Âleykumu's selam we rahmetullah;
Yapılan iş tecessus ve gıybet olub büyük günahlardandır.
Tecessus bir şeyi gözetleyip, onun içyüzünü ortaya dökme olayıdır. Dolayısıyla bir müslümanın başka bir müslüman aleyhinde mutecessis hareketlerde bulunması çirkin bir ihanettir ve büyük günahlardan biridir. Çünkü böyle bir davranış, kâfirlere gösterilen dostluğun bir başka şeklidir. Zira böyle bir durumda hüküm, kişiyi dinden çıkaracak noktaya kadar vardırır. Evet, şayet yapılan casusluk, kâfirlere olan sevgi, dostluk sebebi ile yapılıyor, bunların müslümanlara karşı üstün gelib zafer kazanmaları arzu ve inancından doğuyorsa böyle bir hareket, kişiyi dinden çıkarır. Şayet böyle değil de, herhangi bir dünyalık için, kişisel bir çıkar uğruna bir makam veya benzeri bir gaye hedeflenerek casusluk yapıyorsa, bu takdirde o kimse büyük günah işlemiş olur.
يَا بَنِيَّ اذْهَبُواْ فَتَحَسَّسُواْ مِن يُوسُفَ وَأَخِيهِ
“Ey oğullarım gidin Yusuf’u ve kardeşini iyice (tehassus edin) araştırın” (Yusuf 87)
Tecessus ve tehassus hakkındaki fark:
Evzai, tecessusun herhangi bir şeyi araştırma anlamına, tahassusun de bir topluluğun konuşmalarını onlar istemediği halde dinlemek veya kapıları dinlemek anlamına geldiğini söylemektedir. (İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, İstanbul 1985, 7/358.)
Rasulullah (s.a.v.) başka bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:
"Her kim bir müslüman kardeşinin ayıb ve kusurlarını, kimsenin görmediği ve görmesini istemediği şeylerini örterse, Allah'u Teâlâ da kıyamet gününde onun ayıblarını örter. Her kim müslüman kardeşinin meydana çıkmasını istemediği bir şeyini ortaya çıkarır ve dile verirse; Allah da onun ayıblarını, kimsenin bilmesini istemediği hallerini meydana çıkarır. Bu suretle kendi evi içinde de olsa onu rezil eder. Müslüman kardeşinin ayıblarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir. "
(Buhârî, Mezâlim, 3; Muslim, Birr, 58; Tirmizî, Edeb, Bab 48, Hadis no: 85, Ahmed b. Hanbel, V, 279; IV, 421, 424)
“Rasulullah (Aleyhi’s Salatu ve’s Selam) buyurdular ki; ‘‘Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?’’
‘‘Allah ve Rasulü daha iyi bilir.’’dediler.
Bunun üzerine: ‘‘Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!’’ açıklamasını yaptı.
Orada bulunanlardan biri ‘‘Ya benim söylediğim onda varsa.’’dedi.
Aleyhi’s Salatu ve’s Selam; ‘‘Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.”
(Ebu Davud; Tirmizi; Muslim)
Muaviye'den (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v.): "Eğer sen insanların gizli kusurlarını araştıracak olursan onları(n ahlâkını) bozmuş olursun" yahudda "neredeyse bozacak duruma gelirsin" buyurmuştur.
(Tirmizi, Edeb, 37, Hadis no: 4888)
Gerçekten kusurları araştırılıb ortaya çıkarılan bir insan, artık kusurlarının herkes tarafından bilindiğini düşündükçe yavaş yavaş utanma duygusunu tamamen kaybedib herkesin gözleri önünde kusur işlemekten çekinmez bir hale gelir. Çünkü utanma duygusunu kaybeden insan, artık her kusuru işleyebilir. Nitekim bir hadis-i şerifte "Utanmazsan dilediğini yap!.." (Buhari, Edeb, 78) buyurulmuştur.
Ayıbların araştırılıb ortaya dökülmesi; insanları birbirine düşürmekten, aralarında kin ve düşmanlık tohumları ekmekten, fenalıkların yayılmasından başka bir şeye yaramaz. İnsanların gizli kalmış kusurlarını açıklamak, herkese duyurmak onların utanma duygularının yok olmasına, sosyal kontrolün azalmasına ve böylece ahlâksızlığın suratle yayılmasına da sebeb olur.
Rasulullah (s.a.v.): "Müslümanların ayıblarını, gizli hallerini araştırmağa kalkışırsan, onları ifsad eder (ahlâklarını bozar) veya ifsada yaklaştırmış olursun, " (Riyazu's-Sâlihin, III,154) buyurmuştur.
Abdullah ibni Mesud (r.anh)'ın huzuruna bir adam getirildi ve: "Şu adam falancadır, sakalından şarap damlıyor" denildi.
O ise: "Ben tecessusten (gizlice işlenen kabahatleri araştırmaktan) men edildim. Lakin bize bir şey zahir olursa onu ele alırız!" cevabını verdi. (Ebu Davud, Edeb, Bab 37, Hadis no: 4890)
Mısır'da valilik yapan Ukbe bin Amir’e bir memuru geldi ve komşusunun içki içtiğini şikâyet edib ceza verilmesini taleb etti.
O ise bu ihbarı değerlendirmeye almadı, “Sen ona nasihat et ve kabahatini ört” dedikten sonra,
Peygamberimiz’in hadisini nakletti: "(Bir müslümana ait) herhangi bir kusuru görüb de onu saklayan kimse diri diri mezara gömülen bir kız çocuğunu (o) mezardan çıkararak hayata kavuşturan kimse gibidir."
(Ebû Dâvud, Edeb, Bab 38, Hadis no: 3891, Garib - zayıf hadis)
Bir müslümanın gizli kalan bir kusuruna şahid olub da onu başkalarına açmadan gizleyen bir kimsenin diri diri mezara gömülen bir kız çocuğunu mezardan çıkararak hayata kavuşturmak kadar faziletli bir iş yapmış olacağını ifade etmektedir. Çünkü, aslında Peygamberler dışında gizli günahları bulunmayan kimse, hemen hemen yok denecek kadar azdır. Kul kusursuz kalmaz. Bu gizli kusurlar kul ile Allah arasındadır. Kul bu kusurlarını açığa vurmayıb tevbesi ile meşgul olmakla mükellef bulunduğu gibi, başkaları da onları araştırmaktan kaçınmakla ve tesadüfen muttali olması halinde de onları saklamakla mükelleftir.
Eğer insan mu'min kardeşinin tesadüfen muttali olduğu kusurlarını başkalarına açarsa, o kimse insanlar arasında itibarını kaybederek, büyük bir boşluğa düşebileceği gibi, nasıl olsa başkaları tarafından kötü tanındığı düşüncesine kapılarak artık aynı kusurları açıktan işlemekten çekinmeyen hayasız bir insan haline de gelebilir. Bir müslüman için böyle bir duruma düşmek ise diri diri mezara gömülmekten farksızdır.
Muttali olduğu kusurları saklayarak, kusur sahibi müslümanı böyle rezil ve rüsvay bir duruma düşürmekten kaçınan kimsenin tutumu ise, elbette diri diri mezara gömülen bir kimseyi mezardan çıkararak tekrar es ki hayatına kavuşturmaya denktir.
Ancak bu tutum gizliden günah işleyen kimseler hakkında olunca makbul ve övgüye layıktır.