Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

CİHAD

U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
Frm. Yöneticisi
CİHAD

Cihâd: gayret sarfetmek, son derece fazla çalışmak demektir. Terim olarak, Allah yolunda savaşmaya "cihad" denilir.

Hanefi ulemasına göre, bir ıstılah olarak cihad, "kâfirleri hak din olan İslama çağırmak, kabul etmeyenlere karşı malla canla savaşmak de­mektir. Sözü geçen ulemaya göre cihadın bu şekilde anlaşılması şu âyet-i kerimelere dayanır.

(el-Bedâyi VII, 97; Fethu'l-kadir IV, 276; ed-Dürrü'l-muhtar III, 273)

"Gerek hafif, gerek ağır olarak hep birlikte sa­vaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."

(Tevbe Suresi 41. Ayet)

"Allah müminlerden mallarını ve canlarını cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu Allah'ın üzerine bir borçtur. Ge­rek Tevratta, gerek İncil'de, gerek Kur'an'da (Allah, kendi yolunda çarpı­şanlara cennet vereceğini va'detmiştir) Allah'dan daha çok ahdini yerine getiren kim olabilir?"

(Tevbe Suresi 111. Ayet)

Şafiî ulemasına göre ise Cihad "İslamın muzaffer olması için kafir­lerle savaşmak" demektir.

Hâsiyet-üş Şerkâvî II, 391.

Görülüyor ki Hanefi ulemasının cihad tarifi ile Şâfiîlerin tarifi arasında netice itibariyle bir fark yoktur. Diğer mezhep imamlarının tarifleri de Hanefi ve Şafiî ulemasının tarifine yakındır

Bu manada cihad müslümanlara farz-ı kifayedir. Fakat seferberlik halinde farz-ı ayn olur, dolayısıyla bütün müslümanların savaşa katılması gerekir.

Cihad, kitap, sünnet ve icma ile sabittir.

Kur'ân-ı Kerim'de;

"Allah'a ve âhirete inanmayanlarla harbediniz..."

(Tevbe Suresi 29. Ayet)

"Müşriklerin sizinle toptan har-bettiklerı gibi siz de onlarla harbedin."

(Hucurrat Suresi 15. Ayet)

buyurulmuştur...

Cihad,Kuran ve sünnette ittifakla çocuk, kadın(kadınların cihadi hac ve umredir), kör ve kötürümlere farz değildir. Fakat bir İslam ülkesine düşman hücum ettiği zaman bütün müslümanlara düşmanı püskürtmek farz olur.

Müslümanların cihad sahasına atılmaları için şu üç şartın bulunması gerekir:

1. Düşman, İslama girmeleri için yapılan çağrıyı yahut cizye vermeyi reddetmiş olmalıdır.

2. Müslümanlarla düşman arasında bir antlaşma bulunmamalıdır.

3. Müslümanlarda cihad için gerekli güç bulunmalıdır. Bu durumlar

bir araya geldiğinde cihadın farziyeti gerçekleşir.


Dört mezheb imamı cihaddan maksadın Allah yolunda savaşmak olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Kalemle cihad veya dille cihad vb. şeylerle cihad şer'i deyimle cihad değildir. Şer'i deyimle cihadın anlamı; savaşmaktır. Bu nedenle Peygamber Efendimiz (sav)e Allah yolunda cihad etmeye neyin denk olabileceği sorulduğunda o; "buna gücünüz yetmez" cevabını vermiştir. Şayet cihad kalemle veya dille olsaydı buna güç yetirecekleri muhakkaktı.

Evet, bir sahabe Rasulullah'a:

- "Ey Allah'ın Rasulü Allah yolunda cihad etmeye ne denk olabilir" diye sormuş, Rasulullah da:

- “Buna gücünüz yetmez, şimdi sizden biriniz mücahid cihadından dönünceye kadar hiç ayrılmadan namaz kılmaya ve arasını açmadan oruç tutmaya gücü yeter mi?" demiştir. Orada bulunanlar:

- "Buna kimin gücü yetebilir ki" cevabını vermişlerdir. Rasulullah da:

- "İşte mücahidin mükafatı bunları yapabileceklerin kazanacakları mükafattır. Allah yolunda cihad eden kimse, mücahid cihaddan dönünceye kadar açmadan oruç tutan, ara vermeden namaz kılan ve Rabbine ibadetle meşgul olan kimse gibidir" buyurmuştur.

Biliyor musunuz bir kısım insanlar cihadı nasıl tarif ediyorlar? Ona; nefis ile cihad diyorlar. Oruç tutmanın, namaz kılmanın nefis ile cihad olduğunu söylüyorlar. Şayet cihad bundan ibaret olsa idi nasıl Rasulullah; insanların mücahidin aldığı sevaba güç yetiremeyeceklerini beyan etmiş olurdu? Bu hususta şöyle bir sözün hadis olduğunu naklederler: Rasulullah savaştan döndükten sonra sahabelerine şöyle demiş: "Sizler hayırlı ve uğurlu olarak döndünüz. Küçük cihaddan büyük cihada döndünüz. Dikkat edin bu da kişinin nefsine karşı cihad etmesidir." Bu söylenilen söz uydurma bir hadistir, aslı ve astarı yoktur. Çünkü cihaddan maksat Allah yolunda savaşmaktır. Şimdi geliyor birileri asıl cihada küçük cihad diyor. Klimalar altında oturmaksa nefs ile cihadmış ve büyük cihadmış (!) Kebablar, kadayıflar, börek ve çörek yemek mi büyük cihad ? (!) Yoksa bombaların, şarapnel parçalarının altında savaşmak... Kardeşlerin dedikleri gibi on gün karlar üzerinde yürüyüp soğuğun dehşetinden parmaklarının dökülmesini isteyecek hale gelmek mi büyük cihad? Şairin dediği gibi;

Ey iki Harem kentte (Mekke, Medine) ibadet eden abid(!)

Şayet bizi görecek olsan; Nasıl ibadetle oynadığını çok iyi göreceksin!

Vallahi bunlar ibadet adına oynuyorlar! Müslümanların kutsal değerleri ayaklar altında çiğnenirken, çocukları boğazlanırken, yaşlılar yakılarak öldürülürken, ülkeler işgal edilirken, mallar gasb edilip mukaddesatlar çiğnenirken; harameyni şerifeyne komşu olmak, aziz ve celil olan Allah'ın dini ile oynamaktır, oynamak (!)Şimdi sen evine giren hırsızı, hanımının yatağında bırak yandaki odaya geçip gece namazı kıl(!)Böyle bir namaz sana lanet okur. Çünkü sen hırsızı, ırz ve namusuna saldırır halde bırakıyor, yan odada Allah'a yalvarmaya girişiyorsun (!) Bu nasıl bir dua ve nasıl bir yalvarma. Yahut da önünde ırzın çiğneniyor, sen de Kur'an okuyorsun (!) Vallahi bu, aziz ve celil olan Allah'ın dini ile oynamaktır, oynamak. Allah teala bu tür insanları tasvir ederek şöyle buyuruyor:"Onlar dinlerini bir oyun ve eğlence edinmişlerdir" (Maide, 57)Evet, oyun ve eğlence! Şimdi sen Abdülbasit Abdussamet'i veya Minşavi'yi Kur'an okuyuşunu dinler zevk alırsın. Onu geriden takip etmek istersin. Bu sana büyük bir haz verir. Sen bundan herhangi bir sıkıntı veya zorluk görür müsün? Hayır. Ayrıca sen Kur'an'ın tecvidini öğrenirsin. Her ayın sonunda da teşvik için bin riyal veya daha fazla ücret alırsın. Ne kadar cüz ezberlersen o kadar riyal verilir sana. Kur'an'ı bitirdiğinde de ayrı bir mükâfat... Allah için söyle. Bu mudur büyük cihad, yoksa organları parçalanıp havaya doğru savrulan, gözleri kurşunlarla delinen insanların yaptığı mı cihad?

Buna eğitim cihadı diyorlar (!) Vakıa asıl cihad bırakıldı. Cihad olmayan şeyler cihad addedildi. Aslında Kur'an-ı Kerim Allah yolunda şehid olma inancım ve kâfirlerle savaşma düşüncesini bu Müslüman ümmetinin kalbine yerleştirmiştir. Bunun tezahürü Tebuk savaşında ve benzeri yerlerde görülmüştür. Bakınız bu savaşa 30 bin kişi katılmış, Müslümanlardan sadece üç kişi ki bunlar Kab bin Malik, Bilal bin Umeyye ve Mirara bin Rabi'dir. Evet bunlar cihada katılmamışlardır. Bunlar eğitim cihadı yaptıkları hesab edilerek mazur görülmemişlerdir (!) Bilakis müslümanlar bunlarla, Allah tealanın kendilerini af ettiklerini bildirmesine kadar tam 50 kusur gün ilişkilerini kesmişler ve bunlara boykot uygulamışlardır.

Kur'an-ı Kerim mazeretsiz olarak cihada katılmayanlara ise bir daha böyle şanlı bir işe katılmamaları yasağı getirmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Eğer Allah bu cihaddan sonra tekrar seni geri kalan bu topluluğa döndürür de onlar da seninle cihada çıkmak için izin isterlerse onlara şunu de: benimle beraber bir daha asla cihada çıkmayacaksınız ve düşmana karşı benimle beraber savaşmayacaksınız. Çünkü ilk defasında savaşa çıkmayıp oturmayı istediniz. Şimdi de geriye kalanlarla beraber oturun." (Tevbe, 83)



[Şehid Şeyh Abdullah Azzam / Tevbe Suresinin Gölgesinde Cihad Dersleri. Cilt:1]
 
F Çevrimdışı

Filistinim

Üye
İslam-TR Üyesi
KURAN-I KERİM`DE CİHAD AYETLERİ
ALLAH YOLUNDA CİHAD EDİN 22/78. Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size "müslümanlar" adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır! 25/52. (Fakat evrensel uyarıcılık görevini sana verdik..) O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur'an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver! 29/6. Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).

CİHADIN FARZİYETİ 2/216. Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. 4/74. O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz. 4/75. Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz! 4/84. Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir. 9/123. Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir.

CİHAD EDENLERİN - SAVAŞANLARIN MÜKAFATI 4/95. Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyle Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vadetmiştir; ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. 4/96. Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. 9/16. Yoksa, Allah, sizden, cihad edip Allah, peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır. 9/88. Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. 9/89. Allah, onlara içinde ebedî kalacakları ve zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kazanç budur. 9/111. Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır. 9/121. Allah onları, yapmakta olduklarının en güzeli ile mükâfatlandırmak için küçük büyük yaptıkları her masraf, geçtikleri her vâdi mutlaka onların lehine yazılır. 61/10. Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? 61/11. Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. 61/12. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. 61/13. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.

CİHADIN HİKMETI - FAYDALARI 8/5. (Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir. 8/6. Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı. 8/7. Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu. 8/8. (Bunlar,) günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve bâtılı ortadan kaldırmak içindi. 8/42. Hatırlayın ki, (Bedir savaşında) siz vâdinin yakın kenarında (Medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında (Mekke tarafında) idiler. Kervan da sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. Eğer (savaş için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah, gerekli olan emri yerine getirmesi, helâk olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı). Çünkü Allah hakkıyla işitendir, bilendir. 8/43. Hatırla ki, Allah, uykunda sana onları az gösterdi. Eğer onları sana çok gösterseydi, elbette çekinecek ve bu iş hakkında münakaşaya girişecektiniz. Fakat Allah (sizi bundan) kurtardı. Şüphesiz O, kalplerin özünü bilir. 8/44. Allah, olacak bir işi yerine getirmek için (savaş alanında) karşılaştığınız zaman onları sizin gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Bütün işler Allah'a döner. 9/13. (Ey müminler!) verdikleri sözü bozan, Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız; yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır. 9/14. Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın. 9/15. Ve onların (müminlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir. 47/4. (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz. 47/31.Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.

MAL VE CANLA CİHAD ETTİLER- MAL VE CANLA CİHAD EDİN 9/41. (Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. 9/88. Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir.

YAKINLARINIZ VE MALLARINIZ CİHAD ETMEKTEN DAHA SEVİMLİ İSE BEKLEYİN BAKALIM 9/24. De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.

ALLAH YOLUNDA MALARIYLA VE CANLARIYLA CİHAD EDENLERİN YÜKSEK DERECELERİ VAR 9/20. İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır. 9/21. Rableri onlara, tarafından bir rahmet ve hoşnutluk ile, kendileri için, içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdeler. 9/22. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz ki Allah katında büyük mükâfat vardır.

KİM CİHAD EDERSE ANCAK KENDİ YARARINA CİHAD EDER- ALLAH, ALEMLERDE ZENGİNDİR 29/6. Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).

CİHAD EDENLE ETMEYEN BİR OLMAZ 4/95. Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyle Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vadetmiştir; ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. 9/16. Yoksa, Allah, sizden, cihad edip Allah, peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır. 9/19. (Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

CİHAD EDENLERE YOLLARIMIZI GÖSTERİRİZ 29/69. Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.

CİHAD VE SABIRLA DENENMEK 47/31.Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.

BAŞTAN CİHADIN İSTEDİLER, SONRA BUNDAN HOŞLANMADILAR 47/20. İman etmiş olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara yakışan da budur!

CİHADI İSTESELERDİ HAZIRLIK YAPARLARDI 4/72. İçinizden bazıları vardır ki (cihad konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir felâket erişirse: "Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım" der. 9/46. Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara "Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!" denildi.

ZENGİN OLANLAR, CİHADA GİTMEMEK İÇİN İZİN İSTERLER 9/49. Onlardan öylesi de var ki: "Bana izin ver, beni fitneye düşürme" der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır. 9/93. Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (neyin doğru olduğunu) bilmezler. 9/86. "Allah'a inanın, Resûlü ile beraber cihad edin" diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve: Bizi bırak (evlerinde) oturanlarla beraber olalım, dediler.
 
F Çevrimdışı

Filistinim

Üye
İslam-TR Üyesi
KÜÇÜK CİHAD BÜYÜK CİHAD MESELESİ :

Cihadın tarih boyunca uğradığı en korkunç musibet , onun büyük ve küçük diye ikiye ayrılmasıdır.Eskiden beri İslam düşmanları cihadın kendileri için arz ettiği tehlikeyi bildirmişlerdir.Cihad baki kaldıkça kendilerinin batıllarıyla yaşayamayacaklarını , devletlerinin (güç ve kuvvetlerinin) olamayacağını bildiler.Ayrıca Müslümanların tek sesle , Allah’ın adıyla ve O’nun bereketiyle cihadı ilan ettiklerinde önlerinde hiçbir engelin duramayacağını biliyorlar. Çünkü Müslümanlar iki iyilikten birini istiyorlar. Allah’da onların yardımcısıdır. Tüm bunları , yarım asırdan daha az bir zamanda dünya küresinin yarısını fetheden bu ümmetin selefinin sahifelerinden anlıyoruz.
Buradan hareketle , bu korkunç , karmaşık problemleri çözmeyi ,tefekkür etmeye başladılar.Müthiş çaba gösterib çalıştılar.Onun için de bir çok çözüm buldular.Onların en muhkemi , en başarılısı , amaçlarını en iyi bir şekilde gerçekleştireni , barışçı yollarla Müslümanları cihaddan alıkoymaktı.Hakikatten problem çözüldü.Onlar da sofralarına oturup cihaddan mustarih bir şekilde emin ve mutmain olarak yiyip içiyorlar.Ülkelere hükmedip insanları köleleştiriyorlar.
Müslümanları cihaddan geri çeviren , uzun bir zamandan günümüze dek zelil bir şekilde oturtan şey; cihadın büyük ve küçük diye ikiye ayrılmasıdır.
Dediler ki ; küçük cihad kafirlerle mücadele , büyük cihad da nefis ve şeytanla mücadeledir.Bu düşmanlar uyanık insanlardır.Biliyorlar ki insanoğlu diri kaldıkça nefis ve şeytandan kurtulamaz.

Hayatı boyunca onu cihaddan alıkoyacak bir görev verdiler kendisine .Resulullah’ın (s.a.v) ,Müslümanların gönlündeki büyüklüğünü bildiklerinden , kendisi için Resulullah’ın (s.a.v) dili üzerine uydurma bir hadis öne sürdüler.O da şudur:

“…Küçük cihaddan büyük cihada döndük….” Bunu da Müslümanların kitaplarına sokuşturdular.
Dinde aldanmış , miskin kardeşlerimiz (!) bunu görünce “ nefisl ve şeytanla mücadle en büyük cihad olduğuna göre küçük cihadı ne yapayım” diyerek uzun tesbihini alıp , ibadetgahına çekilip nefis ve şeytanıyla mücadele ederek Rabbine ibadet etmeye başladı. İçlerinde daha hayır taşıyan bazılarında ise büyük cihadı bitirdikten sonra küçük küçük cihada niyetli olanlar da var , ancak nafile ! Bunu nasıl yaparlar?

Hadis kitaplarında bu hadisin varlığı mutlak surette yoktur.

Hatib-i Bağdadi (r.a.) Cabir’den (r.a.) olan başka bir senedle rivayet eder: “Rasulullah (s.av) bir gazveden dönüyordu.Rasulullah (s.a.v) onlara şöyle dedi:
“ Hayırlı bir yerden döndünüz, küçük cihaddan büyük cihada döndünüz”
“Büyük cihad nedir ? Ey Allah’ın Rasulü? “ dediler.
“Kulun nefsiyle mücadelesidir.” dedi (Tarihu’l Bağdad:13/493)

Senedinde Halef b. Muhammed b.İsmail el Hayyam var. Hakim “onun hadisi sakıttır” derken , Ebu’l Yala el Halil’de “o karıştırmış , o çok zayıftır,bilinmeyen metinleri rivayet etmiş “ demiştir.
Tehzibu’t-Tenzib:11-261-262)


İmam İbn Teymiye şöyle der:
“Bazılarının Tebük seferi dönüşünde , Rasulullah’ın ; “ küçük cihaddan büyük cihada döndük” şeklindesöylediğini rivayet ettikleri hadisin aslı yoktur.Nebi’nin (s.a.v) söz ve fiillerini bilen hiç kimse bunu rivayet etmemiştir.Kafirlerle cihad ,amellerin en büyüğü , hatta insanın yapacağı en büyük iyiliklerdendir.Tüm bunlardan sonra sonra hadisin mevzu olduğu hususunda şüphe edecek değilim”(El Farku Beyne Evliya-i Rahman ve Evliya-i Şeytan s. 44-45)

Az güvenilir ve tabii olan İbrahim b. Ebi Able’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Gazadan dönenlere (rasulullah) şöyle demiştir:
“ Şüphesiz küçük cihaddan döndünüz, bundan sonra büyük cihada , kalp cihadına ne yapacaksınız?” (Siyer-ü Alamü’n Nübela: 6/324 )

Darekutni der ki : “İbrahim b. Ebi Able kendi nefsinde güvenilirdir.Ona giden yollar safi değildir. “Derim ki , bu sözü bu imama sözün zayıflığını beyan etmeden isnad etmek caiz değildir” diye düşünüyorum.Bunun ondan geldiğinin sıhhatini varsaydığımızda dahi o bir beşerdir ; doğru da yapar , yanlış ta. Mücahidlere hitab etmesine rağmen masum değildir.Kafirlerle savaştıklarında kalple olan cihada ne yapacaklarını soruyorlar? Çünkü nefis hayatta kalabilmek mücahidi firara yöneltebilir, yahut bunun dışında bir şeye , mesela infak etmemeye sevk edebilir. O takdirde kafirlerle mücadele ettiği bir esnada , nefsiyle de mücadele eder. İbrahim’in görüşünde büyük ve küçük cihad , kafirlerle mücadelededir. Aynı anda iki cihadı bir araya getirdiğinden dolayı büyük cihad demiş olabilir.Bunun itibara alınması ihtimali vardır.Ancak kendi ibadethanelerinde oturup , , insanlardan el- etek çeken kişi aslında ne büyük ne de küçük cihad içerisindedir.Hakikatte o nefsinin arzusuna tabidir.Çünkü nefsi ona bunu sevdirmiştir.Şeytan da ona bunu süslemiştir. Sonra eğer bu büyük cihad ise , o zaman , insanlardan ayrı olarak hayatlarını ağaç yapraklarını yemekle idame eden rahipler sınıfı ile hayatlarını oruç ve kulluğa veren Budistlerin yaptıkları bu işle , dünyanın en mutlu ve bahtiyar insanları olmaları gerekir.Halbuki bunu hiçbir akıllı söyleyemez.
Dikkat ederseniz yukarıdaki uyduruk söz , ne kütüb-i sitte de , ne sahih buhari , müslim , ebu Davud ,tirmizi , nesai , ibn mace , Ahmed bin halbelin müsnedinde ne de İmam Malikin MUvattası gibi sahih hadislerde yoktur !!

Tüm bunlar zayıf ve mevzu hadislerin hayırsızlığındandır.Bu hadis uydurmacısının İslam ve ehline karşı kindar oluşundan şüphemiz yoktur. Sofular bunu rahatlıkla aldılar.Allah hepimizi bağışlasın.Sonra bu alçalış ve gerileme döneminde o kültüre mensup bazı kişiler bunu kabul etmiş ve risaleler halinde de İslami kitab evlerine sürmüşlerdir.Kitaplarında bu hadisi savunup , onu zayıf gören veya derecesini az görenlere körü körüne saldırıyorlar. Allah (c.c.)bizleri ve onları doğrı yola hidayet etsin. Allah yolunda cihada denk gelecek hiçbir şey yoktur.Bu delil itirazlara yeter.

Ebu Hureyre’den (r.a) rivayetle Nebi’ye (s.a.v) soruldu:
“Allah yolunda cihad etmeye denk ne var?”
“Güç yetiremezsiniz” dedi. Üçüncüsünde :

“Allah yolunda cihad edenin misali , Allah yolunda cihad edenin , evine dönünceye kadar gündüzleri oruçla , geceleri de ibadet ve kıyamla geçiren adamın misali gibidir” dedi. (Müslim, İmare: 29 ; Tirmizi , Cihad : 1)

Yine ondan rivayetle bir adam :
“Ey Allah’ın Rasulü! Cihada denk gelebilecek bir ameli bana göster “ dedi .Rasulullah (s.a.v) :
“Bulamıyorum” dedi .Sonra :
“ (Adam) :

“Kim bunu yapabilir?” dedi. (Buhari ,Cihad: 2)

Rasulullah’ın (s.a.v) ashabından bir kişi tatlı su kaynaklarının bulunduğu bir vadiden geçti.
“İnsanlardan el etek çekip bu vadide kalsam ? Ancak Rasulullah’tan (s.a.v) izin almadan bu işi yapmam” diye düşündü. Bunu Rasulullah’a (s.a.v) söyleyince , Rasulullah (s.av) :

“Yapma ! Şüphesiz Allah yolundaki birinizin (yaptığı cihad) fazileti , evindeki yetmiş yıl namazından daha efdaldir. Allah’ın sizi bağışlamasını ve cennetine koymasını istemez misiniz? Allah yolunda cihad ediniz .Devenin iki süt arası müddeti kadar Allah yolunda savaşanlara cennet vacib olmuştur” (Tirmizi ,Cihad:17)

Bu son hadiste , cihadı ekber iddialarını tamamen çürütmektedir.Çünkü bu sahabe Rasulullah’tan (s.a.v) insanlardan ayrılıp nefsiyle cihad etmek için istekte bulunmuş, Rasulullah onu bundan men etmiş ve ondan daha iyisine irşad etmiştir.Sonra bu hadiste dikkat edilmesi gereken başka bir espiri de var.Rasulullah’ın (s.a.v):
“Kim devenin iki süt arası kadar Allah yolunda cihad ederse Cennet ona vacip olur..” sözünün genelinden hareketle , Allah yolunda cihad edenler , öldürülse de , öldürülmese de cennetle müjdelenmiştir.
Hadiste geçen “fukava nakati” ,iki süt arası dönem veya sütün sağılıp tekrar sütün memelere dönünceye kadar ki zamandır.(El-Misbahul Münir s. 484)

Bununla bahsedilen o hadisin mana ve sened bakımından batıl olduğunu öğrendik.Ondan başka ibadete layık ilah olmayan Allah’a hamd oldun. Klavyeyi bırakmadan önce şunu söylemek istiyorum.Bu düşünce (nefis ile cihad) tamamıyla sofuca bir düşüncedir.Kökeni İslam düşmanlarına dayanmaktadır.Onu bırakıp arkamıza atmalıyız.Nebi’nizin (s.a.v) nasihatine dönünüz:
“Cihad , şüphesiz ona hiçbir şey denk gelemez.”
Bu nasihatta , sizin için tüm kötülükleri isteyen (bu kötülükler ona dönsün) komplocu düşmanınızın ithal düşüncelerinden sizleri müstağni kılacak güzellikler var.
Dolayısıyla cihad hususunda yazılmış eserlerde çağdaş bazı yazarların bu hadisten etkilenerek yaptıkları gibi “büyük cihad” ya da “nefsle cihad” diye isimlendirmelerinden etkilenmemek gerekir.

Buradan benim nefisle mücadeleyi inkar ettiğim veya ona değer vermediğim kesinlikle anlaşılmasın. Aksine bu konu cihada teşvik , Allah yolunda ölme sevgisine has olup , iki şey arasında zihni bulandırmaktan uzak tutmak gerekir.Onu cihadın iki çeşidini söylediğimizde, sanki onlardan birini seçme serbestliğini veriyoruz.Acaba birini diğerine tercih ettiğimizde durum ne olur?
Bunu tasavvur edebiliyor musunuz?
Dedikleri gibi , her makama söz vardır. İslam ümmetinin hac rükunlarını öğrenmeye muhtaç olduğu , Zilhicce ayında Ramadan orucunun hükümlerinden bahsetmemiz hikmetten değildir.Halbuki iki konuda haktır ve ikisi de doğrudur.
İşte buradaki selefi salihinin anlayışları söyledikleri ve yazdıklarındaki fıkıhları ortaya çıkıyor.Cihad ile ilgili kitaplarında ; Allah yolunda cihad etmenin fazileti , Allah yolunda ölmenin fazileti , sahabe ve onlara tabi olanların kahramanlık haberlerinden başka bir şey bulamazsınız. Bununla birlikte nefisle mücadele etme tarafını da ihmal etmezler .Onun için ayrı bir mevzu tahsis edip ismini de “zühd” koymuşlardır. Konuyu daha fazla dallandırıp budaklandırmadan burada bitirmemiz yerinde olacaktır. Forumdaki arkadaşlarımız bilirler ki Allah rasulu sözü geçen hadisi cihaddan gelirken söylediği rivayet edilir. Sizde cihada gidin sonra söyleyin.Hem sünnet de budur. Rasulullah bile küçükten başlamıştır ! Merdivene çıkmaya en son basamaktan başlanmaz . Bu böyle bilinmeli.


Kaynak:www.filistininsesi.com
 
F Çevrimdışı

Filistinim

Üye
İslam-TR Üyesi
CİHAD ŞARTLARI ve HÜKMÜ

Cihada ilk önce Müslümanların başlaması - düşman başlamasa bile farz-ı kifayedir. Müslümanların bir kısmı tarafından düşmanın şerri def edilirse cihad farz-ı kifaye , def edilemezse farz-ı ayn olur.
“Köle ve kadın bile olsalar Müslümanların bir kısmı tarafından bu cihad yapılırsa , diğer bütün Müslümanlardan düşer. Şayet hiçbir vakitte hiç bir kimse tarafından cihad vazifesi yapılmazsa , terk etmeleri sebebiyle mükellef kimselerin hepsi günahkar olur.Bundan mesela Anadolu halkının cihad etmesiyle Hindistan ahalisinden farziyyetin düşeceği anlaşılmasın.Çünkü düşmanın şerri def edilinceye kadar sırasıyla yakın bulunan beldelerdeki Müslümanlara cihad farz olur. Müdafaa ancak bütün Müslümanların savaşmasıyla olursa namaz , oruç gibi cihad da mükellef olan bütün Müslümanlara farz-ı ayn olur. Bir cenazeyi techiz ve tekfin etmek de bunun gibi sırasıyla yakın bulunan beldelerdeki Müslümanların üzerine lazımdır. Bu bahsin tamamı Dürer’dedir.
“Müslümanların bir kısmı tarafından düşmanın şerri def edilirse ilh ….”
Yani hududlardan birinde çıkan bir harbi önlemek için orada bulunan İslam kuvveti kifayet ettiği takdirde cihad farz-ı kifaye olup bütün Müslümanların silah altına alınmasına lüzum görülmez.Eğer harb sahasında bulunan İslam kuvveti kifayet etmezse , harb mıntıkasında ve civarında bulunan bütün efrad harb için seferber haline getirililir ve cihad bir farz-ı ayn olur.

“Allah-u Teala’nın … kavl-i kerimi ilh….” Cihadı emreden ayeti kerimeler şu tertip üzere indirilmiştir:

“Şimdi sen ne ile emrolunuyorsan (kafalarını çatlatırcasına) apaçık bildir.” (Hicr 94) buyurmuştur.
Sonra İslam dinine güzellikle ve tatlılıkla davet emredilmiştir. Nitekim Allah-u Teala :

“(İnsanları) Rabbinin yoluna hikmetle güzel öğütle davet et ! Onlarla mücadelenin en güzelini yap.” (Nahl 125) buyurmuştur.
Bundan sonra savaşa izin vermiştir. Nitekim Allah-u Teala :
“Kendilerine karşı harb açılan Müslümanlara zulme uğradıkları için cihada izin verilmiştir.” (Hac 39) buyurmuştur.
Daha sonra düşman harb açtığında onlara karşı koymakla emrolundu.Nitekim Allah-u Teala: “Düşmanlar sizi öldürürlerse siz de onları öldürün” buyurmuştur .

Bundan sonra haram olan aylar geçmek suretiyle cihad emredildi. Nitekim Allah-u Teala :

“(Dokunulması) haram olan aylar çıktığı zaman , artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün” (Tevbe 5) buyurmuştur.

En son bütün zamanlarda ve bütün mekan (yer)larda cihad farz kılındı . Nitekim Allah-u Teala: “Size harb açanlarla Allah yolunda siz de muharebe edin .Fakat aşırı gitmeyin . Şüphesiz ki Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara 190) buyurmuştur.Bu bahsin tamamı Es-Siyerü’l Kebir şerhindedir.

“Müslümanların bir kısmı tarafından bu cihad yapılırsa ilh…” Yani cihad ölüyü yıkamak , kefenlemek, cenaze namazını kılmak ve selam almak gibi farz-ı kifayeler. Mükelleflerin hepsine birden farz kılınmıştır.Bundan dolayı farz-ı kifaye bir kısım Müslümanlar tarafından yapıldığı takdirde diğer Müslümanlardan düşer.Çünkü farz-ı kifayeden maksad yapılmasıdır. Mükelleflerden hiç biri bunu yapmazsa , bunu bilen ve mükellef olan bütün Müslümanlar günahkar olur.
Farz-ı ayın böyle değildir.Çünkü farz-ı ayın mükellef olan Müslümanlardan her biri üzserine ayrı ayrı farz kılınmıştır.Bundan dolayı farz-ı ayın bir kısım Müslümanlar tarafından yapıldığı takdirde diğerlerinden düşmez.Bunun için farz-ı ayın , farz-ı kifayeden efdaldir.
“Düşman İslam memleketine hücum ederse ilh…” Yani düşman İslam beldelerinden bir beldeye ansızın girerse , cihad farz-ı ayn olur . Bu hale “nefir-i amm” denilir. “İhtiyar” adlı kitabta : “Nefir-i amm ; bütün Müslümanlara muhtaç olunmasıdır” diye tarif edilmiştir.
“Bütün Müslümanların cihada çıkması ilh ….” Yani kadınlar kocalarından , köleler efendilerinden ,borçlular alacaklılarından izinsiz çıkarlar.
İmam Serahsi : “Nefir-i ammede cihad edebilecek baliğ olmayan çocukların cihada çıkıp savaşmalarında her ne kadar ana–babaları razı olmasalar bile - bir beis yoktur “ demiştir “Cihadın vacib olması için ilh…” Yani bir kimseye cihadın vacib olması için silah kullanmaya kudretinin bulunması , erzaka ve gideceği yer sefer müddeti kadar olursa bineğe malik olması şarttır. Harb olduğunu bilmesi de şarttır. Kadihan , Kuhistani .
REDDÜL – MUHTAR ALE’D –DÜRRİ’L – MUHTAR
Müellifi : İBN-İ ABİDİN

CİLT 8 SAYFA 374 - 381

Tercüme : Ahmed Davudoğlu Şamil yayınevi


CİHAD ve NEFİR
Bazı alimler : “Cihad , düşman topluluğu saldırmadan önce , nafile ; düşmanlar saldırdıktan sonra ise, farz-ı ayn ‘dır” demişlerdir.
Alimlerin ekserisi ise : “Cihad , her halde , fazdır : Düşmanın saldırmasından önce, farz-ı kifaye ; saldırmasından sonra ise , farz-ı ayın’dır. “ demişlerdir. Sahih olan kavil de budur.
NEFİR NEDİR?

Nefir : Istılahta , bir beldede bulunan Müslüman halkın ; canlarına , mallarına , çoluk ve çocuklarına saldırmak üzere , düşmanın gelmekte olduğundan haberdar edilmesidir.

Böyle bir haber alınınca , o belde halkından , gücü cihada yeten her şahsa , cihad etmek üzere çıkması farz olur.

Böyle bir haberden önce , kişinin cihada çıkmaması hususunda , ruhsat ve genişlik vardır. Böyle bir haber gelince de , şarktan garbe , bütün İslam alemine , cihad farz-ı ayn olmaz. Bu durumda ancak , düşmana en yakın olan ve cihada gücü yeten Müslümanlara , cihada katılmaları farz-ı ayın olur.

Bu durumda , düşmana uzak olanlara ise , cihad farz-ı kifaye olur; farz-ı ayın olmaz. Bu gibi kimseler için , cihadı terk etme genişliği de vardır.

Fakat , düşmana yakın olanlar , -cihaddan – aciz olur ve düşmana mukavemet edemezlerse veya tembellik ettikleri için , diğer Müslümanların cihada katılmalarına ihtiyaç hasıl olursa ; bu durumda , bunlara yakın olanlara ve bu sıra ile , şarkta ve garbte İslam aleminin her yanında bulunan Müslümanlara , cihad , , farz-ı ayın olur.
FETAVAYİ HİNDİYYE Tercüme : MUSTAFA EFE Cilt 4 Sayfa 137- 138 – 249 Akçağ yayınları

CİHADIN LÜGAT VE TERİM MANASI
Cihad lugatta: (cehede), (yechedu), (cehden veya cühden) kökünden gelmiştir, (cehede) fiilinin masdarı (el-cühdü) damme ile veya fetha ile olup vus'at (güç) veya takat manasına gelir. Denilmiştir ki: (el-cühdu) dammeli olduğu zaman vus'at ve takat manasına, (el-cehdu) fethalı olduğu zaman meşakkat manasına gelir. (El-celdu) fethalı olduğu zaman en son had manasına da kullanılır. Ayetle "En son hadde kadar yemin ettiler" yani "çok kuvvetli bir şekilde yemin ettiler" (el-cuhdu vel-cihadu) lûğatta: İnsanın iyi şeylere nail olması veya kötülüklerin defi için var gücüyle bütün takatini sarf etmesi manasına gelir.( Lisanül Arab, Kamus ül Muhit )
Şer'an ve ıstılahen cihad: Dört mezhebin fukahası, cihadın, savaş ve savaşta yardımlaşma manasında müttefiktirler.

Şimdi dört mezhebin fukahasının tariflerini takdim edelim:
1- Hanefi mezhebine göre; İbnu Humam, Fethul Kadir de (5/187) şu ibareyi zikreder "Cihad: Kâfirleri, hak olan dine davet etmek ve kabul etmezlerse onlarla savaşmaktır." Kaşani ise Bedai isimli eserinde (9/4299) şöyle demiştir. Cihad: "Allah yolunda canla, malla, dille savaş yapmak suretiyle bütün gücün ve takatın sarf edilmesidir."
2- Malikilerde cihad: İ'la-i kelimetullah için müslümanların, kendileriyle anlaşma yapmadıkları (yani zımmilerin dışındaki) kafirlerle savaşması veya o savaşta hazır bulunması veya kafirlerle savaşmak için topraklarına girmesidir. (Haşiyetul adevi/Essaidi 2/2, Eşşerhüs sağir/Ekrab-ul mesailik/Edderdir 2/267)
3- Şafiilere göre: Bâcûri demiştir ki: "Cihad; Allah yolunda savaşmaktır."(Elbacüri/ İbnu'l Kasım 2/261l) İbni Hacer ise: "Şer'an, kafirlerle savaşta gayret sarf etmektir." demiştir. ( Elfeth 6/2)
4- Hanbelilere göre Cihad, kafirlerle savaşmaktır. Umdetül fıkh (s.166) ve Muntehaliradat (1/302) isimli kitaplarda cihad şu şekilde tarif edilmiştir. "İ'la-i kelimetullah için güç sarf etmek ve savaşmaktır."
Özet olarak;
Cihad savaş manasına gelir. Fi sebilillah kelimesinde ilk akla gelen şey cihaddır.
İbni Rüşt Mukaddimesinde (1/369): (Kılıçla cihad: Din için müşriklerle savaşmaktır. Kim ki kendini Allah için yorarsa O'nun yolunda cihad etmiş olur ve cihad sadece Allah yolunda olur. Cihad kelimesi söylendiğinde ancak ve ancak kafirler İslama girinceye veya cizye verinceye kadar kılıçla mücadele etmek anlaşılır.)
İbni Hacer, Fethul Bari de (6/29) şöyle demiştir; fi sebilillah lafzından ilk akla gelen şey cihaddır.
Şeyh Abdullah Azzam / Cihad Ahkâmı
MUHAMMED SURESI 20- İman edenler: "Keşke cihad hakkında bir sûre indirilse." derlerdi. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de, içerisinde savaş zikredilince kalplerinde hastalık olanların ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Oysa onlar için ölüm yaşamaktan daha uygundur.
Ebu Hureyre’den (r.a) rivayetle Nebi’ye (s.a.v) soruldu:
“Allah yolunda cihad etmeye denk ne var?”
“Güç yetiremezsiniz” dedi. Üçüncüsünde :
“Allah yolunda cihad edenin misali , Allah yolunda cihad edenin , evine dönünceye kadar gündüzleri oruçla , geceleri de ibadet ve kıyamla geçiren adamın misali gibidir” dedi.
(Müslim, İmare: 29 ; Tirmizi , Cihad : 1)

Kaynak: www.filistininsesi.com
 
F Çevrimdışı

Filistinim

Üye
İslam-TR Üyesi
DAVA ADAMI NASIL OLMALI

Bir ferdin, bir müslümanın, karakter ve kabiliyeti ne boyutta ise, ilmi ve irfanı hangi seviyede ise, o boyut ve seviyede bir cemaat meydana getirirler. Şuurlu ve basiretli fertler, şuurlu ve basiretli cemaatleri oluştururlar.

Dâva ve gâyesini iyi bilen fertler, onun yeryüzüne hakim olması için gayret gösteren kişiler, dâva ve gâyesini iyi bilen ve onu yeryüzüne hakim kılacak cemaatleri meydana getirirler.

Unutmamamız gerekir ki dâva ve gâyesine gönül veren gerçek dâva erleri, dâvasına gönül veren ve onu samimiyetle omuzlayan cemaatleri meydana getirirler

Madem ki "Cemaatsiz İslâm olmaz" ve "Cemaate bağlanmak şart" ise, o halde cemaate bağlanacak olan fertlerin konumu ve yapısı da o derece önemlidir.
İşte bunun içindir ki biz de bu yazımızda gerçek bir dâva erinde bulunması gereken vasıfların neler olduğunu izah etmeye çalışacağız.

Gerçek bir dâva erinde bulunması gereken önemli vasıflardan birisi:

"....DÂVA VE GÂYESİNİ İYİ BİLMELİDİR..."

Gâyesini iyi bilen kimseler, gâyesini iyi bilen cemaatler meydana getirirler.Onun için, akıllı ve basiretli bir müslüman dâva ve gâyesini iyi bilen bir müslüman olmalıdır. Dâvasına, bir başkası veya tâbi olduğu cemaatin lideri doğru dediği için doğru demesinden ziyâde, o dâvanın Kur'an ve Sünnet çizgisinde, doğru olduğuna kanaat ve delil getirmelidir. İyi bilmelidir ki delilsiz, körü körüne takip edilen gâye ve dâvaların akibetleri de kördür.Yine iyi bilmelidir ki; sâdık dâvaların muhakkak ki sâdıklığına dâir delilleri olur. Rabbimizin bir âyeti celilesinde buyurduğu gibi:

"...De ki: Eğer davanızda sâdıklar iseniz delilinizi getirin." (Bakara Sûresi: 111)

Şu halde dâva ve gâyesini iyi bilen bir fert, dâva ve gâyesinin doğru olduğunu iddiâ etmekle birlikte isbatını da yapmalıdır.Birçok kimsenin yaptığı gibi, hangi gâye ve dâvayı temsil ettiğinden habersiz olmamalıdır.Attığı adımın ve tuttuğu yolun nereye vardığını iyi bilmelidir.

İkinci olarak, gerçek bir dava adamında bulunması gereken vasıflardan birisi de:

"...DÂVASINI DERT EDİNEN BİR YAPIYA SAHİP OLMASIDIR..."

Gerçek bir dâva adamı, dâvası uğruna uykularını kaçırdığı gibi, onu başkalarına anlatma ve aktarmada da rahatını kaçırmalıdır. Dâvasına karşı yapılan saldırılara set olduğu gibi, onu ortadan kaldırmaya yönelik her türlü vesileye de set olmalıdır.İyi bilmelidir ki, dert edinilen gâye ve dâvaların yüceldiği gibi, davasını dert edinen fertlerin de makam ve şerefleri yücelir.

Ve yine iyi bilinmelidir ki, dert edinilip uğruna gayret gösterilmeyen gâyeler yerinde durduğu gibi, dâvasını dert edinmeyenlerin makam ve dereceleri de yerinde sayacaktır.

Dâvasını dert edinen bir ferdin en büyük gâyesi, Kur'an ve Sünnet'in yaşanması ve yaşatılması olmalıdır.Bu uğurda koşmalı ve yorulmalıdır.

Dâva erinin vasıflarından biri de:

"....BÂTILIN KARŞISINDA SUSMAMASI..."

Gerçek basirete sahip olan dâva eri, bâtılın karşısında asla susmaz.O, hakkı haykırdığı gibi, hakka yardımdan da geri durmaz.Dinin sevmediği şeyleri sevmediği gibi, onların toplumunda yayılmasına da râzı olmaz.O her zaman münkeri değiştiren biri olmaktan geri durmaz.O, bu görevi terkeden korkaklara gelecek ilâhî belânın kendisine de isâbet edeceğinden korkar.O, Allah Rasûlü-sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu hadisini aklından çıkarmaz:

"Hakkı gördüğünde söylemekten ve o büyük günü hatırlamaktan sizi insanlara olan korkunuz engellemesin.Çünkü bu,ecelinizi yaklaştırmayacağı gibi,rızkınızı da daraltmaz."(İbn-i Mâce ve Tirmizi)

Evet, sâdık bir dava adamı hakkı anlatmada onu bir başkasına ulaştırmada aktiftir. O, soru sorulunca cevap verilir diye beklemez.O her an bir sohbet ortamı oluşturmayı arar.Oturduğu meclislerdeki gayri islamî sohbet ortamlarını "acaba bunu nasıl islami bir sohbete çevirebilirim" diye gayret sarfeder, bunu yapamazsa oradan uzaklaşır.Çünkü çok iyi bilir ki, münkeri işleyen bir toplulukla, sadece tebliğ için yanyana gelinir.Bunun aksi ise Allah Teâlâ’nın onların kalplerini yanyana getirmesi demektir.

Yine, gerçek bir dâva erinde bulunması gereken vasıflardan biri de:

"....CİDDÎ OLMASIDIR...."

Dâvasını seven, dâvasına gönül veren bir insan kayıtsız ve laçkalıktan uzak ciddi bir yapıya sahip olması gerekir.Gereksiz yere konuşmayan, konuştuğunda ise hakkı konuşan olmalıdır.Soru sorulmadan ortaya atılan, başkalarına sorulan sorulara cevap vermeye çalışan biri olmaktan uzak durmalıdır.O, ciddiyeti her zaman ön planda tutmalıdır.İyi bilmelidir ki, ciddiyetten uzak fertlerin oluşturdukları cemaatler, kayıtsız ve laçka cemaatlerdir.

Dâva ve gâyesi istikametli olan bir ferdin ciddiyete kayıtsız kalması düşünülemez.Dâva ve gâyesi şerefli olan her ferdin, ciddi ve şerefli olma mecburiyeti vardır.Çünkü inandığı dâva ile o çirkin vasıf, birbirine yakışmayan şeylerdir.Dâva adamı ciddi olmalıdır,diğer bir vasfı kendisinden kaybetmiş ise, dâvasını bir başkasına ulaştırmada etkili olmayacağını unutmamalıdır.

Ağır başlı olmalıdır. Söz ve davranışlarıyla başkasını rahatsız etmemelidir.Şakalarında haddi aşmamalıdır.

"....KORKMAMALIDIR...."

Şuurlu bir dâva adamı, Allah'tan başkasından korkmamalıdır.Dâvasını yaşamada, onu bir başkasına anlatma ve aktarmada, hiç kımseden çekinip korkmamalıdır.Şeytanın vesveselerine kulak verip 'Aman ben bunu söylersem bana' şöyle derler, şunu yaparsam bana eziyet ederler..." gibi şeylerden etkilenmemelidir.

Onun korkusu mahluktan değil, hâlıktan (yaratıcıdan) olmalıdır.Çünkü mahluk'un değil hâlıkın cennet ve cehennemi vardır.

Gerçek bir dâva eri, her zaman atak ve cesur olmalıdır.Dinine yapılan saldırılara karşı koymalı, onlara engel olmalıdır.

Dâva, erinin meziyetlerinden birisi de:

".....UYANIK OLMALIDIR....."

Dâvasını dert edinen bir insanın mutlaka uyanık olması gerekir.Cin ve insan düşmanlarının çok olması hasebi ile o, girişinde çıkısında, tebli¬ğinde, münazarasında çok uyanık olmalıdır. Anlatacağı konuların yerini ve zeminini iyi ayarlamalıdır.Her gördüğüne her meseleyi anlatmamalıdır. Uyanık bir muvahhid, sorulan sorularla karşı tarafın niyetini iyi keşfetmelidir. O, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu hadisini aklından çıkarmamalıdır.Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

"Mü'min bir yılan deliğinden iki defa sokulmaz"

Uyanık müslüman, her an tedbirli olmalıdır. Takdiri ise Allah'a bırakmalıdır. O'ndan yardım beklemelidir, ne kadar gayret sarf ederse etsin, ne kadar tedbir alırsa alsın daimâ Allah'ın kuvvet, yardımcı ve desteğine muhtaç olduğunu da unutmamalıdır.

Yine, dâva erinde muhakkak ki şu meziyetin de olması gerekir.

"...YUMUŞAK VE LATİF OLMALIDIR..."

Dâva ve gâyesini İyi bilen, onu dert edinen, bâtılın karsısında susmayan, Allah'tan başkasından korkmayan ciddi ve uyanık dâva adamı muhakkak ki yumuşak ve lâtif olması gerekir.

O, iyi bilmelidir ki yumuşak ve latif muamele, her iyiliğin başıdır.Yine iyi bilmelidir ki bu, hasletler ahlâkı güzelleştirdiği gibi insanı diğer insanlara yaklaştırır ve onu sevdirir.Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- yumuşaklık ve letafetten o kadar sözetmistir ki, onun bu konudaki sözlerini burada zikredecek olsak inanın sayfalarımız yetmeyecektir. Hatta bu meziyete o kadar önem vermiştir ki, onu her şeyin süsü kılmış ve bulunduğu her şeyi süslediğini beyan etmiştir. İşte İslâm, gerçek bir dâva erinde bunların bulunmasını ister ve sever.Çünkü, dâva adamı muhakkak ki dâvasını bir başkasına tebliğ edeceği için kendisini bu meziyetlerle süslemesi gerekir. Hepimizin de bildiği gibi, insanlar tabiatları gereği yumuşaklığa ve letafete sınırlar. Yine tabiatları gereği sertlik ve kabalıktan da nefret ederler.

Allah Teâlâ bunu bir âyet-i celilesinde şöyle dile getirmektedir:

"...Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi..." (Ali İmrân:159)

İşte dâvasını dert edinen, onu insanlara ulaştırmaya gayret gösteren her dâva erinin düsturu bu olmalıdır.

"......DAVASINA DESTEK OLMALIDIR."

Samimi bîr dâva adamı, dâvasını mânevi olarak desteklediği gibi, maddî olarak da desteklemesi gerekir.Yapılan hizmette muhakkak ki maddi harcamalar eksik olmaz. O halde samimi dâva erleri bunu gözününde bulundurup "yarım hurmayla da olsa, nefsini ateşten satın almaları" gerekir. Eğer arabası varsa, onunla o çorbada bir tuz olmayı arzu etmesi gerekir. Eğer yemek vermeye gücü varsa, onunla bir sohbet ortamı ayarlamayı arzu etmesi gerekir.

Küçük bir kitapçıkla olsun, ister bir fotokopi seklinde olsun, insanlara dâvasını anlatmada ve aktarmada cemaatine yardımcı olması gerekir.

Sözün özü, samimi bir dâva eri hayır çeşitlerinin hiç birisinde cimrilik etmez. Zira Allah için ne harcarsa onun karşılığını kat kat alacağını çok iyi bilmesi gerekir.

"Mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren bir tanenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah'ın lütfü geniştir, (her şeyi) hakkıyla bilendir." (Bakara Sûresi: 261)

" (Allah yolunda) harcadığınız şeyin yerine O (Allah) daha iyisini koyar.O rızık verenlerin en hayırlsısıdır." (Sebe Sûresi: 39)

"Gece ve gündüz, gizli ve açık olarak mallarından infak edenler, işte onlar için Rabları katında mükafatlar vardır; onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar." (Bakara Sûresi: 274)

Dâvasını dert edinen bir fert, Allah yolunda yapmış olduğu harcamaların, malından hiçbir şeyi eksilttiğine inanmaz ve bu konuda hiçbir tereddüt ve şüphesi olmaz.O, Rabbinin şu âyet-i celilesini aklından çıkarmaz:

" (Allah yolunda) harcadığınız şeyin yerine O (Allah) daha iyisini koyar.O rızık verenlerin en hayırlsısıdır." (Sebe Sûresi: 39)

Evet, ey dâvasını dert edinen onun sorumluluğunu omuzlarında hissedenler unutmayın ki, gerçek kalıcı mal, karlı kazanç, Allah yolunda yapılan harcamalardır.

Dâva erinde bu bulunması gereken vasıflardan biri ele;

".....CEMAATÇİ BİR YAPIYA SAHİP OLMASIDIR...."

Cemaat olayı bütün beşeriyetin üzerinde hassasiyetle durduğu önemli bir olaydır. Bu konunun önemini kavrayan tüm dâva erleri şunu iyi idrak etmelidir ki; fertlerin ulaşmadığı ve elde edemediği birçok iyilik ve sevaba, ancak cemaatler ulaşır ve elde ederler.Hatta bundan dolayıdır ki sadece İslâm dîni değil, bütün bâtıl din ve fikirler, cemaat olayı üzerinde titizlikle dururlar. Tabi ki İslâmın istediği cemaat anlayışıyla diğer fikirlerin istemiş olduğu cemaat anlayışı farklıdır.

İslâm, kuru bir kalabalıktan, kelle topluluğundan ziyâde, az ve öz olsun, ihlaslı, samimi, ciddi fertlerin yanyana gelmesine önem vermiştir. Yani çokluk ve kalabalıktan ziyâde bir kişi olsun, iki kişide olsun eğer onlar tevhidi çizgide iseler, onlara önem vermiş ve onları cemaat saymıştır. Aynen İbrahim-aleyhisselâm-ı tek başına bir ümmet, bir cemaat saydığı gibi. (Nahl Sûresi: 120).

İşte bu noktadan hareketle,tevhidi anlayıp kavrayan bir ferdin mutlaka cemaate bağlanmada bir sorumluluğu vardır. Hatta bu onun içina önemli farizalardan birisidir. Çünkü Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

"Cemaate sarılın (cemaate yapışın).Fırkalaşmadan, bölünmeden sakının.Çünkü şeytan tek kişiyle beraberdir. İki kişiden daha uzaktır" ( Tirmizi: 4c.2254 - Beyhaki : Şuabul,Îmân )

Başka bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

"...Her kim cennetin ortasını ve yüksek olan yerini istiyorsa, cemaate sarılsın.” ( Tirmizî C. 4 2254 )

Yine bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ın eli cemaatin üzerindedir (yani müslümanlar bir olurlarsa, Allah’ın koruması ve yardımı onlarla beraber olur)." ( Tirmizi 4.C.2256 )

Cemaat halinde yaşamanın gerçekten zikredilemeyecek kadar yararları vardır. Bunların en önemlisi bilindiği gibi bir şahsi manevi teşekkül ettirmesidir.Çünkü insanoğlu gerek cüssesi itibari ile, gerekse iradesi itibariyle çok zayıf ve cılız bir yapıya sahiptir.Bundan dolayıdır ki, yanyana gelmeleri, maddi olsun manevi olsun her iki konuda da yardımlaşmaları zaruridir.

İşte dâva ve gâyesine samimiyet gösteren bir ferdin mııhakkak ki cemaati bağlılık gâyesi taşıması gerekir.

Artık bu zikredilenlerin dışında samimi bir dâva erinde bulunması gerekli olan meziyetler vardır. Biz inşaallah bu kadarı ile şimdilik iktifa edelim.

Rabbimiz bizleri bu zikrettiğimiz meziyetlerle donatıp, kendi yolunda ve uğrunda bize verdiği canı alsın. (Âmîn )
alıntıdır

Kaynak: www.filistininsesi.com
 
F Çevrimdışı

Filistinim

Üye
İslam-TR Üyesi
HAMAS'TAN, İSLAMİ UYANIŞ HAREKETİ MENSUPLARINA ÖĞÜTLER


1. Halis niyete ve her türlü hileden uzak bir doğruluğa sahip olma¬lı, gösterişten uzak bulunmalısın.

2. Her gün Kur'an'dan "bir cüz oku.

3. Bir ayet de olsa Kur'an'dan her gün bir şeyler ezberle.

4- Sabah ve akşam zikirlerine devam et.

5. Gündüz ve gece zikirlerine (evrad halinde) devam et. Yemek duasını, elbise giyme duasını, evden çıkarken okunan duayı, camiye girerken ve çıkarken okunan duayı, uykuya yatarken okunan duayı vs. okumayı ihmal etme.

6. Celaleyn Tefsiri yahut Taberi'nin Muhtasarı gibi küçük bir tefsiri ve Riyazu's Salihin'i ezberle.

7. Münir el-Gadban'ın Peygamber (s.a.s)'in Siretinde Hareket Metodu adlı kitabını oku.

8. Yusuf el- Kandehlevi'nin Hayatu's Sahabe adlı eserini oku.

9. Seyyid Sabık'ın Fıkhu's- Sunne'sini oku.

10. Dr. Muhâmmed Na'im Yasin'in, Yeminler, Hükümleri ve Bozan Şeyler, adlı kitabını oku.

11. Mahmud Şakir'in İslam Tarihi'ni oku.

12. Dilini koru, hatalarına ağla.

13. Vaktini boşa harcama. İslami eserleri Özellikle Hasan el- Benna'nın risalelerini, Seyyid Kutub'un, Sa'id Havva'nın, Mustafa Meşhur'un, Kardavi'nin, Fethi Yeken'in, Mevdudi'nin, Muhâmmed Ebu Faris'in, Ahmed Nevfel'in, Muhâmmed Ahmed er Raşid'in ve Casim Muhelhel'in eserlerini mütalaa et.

14. Sen uzuvlarını günahlardan koru, Allah seni devamlı dinç ve güçlü kılar, bu hal üzere muhafaza eder.

15. Mü'minlerden başkasını arkadaş edinme, yemeğini de ancak takva sahipleri yesin.

16. Haramlardan kaçın. Özellikle kadınlarla ilgili olanlardan uzak dur. Peygamber (s.a.s) " Benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım" buyuruyor.

17. Erken uyu, erken kalk. Fecr vaktinden sonra uyuma.

18. Gece namazlarına devam et.

19. Cihada niyetli ol, onun İçin hazırlığını yap ve onun için gereken şekilde hazırlan.
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
Frm. Yöneticisi
maşallah nekadar güzel bir konuya değinmişsin Allah razı olsun kardeşim çok güzel açıklamalar. selametle . çalışmaların devam etsin inş.s.a.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt