Ebu Zerr (r.a.) şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’e
“Ey Allah’ın Rasulü! İbrahim (a.s.)’ın sahifeleri nelerdi?” diye sordum.
“Nasihatten ibaretti” diyerek şu örnekleri verdiler:
“Ey kullarıma musallat olup da gurura kapılan kral! Seni dünya malı toplayıp da bunları üstüste yığman için göndermedim; mazlumların hakkını alman ve onların beddualarının bana gelmesini engellemen (yani onlara zulmedilmesini önlemen) için gönderdim. Çünkü ben kâfir de olsa mazlumun bedduasını geri çevirmem. Akıllı bir insan zamanını Rabb’ine yalvarmak. nefsini hesaba çekmek, Allah’ın yarattıklarını ve sanatını tefekkür etmek, geçimini ve ihtiyaçlarını temin için çalışmakla geçirir. Akıllı insan âhireti, geçimi ve haram olmayan arzu ve lezzetleri temin için çalışır. Akıllı kişi zamanının kıymetini bilir, işlerini ona göre ayarlar, dilini korur. Konuşmasını amellerinden sayan insan kendisini ilgilendirmeyen konularda dilini tutar” Bunun üzerine
“Ey Allah’ın Rasûlü! Musa (r.a.)’ın sahifeleri nasıldı?” diye sordum.
“İbret verici şeylerden ibaretti. İşte ondan bir parça: ‘Ölüme yüzde yüz inanan bir insanın, nasıl sevinebildiğine hayret ediyorum. Cehenneme kesinkes inanan bir kişinin gülebilmesine hayret ediyorum. Kadere inandığı halde rızkı için kendisini yoranlara hayret ediyorum. Hiç kimseye yar olmadığını gördüğü halde dünyaya bel bağlayan kimselere hayret ediyorum. Kıyametteki hesaba inanıp da hazırlık yapmayan kimselere de hayret ediyorum”. Bu kez
“Ey Allah’ın Rasûlü! Bana tavsiyede bulununuz” dedim.
“Sana Allah korkusunu (takvayı) tavsiye ederim; çünkü o herşeyin başıdır, temelidir” buyurdular.
“Ey Allah’ın Rasûlü! Biraz daha” dedim. Bunun üzerine
“Kur’ân okumayı ve Allah’ı zikretmeyi hiç bir zaman ihmal etmemeni tavsiye ederim. Çünkü bu senin için yeryüzünde bir nur, göklerde ise zahire ve azıktır” dediler.
Ben biraz daha artırmalarını istediğimde de
“Çok gülme; çünkü bu kalbi öldürür ve yüzdeki nuru giderir” buyurdular.
Ben yine daha fazlasını istedim. Bu kez
“Cihadı asla terketme; Çünkü bu ümmetimin ruhbanlığıdır” dediler.
“Ey Allah’ın Rasûlü! Daha fazla nasihat ediniz!” dedim.
“Uzun süre sükut edip konuşmamaya kendini alıştır; çünkü bu, şeytanı kovar ve dinini koruma hususunda sana yardımcı olur” buyurdular. Bir kez daha
“Ey Allah’ın Rasûlü! Nasihatınızı artırınız!” dedim.
“Fakirleri sev ve onlarla oturup kalkmayı sürdür” buyurdular.
“Ey Allah’ın Rasûlü! Biraz daha” dedim.
“Daima senden aşağılara bak; sakın senden daha üstün olanlara bakma! Çünkü Allah Teâlâ’nın üzerindeki nimetlerini küçümseyip hiçe sayman doğru değildir”.
Biraz daha nasihat etmelerini istediğimde
“Acı da olsa daima hakkı söyle” buyurdular.
Ben yine artırmalarını istedim. Bu kez
“Sende bulunan ayıplardan dolayı başkalarına atıp tutma. Senin işlediklerini işleyenlere buğzetme. Çünkü sende bulunan ayıpları görmeyip de aynı ayıplardan dolayı başkalarını kötülemen, işlediğin bir suçtan dolayı başkalarına kızman ayıp olarak sana kâfidir” buyurdular.
Sonra da mübarek elleriyle göğsüme vurarak şunları söylediler:
“Ey Ebâ Zerr! Tedbir gibi akıl, yasaklardan sakınmak gibi takva ve güzel ahlak gibi şeref yoktur.”[1]
________________________________________
[1] Münzirî, Terğib III/473 (İbn Hibban, Sahih’inde ve Hâkim); Ebu Nuaym, Hilye I/66 (İbrahim b. Hişam tarikiyle); Kenz VIII/201 (Hasan b. Süfyan ve İbn Asâkir).
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 3/253-254.
HAYIRLI CUMALAR AKHİLER