Bazı muslumanlar, çok günah işlemek veya günahları aşikara işlemekten kendilerini men edemediklerinden dolayı, samimi olarak sakalın hakkını veremeyeceklerini düşünerek; sakal bırakmadıklarını ya da çok kısa bırakarak kendi gönüllerini avuturlar. Tabi ki bu düşünce şeytanın kendisine sağından yanaşıp fısıldadığı bir hezeyandır.
Şüphesiz, musluman şahısdaki İslami kisve, Onun günah ve masivayı terk etmesine vesile olduğu gibi, aynı zamanda çok etkili bir tebliğdir. Musluman, İslami kisveden soyutlanarak günah batağına utanıp çekinmeden daldıkça, ne zaman İslami kisve nasib olur? Aksine, maneviyatını tahrib edecektir.
Musluman şahıs, ilim ve takva olarak noksan olsa da, aksine İslami kisveye bürünerek, günah işlerken kendi durumu, zatında temsil ettiği İslam dini ve Rabbi aklına gelerek sakınmaya çalışmalıdır.
Pek çok musluman, Oruçta veya namazda huşuyu yakalayamıyor diye ibadetleri terk mi edeceğiz? veya nafilelere uzak mı durmalıyız?
Böyle bir iddia tabi ki sağlıklı bir aklın ürünü olamaz.
Mecelle'de kaide olmuş bir kural vardır ki; ”Bir şey tamamen elde edilmezse, büsbütün terk edilmez”
Allah (c.c.), “Gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun” (Teğabun, 16) buyurarak, mutlak itaat değil, yapabileceği kadarını istemektedir. Çünkü yüce Allah, insanın “Gücünün yetmeyeceği şeyi istememektedir.” (Bakara, 286) buyurmaktadır.