'a çağırmak kabul etmeyenlere karşı malla canla savaşmaktır" demektir (Fethu'l-Kadir 4/276)
2- Malikilerde cihad: İ'la-i kelimetullah için müslümanların,kendileriyle anlaşma yapmadıkları (yani zımmilerin dışındaki) kafirlerle savaşması veya o savaşta hazır bulunması veya kafirlerle savaşmak için topraklarına girmesidir. (Haşiyetul adevi /Essaidi 2/2, Eş şerhus sağir / Ekrab-ul mesailik / Edderdir 2/267)
3- Şafiilere göre: Bâcûri demiştir ki: "Cihad; ALLAH yolunda savaşmaktır." (El Bacuri, İbnu'l Kasım, 2/261l)
İbni Hâcer ise: "Şer'an, kafirlerle savaşta gayret sarf etmektir." demiştir. (El feth 6/2)
"İslam'ın muzaffer olması için kafirlerle savaşmaktır (Haşiyetu'ş-Şerkavi 2/391) demektir.
4- Hanbelilere göre : Cihad kafirlerle savaşmaktır. Umdetu'l fıkh (s.166) ve Muntehaliradat (1/302) isimli kitaplarda cihad şu şekilde tarif edilmiştir. "İ'la-i kelimetullah için güç sarf etmek ve savaşmaktır."
Özet olarak;
Cihâd savaş manasına gelir. Fi sebilillah kelimesinde ilk akla gelen şey cihaddır.
İbn-i Ruşd Mukaddimesinde (1/369): Kılıçla cihad: Din için muşriklerle savaşmaktır. Kim ki kendini ALLAH için yorarsa O'nun yolunda cihad etmiş olur ve cihâd sadece ALLAH yolunda olur. Cihâd kelimesi söylendiğinde ancak ve ancak kafirler İslama girinceye veya cizye verinceye kadar kılıçla mucâdele etmek anlaşılır.
İbni Hâcer, Fethu'l Bari de (6/29) şöyle demiştir; fi sebilillah lafzından ilk akla gelen şey cihaddır.
Cihâdı cehd, mucâdele olarak bahseden ayetler lugat anlamında olup, Mekki surelerde geçen, cihâdın farz kılınmasından, Hicretten önce inen ayetlerdir. Cihâdın kıtal olarak düşmanla savaşılması anlamındaki ayetler Cihâdın Farz olduğu, hicretten sonraki Medeni surelerde geçen ayetlerdir ki bunun manasını Rasulullah ve ashabı ameliyle göstermişlerdir zaten!
Şeyh Abdullah Azzam / Cihâd Ahkâmı
İman edenler: "Keşke cihâd hakkında bir sûre indirilse." derlerdi. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de, içerisinde savaş zikredilince kalblerinde hastalık olanların ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Oysa onlar için ölüm yaşamaktan daha uygundur. (Muhammed 20)
عَنْ مُوسَى بْنِ عُقْبَةَ عَنْ سَالِمٍ أَبِى النَّضْرِ مَوْلَى عُمَرَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ وَكَانَ كَاتِباً لَهُ قَالَ كَتَبَ إِلَيْهِ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى أَوْفَى - رضى الله عنهما - فَقَرَأْتُهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِى بَعْضِ أَيَّامِهِ الَّتِى لَقِىَ فِيهَا انْتَظَرَ حَتَّى مَالَتِ الشَّمْسُ ثُمَّ قَامَ فِى النَّاسِ قَالَ « أَيُّهَا النَّاسُ ، لاَ تَتَمَنَّوْا لِقَاءَ الْعَدُوِّ ، وَسَلُوا اللَّهَ الْعَافِيَةَ ، فَإِذَا لَقِيتُمُوهُمْ فَاصْبِرُوا ، وَاعْلَمُوا أَنَّ الْجَنَّةَ تَحْتَ ظِلاَلِ السُّيُوفِ
Abdullah. b Ebi Efva (radiyallahu anh)’dan rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem düşmanla karşılaştığı bazı gazalarda hemen girişmeyip güneş ta zevalden devrilinceye kadar bekleyerek düşmanı gözetlemişti. Sonra asker içinde konuşma yaparak:“Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmak, harb etmek istemeyiniz. Belki Allah’dan harb felaketinden korumasını isteyiniz. Fakat siz düşmanla karşılaşınca harbin bütün şiddetlerine karşı sabrediniz. Ve biliniz ki cennet, muhakkak surette kılıçların gölgesi altındadır” buyurdu. (Buharî, Cihâd 156, 22, 32,112, Temennî 8; Muslim, Cihâd 20; Ebu Dâvûd, Cihâd 98)
وعنه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ] قِيلَ يا رسول اللّه مَا يَعْدِلُ الْجِهَادَ في سَبِيلِ اللّه؟ قالَ َ تَسْتَطيعُونَهُ. فَأعَادُوا عَلَيْهِ مَرَّتَيْنِ أوْ ثَثاً كُلُّ ذلِكَ يَقُولُ َ تَسْتَطىعُونَهُ. ثُمَّ قَالَ: مَثَلُ المُجَاهِدِ في سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ الصَّائِمِ الْقَائِمِ الْقَانِتِ بآياتِ اللّه َ يَفْتُرُ مِنْ صِيَامٍ وََ صََةٍ حَتَّى يَرْجِعَ المُجَاهِدُ
أخرجه الستة إ أبا داود
Ebu Hurayra’den (r.anh) rivayetle Nebi’ye (s.a.v.) soruldu:أخرجه الستة إ أبا داود
“ALLAH yolunda cihâd etmeye denk ne var?”
“Güç yetiremezsiniz” dedi.
Üçüncüsünde : “ALLAH yolunda cihâd edenin misali , ALLAH yolunda cihad edenin, evine dönünceye kadar gündüzleri oruçla , geceleri de ibadet ve kıyamla geçiren adamın misali gibidir” dedi.
(Buharî, Cihad 2; Muslim, İmâret 110, (1878); Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 1, (1619); Nesâî, Cihâd 17, (6, 19); Muvatta, Cihâd, 1, (2, 443)
Rasûlullah (s.a.v) buyurdu ki:
حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْمَهْرِىُّ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى حَيْوَةُ بْنُ شُرَيْحٍ ح وَحَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ مُسَافِرٍ التِّنِّيسِىُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يَحْيَى الْبُرُلُّسِىُّ حَدَّثَنَا حَيْوَةُ بْنُ شُرَيْحٍ عَنْ إِسْحَاقَ أَبِى عَبْدِ الرَّحْمَنِ - قَالَ سُلَيْمَانُ عَنْ أَبِى عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْخُرَاسَانِىِّ - أَنَّ عَطَاءً الْخُرَاسَانِىَّ حَدَّثَهُ أَنَّ نَافِعًا حَدَّثَهُ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- يَقُولُ « إِذَا تَبَايَعْتُمْ بِالْعِينَةِ وَأَخَذْتُمْ أَذْنَابَ الْبَقَرِ وَرَضِيتُمْ بِالزَّرْعِ وَتَرَكْتُمُ الْجِهَادَ سَلَّطَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ ذُلاًّ لاَ يَنْزِعُهُ حَتَّى
İmam Ebu Davud (rahimehullah) şöyle der: Bize Suleyman bin Davud el-Mehri tahdis etti, dedi ki: Bize İbn-i Vehb haber verdi, dedi ki: Bana Hayve bin Şurayh haber verdi ve bize Cafer bin Musafir et-Tinnisi tahdis etti, dedi ki: Bize Abdullah bin Yahya el-Burullusi tahdis etti, dedi ki: Bize Hayve bin Şurayh tahdis etti, o da İshak Ebu Abdurrahman’dan. (Suleyman bin Davud el-Mehri rivayetinde İshak Ebu Abdurrahman’a Ebu Abdurrahman el-Horasani dedi) Ata el-Horasani Nafi’den tahdis etmiştir, Nafi de O'na İbn-i Ömer’in şöyle dediğini tahdis etmiştir:
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim: "Î’ne yoluyla alış-veriş yaptığınız öküzlerin kuyruğuna yapıştığınız, tarımı seçtiğiniz ve cihadı terk ettiğiniz zaman, ALLAH size öyle bir zillet musallat eder ki, dininize dönünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız."
(Sunen-i Ebu Davud, Kitabu'l-İcare, Bab 54, Hadis no: 3462; Ahmed b. Hanbel, Musned, C. 2, Sf: 42, 84, Hadis no: 4285; Taberâni, Musnedu’ş Şamiyyin 464; Ebu Nuaym, el-Hilye 5/209; İbni Adiyy, 2/22; el-Kamil, 5/361; Albânî, Silsiletu’l-Ehadîsi’s-Sahiha, 11)
********
CİHADA GİTMEK İÇİN ANNE BABADAN İZİN ALMAK ŞART MIDIR?
Merhametinden dolayı onlara alçak gönüllülük kanadını indir ve de ki: "Rabbini, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse, Sen de onlara öyle rahmet et!" İsra 24
KURTUBİ TEFSİRİ
8. Cihad İçin Anne-Babanın İzni:
Anne babaya iyilikte bulunmak, onlara karşı iyi davranmanın kapsamına -eğer cihad farz-ı ayn değilse- onların iznini almadan cihad etmemek de vardır.
Sahih'te, Abdullah b. Amr'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir:
Bir adam, Peygamber (s.a.v.)'in yanına gelerek, cihad etmek için ondan izin istedi.
Peygamber: "Annen baban hayatta mıdır?" diye sordu.
O, evet deyince,
Peygamber: "Sen onlar hakkında (onlara iyilik yapmak suretiyle) cihad et." diye buyurdu.
Bu, Muslim'in lafzıdır.
(Buhâri, Cihâd 138, Edeb 3; Muslim, Birr 5; Ebû Dûvûd, Cihâd) 31; Nesâl, Cihad 5: Musned, II, 165, 188. 193, 197, 221)
Sahih'in dışındaki hadis kitaplarında da şöyle demektedir:
Evet, ve onları ben ağlıyor bırakıp geldim.
Peygamber şöyle buyurdu: "Git, onları ağlattığın gibi güldür."
(Ebû Dâvûd, Cihâd 31; Nesâi, Beyat 10; İbn Mâce, Cihâd 12; Musned, II, 160, 194, 198)
Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:
"Senin, annen baban ile birlikte onların (yanlarındaki) yatakta uyuman, onların seninle gülüşüp seninle oynaşmaları, senin için benimle cihad etmenden daha faziletlidir. "
Bunu da İbn Huveyzimen'dan nakletmektedir.
(Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, V, 263)
Buhârî bu hadisi "Birru'l-Valideyn" (Anne-Babaya İyi Davranmak) bölümünde şu lafızlarla zikretmektedir:
Bize Ebu Nuaym haber verdi. Bize Sufyan, Ata b. es-Saib'den haber verdi. O, babasından, o, Abdullah b, Amr'dan dedi ki:
Bir adam, Peygamber (s.a.v.)'a, hicret etmek üzere bey'at etmeye geldi. Ancak bu sırada anne-babasını ağlar bırakıb gelmişti.
Peygamber şöyle buyurdu: "Onların yanlarına dön ve onları ağlattığın gibi güldür."
(Buhari, el-Edebtu'l-Mufred, Lubnan tarihsiz, sf: 5; Hâkim, Mustedrak, IV, 152.
Hâkim, hadisin isnadının sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de bunu kabul etmiştir.)
Îbnu'l-Munzir dedi ki: Bu hadis-i şerif nefir (farz-ı ayın olan seberberlik çağrısı) vuku bulmadığı sürece anne babanın izni olmaksızın cihada çıkmanın yasaklığını ihtiva etmektedir. Eğer nefir söz konusu olursa, o takdirde zaten herkesin cihada çıkması vâcib olur. Bu husus Ebu Katade yoluyla gelen hadiste gayet açıktır.
Rasûlullah (s.a.v.), kumandanlar ordusunu (Mute ordusunu) gönderdi... Bu arada Zeyd b. Harise, Cafer b. Ebi Talib ve ibn Revâha'nın başından geçenleri de söz konusu etmekle birlikte, Rasûlullah (s.a.v.)'ın munâdisinin bundan sonra:
Topluca namaza! diye nida etmesi üzerine herkesin toplandığını da söz konusu etti. Bunun üzerine (Peygamber) ALLAH'a hamd-u senada bulunduktan sonra şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Haydi çıkınız, kardeşlerinizin yardımına koşunuz. Hiç kimse de geri kalmasın."
Bunun üzerine, oldukça sıcak bir günde insanlar piyade olarak ve binekli olarak savaşa katılmak üzere yola çıktılar.
(İmam Ahmed bin Hanbel, Musned, V, 299, 301)
İşte Peygamber'in: "Kardeşlerinize yardımcı olmak üzere çıkınız" diye buyurması, cihaddan geri kalmak hususunda mazur görülebilmenin nefir (umumi seferberlik) çağrısı söz konusu olmadığı hallerde olacağına delildir. Diğer taraftan Peygamber'in:
"Ama hep birlikte savaşa çıkmanız istenirse, hep birlikte savaşa çıkınız"
(Buhârî, Cezâıı VSayd 10, Cihâd 1", 27, 194, Cizye 22; Muslim, Hacc 445, İmâre 85: Ebû Dûvûd, Cihâd 2; Tirmizî, Siyer 33; Nesâi, Bey'at 15: İbn Mâce, Cihâd 9. Dârimî, Siyer 69: Musned, I, 226, 266, 316, 355, 111, 401, VI, 466) hadisi de bununla birlikle aynı gerçeği dile getirmektedir.
Derim ki: Bu hadis-i şeriflerde şuna da delil vardır:
Farzlar, yahut mendublar eğer bir arada bulunacak olursa, bunlar arasından daha önemli olana öncelik tanınır. Bu anlamdaki açıklamaları el-Muhasibi, "Kitabu'r-Riâye" adlı eserinde yeterince açıklamış bulunmaktadır.
(İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 10/366-367)
9. Cihada Çıkmak İçin Muşrik Anne ve Babanın İzni Alınır mı:
Cihad farz-ı kifaye ise, kişinin cihada katılmak için muşrik anne-babasinın iznini alıp almayacağı hususunda ilim adamları, farklı görüşlere sahibtirler.
es-Sevrî, onların iznini almaksızın gazaya gitmez, der.
Şafiî ise: Onların iznini almaksızın gazaya gidebileceğini söylemiştir.
İbnu'l-Munzir de şöyle demektedir:
Dedeler de babalar gibidir, nineler de anneler gibidir. O bakımdan kişi yine onların iznini almaksızın gazaya çıkamaz. Ben, onlar dışında kardeşler ve sair akrabaların da iznini almayı gerektiren herhangi bir delil bilmiyorum. Ama Tavus, kız kardeşlerin ihtiyaçlarını karşılamanın, ALLAH yolunda cihaddan daha faziletli olduğu görüşünde idi.
(İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 10/367-368)
Şeyh Ebu Musab Ez-Zerkavi'nin ilk ve tek görüntülü açıklaması olan bu videoyu, Arabca'dan dilimize çevirmekteki maksadımız; kafirlerin medya ve basın kuruluşlarında yayınlananın aksine, Mucahidlerin ilahi kelimetullahı (La ilahe illallah) sözlerin en üstüne koymak için savaştıklarını Türk kamuoyuna bildirmek ve Mucahidlere karşı kalblerinde kuşku bulunan Müslümanlara şifa olmasıdır. Rabb'imizden bu videoyu hazırlayıp yayına sunanlardan radı olmasını ve bu video aracılığı ile, kalblerde iman ateşi bulunan Müslümanları uyandırmasını diliyoruz.