Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

ÇOCUKLARIMA VASİYETİM - MEHMET EMİN AKIN

Ebu Muhammed ALİ Çevrimdışı

Ebu Muhammed ALİ

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
yenilogo.jpg

ÇOCUKLARIMA VASİYETİM
MEHMET EMİN AKIN

İslam’ın Anlamı


İnsan, yeryüzünde Allah’ın kendisine akıl, ilim, hikmet ile ibadet etmesi ve yeryüzünü iyilik ve adaletle ıslah etmesi için görevlendirdiği en seçkin yaratığıdır. İnsan, akıl sahibidir akleder, irade sahibidir karar verir. Zamanı ve eşyayı tanır. İyi ve kötü olanı birbirinden ayırt edebilir. Kötü ve insanlığa zararlı olandan uzak durup iradesini şer uğrunda kullandığı gibi, iyilik uğrunda da kullanabilir. Yaratılış itibariyle en güzel bir surette yaratılmıştır. Allah’ı tanır ve bunu aklıyla bilir. Aklın Allah’ı inkâr etmediğini, asıl aklı fıtratından uzaklaştıranın şeytan ve nefis olduğunu bilir.
İnsanı muhatap almayan şey, insana hayat Hakkı tanımadığı gibi, ona değer de vermez. İnsanın yeryüzünde en aziz ve hakkı hayat hakkıdır. Bunun için gerekli olan her şeyi Allah, tüm kullarının hizmetine vermiştir. Hiç kimse
gözlerimizle gördüğümüz ve göremediğimiz alemlerin boşuna yaratıldığını söyleyemez.
Akıl ve ilim bu alemdeki (bilebileceğimiz kadarıyla) gizliliklerin
anahtarıdır. Bu kadar alemler ve milyonlarca yıldan beri var olduğu iddia edilen
kâinat elli-altmış yıllık bir insan ömrü için yaratılmamıştır. Zira kâinattaki bunca
sırlar bu insanın kısa olan ömrüne sığmadığı gibi bu dar aklına da ağır gelir.
Bunun için de Allah’u Teala (Celle Celaluhu) kendini tanıtmak için Adem’den(as)
Muhammed ( sallalahu aleyhi ve sellem ) arasında insanları Allah’a davet edecek bir
çok rasul ve nebi görevlendirmiştir.
Akıllar farklı derecelerde yaratılmış olmasına rağmen hakikat,
değişmez, saklanamaz ve kendisinden kaçınılamaz olandır. Özetle söyleyecek
olursak Müslüman, bu çerçevede kendini, kâinatı ve çevresini tanır, tanıtır,
hizmet eder ve ettirir. Daha açık bir ifadeyle insanlığa ve aleme Allah’ın
gönderdiği ilmin ve hikmetin gösterdiği keyfiyet ve haysiyetle bakar. Zira
Müslüman her şeye kendisini yaratan ve ona akletme nimetini veren Rabbinin
ilmi dışında kainata bakamaz, bu onun Rabbine karşı yeryüzünde göstermesi
istenen kulluk vazifesinin özüdür.
Hayatımız, öleceğimiz güne kadar süren ve orada biten anlamsız bir
macera değildir.. Hayatın ve ölümün de ötesinde olan hayattır asıl olan. Biz
3
Müslümanlarca, hayat da , ölüm de Allah’ın bizim için en büyük
ayetlerindendir. Hayat ve ölüm akla ve inkârcı düşünceye karşı Allah’ın en güçlü
soruları ve ayetleridir.. Bu iki sorunun gerçek cevabı, Tevrat, Zebur, İncil ve
Kur’an’ın getirdiği yüce dindedir. Bu din İslam’dır. İslam; yani, gönül
rahatlığıyla ve aklın tüm özgürlüğüyle Allah’a iman anlamına gelen Din..İslam..
Allah’tan gayrısına kulluk edip Allah’a iman edilmez. İslam’ın dışındaki tüm
saptırılmış , hidayet ve Tevhid’den uzak inanış tarzlarının tamamı;ya insana, ya
da insanların heva ve heveslerine uyarak uydurdukları sahte ilahlara
tapınmaktadırlar. Kim, insanları ve özellikle de Müslümanları İslam’dan başka
bir inanç ve yaşayış tarzına davet ediyorsa ; o, ya kafir bir puta tapıcı, ya da
Allah’a ortak koşan bir müşriktir.. İnsanlara bu gözle bakıp Allah’ın tüm
insanlığın kurtuluşu için gönderdiği dini olan İslam’a da bu anlayışla iman edip
onun yücelmesi ve O’na iman edenlerin aziz ve düşmanlık edenlerin zelil olması
azmiyle iman etmeliyiz..
4
Vasiyetim
Bu girişten sonra beni çok iyi dinlemenizi istiyorum sevgili yavrularım:
Şimdi hem size, belki sizden başka çocuklara da faydası olabilecek birkaç
nasihatımı burada hem günahkâr nefsime, hem de sizlere bir vasiyet olarak
bırakmak istiyorum.
Öncelikle şunu iyi bilmelisiniz, ancak hayatınız ve malınız tehlikede
olmadıkça size yazdıklarımdan tamamen veya kısmen de olsa
vazgeçmemelisiniz.
Allah’ın üzerindeki hakkını bilin ve bu hakkı tüm insanların haklarından
daha üstün biliniz.. Bu hakkı yerine getirmek için gerekli ilmi, ameli ve ahlâkı;
Kur’an’dan ve Hz. Muhammed’in (sallalahu aleyhi ve sellem) Sünnetinden ve sonra da
O’nun (sallalahu aleyhi ve sellem) ashabından, yüce ve temiz ahlâklı din alimlerinden
ve onların kitaplarından öğreniniz.
Onların ilkleri, peygamberin ashabı ve onlardan sonra gelen, Kur’an ve
Sünneti kendilerine rehber edinen Müctehid, İmam ve alimlerdir. Bunların en
ileri gelenleri sahabeden sonra (Allah onlardan razı olsun) Ebu Hanife, İmam Malik,
Ahmed İbn Hanbel ve İmam Şafii’dir.(Allah onlara rahmet eylesin) Onlarla beraber;
Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbn Mace, Ebu Nuaym,
Abdurrezzak, Süfyan-ı Sevri, Süfyan İbn Uyeyne, Abdullah İbnu’l-Mubarek gibi
temiz, dürüst ve mübarek hadis alimleri vb. yüce insanları hatırınızdan asla
çıkarmayın.
Çünkü onlar Allah’ın kitabının ve Rasulü’nün Sünnetinin ilmini bizlere
ulaştırdılar ... Onları sevelim ve onlara dua ve rahmet okuyalım. Zira onları
sevmek Allah’ı sevmek ve Allah’a imamdandır. Allah Azze ve Celle’nin de
kitabında buyurduğu gibi; “onlar insanların Allah’tan en çok korkanlarıdır.Yani
Allah’a en halis iman edenleridir . Bunun için onların izinden giden, dünyanın
sefih istekleri peşinden koşmayan, dürüst, doğru özlü ve sözlü insanları ve ilim
adamlarını sevelim. Cahil, çıkarcı, insanları aldatan ve dini, çıkarlarına alet eden
kimselere yakın olmayalım. Allah’ın Dininin ilmini bilmeyen ve Rasulullah’ın
Sünnetini İslam’da hüküm koyucu olarak kabul etmeyen cahil fitnecilerden ve
tarihteki “zındıklar”ı tanıyın ve onlardan uzak durun onların insanları davet
ettikleri şey Allah’ın dini değil hevalarıdır.
5
Önce kendiniz İslam’ı güzelce öğreniniz. Başkalarını düzeltmeye
çalışmak sonraki işiniz olmalı. Önce biz İslam’a doğru iman eder ve imanımızı
riya, nifak ve batıl olan şeylerden arındırır, sonra da temiz bir ahlak ve temiz bir
hayat yaşarsak, Allah sizi diğer insanlara da bilmediğiniz şekilde örnek kılar.
Zira kalpleri güzel ve hikmetli sözlerin fethettiği gibi ; temiz ve güzel olan
adaletli ve izzetli bir hayatta insanların kalplerine Allah’ın nurunu ulaştıracaktır.
Eğer, hem Müslüman ve hem de insan olarak “size” lazım olan bilgiyi
öğrenir ve insanları akıllıca ve de yine onların imanları ve akılları miktarınca
tartar ve ona göre de hareket ederseniz, öğrendiklerinizin faydasını; her yerde ve
her zaman görürsünüz..
Çok bilgi insanı daha iyi insan yapmaz. İşe yarayan, faydalı ve hayırlı
olan ilimdir. Bilgi sahibi olacağım diye, en az o kadar değerli olan şeyleri de
ihmal etmemelisiniz. Sağlığınızı Müslüman gibi yiyerek, içerek ve giyinerek
korumalısınız.. Yeme, içme saati belli olmayan, nefsi her ne isterse yapıp eden
hayvanlar gibi olmayınız.! Az, temiz ve helâl olan şeyleri yeyiniz. Sizi
sevmeyenin yemeğini yemediğiniz gibi, içinde başkalarının hakkı olan şeyi de
yemeyiniz.
Dürüst, doğru ve cömert insanlarla arkadaş olunuz. Dindar göründüğü
halde yalan söyleyen, cimri, başkasının elinde olana göz diken, herkese rağmen
her şeyin en iyisinin kendisinin olmasını isteyen insanlardan uzak durunuz.
Onlarla dost da olmayın ki ki sizi kötülüklerine bulaştırmasınlar. Cömert olun
ama savurganlıktan kaçının ve zor günlerde başınıza gelebileceklerin hesabını
yaparak kara günlerin zorluğuna hazırlıklı olun.
Sözlerinizde doğru olun. Asla yalan söylemeyin. Sözünüzü söylemeden
önce, sözün ne derece doğru olduğunu, size veya başkalarına o anda veya daha
sonra ne tür bir fayda ve zarar vereceğini iyi düşününüz. Bazen de haklı olsanız
bile kimi insanlar ve yerlerde konuşmak sizin hayrınıza olmayabilir. Birilerine
kızdığınız zaman onun hakkında ne söylediğinize ve kimin yanında
konuştuğunuza çok dikkat ediniz. İnsanları arkalarından çekiştirmemeniz gibi,
doğruluk ve dürüstlük taslamak adına da insanların arasında canınızı sıkmış
olanlardan intikam almaya kalkışmayın.
6
Şunu iyi bilin; sizin yanlışlarınızı söyleyip de uğrayabileceğiniz
zararlardan sizi haberdar etmeyen, insanların içinde ayıplarınızı ortaya döken ve
gizli olarak nasihatta bulunmayan ve sizi küçük görenlerle; ne dost olun ne de
arkadaş.
Sizin zararınıza ve aleyhinize söz söyleyenlere karşı hakkınızı
korumayan veya onların sizin hakkınızdaki kötü zanlarını gidermeye
çalışmadıkları gibi, sizi bundan haberdar etmeyenler; ne sizin dostunuz ve ne de
arkadaşınız değillerdir. İnsanlar arasında söz taşımacılığı bununla sakın
karıştırma. Çünkü iki insan arasında söz taşıyan insanların genelde niyetleri o iki
insan arasını bozmak ve şeytana yardımcı olmaktır. Sizi insan olarak sevip, size
değer verene siz de “helal” ve “meşru” olan dairede değer verin.
İnsanların durumlarını abartmayın, yoksa onların , kimi bundan şımarır
ve kendisini sizden üstün görür veya bununla sizi istismar etmeye kalkışıp size
maddi ve manevi olarak zarar verebilir. Eğer sevgi göstermede aşırılığa kaçar ve
kendinizi sevdirmek için yapmacık davranışlarda bulunursanız hata edersiniz ve
insanların gözünde küçük düşersiniz. Bu, her zaman böyle olmayabilir. Ancak
siz, iyi niyetli olsanız bile, kötü niyetli, kıskanç ve kinci kimseler bunu sizin
aleyhinize kullanabilirler.
Şunu hiçbir zaman unutmayın ! Eğer hem şerefinizi, hem aklınızı, hem de
malınızı ve canınızı korumak istiyorsanız, sizinle ilgisi olmayanı düzeltmeye
kalkışmayın ve size düşmeyen sözü söylemeyin. Allah rızasının dışında
kimsenin rızasını şu veya bu yollarla aramayın. Rızık ve şeref her zaman
birbirinin arkadaşı ve dostu olan şeyler değildir. Her zaman dininizi şerefiniz
olarak biliniz, dünyalık makamlar ve dünyalık mal için şerefinizi alçaltmayın.
Yavrularım; aklınızı korumak için şunlara dikkat etmelisiniz;
1. Doğru bilgiyi , doğru olan yoldan elde etmeye gayret ediniz. Bu
yol,dünyada düşmanları, cennette ise dostları çok olan bir yoldur . Bu yol
Alllah’ın Rasulü’nün( sallalaha aleyhi ve selem) ve O’nun ashabının yoludur..
2. Doğruluktan hiçbir maddi çıkarı gözetip ayrılmayın.
3. Doğruyu söylediğinizde yalnız kalıp ezilecekseniz, uygun bir zaman ve
yerde söylemek için bunu erteleyin.
7
4. Yalan söylemeyin zira yalan söylemek insanın dinini zayıflatır ve nifakın
yolunu açar.
5. Hiçbir işinizde aceleci olmayın , acele insanın aklına zarar verir..Şeytan
hayırlı işlerde insanı gevşekliğe şer işlerde ise aceleye sevketmek ister.
6. İnsanları, bir başka insanların yanında özellikle sevdiklerinin ve
yakınlarının yanında kınamayın.
7. Bir toplulukta konuşuyorsanız düşünerek, sakin, sabırla ve sizi
dinleyenlerin inanç ve düşüncelerini hesaba katarak konuşun. Allah’ın
kitabı ve Rasulü’nün Sünnetinin dışında hiç bir şeyde aşırı derecede iddialı
olmayın.
8. Sakın olaki kulaktan duyduğunuz şeylere göre hareket etmeyesiniz.. Sonra
yaptığınız yanlışı düzeltemezsiniz. Hakkında hata ettiğiniz insandan özür
dileseniz bile onun dilinin zararından kurtulamayabilirsiniz.
9. Bilmediğiniz, sağlam bilgi ve delile dayanmayan şeylere inatla sarılmayın.
Başkalarının söyledikleri sizin zannınız, bilgi ve düşüncelerinize uymuyor
diye reddetmeyin. Karşınızdakine soru sorarak onun ne derece doğru olup
olmadığını kendisinin ispat etmesini bekleyin. Başkalarının yanlışını ispat
yerine, kendi doğru bildiğinizi kimseye hakaret etmeden, bağırmadan
sakince anlatıp ortaya koyunuz.
Sizin bildiğiniz şeylerin birçok yönden doğru olduğunu biliyorsanız,
karşınızda bunu cahilce reddedenlere karşı boş yere çaba harcamayın. Haklı da
olsan insanlarla, köpeklerin birbirlerine havlayarak dalaştığı gibi tartışmayın.
Böyle bir tartışmadan, önce çekilen siz olun. Onlardan önce, siz kendinize
saygılı olmasını biliniz.
Bunların hepsinden önemlisi, insanın kendisini tanımasıdır. Eğer kendi
hareketlerinizi, sözlerinizi ve fikirlerinizi ortaya koyma biçimini herkesinkinden
daha iyi, üstün ve doğru olduğu düşüncesini bir saplantı haline getirirseniz,
çevrenizde ne sizi seven bir arkadaşınız ve ne de saygı duyan bir dostunuz kalır.
Kendinizi övmeyiniz.. İnsanın kendini anlatmasıyla, övünmesi başka
başka şeylerdir. Kendini öven, yaptıklarını ettiklerini abartarak anlatan ve bunun
insanlar tarafından hoş karşılandığını sanan kimse ahmaktır. Böyle bir kimse,
hem cahil, hem bencil hem de tehlikelidir. Ondan uzak durunuz.. Onunla sakın
8
arkadaş olmayın Öylelerine güvenmeyin ve ona sırrınızı vermeyin. Yani
kendinizi ve ilişkilerinizi ona anlatmayın, buna hiç mecbur değilsiniz. Böyle
insanların tehlikeli olmasının sebebi, kendi yanlışlarıyla övünmeleri,
böbürlenmeleri ve büyüklük taslamalarıdır. Sakın bu duruma düşenlerin
yaptıkları gibi yapmayın.
Kendisini öven bilgili insanların meclislerinde fıkralar anlatan ve
insanları lüzumsuz şeylerle meşgul edenleri gördüğün zaman, orada kendini
güçlü, haklı ve ortalığı da birbirine karıştırmasına ihtimal vermiyorsanız uyarma
görevinizi yapınız. Yoksa bir mazeretinizi beyanla veya özür dileyerek o
meclisten kalkın. Aksi takdirde insanları laubali şeylerle uyutmak isteyen ve
kendisini bir merkeze koyup dikkat çekmek isteyen insana karşı kendinizi bile
bile aşağılamış olursunuz.
İnsanlarla beraber oturuyorken en çok konuşan siz olmayın. Ancak sizin
konuşmanız istenmişse az ve öz konuşun, bağırmayım, sesinizi yükseltmeyin,
sakin, tane tane, düşünerek konuşun ki konuştuklarınızı, dinleyenler
anlayabilsinler. Konuşurken gerekmedikçe el kol hareketi yapmayın ve insanlara
bakarak samimi ve düzgün bir yüz ifadesiyle konuşun. Karşınızdaki insan kim
olursa olsun, o seni dinlemek istiyorsa konuş. Konuşacağın zaman onun, sizi
dinlemeye zamanı olup olmadığını, kendisine anlatacağınız şeyi dinlemeye hazır
olup olmadığını öğrenmeden konuşmayın. Kimsenin vaktini çalmayın. Zira
İnsanlar vakitlerinin çalınıp heder edilmesinden hoşlanmazlar. Belki de bu
sebeple sizden nefret ederler. Belki bir daha da bu insanla sağlıklı dostluk
kuramazsınız.
Dolayısıyla siz de kendi zamanınızın kıymetini bilmelisiniz, hem de
herkesten önce. Eğer bugünden yarınlara hazırlık yapmazsanız, gelecekte
karşınıza çıkacak birçok iş olur da, onun üstesinden gelebilmek için yeterli
zamanınız olmayacaktır. Hergün bir şeyler yaparak bir şeyler öğrenmelisin.
İnsanlar içinde yüksek sesle konuşmayın, çevrenizdekiler rahatsız olur.
Başkalarını saymadığınız zaman siz de sayılmazsınız. Kimse size değer vermez,
sözünüzü karşınızdaki insanın duyacağı kadar bir sesle söyleyin.
Sizin hoşunuza gitmeyen şey, başkalarının da hoşuna gitmez. Sizin
hoşunuza giden her şeyi de insanların beğenip hoşlanmasını beklemeyiniz.
9
Bunun için insanları kınamayın ve eleştirmeyin. Bunu söylemek kaçınılmaz bir
hâl almışsa, ondan özür dileyerek ve onun düşüncelerine ve kişiliğine değer
verdiğinizi belirterek yapmanız, sizin için yapmanız gereken en doğru
davranıştır. Bu, hem sizin aklınızın kuvvetini ve doğruluğunu ispatlar, hem de
karşınızdaki insanın size saygısının veya sevgisinin artmasına güzel bir sebep
olur. Böylece kendine düşman yerine dost kazanırsın.
Haklı da olsanız kendisini incittiğiniz insandan özür dilemesini biliniz.
Özür dilemeyen kimse hiçbir zaman yanlış yaptığını göremez. Yanlışlarını
görmeyen insan ise, başkalarının kendisini eleştirmesine tahammül edemez.
Böylece her yanlışınızı doğru zannederek ve bunda da ısrar ederek aslında
kendisine hayrı dokunacak birçok iyi düşünce ve nasihati de dışlamış olursunuz.
Yavrularım … en doğru yapayım da kimse bizi eleştirmesin veya bana
kızmasın korkusunu içinizden atınız. Doğru bildiğinizi yapmaktan çekinmeyin.
Bırakın yanlışlarınız da olsun ki, bu sizin büyüklük taslamanıza engel olur..
Dolayısıyla yanlış yapmadığınıza ve her ne yaparsam kesinlikle doğrudur
diye düşünürseniz hayrınızı ve iyiliğinizi isteyen birçok insanın belki size doğru
olanı gösterip yardımcı olacaklarken onların samimi belki de en doğru olan
düşüncelerini de bencilce ya da katı bir şekilde yüzlerine çarparsınız neleri
kaybettiğinizin, böylece kızgınlık ve kıskançlık içinde hiç de farkına
varamayabilirsiniz.
Alçak gönüllü olmaya bakınız. Alçak gönüllü olmak, saçma sapan her
şeye kulak verip dinlemek ve papağan gibi çenesini tutmasını bilmeyen ve dilini
onunla bununla kirleterek kullanan insana katlanmak demek değildir. Yerine
göre böyle insanlardan kendinizi kurtarmasını bilmelisiniz. Size boş boğazlığı,
gevezeliği ve faydasız sözlerle kimsenin alıkoymasına ve kıymetli zamanlarınızı
almasına asla izin vermeyiniz. Yalancı, geveze, söz taşıyan ve iki insanın arasını
bozanlarla arkadaşlık etmeyin. Böyle bildiğiniz kimseyi de sevdiğiniz insanlara
söyleyiniz ki onun kötülüğünden sakınsınlar.
Eğer insanlara iyilik yapmak istiyorsanız, önce kendinize iyilik ediniz.
Kendinize kötülük ederek kardeşlerinize, anne ve babanıza zarar vererek
başkalarına iyilik edemezsiniz. Bu zaman da, iyiliği yerini bilerek yapmak gerek.
Sevdiğin ve dost edindiğin kimseleri birbirlerinin yanında arkalarından
10
kötüleme. Söylenen söz yerinde durmaz. Rüzgârın onu nereye götüreceği
bilinmez. Burada önemli olan, söylediğiniz sözün bir yere ulaşmasından
korkmak değil, öyle bir söze hiç gerek olmadığının farkında olarak onu
söylememeniz gerektiğidir. Birilerine nasihat ya da iyilik olsun diye orada
burada rastgele birileri hakkında konuşma. O kimse veya kimselerin o sözü
sizden duymaları en doğru olandır. Giden söze şeytanın kaç söz ekleyip
çıkaracağını ve onu nasıl bozabileceğini bir düşünürsek bunu daha iyi anlarız.
Size, başkasını sevmediği için söz getiren her insanı size iyilik yapıyor
sanırsanız çok aldanırsınız. Böyle yapan ve söz getirenlere güvenirseniz
tanıdıklarınız arasında, bir gün gelir ki, kimse sizin yüzünüze bakmaz.
İnsanlardan hoşlanır hoşlanmaz onlara hemen güvenmeyin ve onlarla hemen dost
olmayın. İnsanlara güvenmek ve onları dost edinmek zor bir iştir.
Sizin için sevindiğinizde sevinmeyen, üzüldüğünüzde üzülmeyen, darda
kaldığınızda gücü ve imkânları nispetinde yanınızda durmayan kimseyi dost
edinmeyin. Bu konuda insanları tanımak hayli zordur.
Dostlarınızı nasıl bulmak istiyorsanız siz de öyle olun. Hep sizin ayağına
gelinmesini istemeyin. Siz de sevdiklerinize gidiniz. Dostlarınızı hastalanınca
hemen ziyaret ediniz onları hastalıklarında yalnız bırakmayınız. Cömert olunuz.
Cömert olmakla, şöhret yapmak için ölçüsüz harcama yapmak aynı şeyler
değildir. Cömertseniz bunu, kendi helâl malınızla yapınız. Bırakın başkaları da
kendi cömertliklerini kendileri göstersinler.
Evinizde olandan ve gücününüz neye yetiyorsa misafirinize ondan
ikram ediniz.. Gösterişli ziyafetlerden kaçının. Keramet, misafire sunulan ve
çoğu da israf edilen ve tıka basa yenilen yemeklerde değil, keramet, güler yüzlü
ve samimi olmadadır. İyi dostlarınıza ve temiz insanlara yemek yediriniz, zira
onların duası makbul olduğu gibi, Allah onları bereket vesilesi de kılar. Yeme,
içme derdinden lakırdı ve boş yere vakit harcamaktan başka bir şeye yaramaz bir
hale getirenlerden uzak durunuz. Yemeleri, içmeleri, giyim ve kuşamları, sözleri
ve dostlukları ölçülü ve israfsız olan kimseleri arkadaş ve dost edinin. Bu, hiç
kimseyle ilişkiniz olmasın demek değildir. Sırrınızı saklayacak ve aile
mahremiyetinizi koruyacak olan insanlarla dost olalım.
11
Dost ve arkadaş edineceğiniz kimse, bizden önce ki dostlarıyla nasılsa
bizimle de genelde öyle olacaktır. Bundan bazı durumlar müstesna tutulabilir.
Dost ve arkadaşlarınızla kuracağınız yakınlık, ölçülü ve mesafeli olsun. Onların
dostlarıyla onlardan daha samimi olmanın sakıncalarına dikkat ediniz.. Eğer
böyle bir durumla karşı karşıya kalırsanız, sizinle olan ilişkisi, sizin onun
arkadaşlarıyla olan ilişkini geriletiyor veya sizden daha çok onlarla dost
oluyorsa; ya siz de bir şeyler vardır veya bu insan sizin aranızdaki ilişkileri
bilerek ya da bilmeyerek bozmaya çalışan bir rolü üstlenmiştir. Bu gibi
durumlarda belki herkes aynı oranda rahatsızlık duymayabilir.
Bu sebeple eski dostlarıyla ilişkisi gerileyen kimsenin bu duruma
müdahalesi yerine, onun dostu olanların bu durumu kendiliklerinden fark
etmeleri gerekir. Onlar bunu görmezlerse, işte durum o zaman ciddileşebilir.
Ancak bunu genel bir kanaat olarak almak elbette doğru değildir. Bu ve benzeri
konularda şüpheleri yaymak yerine dostlarınızla böyle bir durumu akıllıca ve
etraflıca konuşmak en iyi davranıştır.
Hiçbir insan yanlış yapmaktan uzak değildir. Doğru olan, insanın
yanlışının farkında olup o yanlışı mümkün olduğunca bir daha
tekrarlamamasıdır. Akıllı, sözü açık ve temiz yürekli dostlarımızı kendi aklımızla
beraber dinleyenlerden olursak az hata yapanlardan oluruz.. En tehlikeli hata,
insanın her bildiğini ve her yaptığını doğru sanmasıdır.
Başkalarının iyi ahlakından ve doğru düşüncelerinden yararlanmak akıl
sahibi her insan için gereklidir.. İnsan sevdiğini akıllıca sevmeli, sevgisinde aşırı
olmamalı.. Sizi sevdiğini söyleyenin ne için ve ne derecede sizi sevdiğini
bilmeniz nasıl önemliyse, sizin de sevdiklerinizi ne için sevip sevmediğinizi
bilmeniz gerekir. Bir menfaat veya çıkar uğruna insanları sevmek, sonunda
insanın şeref ve namusuna zarar verir.
Kanaatkâr insan kendini mala, paraya ve kötü insanlara köle yapmaz.
Kanaatkâr olmayan kimsenin evinde huzur olmayacağı gibi, akıl ve beden sağlığı
da zamanla zarar görür. Kendisini olmadık yükün, borcun ve yerine
getiremeyeceği sözlerin altına koyar. Bunun için insanların sizi sevmesi için
veya sizin, onları sevdiğinizi, koruyup kolladığınızı hissetmeleri için, sakın
12
gücünüzün yetmediği, yapamayacağınız ve yaptıramayacağınız hiç bir şeyi söz
vermeyin.
İnsanlara yardım etmiyormuş suçlamasından korkacağınıza, söz verip
sözünüzü yerine getirememekten korkun. İnsanların çoğu iyi gün dostudurlar.
İnsanın başı darda kalınca gerçek dost o zaman belli olur. Bir şeyi yapmadan
önce onu orada burada söyleyip durmaktan kaçının. Zira hased edenler işlerinize
burunlarını sokarlar ve engel olabilirler.
Onun için az arkadaş edinin, az olsunlar ama öz olsunlar. İnsan ömrü çok
kısadır, bunu, insan yaşlanınca anlar ama hep böyle olduğu için, genç insanlar
bunu zor anlarlar. Hele size bu mektubu yazdığım da sizin yaşınız ve tecrübeniz
yazdıklarımı hakkıyla anlayabilecek ve değerlendirecek seviyede olmadığını
biliyorum.
Ömrünüzü, arkadaşlarınızın sayısını artırmakla geçirmeyin.. İyilerle
beraber olursanız, Allah da size iyi insanlarla tanışmanızda yardım eder. İyi
dostlar birbirlerine her bakımdan yardım eden insanlardır onlar dostça yaşarlar,
gerektiğinde ekmeklerini paylaştıkları gibi, dostluklarını da paylaşırlar ve insanın
omuzlarının kaldıramadığı yükün kaldırılmasında yardımcı olurlar. Böyle
dostların kıymetini biliniz ve onları hiç kimsenin yanında çekiştirmeyin.
Dostlarınız içinde de sıkıntılarınızı paylaşabileceğiniz olanlarla konuşun..
İnsanları, darda kalmadıkça, yola çıkmadıkça ve ortak bir iş yapmadıkça gerçek
anlamda onları tanımak zordur. Bunların hepsini temin edecek olan, samimi bir
iman ve gösterişsiz bir hayattır. Abartılı konuşan, oradan buradan durmadan söz
nakleden kimselerle zaten yolun başından itibaren yolunuzu ayırmalısınız. Bu
türlerin şerrinden korunmak için gereğinden daha az kulak verip iyilikle, akıllıca
şerrini defedecek şekilde davranmalıyız. Yalanı alışkanlık haline getirmiş olan
biriyle asla dost olmayın ,yoksa Allah ondan önce sizi imtihan edip başınıza
belalar gönderir.
Kendisiyle tartıştığınız kimse bir dostunuz ise, onunla konuşurken
samimiyetini ispat adına onun bilmediği bazı şeyleri iyilik etme ya da itiraf
kabilinden söylersen onu farkında olmadan yanlışlığa sürüklemiş olursunuz.
Büyük bir ihtimalle size kin besleyecektir. Kimi zaman da insan, karşısındaki
hakkında doğru olan bir sözü söyleyeceğim derken içinde ona karşı hissettiği
13
kin, düşmanlık, ve hoşnutsuzluğu da ortaya koyar. Özellikle de bu kimseyle söz
dalaşına girmişseniz sonu hiç de iyi olmayan şeyler olur. İnsanların kalplerini
kırmadan, bağırıp çağırmadan bazı şeyleri serinkanlılıkla konuşup çözmek
mümkündür. Ancak, bunun doğru zamanını, yerini ve kullandığımız kelimelerin
ne derece doğru olup olmadığına bakma mecburiyetimiz vardır. Özellikle bu işin
için de birkaç insan daha varsa. Ancak bu, insanlardan bazılarının haklarını
ortadan kaldırmamalı.
Zamanında söylenmeyen söz de sakıncalı sonuçlar doğurabilir.. Vaktinde
yapılmayan şahidlik de böyledir. “ İnsanların en kötüsü dilinden ve elinden
korkulup kendisine doğru söz söylenemeyen kişidir.”
İnsanları iyice dinlemeden onları eleştirmeyin, onları kınamayın ve
azarlamayın.! Bu, hem sizin yanlış işler yapmanıza ve hem de gönülleri
kırmanıza sebep olur.
Doğru ve dikkatli dinlemeyen doğru anlamayamaz. Kişi, karşısındakinin
genellikle hakkına tecavüz eder. Kötü insanlar, cahil ve terbiyesi kıt olan
kimseler, karşısında konuşanı dinlemez, dinlerken bile durmadan sözünü kesip
onun sözlerini ağzına tıkar. Böyle bir insanın artık saygınlığı yoktur
Karşısındakilere saygısızlığı ve sürekli eleştiriyi ahlâk edinen, kendisine çok
zarar verir. Başta başkalarından saygı görmediği gibi, kibir gibi bir hastalığa da
tutulmuş olur. Çünkü o, insanlardan esirgediğini hak etmediği halde kendisi için
istemektedir. Böyle bir şeyi de kimse ona vermez.
Unutmamalıyız ki, insan kendine, evine, anne ve babasına ve çocuklarına
karşı sorumludur. Onların hakları ve sevgileri herkesten daha önce gelir. İnsan
bunun ne kadar kıymetli bir hazine olduğunu bilemezse hayatı acılar ve
pişmanlıklar içinde geçebilir. Yakın akrabalar da öyledir. Onları Allah’ın
kitabındaki uyarılar doğrultusunda sevmeli, hatır ve gönüllerini almalı. İnsanlara
yakın olana, insanlar da yakın olur. İnsanın dar gününde ilk önce ailesi ve
akrabaları yardımına koşar. Elbette iyi olan dost, kötü olan akrabadan daha
yakındır. Yakın akrabalarla Sıla-i Rahimde Allah’ın rızası ve bereketi vardır.
Akrabalarını kesip atan soy ağacını kurutmuş demektir. Biz nasıl onların dalı
isek, onlar da bizim dalımız ve yapraklarımız. Yaprağın yaprağı gölgelediği gibi,
insan da insanı korur ve ona gölge olur. Sıla-i Rahim ağacın gövdesi gibidir.
14
Herkesi birbirine bağlar. Sıla-i Rahimini (akraba ziyareti ve yardımı) devam
ettiren köküne bağlı kalır ve ondan kopamaz.
Sıla-i Rahmin temelini anne-baba ve kardeşler oluşturur. Anne ve
babanın yerini tutacak hiçbir kişi yoktur. Birbirini seven ve sayan kardeşler gibi
de kuvvet yoktur. Ailesini sevmeyenin hayatı karanlık içinde geçer. O kişi hep
bir gurbettedir. Ve içinde hep bir şeyler kopuktur. Anne-baba ve kardeş
sevgisinin yerini yabancı sevgiler dolduramaz. Aile sevgisi, sevgilerin en
güzelidir. Aile sevgisi, insanı eğitip olgunlaştırır ve hayattaki sorumluluğunu ona
öğretir. Aile sevgisinden mahrum bir çocuk, eksik ve yaralıdır. Bu çocuğun yarın
bir aileden sorumlu bir baba ve anne olacağını düşündüğünüzde bunun ne kadar
ciddi bir sorumluluk olduğunu hepimiz daha iyi anlarız.
Çocuklara henüz küçükken sorumluluk bilincini vermeyi ve tutumlu
olmayı öğretmeliyiz. Çocuklarımızın en çok ihtiyaç duydukları şey sevgidir.
Sevginin verdiğini hiçbir şey onlara veremez. Sevgisiz büyüyen çocuklar da
çocuklarını sevemezler ve saldırgan olurlar. Onların da böylece yıllar sonra ki
hayatları sakat bırakılmış olur. Evlerin yıkımı sevmemektendir. Birbirini seven
ve sayan anne-babaların da çocukları birbirini severler. Zararlı içecek ve
yiyecek alışkanlığı insanı hem ruhen hem de bedenen yıpratır. Bunun için
yediğimiz ve içtiğimiz şeylerin temiz, helâl ve sağlığımıza faydalı olandan
olması gerekir. En iyi içecekler; su, ayran ve tabii meyve sularıdır. Sanayi ürünü
olan içecekler hem sağlığa zararlı, hem israf hem de lükstür. Mümkün
olduğunca bunlardan kaçınmalıyız. Yaptığımız iş ne olursa olsun onu, sağlam,
iyi ve hakkını vererek yapmalıyız. Hakkımız olanı da bunun karşılığında
almalıyız. İyi işe iyi ücret, her iyi iş yapanın hakkıdır. Alışverişlerde tutumlu
olmak en iyisidir.
Borç alıp verme de mutlaka iki kişi arasında yazılı bir belge olmalı.
Araya zamanın girmesiyle insan alıp verdiğini unutabilir. Bunda ne bir ayıp ve
ne de bir sakınca vardır. Böylece dostlar arasında bir kızgınlık da meydana
gelmez.
Yapılan bir şeyin bir adı konmalı. Değeri, teslim zamanı ve vasıfları
mutlaka belirtilmeli. Hiçbir işin değerini belirlemek için ben bunu karşımdaki
15
insanla sonra konuşurum ve sonra bir anlaşmaya varırım deme. Bu düşünce
bazen zararsız çoğu kez ise doğru değildir.
Gücünüzün yetemeyeceği ve karşılığını alamayacağınız hiçbir işte, hiçbir
insana kefil olma. Zira sonra bu saflığınızın bedelini ağır olarak ödersiniz..
İçeriğini bilmediğiniz ve okumadığınız hiçbir yazının altına imza atmayın ve
hiçbir zaman güvenmediğiniz kimselere boş kağıtların altına imza atarak
vermeyin.
Ahlâkı zayıf, maymun iştahlı ve her şeye hevesli insanlarla ne bir iş
kurun, ne de onları bir işin başına getirin. Onlar başta size zarar verirler. Ne
yaptıklarını, ne alıp ne sattıklarını ve yaptıkları işte açıklıkla davranmayan hiç
kimseye ne para ver ne de ortak olun. Ortak bir iş yapıyorsanız, kimsenin olumlu
görüşünü almadan yeni bir adım atmayın. İş içi sorumluluk bundan müstesnadır,
elbette herkes bildiğinden ve yaptığından sorumlu olmalıdır.
Kimsenin izni olmadan onun adına söz verip bir iş yapmayın. Başkasının
da sizin adınıza sizden izinsiz bir şey yapmasına razı olmayın. İçinde
bulunmadığınız, ilginiz ve bilginiz olmayan ve de taraf olmadığınız şeyle
kendinizi zarara sokmayın. Bir işe girişmeden ve biriyle iş yapmadan önce o
insanın ahlâkını, sözünde doğru olup olmadığını, dürüst iş yapıp yapmadığını
öğrenin ve onunla ilgili sizi seven dostlarınıza danışın ve onların düşüncelerini
öğrenin.
Ticari kabiliyetini bilmediğiniz ve görmediğiniz hiçbir kimseye paranızı
vermeyin ve onlarla iş yapmayın. Kalbinizin mutmain olmasına dikkat edin..
Duygusal ve tumturaklı süslü sözlere ve abartılı vaadlere kanıp insanlara
aldanmayın!
Dini sağlam ve ahlâkı düzgün, insanlara saygı duyan ve hayatlarını açık
seçik olarak yaşayan insanların dostluğuna güvenebilirsiniz. Hiç kimseye
güvenmemek doğru olan bir davranış değildir..
İyi insanlara her zaman yardım etmeyi ve onlara destek olmayı hayırlı bir
amel olarak görmeliyiz. Tek başımıza yapamıyorsak bile, dostlarımızla hep
beraber bu yardıma katılmalıyız. Bunda, Allah’ın rızası ve bereketi vardır.
Yardımseverlik çok yüce bir insani duygudur. İnsanlara yardım etmeyi hiçbir
çıkar gözetmeden yapmalıyız. İnsanlara yardımcı olana da Allah, kullarından
16
yardımcı olacak kimselerle destekler. Yardımlaşma, insani ilişkilerin harcıdır.
Dostluklar bununla pekişir. Böylece insanların kalplerinde birbirlerine karşı
sevgi çiçekleri açar.
Yardımlar maddi olduğu gibi emek, nasihat ve dua cinsinden manevi olan
yardımlar şeklinde de olabilir. İnsanlara nasihat edeceğinde, onların buna
ihtiyaçlarının olup olmadığına, nasihat için yer ve zamanın uygun olup
olmadığını, dikkate almak gerekir. Birisiyle konuştuğunuzda az, öz ve gerekli
olan şeyi konuşun sözü dallandırıp budaklandırmadan, insanların sizi dinleme
lütfunda bulunmalarını, sizi beğenip nasihat ya da sohbetinizden hoşlandıkları
anlamına gelmez. Onların da insan olduklarını, sizi dinlemeye ruhen ve aklen
uygun olamayacaklarını da hesaba katmalısınız. Sonra, hiç kimsenin sizi dinleme
mecburiyeti yoktur. İnsanların sabrının sınırını zorladığınız zaman saygınlığınızı
yitirirsiniz ve dost kazanmada zorluk çekersiniz.
Dostlar, ayakkabı, gömlek ya da çorap değil ki parayla satın alınsın ve
kirlenip yırtılınca da alınıp atılsın.. Dost, ne paranın, ne de dünyalık hiçbir şeyin
insana veremeyeceğini veren kimselerdir. Onlar insana hiçbir pahayla satın
alınamayacak kalplerini verirler.
Dost, yalnız kendisini değil çevresinde sevdiği insanlara da sizi tanıtıp
sosyal ilişkilerinizi genişletip artıran kimsedir. O halde, dostunuzun dostuna da
dostunuz için saygı gösterin ki, dostunuzu gözünde değeriniz büyüsün. Ama
gayeniz bu büyüklük arzusu olmasın.
Akıllı, sabırlı, alçakgönüllü, doğru sözlü insan her zaman büyük bir
insandır. Ve o, değerlerin en iyisine sahiptir. Hırslı, aceleci, tartışmacı, kavgacı,
bağırıp çağırarak insanlarla konuşan ve yalan söyleyen kişi, herkesin gözünde
değersiz bir kimsedir. Onun gerçek dostu yoktur. Zira kendisinden gayrı kimseyi
sevmez. Onunla ancak, kendisi gibi olanlar arkadaşlık ederler.
Bir kimse bir kez yalan söylemeye başladı mı bunun arkası gelir. Asla
yalan söylemeyin, yalan söyleyen arkadaşınızı uyarın, bunu hangi nedenle
yaptığını öğrenin. Ama bir kimse yalan söylediği halde yalanını gizliyor ve
kendini doğru söylüyor gösteriyorsa, onunla sizin yollarınız buradan itibaren
ayrılmıştır.
17
Yalan, insanlığın yüz karası çirkin ve kötü bir ahlâktır. Yalancı, başta
Allah’tan gafil olmak gibi bir büyük günahı işlemektedir. Bu nedenle hata yapan
ile yalan söyleyeni birbirinden ayırmalıyız. Hata edenin, özrü kabul edilir. Zira,
dürüst insanlar hata eder. Yalancı ve kötü insanların yaptıklarına hata denmez.
Onlar da kasıt ön plandadır.
Çünkü davranışlarını onların yalanları belirler. Doğru insanların
davranışlarını, Allah rızası, akıl, hak, insanların ve kendi nefsinin hayrı ve
belirler. Yalan söyleyen insanların hiçbirinde gerçek hayrı talep etme yoktur.
Onların geçici olan heves ve çıkarları uğruna yalana doğru doğruya da yalan
katarak söyleyebilirler. Yalancılara asla inanmayın! Onlarla dost olmayın.
Onlarla yola çıkmayın ve hiçbir iş yapmayın. Onlardan borç alıp, onlara borç
vermeyin, kendinizi ve ailenizi onlardan uzak tutun ki şerefinize ve namusunuza
leke gelmesin.
Arkadaşlar ve dostlar arasında yalan söylenmeye başlandığında orada
hayır kalmaz. Şeytan onları eninde sonunda birbirlerine düşürür. Siz hemen
onların arasından ayrılın ve sizin gibi oradaki yalana şahid olanlar da oradan
ayrılsınlar. Yalancılarla ilişkinizi kesin. Çünkü yalan çok büyük bir afettir. O
afete uğrayan felah bulamaz. Meğer ki, tevbe edip amellerini ıslah etmiş ve
yaptığını itiraf etmiş olsun.
Çocukların yalan söylemeleri ise daha başka bir şeydir. O, çocuklar için
hatadır. Belki de sebebi anne ve babalarıdır. Ya da çocuklarda bastırılmış olan
bir istek ve duygu sonucudur. Çocukların yalanlarını yalan olarak kabul etsek
bile, onlara yaklaşım tarzımız problemin sebebini bilip tedavi etmek amacıyla
olmalı. Çocuk için ve onun lehine bunu sadece hata olarak değerlendirmeliyiz.
Bunun için çocukları yalan söylüyorsun diye diye kendilerine olan güvenlerinin
yıkılmasına sebep olmak yanlış bir şeydir. Ve çocukların kişiliklerinde yaralar
açar. Çocukların, arkadaşlarını sevmesini, onlara karşı iyi, doğru ve cömert
olmalarını öğretmeliyiz. Çocukların, arkadaşlarını seçmelerinde kesinlikle
bizimde bilgimiz olmalı ve onları bizimle tanıştırmalarına yardımcı olmalıyız.
Onların aileleriyle tanışmalıyız. Böylece çocukların arkadaşlarıyla olan ilişkileri,
iki ailenin koruyuculuğu, bilgisi ve şemsiyesi altında gelişir.
18
Çocuklarının arkadaşlık ilişkilerini izlemeyen ve onların arkadaşlarını
tanımayan aile hiç umulmadık kötü şeylerle karşılaşabilir. Bu halde de birçok
şeyi yitirmiş olabiliriz. Bunda, kız ve erkek çocukları arasında herhangi bir fark
yoktur. Çocukların anne ve babalarından izin almalarına ve kiminle arkadaşlık
ettiklerini, nerede oynayacaklarını ve saat kaçta evlerine geleceklerini bilmelerini
ve bu konuda duyarlı olmalarını onlara nedenleriyle öğretmeliyiz.
Çocuğu doğru söyleyince takdir edip sevmeli ve onu azarlamamalı. Yalan
söylediğinde ufak tefek cezalarla ve kimi isteklerinden onu mahrum ederek sevgi
ve sevilmenin mükâfatı üzerinde düşünmeye onu teşvik etmeliyiz. Eşyaya zarar
veren ve kıran çocuğa, eşyayı ondan çok sevdiğimiz duygusunun onda
uyanmasına sebep olacak çıkışlar, bağrışmalar ve aşağılamalar da
bulunmamalıyız. Bilelim ki çocuğumuz bizim canımız ve bizden bir parçadır.
Onu aşağılayınca kendimizi de bir nevi aşağılamış oluruz. Çocukların gözünde
de onların bize olan saygılarını kaybederiz.
Çocuğun birçok yanlışının kaynağı sadece bu davranışımız olabilir.
Çocuklarımızı sevmeli, onları sevdiğimizi onlara sık sık söylemeliyiz. Bizim
tarafımızdan sevildiklerini ve kendilerine gerçekten değer verdiğimizi bilmeliler.
Anne ve babaya güven ve sevgi, çocuğun hayatta başarılı ve sağlam bir kişiliğe
sahip olacağının ilk işaretleridir.
Çocuğa henüz arkadaşlıklarını kurarken bazı temel bilgileri vererek
arkadaşlarıyla ilişkilerini buna göre düzenlemesine yardımcı olmalıyız. Onun
arkadaşlarının iyi ve kötü yönlerini seçip seçemediğini, ona çeşitli sorular –
sohbet eder gibi- sorarak öğrenebiliriz. Bu vesileyle çocukların arkadaşları
hakkında düşüncelerini öğrendiğimiz gibi onun, olayları nasıl bir tasnif ve
değerlendirmeye tabi tuttuğunu ve bunu neye göre yaptığını da bilmiş oluruz.
Çocuğun, zaman zaman arkadaşlarını eve davet edip onlara bir şeyler
ikram etmesine izin verilmeli. Arkadaşlarının da bizim çocuklarımızı davetlerine
belli ölçülerimizi aşmadan biz de izin vermeliyiz. Nasıl ki, büyükler arasında
hediyeleşmeler insanların kalplerinin birbirine ısınmasına bir vesile oluyorsa,
küçükler arasında da hediyeleşme o derece önemlidir. Hediyeleşmeyi bilen
çocuk bencil olmaz. Bu, insan nefsini cömertliğe alıştırır. Hediyeleşmeyi
bilmeyen insanların veya böyle güzel bir duygudan mahrum olanların, buna bağlı
19
olarak birçok yalnız yönleri de beraberinde gündeme gelir. Hediyeleşmeyi
sevmeyen, hem bencil hem de içinde hep alma hırsı olan insanlardır.
Ellerindekini başkalarının ellerinde olandan daha değerli gördüklerinden kolay
kolay hediyeleşmezler. Elbette insanın elinde bulunan kendine has şeyleri hediye
etmesi zorla istenemez. Ancak sevdiği şeylerden bunu verebilir. İmkân sahibi
olup bunu izhar etmek ve isim yapmak için verilen şeyler, Allah için
verilmemiştir.
Çocuğun hatalarından ötürü özür dilemesini öğrenmesini istiyorsak, ona
karşı işlediğimiz hatalarda biz de çocuğumuzdan özür dilemeliyiz. Bunu bir
utanç, küçük düşme veya kişilik sorunu görmeyip, üzerinde önemli bir şekilde
durmalıyız. Çocuk, arkadaşlarından, anne ve babasından özür dilemeyi ancak bu
şekilde öğrenebilir. Aslında bu, hem büyüklerin hem de küçüklerin kişilik
eğitimi ve güzel ahlâk sahibi olmaları için üzerinde önemle durulması gereken
hayati gerçektir. İnsanlar arası ilişkilerde kimi zaman tarihi eski olan bağları bile
bir anda koparabilecek veya yeniden sağlamlaştıracak bir olgudur.
Allah’a ve kullarının haklarına karşı işlenen hatalarda tevbe ve istiğfarın
önemi neyse, insanlara karşı işlenen hatalardan ötürü de özür dilemenin anlamı
odur. Ama buna rağmen önemli bir hususa işaret etmek gerektiği kanaatindeyim;
asıl olan insanın, insanı özür dilemeye mecbur bırakacak olan davranış, hal ve
hareketlerde bulunmamasıdır. Bu demek değildir ki, hep hata yapan biz olacağız.
Tabii olarak başkaları da bize ya da arkadaşlarımıza karşı hatalar işleyebilirler.
Onların istemeden ve kasıtları olmadan işlediklerini aramızdaki iyi ilişkilerin ve
sevginin hatırına bağışlayabilmeliyiz. Yeter ki insan hatasında veya yanlışında
ısrarlı ve inatçı olmasın. Durmadan hata yaparak etrafındaki insanların kalplerini
kıran kimseyle iyi bir dostluk kurulamayacağından bu gibi kimselere, kimse
gerektiğinden fazla bir ilgiyi zaten göstermez.
Hatalarımızdan dolayı özür dilemek bir fazilet ve tevazudur. Takva sahibi
insanlar özür beyanında bulunup kalp tamir etmeyi de dinden bilirler ki bunun
hakikati de budur.
Dostların hatalarını bağışlamak tıpkı hatadan dolayı özür beyan etmek
gibi fazilettir. Ancak özür dilemede nefis kendini hatalı görebilecekken
20
bağışlamada durumun aksine insanın benliğini çoğu kez bir hınç, kin, hased,
intikam duygusu, acımama veya bir gazap ateşi yakıp kavurabilir. Bunun için
bağışlama özür dilemeden daha zordur. Çünkü, bağışlamada hem kendimizi
terbiye edip arındırma vardır, hem de karşımızdakine saygı vardır. Her iki halde
de ilk adımı atan insan daha faziletli bir insandır. Zira hem özür beyan etme, hem
de dostların kasıtsız olan hatalarını bağışlamak bir olgunluk belirtisidir. Ancak,
olgun insanlar nefislerine hâkim olabilirler, ve onun baskın ve taşkın arzu ve
isteklerine akıl ve iradeleriyle karşı durabilirler. Bu da elbette ki, akıl, kalp, nefis
ve irade güçleri arasında ciddi bir iç çatışmayı doğurur. Bu çatışmada iman ve
akıl adına karar veren insan başarılı olan insandır. Bu gibi ilişkilerde nefis ve
kötü arzularını ön planda tutanlar hem kendi kalplerine zulmederler hem de
dostlarına haksızlık ederler. Böylece kendi iç dünyalarında sürekli bir çatışma
yaşayıp ızdırap çektikleri gibi, çevrelerinde bulunan insanları da huzursuz
ederler. Bu çatışma içinde yaşayan insanlar affedici olmada ciddi bir şekilde
zorlanırlar. Zorlanmalarının bir diğer sebebi de hatalarını kabul edip özür
dilemenin nefislerine ağır gelmesidir. Bu insanların bir başka özellikleri de
insanların iyiliklerine ve kendilerine yaptıkları dostça hizmetleri karşısında da
teşekkür etmeyi nefisleri için bir yük olarak görürler.
Demek ki hatalarımız karşısında özür dilemek, bize karşı hataları
olanların hatalarını bağışlamak ve bize iyilikte bulunanlara teşekkür edebilmek
insan olarak olgunluğumuzun açık bir ifadesidir. İnsanları bağışlamak, bazı
haklarımızdan ferağat etmeyi de gerektirebilir. Bunun için insanları
bağışlamakla, teşekkür arasında anlam bakımından bir yakınlık vardır. Kimi
teşekkürlerin de mal ile yapılmakta olduğunu bilmemiz gerekir. Zira teşekkür
her zaman sözle olmaz. Hediyeye karşı hediye vermek de bir nevi teşekkürdür.
Hatalarını düzeltmek ve sebep olduğumuz zararları gidermek özür dilemenin bir
türüdür. Her halükârda özür dilerken de, teşekkür ederken de ve insanların
özellikle dostlarımızın hatalarını bağışlarken, samimi ve içten gelen bir istekle
bunu yapmalıyız. İşleri geçiştirmek ve sorunları körlemek niyetiyle yapılmış
hiçbir özür ve bağışlama ya da teşekkürde Allah’ın rızası olmadığı gibi, böyle bir
tutum dürüst ve olgun insanların tutumundan çok uzak bir ahlâktır. Sahibine
hiçbir faydası olmadığı gibi kimseye de bir hayır getirmez.
21
Bencil insan gerçekte sevginin ne olduğunu tanıyamayan insandır. O, bir
tek şeyi iyi bilir. Nefret etmeyi ve insanları aşağılayıp dışlamayı. O kendisini bile
sevmeyi başaramamış olan bir insandır. Zira başkaları tarafından sevilip takdir
edilmek isteyen insan, öncelikle kendi kendisinin değerini bilerek, kendi
insanlığına saygı duyarak ve kendini insanların iyiliği için sevmesini bilmelidir.
Kendisini anlayamamış insan başkalarını neyle ve nasıl anlayıp onların
değerlerini takdir edecek ki?
İnsanın, insan olmasının karşılığında Allah’ın bizden istediği,
kötülüklerimizi ıslah etmek, toplumsal yaşantımızda da iyinin, doğrunun ve
güzel olanın ve herkesin hayrına olanın yanında yer almamızdır.
Allah’ın dini insanlığın gerçek dini olduğu için insan fıtratına dayanarak
hayatımızdaki görevini yerine getirir. Din hem bir gaye hem de bir vasıtadır.
Kulluğumuz ve imanımız bir gaye olduğu gibi, aynı zamanda hayatımızın
programıdır da. Dini, yalnızca bir araç görenler zamanla dünyevi araçları
terkettikleri gibi dini de terkederler.
Din, Rabbani bir kaideler bütünüdür.. Kaideleri kaldırdığınız zaman,
acaba başka vesileyle aynı gayeye ulaşabilirsiniz? İlke değişince araç değişir,
araç değiştirenin düşünce tarzı değişir.
İnsanı altta, Dini üstte ve yukarıda tanımlamaya kalkışarak, insanı
ayartmayı ve Dine karşı içine nefret doldurmayı amaçlayanların düşünce tarzı,
alt ve üst nitelemesiyle, aslında dinin altta, insanın üstte olması gerektiğini
söyleyenlerdir. Zira onlara göre asıl olan, insandır, Din ondan sonra gelir. Yani
insan, Din için değil, Din insan içindir. İnsan değişince Din de değişir. İnsan,
Dinin ardında kalamaz. Yani insanın amacı Dine hizmet etmek değildir. Dinin
insana hizmet etmesi gerekir derler: Halbuki bu yaklaşım tarzı hıristiyanlık esas
alınarak yapılmıştır. İslam’ı kapsayamaz. Bu, aynı zamanda farklı dinlerin
farklılığını görmemek veya tüm dinleri aynı kategoride ele almak demektir. Bu
tavır saygın ve samimi bir yaklaşım olmaktan ne yazık ki uzaktır. Halbuki,
İslam’da “Din” tanımı en geniş anlamıyla hayatımızdaki tüm davranış ve
düşünce tarzıdır. Böyle olunca ne tıbbı, ne kimyayı, ne fiziği, ne matematik vs..
bilimleri dinin dışında göremeyiz. Hayatı din içinde, dini de hayat içinde gören
tek şeriat (yasa ve hikmet) İslam’dır.
22
Din insan ürünü gibi algılayan ve tanımlayanlar, gerçek Din’in ne
olduğunu tanıyamamışlardır. İslam her hayra ve yararlı olana açıktır. Bunun
bilimsel olanları arasında bir ayırım yapmaz. Bunda ülke ve ırk ayırımı
gözeterek çıkar ve sömürü için bilimi, şeytani isteklerin eline vermez. Vermeye
de engel olur. Burada İslamı’da herhangi bir hurafe dini kategorisinde ele alıp
bilimin ve teknolojinin, ekonominin ve siyasetin dışına çıkarmak hem bir
haksızlık hem de korkunç bir cahilliktir.
İslam’ın dışında, Allah’ın, koyduğu doğal, fıtri, Rabbani ıslah ahlâkını
dışlayan, asla bilimin (hangi dalı olursa) insana karşı kullanılan bir ayrımcı silah
ve imha edici, sömürücü bir silah olmasına engel olan ne vardır? Bunun için
İslam’ı, dinler içinde herhangi bir din olarak algılayamayız. O, Allah’ın ilk ve
son dinidir. Bu inançla İslam’a inanıp İslam’ı sevmeliyiz. Sosyal
davranışlarımızda ve insanla ilgili tüm hukuk alanlarında izlememiz gereken yol,
hem kendimizi iyi tanımak, hem de insanlarla aramızdaki ilişki ve hukuku
belirleyip bunun ilke, vesile ve gayelerini belirleyen ve belirleme- de bize
yardımcı olan dinimizi çok iyi tanımamız ve bilmemiz gerekiyor.
Size bu satırları yazmaktan asıl gayem, hayatımda kendimi tanıdığım
günden bu güne kadar, işlediğim ve gördüğüm bazı kusurlarıma işaret etmektir.
Aslında kendimden başkasını muhatap alıp konuştuğumu sanırsınız halbuki o
kendisiyle konuştuğum kimse benim..
Daha doğrusu bu, kendi hatalarımı bir itiraf ve benden sonra Allah’ın
rahmetiyle benim hatalarımı sizin işlememeniz için sevgili canım yavrularıma ve
dostlarıma itiraf mahiyetinde bir vasiyetnamemdir.
Allah en doğru bilen ve doğru yola iletendir. Hamd O’na, salat ve selam
O’nun mübarek Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve selem) ve ashabının ve kıyamete
kadar onlara iman ve ihsanla uyacak olan mü’minlerin üzerine olsun..
Ağustos 2000
Eskişehir Ö. T .C.__



DOWNLOAD

http://www.mehmeteminakin.com/html/modules/dosyalar/pdfdosya/cocuklar%FDmavasiyetim.pdf
 
Üst Ana Sayfa Alt