CİN VE İNSANLARIN YARATILIŞ HİKMETLERİ
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat: 56)
Bu ayetten anlaşılıyor ki, insanların ve cinlerin yaratılış gayesi, yalnızca Allah'a ibadet etmektir.
İbadetin ifade ettiği mana; belirli hareketleri, belirli zamanlarda yapmanın ötesinde, çok daha geniş ve kapsamlıdır. İbadet, doğrudan doğruya insanın varoluşunun gayesini ve insan hayatının hedefini teşkil etmektedir.
Bazı alimler; "sadece bana ibadet etsinler diye" ayetini, "beni tevhid etsinler diye" şeklinde tefsir etmişlerdir. Bu doğrudur.
Bazı alimler ise; "emrettiğimi yerine getirerek, yasakladığımı terketmek suretiyle bana boyun eğsinler diye" şeklinde tefsir etmişlerdir.
Allah-u teala'yı tevhid etmek, O'na itaat etmektendir. Buna göre bu iki açıklama arasında bir çelişki yoktur.
İşte insanların ve cinlerin yaratılış hikmeti budur...
Bu ayetten anlaşılıyor ki insanların ve cinlerin yaratılış gayesi; sadece Allah-u teala'ya ibadet etmek ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır.
İbâdetin en yüce rüknü tevhiddir. Tevhid yerine getirilmezse ibadet emri yerine getirilmiş sayılmaz.
Bu ayet tevhidin ne kadar önemli ve değerli olduğunu gösterir. Çünkü insanlar ve cinler onun için yaratılmış ve onsuz asla ibadet geçerli sayılmamıştır. Bu ise; tevhidin yüceliğine ve önemine delâlet eder.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur." (Nisa: 116)
Allah-u teala bu ayette kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamayacağını, yani; ibadetlerden herhangi birisini kendisinden başkasına veya kendisiyle birlikte bir başkasına yapan kimseleri affetmeyeceğini, fakat sadece kendisine ibadet eden, bununla birlikte bir takım haramları işleyen kimselerden ise dilediklerini bağışlayacağını haber veriyor.
Yine bu ayette; ibadetleri kendisinden başkasına veya kendisiyle birlikte bir başkasına yaparak şirk koşanların derin bir sapıklıkta olduklarını da haber veriyor.
Allah-u teala bir başka ayette şöyle buyuruyor:
"Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın." (Nisa: 36)
Allah-u teala bu ayette de hiçbir şeyin kendisine ortak koşulmaksızın sadece kendisine ibadet edilmesini emrediyor.
Ayeti kerimede ilk olarak, Allah'a ibadet emri, ikinci olarak da Allah'tan başkasına ibadet yasağı bildiriliyor. İbadetin gerçek anlamını bulabilmesi için bu iki şartın aynı anda olması gerekir.
Nitekim Allah:
"...O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın" derken, ister bir meleğe, ister rasule, ister insana, ister hayvana, ister şeytana ve isterse bunlardan daha başka akla gelebilecek neye olursa olsun, kendisinden başkasına ibadet etmeyi yasaklıyor.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Muhakkak ki her ümmete; "Allah'a ibadet edin ve tâguttan kaçının" (desinler) diye bir Rasul gönderdik. Böylelikle onlardan kimine Allah hidayet verdi. Onlardan kiminin üzerine de sapıklık hak oldu. Artık yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonu görün." (Nahl: 36)
Ey Allah'ın kulu!
Dünyaya ibadet etme ve bil ki; dünyaya ibadet etmek şöyle olur:
Eğer insanın arzusu dünya ise ona yani dünyaya ibadet etmiş olur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in buyurduğu gibi:
"Dinar kulu mutsuz olsun, dirhem kulu mutsuz olsun, elbise kulu mutsuz olsun." (Buhari)
Ve bil ki!
İbadet tevhide dayanır. Tevhidsiz ibadet, Allah'ın kabul ettiği ibadet değildir, batıldır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Ben ortakların şirkten en müstağni olanıyım. Kim bir amel yapar, buna benden başkasını da ortak kılarsa, onu ortağıyla baş başa bırakırım."(Müslim)
Kureyş müşrikleri Allah-u teala'ya ibadet ederlerdi. Öyle ki onlar Kâbeye tavaf eder, namaz kılar ve sadaka verirlerdi. Fakat onların bu ibadetleri Allah-u teala'nın istediği şekilde değil, şirk karışmış bir vaziyette idi. Bundan dolayı yaptıkları ibadetler bir hiç sayıldı. Zira ibadetlerine şirki karıştırmak suretiyle tevhidi sağlayamamışlardı.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"De ki: "Gerek gönüllü olarak ve gerekse gönülsüz olarak infak edin, sizden asla kabul edilmeyecektir. Muhakkak ki siz, fasıklar kavmi oldunuz. İnfaklarının kendilerinden kabul edilmesini onlara engelleyen şey; Allah'ı ve O'nun rasulünü inkar etmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri ve istemeyerek infak etmeleridir." (Tevbe: 53-54)
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat: 56)
Bu ayetten anlaşılıyor ki, insanların ve cinlerin yaratılış gayesi, yalnızca Allah'a ibadet etmektir.
İbadetin ifade ettiği mana; belirli hareketleri, belirli zamanlarda yapmanın ötesinde, çok daha geniş ve kapsamlıdır. İbadet, doğrudan doğruya insanın varoluşunun gayesini ve insan hayatının hedefini teşkil etmektedir.
Bazı alimler; "sadece bana ibadet etsinler diye" ayetini, "beni tevhid etsinler diye" şeklinde tefsir etmişlerdir. Bu doğrudur.
Bazı alimler ise; "emrettiğimi yerine getirerek, yasakladığımı terketmek suretiyle bana boyun eğsinler diye" şeklinde tefsir etmişlerdir.
Allah-u teala'yı tevhid etmek, O'na itaat etmektendir. Buna göre bu iki açıklama arasında bir çelişki yoktur.
İşte insanların ve cinlerin yaratılış hikmeti budur...
Bu ayetten anlaşılıyor ki insanların ve cinlerin yaratılış gayesi; sadece Allah-u teala'ya ibadet etmek ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır.
İbâdetin en yüce rüknü tevhiddir. Tevhid yerine getirilmezse ibadet emri yerine getirilmiş sayılmaz.
Bu ayet tevhidin ne kadar önemli ve değerli olduğunu gösterir. Çünkü insanlar ve cinler onun için yaratılmış ve onsuz asla ibadet geçerli sayılmamıştır. Bu ise; tevhidin yüceliğine ve önemine delâlet eder.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur." (Nisa: 116)
Allah-u teala bu ayette kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamayacağını, yani; ibadetlerden herhangi birisini kendisinden başkasına veya kendisiyle birlikte bir başkasına yapan kimseleri affetmeyeceğini, fakat sadece kendisine ibadet eden, bununla birlikte bir takım haramları işleyen kimselerden ise dilediklerini bağışlayacağını haber veriyor.
Yine bu ayette; ibadetleri kendisinden başkasına veya kendisiyle birlikte bir başkasına yaparak şirk koşanların derin bir sapıklıkta olduklarını da haber veriyor.
Allah-u teala bir başka ayette şöyle buyuruyor:
"Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın." (Nisa: 36)
Allah-u teala bu ayette de hiçbir şeyin kendisine ortak koşulmaksızın sadece kendisine ibadet edilmesini emrediyor.
Ayeti kerimede ilk olarak, Allah'a ibadet emri, ikinci olarak da Allah'tan başkasına ibadet yasağı bildiriliyor. İbadetin gerçek anlamını bulabilmesi için bu iki şartın aynı anda olması gerekir.
Nitekim Allah:
"...O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın" derken, ister bir meleğe, ister rasule, ister insana, ister hayvana, ister şeytana ve isterse bunlardan daha başka akla gelebilecek neye olursa olsun, kendisinden başkasına ibadet etmeyi yasaklıyor.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Muhakkak ki her ümmete; "Allah'a ibadet edin ve tâguttan kaçının" (desinler) diye bir Rasul gönderdik. Böylelikle onlardan kimine Allah hidayet verdi. Onlardan kiminin üzerine de sapıklık hak oldu. Artık yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonu görün." (Nahl: 36)
Ey Allah'ın kulu!
Dünyaya ibadet etme ve bil ki; dünyaya ibadet etmek şöyle olur:
Eğer insanın arzusu dünya ise ona yani dünyaya ibadet etmiş olur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in buyurduğu gibi:
"Dinar kulu mutsuz olsun, dirhem kulu mutsuz olsun, elbise kulu mutsuz olsun." (Buhari)
Ve bil ki!
İbadet tevhide dayanır. Tevhidsiz ibadet, Allah'ın kabul ettiği ibadet değildir, batıldır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"Ben ortakların şirkten en müstağni olanıyım. Kim bir amel yapar, buna benden başkasını da ortak kılarsa, onu ortağıyla baş başa bırakırım."(Müslim)
Kureyş müşrikleri Allah-u teala'ya ibadet ederlerdi. Öyle ki onlar Kâbeye tavaf eder, namaz kılar ve sadaka verirlerdi. Fakat onların bu ibadetleri Allah-u teala'nın istediği şekilde değil, şirk karışmış bir vaziyette idi. Bundan dolayı yaptıkları ibadetler bir hiç sayıldı. Zira ibadetlerine şirki karıştırmak suretiyle tevhidi sağlayamamışlardı.
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
"De ki: "Gerek gönüllü olarak ve gerekse gönülsüz olarak infak edin, sizden asla kabul edilmeyecektir. Muhakkak ki siz, fasıklar kavmi oldunuz. İnfaklarının kendilerinden kabul edilmesini onlara engelleyen şey; Allah'ı ve O'nun rasulünü inkar etmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri ve istemeyerek infak etmeleridir." (Tevbe: 53-54)