MUGİRE B. SAİD´DEN SONRA MUCESSİME TAİFESİ
Allame Takiyyyuddin Ebubekir Husni´d-Dimaşki (öl. 829. H. ), <Def´u şubheti men teşebbehe ve temerrede ve nesebe zalike ile´l-İmam Ahmed> adli kitabinda, Mugire b. Said bahsini bitirdikten hemen sonra, acikca şöyle der :
İşte burada da söyledigim gibi, hak yoldan batila sapanlarin durumlari budur ve böylece devam etmiştir. Lakin onlar, hile yoluna giderek halki aldatmak icin, hadis ilmini okuduklarini iddia ederler. Muteşabih hadisleri cokca zikredip toplayarak, avam takabasina söylerler. Sonra İmam Ahmed zamaninda kavilciler, hikayecilerde cogaldi. Öyle ki, kendisi, İbn Uyeyne ile başkalari onlardan eziyet cektiler. Yine zamaninda Muhammed b. Kerram es-Sicistani yetişti. İmam Ahmed ile İbn Uyeyne kendisine itimat edinceye kadar... Hatta o kadar gayret gösterdi ki, bir coklarindan hadis dinleyip tefsirler okudu. Fakirlik, iffet, yumuşaklik vasiflari izhar etti.
Koyun derisinden, dikilmiş elbise giyer, başnda beyaz takke bulunurdu. Sonra bir dükkan alip onda süt satmaya başladi. Kürk bir döşek alip üzerine oturur; vaaz verir, tevazu gösterirdi. Böylece vaaz ve zuhdü vasitasiyla avam takabasi ile zayif talebelerin sevgisini kazandi. Tabilerinin sayilari yetmiş bini buldu. Aşiri muşebbihe taifesindendi. Muteşabih ayetler ile zahiri manalari akillarina muvafik olan hadisleri avam taifesine telkin etmeye başladi. Zeki ve akilli alimler, onun bu hileci durumunu sezdiler ve yakalayarak hapsettiler. Nisabur cezaevindeki sekiz sene kaldi. Tabileri onu hapisten cikardilar. Şam´a gitti ve orada düşkün bir durumda vefat etti.
Bazi samimi arkadaşlarindan başka, ölümünden hic kimsenin haberi bile olmadi. Cenazesini alip Kudus-u şerife defnettiler. Kudus´te ibadetle meşgul ve fakir bir durumda, yirmi binden fazla tabileri vardi. Helak olanlarin yolundan bulunduklari halde, kendi durumlarindan haberleri yoktu; şeytan, onlara kötü yolu süslemişti. Hala bazi insanlar, onlarin bu yanliş akidelerine halki teşvik etmeye devam etmektedir.
Allah Teala, Kur´an-i Kerim´inde; <Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse, kötülügü hic işlemeyene benzer mi?.>(Fatir suresi, ayet : 8.)buyurur. Said b. Zubeyr, <Bu ayet-i celile, nefsani arzularina uyan bid´atci taifeler hakkinda nazil oldu> demiştir. İbn Kerram, Hicri 255 yilinda ölmüştür.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 37-38)
HANBELİLERİN İBN CERİR´E YAPTIKLARI ZULÜM
Hafiz İbnu´l-Esir´in <El-Kamil>adli kitabinin Hicri 310 yili hadiseleri bahsindeki aciklamasi şöyledir :
<Bu yilda Bagdat´ta Tarih sahibi Muhammed İbn Cerir et-Taberi vefat etmiştir. Dogum tarihi 224. H. idi. Geceleyin kendi evinde defnedildi. Cünkü ölümü sirasinda, kalabalik bir halk toplanip, önce <Rafizi´dir>; sonra <mülhiddir>, diye iddia ederek gündüzün defnedilmesini menettiler.
Ali b. İsa şöyle diyordu : <Allah´a yemin ederim ki, İbn Cerir aleyhinde bulunan bu taifeden, Rafizilik ile mulhidlik nedir diye sorulsa, manasini bile bilmez ve anlayamazlar>, <Tecarubu´l-Umem>adli kitabin sahibi, İbn Miskeveyh, böyle zikretmiştir>.
İmam İbn Cerir´i bu gibi kitablardan tenzih ederim. Hafiz İbn Esir´in halk, İbn Cerir´e karşi taassubta bulundu, dedignin hakikati öyle degildir. Ancak bazi Hanbeliler, hakkinda taassub edip, giybetine düştüler. Başkalari da, onlara mütabaatta bulunmuşlardir.
Nedeni şudur : İbn Cerir Muhammed et-Taberi, benzeri telif edilmeyen, fukahanin ihtilaf ettikleri konulari bir araya topladigi kitabinda Ahmed b. Hanbel´den bahsetmeyişidir. Bu husus kendisinden soruldugunda :
<Ahmed b. Hanbel fakih degil, ancak bir muhaddis idi> deyince, Hanbelilere bu söz cok agir geldi. Bunlarin sayilari Bagdat´ta coktu. İşte bundan dolayi kendisine bugzederek hakkinda olur – olmaz şeyler söylediler.
Ebu Cafer, Muhammed b. Taberi hakkinda imamlarin bazi sözlerini zikrettim. İlimeki mevkii, sika oluşu, güzel itikadi, o sözlerden anlaşilmaktadir. O cümleden : İmam Ebubekir el-Hatib, Taberi´den rivayet eyledigi, Taberi´den rivayet eden alimleri zikrettikten sonra, demiş ki : Taberi dinde alimlerin imamlarindan biri idi. Fazilet ve marifet sahibi oldugundan, kavli ile hüküm edilip, görüşüne müracaat ediliyordu. Öyle ki, caginda kendisinde mevcut olan ilimlerde, hic bir ortagi yoktu. Kur´an-i Kerim´i hifzetmiş; kiraat ve tefsir konularinda derinleşmişti. Kur´an ahkaminda fakih idi. Hadis tariklerini, hadisin sahih, zayif, nasih ve mensublarini bilen bir alim idi. İslami ahkam, helal ve haram meselelerine dair sahabe, tabiin ile onlardan sonra gelenlerin görüşlerini biliyordu. Dönemindeki hadiselerden haberdardi. Uluslar ve krallar hakkinda, meşhur bir tarih kitabi ile tefsir ilminde benzeri telif edilememiş bir eseri vardir. Usul-i fkih ve furuiyata dair bir cok eseri olup, fukahanin kavillerine vakif idi. Bir cok konuda mümtaz olup, kendisinden ilim ögrenilmiş ve hifzedilmiştir.
Ebu Ahmed el-Huseyin b. Ali b. Muhammed er-Razi, der ki :
İmam Ebubekir b. Huzeyme´nin benden ilk sordugu şey, şudur :
<Muhammed b. Ceriru´t-Taberi´den naklen bir şey yazdin mi?>
<Hayir>, dedim.
<Nicin?>
<Kendisi dişari cikmazdi. Hanbeliler de onun yanina gitmeyi menediyorlardi>dedim.
<İyi etmedin, Keşke alimlerden yazdigin meseleleri nakletmeyip yanliz Ebu Cafer´den ilmi meseleleri ögrenseydin>dedi. Hakiki ismi Huseyin b. Ali et-Temimi olan Huseyin İbn Huzeyme´den, buna benzer bir tabirle rivayet etmiştir.
İbn Huzeyme, Taberi´nin tefsirini mütalaa ettiginde şöyle demiştir. Ben yeryüzünde, ilimde Ebu Cafer´den üstün bir kimseyi bilmiyorum. Hic şüphe yok ki, Hanbeliler, kendisine zulüm ettiler. Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed el-Fergani, Taberani´nin eserlerinden bahsettikten sonra, <Ebu Cafer, hic bir yerenin yermesi, kendisini Allah yolundan alikoymayan kimselerdendi. Allah ve müslümanlar icin söylenmesi lazim olani acikca söyler, hak yoldan sapmazdi. Cahil, kiskanc ve inkarci kimselerin kendisine yaptiklari eziyet ve cirkin hareketlerine ragmen, bir korku veya nefsani bir arzu nedeniyle batila yönelmezdi. Ama dindar, vera´sahibi kimseler, Ebu Cafer´in dünyada bir cok imkana sahip oldugu halde, dünyayi terkettigini, ilmini, zuhdünü, faziletini ve babasinin vefatindan sonra, kendisine miras kalan Taberistan´daki köyün az gelirine kanaat ettigini inkar etmiyorlar. Bir cok menkibeleri olup bu kitabta zikredilmesi mümkün degildir.
Ben de derim ki :
Ebu Cafer b. Cerir, muctehidler meydaninda yarişiyordu. Yukarida adi gecen ve İbn Cerir´i öven İbn Huzeyme ise, furuiyatta Şafii mezhebinden olup, itikadda büyük bir mucessime idi. Kitabu´t-Tevhid adli basilmiş kitabin müellifidir. İmam Razi, (Kur´an-i Kerim´in) Şura suresinin tefsirinde, <Kitabu´t-Tevhid, şirk kitabidir. İbn Huzeyme, avam takabasindandir. Tevhidin ne oldugunu bilmez.> demiş ve İbn Huzeyme´nin söyledigi bazi sözleri ilmi yönden araştirip kat´i deliller getirmiştir.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 38-40)
TECSİM (ALLAH´A CİSİM İSNAD ETMEK) NEDENİYLE BAGDAT´TA VAKİ OLAN İLK FİTN
Hafiz İbnu´l-Esir, <El-Kamil>adli eserinde, Hicri 317 yilinda vaki olan hadiseler bahsinde şöyle der :
Bu tarihte, Bagdat´ta Hanbeli mezhebine mensub Ebubekir el-Mervezi´nin talebeleri ile avam tabakasi arasinda büyük bir fitne ortaya cikti. Fitneye askerler müdahale ettiler. Sebebi şuydu; <Rabbin seni (ey Muhammed!) övülecek bir makama yükseltecektir.>(Bu ayet-i kerimenin meali : <Ey Muhammed! Geceleyin uyanip, yanliz sana mahsus olarak fazladan namaz kil. Belki de Rabbin seni övelecek bir makama yükseltir.>şeklindedir.(İsra suresi, ayet : 79).)buyurdugu ayetini delil göstererek, <Allahu Teala, Peygamber (s.a.v.)´i beraberinde Arş´in üzerinde oturtacaktir>diye tefsir ettiler. Diger bir taife ise, bu ayette gecen <Makam-i Mahmud>´dan maksad, <Peygamber (s.a.v.)´in kiyamet günü halka yapacagi şefaatidir>dediler. İşte bu ihtilafli mana yüzünden aralarinda fitne koptu. Birbirleriyle savaşip bir cok kimseler öldürüldü.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 40)
HANBELİLERİN BAGDAT´TAKİ İKİNCİ FİTNELERİ VE HALİFE ER-RAZİ´NİN ONLARİ TEHDİT VE YERMESi
Hafiz İbn Esir´in <El-Kamil>adli eserinin Hicri 323. yili hadiseleri bahsindeki aciklamasi : (Hanbelilerin fitnelerinin bahsi) Bu hadisede, Hanbelilerin fitneleri büyüyüp kuvvetlendi. Ayni fikirde bulunanlar, avam takabasinin evlerine hücum ettiler. Bulduklari nebizi(Nebiz : Hurma ve kuru üzümden yapilan bir şiradir. (Hanefi mezhebinde icilmesi caizdir).)döküyor, bir muganniyi (teganni edeni) görünce onu dövüyor, calgi aletini kiriyorlardi. Carşi ve pazarlarda alişverişi sekteye ugrattilar. Erkekleri, kadin ve cocuklarla beraber gördüklerinde kadin ve cocuklarin kimin olduklarini sorarlar, kendilerinin olduklarini ögrenirlerse birakir, degilse devletin inzibat amirine götürür, fahişelik yapti diye yalanci şahitlik ederlerdi. Böylece Bagdat halkini birbirlerine düşürdüler. İşte bu nedenle Bagdat´in inzibat amiri Bedir el-Harşeni, Cemaziyelahir ayinin onuncu günü, ata binerek Ebu Muhammedu´l-Berbahari´nin talebeleri arasinda ve Bagdat şehrinin her tarafinda ; <Hanbelilerden iki kişi bile bir araya gelmesin, mezhebleri icin münakaşa etmesinler. Sabah, akşam ve yatsi namazlarinda Hanbelilerin imamlari, Fatiha okurken Besmele´yi acikca okumadan namaz kildirmayacaktir>diye halka seslendi ise de faydasi olmadi; fitneleri artti. Camilere gelen amalar gösteri düzenlediler. Amalar, camilere gelir, Şafii mezhebinden olan bir kimse gecince, amalara gizlice haber verilir; asalariyla kiyasiya onlari döverlerdi. Bu olaylar karşisinda Hanbelilere okunmak, yaptiklari hareketleri durdurmak ve Allah´i mahlukata benzetmelerini, daha başka batil itikadlarinin cereyanini önlemek üzere, zamanin halifesi olan Razi-billah´dan bir emirname cikti. Emirnamenin bir kisminda şöyle deniliyordu :
<Bazen batil itikadiniz yüzünden, cirkin yüzünüzün Rabbu´l-aleminin misali üzere oldugunu ve rezil hareketinizin Allah´in heyeti üzere oldugunu söylüyor; Allah´a el ayasi, parmaklar, iki ayak, iki ayakkabi ve kivircik saclar isnad ederek kendisinin göge yükselip dünyaya inişinden bahsediyorsunuz. Allahu Teala zalimlerin, inkarcilarin dedikleri şeylerden uzaktir. Sonra, siz imamlarin iyilerini yeriyor, Muhammed (s.a.v.)´in ehl-i beytini dalalet yoluna isnad ediyorsunuz. Müslümanlari, Kur´an´in bahsetmedigi acik bid´atlere, fahiş mezheblere davet ediyorsunuz. Din imamlarinin mezarlarinin ziyaret edilmesini inkar ediyor; ziyaretcilerin bid´atle kötülüyorsunuz. Halbu ki sizler, ne bir şeref ve asil soy sahibi ve ne de Resulullah (s.a.v.)´in akrabasi bulunan; ancak avam tabakasindan olan birisinin türbesinin ziyareti icin toplanip halka ziyaret edilmesini emrediyor, nebilerin mucizati ve velilerin kerameti, ziyaret ettiginiz o kabirdeki kimselerde oldugunu iddia ediyorsunuz. Bu cirkin ve münker şeyleri akliniza yerleştirip size süslü gösteren şeytana lanet olsun! Ne acayip bir aldaticidir o...
Emiru´l-mu´minin (ben), kati yemin edip yemin eyledigi şeyi yerine getirmek azmiyle Allah´a yeminle belirtir ki, sizler bu mezmum (yerilen) mezhebinizden ve egri yolunuzdan dönmezseniz, sizi şiddetle döverek, toplumunuzu dagitarak, öldürerek ve kilicla boynunuzu vurarak, evlerinizi, mahallerinizi yakarak cezalandiracaktir>.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 41-42)
EBİ YA´LA B. FERRA´NIN TECSİMİ (ALLAH´A CİSİM İSNAD EDİLMESİ KONUSUNU) KAPSAYAN KİTABI HAKKINDA BAGDAT ULEMASININ İTİRAZLARI
Hafiz İbnu´l-Esir´in, <El-Kamil>adli eserinin Hicri 429 yilinda vaki olan hadiseler bahsindeki aciklamasi :
Bu tarihte Ebu Ya´la´nin kitabinda Allah´in sifatlarindan bahsederken kendisinin Allah´in cisim olduguna itikad ettigi anlaşildigi icin, Bagdat alimleri onu inkar ettiler. Zahid olan Ebu´l-Hasanu´l-Kazvini, Bagdat´taki Mansur Camii´ne gelerek bu kitabin konusu hakkinda bir aciklama yapti. Allah, zalimlerin uydurduklari sözlerinden cok uzaktir. Hicri 458yilinda, vaki olan hadiseler bahsinde bu hususta şöyle der :
Ebu Ya´la Muhammed b. el-Huseyin b. el-Ferra el-Hanbeli öldü. O, Allah´in sifatlari hakkinda <Kitabu´s-Sifat>adli kitabi telif etmiş; icine acayip görüşler almişti. Kitabin ceşitli bablarinda yaptigi tertib (ve aciklamalar) tecsime (Allah´a cisim isnad etmesine) delalet eder ki, Allah, dedigi o sözlerden uzaktir. İbn Temimi el-Hanbeli, der ki :
Ebu Ya´la el-Ferra, Hanbeli taifesinin üzerine öyle bir sicmiş ki onu su bile temizleyemez!(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 42)
İBNU´L-CEVZİ El-HANBELİ´NİN MUCESSİME TAİFESİNİ REZİL ETMESİ VE MEZHEB İMAMI AHMED´İ TECSİMDEN UZAK TUTMASI
İbnu´l-Cevzi´nin 1345 H. yilinda Et-Terakki matbaasinda basilan <Def-u Şubhetu´t-Teşbih>adli eserindeki acik ibaresi :
Bazi arkadaşlarimizin Usulu´d-Din (Akaid) meselelerine yaramayacak şeyleri konuştuklarini gördüm. Ebu Abdullah b. Hamid (öl. 403. H.) ile arkadaşi Kadi Ebu Ya´la ve İbnu´z-Zaguni (öl. 527. H.) bu konuda eserler yazmiş, yazdiklari kitablar dolasiyla da Hanbeli mezheblerini lekelemişlerdir. Onlarin bu eserlerinde avam seviyesine indiklerini gördüm. Yani ayet ve hadislerde bahsi gecen Allah´in sifatlarina zahire göre mana verdiler. <Gercekten Allah, Adem (a.s.)´i kendi süretine göre yaratti>(Bu hadis-i şerifin meali : <Hakikaten Allah, Adem´i kendi süretinde yaratti.>Bu hadis-i şerifte gecen <Ala suretihi>kendi süretinde kelimesindeki zamirin aidiyeti hakkinda hadis şarihleri arasinda iki ayri görüş vardir :
Birinci görüşe göre; zamir, Adem´e ait olup Adem şu görülen ve bilinen şekilde yaratildi, manasinda şerhedilmiştir.
İkinci görüşe göre; zamirin <Allah>lafza-i celaline ait olup (Süret) kelimesinin <Hey´et ve Şekil manasina geldigi ifade edilmiştir. Yani Cenab-i Hak, Adem´i kendi sifatinda canli, görme, duyma, konuşma vasiflarina sahip olarak yarattigi ve bunun bir şereflendirme ifadesi oldugu beyan edilmiştir. Müellif, bu görüşü tercih etmiştir. Ayni, Umdetu´l-Kari fi Şerhi´l-Buhari (İstanbul-1313) Dar Al Tibaat el-Amire, c. 10, s. 472.)diye rivayet olunan hadis-i şerifi duyduklarinda, Allah´a, zatinda ziyade, bir şekil, bir yüz, iki göz, agiz, dilcik, dişler, yüzüne işiklar, iki el, parmaklar, aya, bir serce parmagi, bir baş parmak, gögüs, bir uyluk, iki baldir(Müellif, Kalem suresinin 42. ayetinde <sak>kelimesine işaret ediyor ki, alimlerin cogullugu bu ayette gecen <sak>kelimesinden maksat, ahiret gününün şiddet ve korkulu bir gün oldugundan kinayedir, demişlerdir. Bu kelimede maksat, muşebbihe taifesinin dedikleri gibi zahiri manada baldir degildir. Zira, o gün ibaret günü olmadigindan ne baldirin acilmasi, ne de ibadet vardir. Beyan ve meani ilimlerinden birazcik haberi olan kimse bu manayi anlar. Mezkur ayetin mealinin tamami :
<(Ey habibim!) Hatirla ki, o gün baldirlarin acilacagi (her hakikatin cirilciplak meydana cikacagi) hesap ve cezanin bütün şiddet ve dehşetiyle hüküm sürecegi, kendilerinin secdeye davet edilecekleri bir gündür. Fakat, buna gücleri yoktur.>(Beyzavi. Razi, Celaleyn, Medarik, tefsirlerine bak).Mütercim.)
Buhari, Kalem suresinin 42. ayetinin tefsirinde, Ebu Saidi´l-Hudri (r.a.)´den, Nebi (s.a.v.)´nin şöyle buyurdugunu rivayet etmiştir :
(Kiyamet günü) Rabbimiz, kendi <sak>indan keşif buyurdugu (iş gücleştigi zaman) dergah-i azametine her mü´min ve mü´mine secde eder. Yanliz dünyada riva (gösteriş) ve sum´a (işittirmek) icin secde edenler secde edemezler. Gerci o riyakarlar da secde etmeye calişirlar fakat onlarin arkasi (omurgalari) yekpare döner (egilip secde edemezler).
Muslim de Kitabu´l-İman, Bab-u Marifeti´t-Tarikati´r-Ru´yet babinda yine Hz. Ebu Saidi´l-Hudri´den rivayet ettigi uzun bir hadiste bundan bahsetmektedir.)ile iki ayak*(Bu manayi, rivayet edilen şu hadis-i şeriften cikarmişlardir. Enes b. Malik (r.a.)´den, Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki : <Cehennem, daima, “daha var mi?” der durur. Nihayet izzet sahibi olan Rab, pak ve yüce Allah ona, ayagini koyar (kahreder) bunun üzerine, cehennem, “izzetine yemin ederim ki yetişir, yetişir,” der. Bazisi bazisina dürülür.>(Muslim, Kitabu´l-Cenne ve Sifat-i Ne´imiha ve ehliha, No : 37)
Bu hadis meşhur olan sifat hadislerindendir. Yani muteşabihlerdendir. Bunda alimlerin ihtilafi iki kisma ayrilir. Biri; selefin cumhurunun ve kelamcilardan bir taifenin şu görüşüdür : <Bunun (muteşabih hadisin) te´vili hakkinda söz edilmez. Biz bunun, Allah´in muradi üzerine hak olduguna inaniyoruz. Bunun kendisine layik bir manasi vardir. Zahiri manasi murat degildir.> İkincisi; kelamcilarin cumhurunun görüşüdür. Bu, <kendisine layik şekilde te´vil edilir> diyenlerin görüşüdür.)* isnad ettiler. Yanliz, Allah´in bir başi oldugunu işitmedik, dediler.
Yine <Allah´in bir şeye el degdirmesi ve O´na degdirilmesi de, caizdir. Kulu, kendi zatina yaklaştirir>demişlerdir. Bazilari da dediler ki, <Allah teneffüs eder>.
Bunlar, aklin kabul etmedigi sözleriyle avam tabakasini ikna etmeye calişiyorlar. Ayet ve hadislerde gecen Allah´in isim ve sifatlarini, ne akla ne de nakle dayanan hic bir ciddi delilleri olmadigi halde, zahire göre bunlar, Allah´in sifatlaridir diye mana verip, tefsir ederek bid´at isimlerle o sifatlari adlandiriyorlar. Zahiri manalarini reddedip, Allah´a vacib olan manalari icabeden zahir manalarinin iptaline iltifat etmediler. O zahiri manalar, Allah´in sifat-i fiiliyesi olduklarina kanaat etmeyerek ta ki sifat-i zatiyesidir dediler. O, zahiri manalarin Allah´in sifatlari olduklarini ispat ettikten sonra, onlari lügattaki te´vil itibari ile Kur´an ayetinde gecen <El>manasina olan kelimeyi, kudret; zahiren Allah geldi manasini ifade eden kelimeyi iyilik yapti, lütuf eyledi; sak (baldir) manasini ifade eden kelimeyi de şiddet manasina hamletmezler. Belki, <Bu kelimeleri, zahiri manalarina hamlederiz, zahiri manalari, insanlardaki mevcut sifatlara hamlediyoruz. Mümkün oldugu kadar, her kelime hakikati olan zahiri manasina hamledilir. Bunlarin zahiri manalari ise insanlarda mahud (bilinen) sifatlar gibidir. Şayet hamledilmesine, bir mani bulunursa, o zaman mecazi manasina hamledilir>diyorlar. Bununla beraber, kendileri güya bir şeyi Allah´a benzetmekten veya benzetmeyi Allah´a izafe etmekten kaciniyorlar. Biz ehl-i sünnet taifesindeniz diyorlar. Halbuki söyledikleri sözleri, acikca teşbihtir (Allah´i kainata benzetmektir). Bir kisim cahiller de onlarin bu inanclarina uymuşlar. Hem onlara, hem imamlarina nasihat ederek dedim ki :
Arkadaşlarim! Güya siz rivayetler icin nakil sahibi olup Ahmed b. Hanbel´in tabilerisiniz. Büyük imaminiz Ahmed b. Hanbel, (Allah ona rahmet eylesin!) zamaninin halifesi tarafindan, kamcilandigi halde, Kur´an´in mahluk olup olmadigi hakkindaki inanci kendisine sorulunca, mahluk veya hadistir demedi. <Dinde yeri olmayan şeye nasil hüküm verecegim?>diyordu. Öyle ise mezhebinde olmayan bir şeyi icad etmekten sakinin! Sonra sizler, Peygamber´in hadisleri zahiri manalara göre hamledilir, dediniz. Mesela; bir hadis-i şerifte gecen (kadem) kelimesinin zahiri manasi ayaktir. Bu mana, Allahu Teala hakkinda muhaldir. Bu durumunuz, Hiristiyanlarin durumu gibidir. Cünkü İsa (s.a.)´ya, ruhullah denilince, hiristiyanlar, (Allah onlara lanet eylesin) Allahu Teala icin, bir sifati da ruhtur. Yani ruhu vardir. O sifati Meryem´e dahil olmuştur, diye itikad etmişlerdir. Kur´an´da, <Allah, Arş´i istila etti>mealindeki ayet de Allahu Teala bizatihi Arş´in üzerinde oturdu demektir, diyen kimse, Allahu Teala´yi görülen ve duyulan şeylere benzetmiş olur. Onunla dinin esasi (akaid) ispat olunan aklin hükmünü terk etmemek gerekir. Cünkü bizler, akil yoluyla Allahu Teala´yi bilmiş ve O´na Kadim (Ezeliyet) vasfi isbatlamişizdir. Eger sizler hadis-i şerifleri kabul edip manalarindan konuşmayip sukut ediyoruz demiş olsaydiniz, hic kimse size itirazda bulunamaz, inkar edemezdi. Fakat böyle hadisleri zahire göre hamletmeniz cirkindir. Bu salih selef aliminin (Ahmed b. Hanbel´in) mezhebinde olmayan şeyi, mezhebine sokmayin!
Mezhebine öyle cirkin, ayip şeyleri giydirdiniz ki, her hangi bir Hanbeli, kim olursa olsun kendisine mücessimedir, denilmektedir. Şunu da ilave edelim ki mezhebinizi Yezid b. Muaviye´yi sevmek suretiyle lekelediniz. Halbuki mezheb sahibi (Ahmed b. Hanbel) ona lanet edilmesine cevaz vermişti. Yukaridaki izahi gectigi üzere, Ebu Muhammed et-Teymi, fikrinizde olan bazi imamlariniz hakkinda (Ebu Ya´la) Hanbeli mezhebini öyle cirkin bir ayipla lekelemiş ki, kiyamete kadar cirkinligi yikanamaz(Ebu Muhammed´in bu sözü, önceki sahifelerde gecti.), demiştir.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 42-45)
MUCESSİME´NİN REDDİ
Yukarida adlarini zikrettigimiz musanniflerin, hic şüphe yok ki, yedi delil ile hata ettikleri anlaşilmaktadir :
Birinci : Rivayet edilen haberleri (hadisleri), Ahbaru´s-Sifat (Allah´in sifatlarindan bahseden haberler) diye tesmiye ediyorlar. Halbuki o haberler, ancak izafi manalardir. Muzaf olan her kelimenin manasi, Allah´in sifati degildir.
Mesela, Allahu Teala Kur´an-i Kerim´de, ...<Ona (Adem´e) ruhumdan üfürdüm...>(Bu ayet-i celilenin mealinin tümü şöyledir : <O halde Ben onun yaratilişini bitirdigim, ona ruhumdan üfledigim zaman, siz derhal onun icin secdeye kapanin.>(Hicr suresi, ayet : 29)diye buyurmuştur. Halbuki Allah icin ruh diye bir sifat yoktur. Bu ayette muzaf olan ruh, Allah´in bir sifatidir diyen kimse, bid´atcidir.
İkincisi : Rivayet edilen hadis-i şerifler hakkindadir. <Buhadisler, muteşabih hadis kismindan olup Allahu Teala´dan başka kimse manalarini bilemez. Bu hadisleri zahiri manalarina göre hamlediyorsunuz.> demişlerdi. Vay, acaba Allah´tan başkasinin manasini bilmedigi kelimenin manasi, nasil zahir olur? Halbuki istivanin zahiren manasi, ancak oturmaktir. Hadiste gecen, <Allahu Teala her gece dünya gögüne nuzul eder>cümlesindeki <nuzul>un zahiri manasi, ancak intikal (bir yere nakil)´dir.
Ücüncüsü : Kendiliklerinden Allahu Teala´ya sifatlar isnad ettiler. Halbuki Hak Celle ve A´la´nin sifatlarinin isbati, zatinin isbati gibi ancak kat´i delillerle olur.
Dördüncüsü : Allah´a sifatlar ispat etmekte, Peygamber (s.a.v.)´in, <Allahu Teala bu dünyamizin gögüne nazil olur>mealindeki meşhur hadis-i şerifi ile <Rabbimi en güzel bir şekilde gördüm>diye sahih olmayan haber arasindaki farki gözetmeyip belki her birisinden Allah´a bir sifat ispatlamişlardir.
Beşincisi : Peygamber (s.a.v.)´in merfu hadisi ile mevkuf (bir sahabeye veya rivayeti tabiiden öteye gecmeyen) hadislerin arasinda da fark gözetmeden, bir bundan bir ondan Allah´a birer sifat ispat etmişlerdir.
Altincisi : Bazi kelimeleri, bir hadiste te´vil edip, digerinde te´vil etmemişlerdir. Mesela, <Bana (Allah´a) yürüyerek (yavaşca) gelen kimseye koşarak, giderim.>hadis-i şerifinin zahiri manasini kasdetmeden, <Bu hadis, Allah´in nimetine dair bir darb-i meseldir>dediler.
Yedincisi : Onlar, hadislere hissin, aklin muktezasi üzere mana verip demişler ki : <Allah´in gökten nuzulu hakkindaki hadisin manasi, Allah, bizatihi iner. Yerden yere naklolur.>Sonra da, <Allah iner, ama bizim düşündügümüz gibi degildir>dediler. Böylece hadis-i şerifi işiten kimseyi şaşirtip hisse ve akla zulüm etmekle muteşabih hadisleri zahiri manalarina hamletmişlerdir.
İşte bu görüşlerin İmam Ahmed´e isnad edilmemesi icin onlarin reddedilmesi lazim geldigi kanaatindeyim. Sukut edip de, reddetmezsem, dediklerine benim de itikad etmiş oldugumu söyleceklerdir.
Büyük işlerin cözümü beni korkutmaz. Zira bütün işlemler, delillere dayanir. Bahusus, Allahu Teala´nin marifeti, bilinmesi konusunun taklid edilmiş caiz degildir. Nitekim İmam Ahmed b. Hanbel´den bir mesele sorulur, o da fetvasini verir. Ona :
<İbnu´l-Mübarek böyle demiyor.>denilince :
<İbnu´l-Mübarek gökten inmedi ki>demiştir. İmam Şafii
<Ben İmam Malik´in reddi icin Allah´dan istihare(İstihare : (<Hayr>´den masdar) girişilecek bir teşebbüsün hayirli cikip cikmayacagini anlamak icin abdest alip dua okuyarak rüyaya yatma : İstihare etti, istihareye yatti, istiharesi cikmadi, denilir.)ettim>, demiştir.
İbnu´l-Cevzi daha sonra der ki : Ebu Ya´la, eserinde, muteşabih ayetlerden ziyade, zahiren teşbihe delalet eden ve İbn Hamid ile İbnu´z-Zaguni´nin zikretmedikleri muteşabih hadisleri de zikretmiştir. Daha sonra İbnu´l-Cevzi, Mucessime taifesinin davalarina delil edindikleri muteşabih ayetlerden on bir ayet zikredip, müslümanlarin görüşlerine muvafik olarak iyice aciklamiştir. Allahu Teala´nin; <Allah Arş üzerine istiva etti>buyurdugu ayet-i celile hakkinda şunlari söylemiştir :
İbn Hamid demiş ki : İstiva kelimesi, dokunmak demektir. Allah´in sifat-i zatiyesidir. Ondan maksat, oturmaktir. Ashabimizdan bir taife, <Allahu Teala, Arş´in üzerinde oturmuş; bütününü işgal etmeyip Peygamberi de, onunla birlikte Arş´in üzerinde oturtacaktir>diye itikad etmişlerdir.
Yine Ebu Hamid, <Allah hakkinda hadiste gecen nuzul (iniş)´in manasi, bir yerden diger yere nakil olmaktir>demiştir. Ashabindan hikaye eyledigi bu görüşe göre, Allah´in zati, Arş´tan daha kücüktür. İşte bu adamin <Biz Mucessime taifesinden degiliz>dedigi sözüne taacub edilir.
İbnu´z-Zaguni´den;
<Arş yaratildiktan sonra, Allah yeni bir sifat ile muttasif oldu mu?>diye soruldu.
<Hayir. Kainati tahtiyet (aşagi cihet) sifatiyla yarattigindan, kainatta, Allah´a nisbeten aşagi cihet sifati hasil olmuştur>dedi.
Buna göre iki zattan birisinde tahtiyet vasfi sabit olunca, digerinde fevkaniyet (üstünlük) sifatinin hak oldugu sabit olur. İbnu´z-Zaguni, <Ne mekanlar Allah´in zatinda mevcuttur, ne de zati mekanlardadir. Öyle ise, Allah´in, mekanlardan munfasil (ayri) oldugu sabit oldu. Halik (yaratici) ile mahlukun durumlari, biribirlerinden ayrilmalari icin, yaratma vasfi gerekir. Allahu Teala, Kur´an´da istiva etti deyince, o cihetin Allah´a mahsus oldugunu anladik ve Allah´in zatina bir nihayet oldugunun bilinmesi lazimdir>, demişler.
Ben de dedim ki : <Bu adam, ne diyecegini bilmez. Madem ki Allah´a bir nihayet, halik ile mahlukun arasinda bir fark oldugunu takdir eder, demek ki, Allah´i sinirlandiriyor. Cisim oldugunu ikrar ediyor. Halbuki kendisi, yazdigi kitabinda, <Allah cevher degildir, cünkü cevher bir mekanda yerleşen şeydir>, dedikten sonra, icinde Allah´in yerleşecegi bir mekani ispat ediyor. (Şunu derim ki,) bu söz, söyleyicisinin cehaletine delalet edip sirf bir teşbihtir. (Allah´i başka şeylere benzetmektir). Demek ki bu hoca, Allah icin vacib ve muhal olan sifatlari hakkiyla bilememiştir.
Burada İbnu´l-Cevzi´nin görüşleri sona erdi.
Daha sonra İbnu´l-Cevzi, Mucessime olan mezkur müelliflerin ahbaru´s-sifat (Allah´in sifatlari hakkindaki haberler) diye isimlendirdikleri altmiş hadisi zikredip, rivayet ve dirayet(21) yönünden teker teker o hadisleri eleştirip sonunda demiş ki :
<Cok cahil, bilgisiz bir cemaat bu kitabimi görünce begenmediler. Cünkü onlar, taifelerinin Mucessime olan reislerinin söylediklerine alişmiş ve dedikleri sözlerine <bu mezheb degil midir?>demişlerdir. Ben onlara, <Bu batil şeylerdir, ne sizin mezhebiniz (Hanbeli mezhebi), ne de taklid eylediginiz hocalarinizin mezhebidir>, dedim. Gercekten İmam Ahmed´in mezhebini o hurafelerden tenzih edip, ondan rivayet olunan yalan nakilleri ve akli hezeyanlari, hic kimsenin sözünü taklid etmeden, asilsizdir, diye ispatladim>.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf.45-48)
İBN TEYMİYYE´NİN ALLAH´A CİHET İSNAD ETMESİ VE ŞİHABUDDİN AHMED B. YAHYA El-HALEBİ ´NİN REDDİ
Tacu´s-Subki, Hicri 733 yilinda vefat eden Şihabuddin Ahmed b.Yahya b. Cibril el-Kullabi el-Halebi´nin haltercümesinde, <İbn Teymiyye´nin Allah´a cihet isnad etmesi meselesi hakkinda Şihabuddin´in güzel bir risalesi vardir,> demiş ve hepsini zikretmiştir. Risale yaklaşik olarak otuz sahifedir; alti sahifeye yakin bir mukaddimesi olup ondan bir kismini aşagiya aldim.
Şunu derim ki: İbn Teymiyye, önce <Allahu Teala ve Resulu (s.a.v.) ile sahabe-i kiramdan Muhacir ve Ensardan (r.a.) ilk Müslüman olanlarin dedikleri gibi derim,> diye iddiada bulunmuş; sonra da, ne Allahu Teala ve Resulunun, ne de sahabe-i kiramdan ilk Müslüman olan Muhacir ve Ensarin dedikleri şeyleri demistir. Kur´an ile Peygamber´in (s.a.v.) hadisine muhalefetini ilerde beyan edecegiz. Sadik Müslüman olan Muhacir ve Ensardan bahsetmesi de korkusundandir. Yoksa kendisi iddia ettigi hususlarda, onlarin tek kelimesini bile zikretmemiştir; ne müsbet, ne de menfi... Kelamini arastirsan bunu anlayacaksin! Allah´im günaha girmeyeyim ama, tabirinde gecen sabik Muhacir ve Ensardan maksadi, sahabiler olmayip inancina uygun hocalari oldugu da muhtemeldir. Bu sapik cihet davasini öne sürdükten sonra, Peygamber (sallallahu Teala aleyhi ve sellem)´i ve dini övmeye başlamiş ve <Gercekten Peygamber´in sahabesi vu dini herkesten daha iyi bilirler> demiştir. Evet Peygamber (s.a.v.) hakkinda methi dogrudur ve dediginden daha da ziyadedir. Ona karşi söylenen medhiye ve güzel menkibelerini nasil inkar edebiliriz. Fakat İbn Teymiyye´nin bu sözleri, Hazreti Ali b. Ebi Talib´in başkasinin hakkinda konuşmasina karşi, <Bu dogru bir kelimedir. Fakat ondan batil bir mana kasdedilmiştir.> buyurdugu gibidir.Yani batil itikadini İbn Teymiyye bununla gizliyor.
İbn Teymiyye, bundan sonra, imamlari, bu ümmetin daglari mesabesinde olan alimleri, Allah subhanehu ve Teala´nin hakikati idrak edemediklerini itiraf ettikleri icin, onlari yermiştir. Halbuki peygamberlerin efendisi olan Peygamberimiz (s.a.v.) <Ey Allah´im! Sen kendini sena ettigin gibi sana sena etmekten acizim.>diye buyurmuştur. Ebu Bekir es-Siddik (r.a.) da, <İnsanin, bir şeyin idrakinden aciz oldugunu bilmesi de bir idraktir,>demiştir. Halbuki bu aybaşi halinin oglu, (İbn Teymiyye), Allah´in hakikatini bildigi davasina cesaret edip Kadim olan Allah´in künhünü anladigini iddia etmiştir. Bunu iddia eden kimsenin gurur ve cehaletinden daha fena bir gurur ve cehalet yoktur. Utandirilmaktan Allah´a siginiyoruz. Daha sonra İbn Teymiyye, Muhammed (s.a.v.)´in ümmetinin büyük cumhur alimlerinin mezhebine dil uzatarak, <Mezhebleri, filozof yavrulari ve Yunanlilar ile Yahudi tabilerinin mezhebidir.> demiştir. Bid´atcilarin Ehl-i hakkinda şiddetli sataşmalari, Kur´an-i Kerim´de; <Şahitlikeri yazacagiz ve sorumlu olacaklar.> (Zuhruf suresi, ayet: 19) buyurdugu üzere cezalandirilmayi gerektirir. Yine bundan sonra, (Baştan sonuna kadar Allah´in kitabi Kur´an-i Kerim) ve baştan sonuna kadar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)´in hadisleri, bütün sahabi ve tabileri ile diger ümmet fertlerin kelamlari, gerek nass ve gerekse zahiren <Allahu Teala her şeyin üstünde ve her şeyin üzerinde bulundugu, Arş üzerinde ve gök üstünde oldugu tabirleri ile doludurlar> demiştir. (Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 103-105)
İBN TEYMİYYE´NİN ALLAHU TEALA´NIN HAKİKATE ARŞ´IN ÜZERİNDE OLDUGU İDDİASININ İPTALİ
İbn Teymiyye sözlerinin ortasinda ve sonunda demiş ki : Hakikatta Allah, Arş´in üzerindedir. Bunu kitabin başka bir yerde de seleften nakletmiştir. Keşke, bu şekilde Rabbinin kitabinda, Peygamberinin sünnetinin naklettigi meseleyi bilseydim, bu Allah´in kitabinin neresindedir? Acaba bu dedigi şeylerden tek bir kelime bile Allahu Teala´nin kitabinda var midir? Ta ki Allah´in kitabinda nass olarak gecer diye iddia ediyor? Halbuki (Usul-i fikih ilminde) nass olan bir tabir, delalet eyledigi öz manasindan başka kesin olarak başka bir manaya asla delaletinin ihtimali yoktur.
İbn Teymiyye de nass´dan bunu kasteder. Cünkü kendisi de kullandigi nasskelimesi, zahir kelimesinin mukabili olarak atfetmiştir. Bu itibarla iddiasina delil olarak <Allah´in kitabinda nass´tir>dedigi hangi ayettir? Kendi davasina ilk olarak Allahu Teala´nin; <...Güzel sözler, O´na (Allah´a) yükseliyor!>(Fatir suresi, ayet : 10.)buyurdugu kavli ile delil getirmiştir. Keşke, İbn Teymiyye´nin iddiasina göre, bu ayette hangi nass veya zahir bir tabirin Allahu Teala´nin gökte veya Arş üzeinde olduguna delalet ettigini bilebilseydim! Bu ayette davasina temessük eyledigi nokta, burada gecen <Yes´adu>(yükseliyor) manasina olan kelimedir. Heyhat! İlim davasinda bulunan merkebin ayagi camurda kaydi. Zira, mezkur ayette yükseklik manasini zahiren ifade eden kelimeden nasil hakiki manasi irade edilecektir? Halbuki gercekten yükselme, cisim olan şeylerin sifatlarindandir ve bu yükselmeden ancak Cenab-i Hak nezdindeki kabul irade edilir. Bununla beraber Allahu Teala´ya hic bir had ve mekan izafesi yoktur.
Sonra, Şihabuddin b. Yahya, İbn Teymiyye´nin yazdigi yaklaşik on bir sahifelik risaledeki, <Allahu Teala gercekten Arş üzerinde, gökte ve gök üzerinde olduguna>dair iddiasina nass olarak getirdigi muteşabihlere deginerek delillerini iptal edip demiş ki(Allame Şihabuddin bu tabirinde Allahu Teala´nin Kur´an-i Kerim´de mealen buyurdugu şu ayetlere işaret ediyor.) : Biz de ona diyoruz ki, peki Kur´an-i Kerim´de Allahu Teala hakkindaki bir cok gözler(<Sen Rabbinin emrine (buyruguna) katlan, cünkü sen gözlerimizin önündesin, (Seni biz görüp gözetmekteyiz.)>(Tur suresi, ayet : 48), tek yan tarafi(<İnsan : Eyvah!.. Yaziklar olsun bana! Allah yaninda (karşisinda) suclar yüzünden...>(Zumer suresi, ayet : 56)>), baldir<O günü (ahireti) düşün ki, belirmiş inciginden (sakindan) acilip ta...>(Kalem suresi, ayet : 42) ile bir cok elleri(<Göge, ellerimizle (gücümüzle) kurduk.>(Zariyat suresi, ayet : 47) oldugu şeklinde gecen tabirlere ne dersin? Şayet ayetlerde gecen bu kelimelerden Allahu Teala hakkinda zahiri manalarina itikad edersek, bir şahsa tek bir yüzü ve yüz üzerinde bir cok gözleri oldugunu ve tek tarafi olup üzerinde bir cok elleri ve tek bir baldiri oldugunu ispat etmiş olmamiz lazim gelir ki, dünyada bu bicimde olan şahistan daha cirkin bir kimse var midir? Şayet, bu itirazdan kurtulmak icin, organlara delalet eden mezkur ayetleri manaca birleştirip aralarindaki zahiri celişkileri gidermek icin te´vil edersen, cevabinda deriz ki : Peki, böyle önemli bir te´vili nicin Allahu Teala, Resulu ve bu ümmetin selefleri zikretmediler?
Diger bir misal : Allahu Teala aziz kitabinda, <Allah, göklerin ve yerin nurudur.>(Nur suresi, ayet : 35) diye buyurmuştur. Halbuki, Allahu Teala´nin duvarlar ve damlardaki ve bahcelerdeki nur (işik) olmadigini her akil sahibi biliyor. Mecusi (Ateşperest) taifesi de o nura Allah dememiştir. Te´vili cihetine gidip de, manasi, <Allah, göklerin ve yerin hidayetcisi ve işiklandiricisidir.>dersen, sana, <Peki öyle ise, Allahu Teala, Resulu ve bu ümmetin selef alimleri ne diye bu önemli te´vili zikretmediler?>diyebiliriz.
Şihabuddin daha sonra, İbn Teymiyye´nin davasina delil getirdigi muteşabih ayet ve hadisler hususunda, onunla rahat ve yumuşak bir mücadele icinde bulunup demiş ki : Mucessime´nin (Allah´a cisim isnad edenin) birisi; <Zahiren Allah´in cisim olduguna delalet eden ayet ve hadisler, cisim olmadigina delalet eden ayet ve hadislerden, kat be kat sayilamayacak kadar coktur. Öyle ise tecsim davasi yerinde bir dava ve gercek bir inanctir. Bununla beraber, Allah´in cisim olduguna delalet eden bu ayetlere muhalif olarak herhangi bir beyan, ne Allahu Teala´dan, ne de Resulunden (s.a.v.) varid olmuştur.>demeyeceginden emin misin? İşte o zaman, o Mucessime olan kişi, senin ölceginle seni ölcecek (senin kullandigin söz ile seninle konuşup) sana der ki : <Şayet hakikat, Allah´a cisim yoktur dedigin gibi olsa, insanlar kitabsiz ve sünnetsiz olsalardi onlar icin daha iyi bir hidayet yolu olurdu.>
Şayet, mezkur Mucessime´nin davasini ibtal etmek icin, desen ki, <Gercekten, Allahu Teala ve Resulunden genel olarak varid olan ayet ve hadisler, zahiren Allah´in cisim olduguna delalet eden ayet ve hadislerin hilafini izah etmişlerdir.>Yine kendini kurtaramazsin. Cünkü cismiyeti yok eden o genellerden her birisi ancak Allah icin ciheti de yok eder. Eger (ey İbn Teymiyye!) tenasuhu kabul eden birisi, sana, (Allahu Teala, Kur´an-i Kerim´de; <O (Allah) seni (ey insan) istedigi bir surette terkib eyledi (birleştirdi.)>(İnfitar suresi, ayet : 8) buyurdugu ayetten, zahiri manasina göre, mezhebim olan tenasuh(Hindu mezhebinde cebir, tenasuh (avag van-gelip gitme) ve karma şeklindedir. 1-Avag van : Bir insan öldükten sonra ruhunun başka bir insan veya hayvana girerek dünyaya tekrar gelmesidir. 2-Karma : Ölen kimse, ister insan olsun, ister hayvan olsun iyi iş yapmiş ise yeniden dünyaya geldiginde onun ruhu daha evvel bulunan cisimden bir üstün cisme girerek gelir. Bu gelip gitme de fena iş tutarsa bir dahaki sefer bir derece aşagi cisimle gelir. Bu suretle gelip gitme de devam eder. Ancak tamamen fenaliktan kurtulursa, o zaman Maha Menişe ile (büyük ruhla) birleşir, yani cennete girer. Büyük İslam Tarihi, Asr-i Saadet, c. 3, s. 960. (Terceme Ali Genceli.)anlaşiliyor derse ve Muattila mezhebine tabi olan kimse de, Allahu Teala´nin Kur´an-i Kerim´de, <Arzin yeşerdigi şeyden>(Bakara suresi, ayet : 61.)diye buyurdugu ayetin manasindan bizim mezhebimizi irade etmiştir, diye iddia edese, bunlarin hakiki manalarina delalet eden harici delillerden başka onun davasini reddedecek bir delil bulamazsin.(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf.105-107)
Şihabuddin, Şafii, Hanefi İle Maliki Mezheb Saliklerinin Kavillerinden, <İnsanlarin Kitabsiz, Sünnetsiz Olarak Terkedilmeleri, Onlar İcin Daha Hidayetli Bir Yol Olmasi Lazim Gelir,> Diyen İbn Teymiyye´nin Bu Sözü Küfürdür Diyerek Onu Yenmesi:
Sonra, ey İbn Teymiyye! Dedigin sözlerin hulasasi şu : <Gercekten Şafii, Hanefi ve Malikilerin kavillerinden anlaşildigina göre, insanlar, kitabsiz, hadissiz olarak kalmiş olsalardi, onlar icin daha hidayetli bir yol olmasi lazim gelir>, dediginden dolayi onlarin seni tekfir edip etmeyeceklerini biliyor musun? Daha sonra, Kelamcilarin dediklerinden anlaşildigina göre, Allah ve Resulu ile ümmetin selef alimleri, dinden Akaid ilminden bahsetmediler. Ta ki, mütekelliminler akaidi beyan etmişlerdir, demişsin. Peki, gercekten Allahu Teala ve Resulu ile bu ümmetin selef alimlerinin Akaid ilmini beyan ettiklerini sen bize ispat! Ve onlar, senin dedigin gibi, <Allah aşagi cihette degil, yukari cihettedir; O´na hissen işaret edilmesi (işte Allah şudur denilmesi) caizdir>demişlerdir diye bize naklet bakalim! Öyle bir şey, ne Allah´in kitabinda ne Resulu (s.a.v.)´nün sünnetinde, ne Aşere-i mubeşşerenin (Cennetle müjdelenen on sahabenin) hayatlarinda, ne ilk Muhacir olan sahabe ile Ensar (r.a.)´in dedikleri sözlerinde bulabilirsin. O zaman laime (kinayiciI olan nefsinizin uyarmasi vasitasiyla dönüş yap! Ve <Ben, Ehl-i sünnet üzerine yersiz itirazda bulundum>diyerek itiraf et!
Sonra mutekellimden (Kelam alimlerinden) bahsederek demişsin ki : Onlar, Allah´in sifatlari hakkinda diyorlar ki, <Akli kiyasin kabul ettigi şeyi söyleyin! Kabul etmedigi şeyi inkar edip kabul etmeyin!>. Halbuki, kelamcilar öyle söylemediler. Belki onlar, <Kelam sifatlarinin Allahu Teala´ya ait olup sabit olmasina ve noksan sifatlarin kendisinde bulunmadigina itikad edilmesi vacibdir>demişlerdir. Nitekim İmam Ahmed (b. Hanbel, Allah ondan razi olsun) buyurdular ki, Kelamcilar şöyle demişler : <(Allah´tan bahseden)Allah´in kitabinda ve Resulunun hadisinde varid olan lafizlarin, (manalarini anlamak icin) Allahu Teala, Muhammed (s.a.v.)´i Peygamber olarak gönderdigine göre Muhammed (s.a.v.)´in konuştugu Arab lugatiyla karşilaştirilsin! Nitekim Allahu Teala, <Biz hic bir peygamberi kendi milletinin dilinden başkasiyla göndermedik ki (emrolunduklarini) onlara apacik antatsin>(İbrahim suresi, ayet : 4.)diye buyurmuştur. Öyle ise Allahu Teala ve Resulunden varid olan mezkur lafizlardan, Arablar ne anlamiş ve ne mana vermişlerse, onu anla. Sana o manalara muhalif olan manayi getirenin sözünü eski, yamali, terkedilen ayakkabi gibi terket. Ve kaldirip tuvalet duvarina vur!>(Bera´atul-Eş´ariyyin, Sf. 107-108)
İBN TEYMİYYE´N.İN MÜLHİDLERİN KAVLİNE DAYANARAK MÜSLÜMAN OLAN ÜMMET HAKKINDAKİ KÖTÜ SÖZLERİ
Biz İbn Teymiyye´nin, Ehl-i sünnete muhalif olarak Kur´an´in müteşabih ayetlerine verdigi bu şeklindeki yanliş manalarina itirazda bulunduktan sonra, bu konuda kitabimizda bir fasil (kisim) tertib edecegiz inşallah. Cünkü, Ehl-i sünnet ve´l-cemaate muhalefeti ve müteşabihler hakkinda cirkin bir dil kullanmasinin sebebi, ancak Kur´an´a dil uzatan mülhidlerin söyledikleri sözlerden ilham almasidir. İnşallah ilerde o mülhidlerin sapikliklarini beyan edecegiz ki, o vakit filozof ile Yahudilerin yavrulari kim oldugu iyice anlaşilacaktir. Sonra, bu gafil kimse (İbn Teymiyye) utansaydi, bu ümmetin ulemasinin (r.a.) şerefini bilecekti. Şunu da derim ki: İbn Teymiyye´nin gayrimüslim olan filozof ve Yahudilerin yavrulari diye iddia ettigi bu ümmetin ulemasindan başka, ilahiyat meselelerinde yanliş fikirli olan filozof, Yahudi, Rum ve Iranlilarin sapik düşüncelerini reddederken, akil ve idraktan yoksun olan bir kavmin dediklerini itimat ettiler mi? Sonra Ibn Teymiyyeciler, Allahu Teala´nin varligini ve Nubuvvet´i (Peygamberligi) inkar edenlere karşi, Allah´in varliginin isbati ile Nubuvvet´in isbati hakkinda yanliz nakli delillerle istidlal ettiklerini biliyorlar ki, bu nakli delilleri inkarcilara bir lokma, İslamiyetle alay edene gülünc, düşmanina ve kiskancina bir sevinc noktasi oluyor. Zira mezkur taifeler nakli delili kabul etmezler.
Sonra adi gecen Şihabuddin Yahya şöyle der: İbn Teymiyye, Allahu Teala´ya cihet isbat edilmemesi fikrinin Yahudi ve müşrik talebelerin dedikleri sözlerden alinmiş oldugunu iddia etmiş ve bunu, Peygamberimiz (sallallahu teala aleyhi ve sellem)´i büyüten Yahudi soyundan Lebid b. el-Asam´a isnad etmiştir. İbn Teymiyye´nin kavlini reddeden mezkur Şihabuddin de demiş ki: <Bu mesele, Yahudi talebelerin kavillerinden alinmişti> davasinda bulunan kimse (ey İbn Teymiyye!), <Sen bu fikirinde acikca bir gercege muhalefet ettin. Cünkü şüphesiz Yahudiler, Mücessime (Allah´a cisim isnad eden) ve Müşebbihe taifesi de Allah´i yaratiklarina benzeten taifelerdir. Bunu bütün ulema ve avam tabakasinin cogu biliyorlar. Öyle ise tecsim (Allah´a cisim isnad edilmesi) ve teşbihin zidlari nasil olur da Yahudilerin kavillerinden alinabilir. Müşriklere gelince, zaten putlara tapiyorlardi. Halbuki, din imamlari, putlara tapanlar, Müşebbihe taifesinin talebeleridirler. Puta ibadet edilmesinin temeli teşbihtir (Allah´i başkasina benzetmektir), diye beyan ettiler. Öyle ise, Allah´a cihet isnad edilmeyecegi ideolojisi nasil onlardan gelmiş olabilir! Yahudilerin bir kolu olan Sabia taifesi ise, belde ve yerleri malum ve meşhurdur. Biz Eş´ari taifesi mi o kavimlardaniz, yoksa hasimlarimiz mi o beldedendirler? Ca´d b. Dirhem´in nesebi Harran´dan oldugu davasi dogrudur. Fakat, Allahu Teala, İbn Teymiyye´yi, Allah´a cihet isbat etmesi hakkinda zikrettigi isnaddan sorumlu tutup kendisini gözetmektedir. Keşke İbn Teymiyye, bu iddia ve akidesinin arkasinda <Fir´avn, Musa´nin Allah´inin gökte oldugunu zannetti> diye delil olarak zikretseydi!.(Bera´atul-Eş´arayyin. Sayfa. 108-109)
İBN TEYMİYYE´NİN İMAM MALİIK´İN KUR`AN´DA ALLAH HAKKINDA GECEN İSTİVA´NİN MANASI MALUM KEYFİYETI İSE BİZCE MECHULDUR DEDİGİ KAVLİNİN TEFSİRİNDE BÜTÜN İSLAM ULEMASINA MUHALEFETİ
Yine mezkur bilgin Şihabuddin şöyle der: Daha sonra İbn Teymiyye, <Allahu Teala Arş´in üzerindedir> davasini kabul ettirmek icin bunu Muhacirin ve Ensardan sahabilere (r.a.) isnad ederek ulemadan naklen demiş ki, Evzai şöyle dedi: <Biz ve tabiunun cogu, <şüphesiz Allahu Teala´nin zikri Arş´inin üzerindedir> diye söyleşiyorduk.> Biz dahi bu nakline karşi, kendisine deriz ki: Sen (ey İbn Teymiyye!) davasinin isbati icin ilk olarak Evzai ile onun tabakasindan ve ondan sonra gelen alimlerden bahsettin. Ya iddia ettigin Muhacir ve Ensar sahabiler nerede kaldilar? Kendilerinden bahsetmedin? İşte, Evzai´nin kavline muhalefet ettin; dedigi gibi demedin. Şüphesiz Allahu Teala´nin Arş´in üzerinde olmadigi, senin dediginden anlaşiliyor. Cünkü, Arş ve göktedir sözünden maksat da yukari cihetidir.
Ve Allah, Arş ve göktedir sözünden maksat da yukari cihetidir demektir dedin. İşte bu mana itibariyla Evzai´nin kavline acikca muhalefet ettin. Bununla beraber, bu hususta kapali konuşup Allah´in, ne şekilde Arş´in ve gögün üstünde oldugu hususunda acikca bir şey söylemedin. Şayet, <Gök, Arş´in icinde, geniş bir cöle atilan bir halka gibi kalmiştir.> dersen, peki gök $imdilik nerede bulunuyor?
Sonra, bunu Evzai´den sahih olarak kimden, nereden naklettin? Haydi Evzai, bu mesele hakkinda konuşmuş diye ondan naklettigin bütün sözlerinde sana müsamaha gösterelim. Fakat Evzai, <Hakikat olarak Allah, Arş´in üzerindedir> dememiştir. Sen o fazla sözleri nereden bulup naklettin?
İbn Teymiyye, <Allah´in sifatlarina delalet eden hadisleri zahirlerine göre oldugu gibi tefsir edip kabul ediniz.> diye Malik b. Enes, Sevri, Leys ile Evzai´den nakletmiştir. Ona sormak lazim; madem ki, bu din imamlari, sifat (müteşabih) hadisleri kabul edip onlara mana vermeyin dediklerine göre nicin emirlerine uymadin? <Allahu Teala, yukari cihettedir> diye kendisini vasiflandirdin? Halbuki, o manada hicbir hadis varid olmamiştir. Şayet davani isbat etmek icin, yeryüzü genişliginde bir kabi, altin doldursan bile, hic bir takvali alimden bunu duymaz ve sevinemezsin. Hatta, İslam imamlarindan rivayet edilen sahih manayi terkederek aklina geleni nakledip, onlardan naklettigin şeylere imtisal etmedin...
İbni Teymiyye, (ayette gecen) <Allah, Arş üzerindedir, manasini zahire göre ifade eden istivanin keyfiyeti mechul degildir.> diye Rabia ile İmam Malik´in kavillerini rivayet etti. Acaba, istiva mechuldur diyen kimdir? Keşke bilseydim. Hatta sen kendi düşüncene göre, istiva kelimesine bir mana tayin edip onu mezkur her iki imama isnad etmek istemişsin. Biz itirazsiz olarak sana bunu müsamaha etmeyecegiz. Daha sonra, (İmam Malik´den) şöyle nakleder: Malik kendisinden bu konuyu sorana demiş ki: (Allah´a), Arş´in istilasina dair iman edilmesi vacibdir. Onu kurcalayip hakkinda soru sorulmasi bid´attir. Seni de ancak bir bid´atci olarak biliyorum.> diyerek adamin huzurundan cikarilmasini emretmiş ve adam dişari cikarilmiştir. İşte İbn Teymiyye´ye şöyle bir soru sorulabilir: İmam Malik, bu konudan bahsedilmemesi icin tavsiye ettigine göre, biz mi İmam Malik´in emrine imtisal edip de avam tabakasini bu konudaki tartişmadan menettik? Yoksa bu konuyu kendisine vazife edinip, halka telkin ederek, yazi yazarak ona dalmasi icin avam takabasini teşvik eden sen mi? <Acaba İmam Malik gibi, bu meseleyi kendisinden sorani menedip huzurundan cikarmiş mi?> kendisinden soralim. İşte o vakit, İmam Malik´den naklettigi bu hikayenin lehine degil, aleyhinde delil oldugunu anlayacaktir.(Bera´atul-Eş´arayyin. Sayfa. 109-110)
ALLAH´A CİHET İSNAD EDENİN İTİKADİNİN MENŞEİ
Bu eserimizin başlangicinda gectigi üzere, Muhammed b. Abdulvahhab´in taklidcileri, Mucessime taifesinden olup, diger Müslümanlari tekfir edicilerler. O da, bu iki konuda, Ahmed b. Teymiyye´nin taklidcisidir. Ahmed de bu iki meselede, (bid´atcilardan) Kerramiyye ve Hanbelilerden bir taifenin taklidcisidir. Hanbeli mezhebinden İbnu´l-Cevzi, bu taife hakkinda demiş ki : <Bu Hanbeli taifesi, Ahmed´in mezhebini lekeleyip cehaletiyle o imami rezil etmişler. Halbuki, İmam Ahmed´in mezhebi, Allah´i her türlü benzetmeden tenzih etmektedir. Lakin, mezkur bazi Hanbeli taifesi, onun mezhebini kariştirmişlardir.> İbnu´l-Cevzi, bu taifeden bir cok hoca gördügünü ve yetiştigi bazi hocalarin akillarinin eksik oldugunu söylemiştir. Kendisi de Hanbeli mezhebinden oldugu icin, <Ev sahibi, evin icindekileri herkesten daha iyi bilir>darb-i meseli mucibince, kendisi o taifenin durumlarini daha iyi biliyordu.
Hanbelilerden Allame Ahmed b. Yayha el-Kullabi, İbn Teymiyye´nin görüşlerinin reddine dair yazdigi risalesinde sabit olduguna göre, İbn Teymiyye, şüphesiz Allahu Teala´nin yukari cihette Arş´in üzerinde olduguna, Kur´an´da gecen <Sema> (gök)´dan maksad, yukari cihet olduguna kesin karar verip cezm etmiştir. Yazdigi <Minhacu´s-Sunne> adli eserinde, İmam Malik, <Rahman (Allah) Arş´in üzerinde istiva etti.> diye <Kur´an´da buyurulan istivanin manasi malumdur, keyfiyeti mechuldur. Ona iman etmek vacibdir. Onun hakkinda soru sormak bid´attir.> dedigi kavli tefsir ederken, acikca, <Allahu Teala´nin Arş´in üzerinde oturmasi malumdur, fakat oturuşunun keyfiyeti mechuldur demektir.> demiş. Halbuki, kendisi bu mana itibariyla, yüksek İslam alimlerinden İmam Malik´in bu kavlinden maksadi, istiva kelimesinin manasi, Arab lugatinda bilinmekte olup ancak Allah (c.c.) ile ilgili oldugundan keyfiyeti bilinmemektedir, diye verdikleri tefsire yanliz İbn Teymiyye muhaliftir. İbn Teymiyye, <Arş> adli eserinde, Allah´in cisim oldugunu sarahaten söylemiştir. Nitekim <Keşfu´z-Zünün>adli kitabin sahibi İbn Hayyan (Ebu Hayyan)´dan naklettigine göre, İbn Teymiyye adi gecen eserinde demiş ki: Şüphesiz Allahu Teala, Arş´in üzerinde oturacaktir, onda Resulullah´in dahi yaninda oturmasi icin bir yer birakmiştir. Ebu Hayyan, İbn Teymiyye´nin bu dediklerini <Nehir> adli eserindeki Kur´an-i Kerim´in <O´nun (Allah´in) kürsisi (saltanati) gökleri ve yeri kaplamiştir.>(Bakara suresi, ayet : 255.) mealindeki ayetinin tefsiri bahsinde zikretmiştir. Tacu´s-Subki, <Kitabu´l-Arş> adli eser, İbn Teymiyye´nin en cirkin kitablarindandir> demiştir.
Tek tarafli düşünmeyip de İbni Teymiyye´nin ve talebesi olan İbn Kayyim´in basilmiş eserlerini insaf ile mütalaa eden kimse, icinde bütün bu belalara, yani tescime (Allah´a cisim isnad etmeye), Allah´a cihet isnad edilmesi itikadina ve bu görüşüne muhalif olanlari tekfir etigine ve daha başka cirkin şeylere rastlayacaktir. Nitekim iftira ve dogruyu gizleme ve korkutma yolu ile fikirlerini basit düşünceli kimselerin akillarina sigdirmak icin bu cirkin inanclari, mezkur kitablarda, selef alimlerine isnad edilmiş tabirlerle doldurduklarini da görecektir. Eger bütün insan ve cinler İbn Teymiyye ile birleşseler, Allahu Teala´ya cihet isnadinin isbatina dair etbau´t-tabiin´den sahih bir isnadn nakline bile takatlari olmadigina göre, böyle bir isnadi tabiin, sahabe-i kiram (Allah onlardan razi olsun) ile Peygamber (s.a.v.)´den nasil rivayet edebilirler?
Bu adamin (İbn Teymiyye´nin) cagdaşlari ile ondan sonra gelen Molla İbrahim el-Gürani gibi hele ilme mensub müteahhirin ulemasindan her Müslümana, bahusus alimlere karşi güzel zan beslemek kaidesi mucibince, onu mededip salih seleflerin zümresine isnad eden (uzaklaştiran), onunla fikir tartişmasi yapip onu susturan ve Numan el-Alusi gibi, <Celau´l-ayneyn fi Muhakemetu´l-Ahmedeyn>adli eserinde, İbn Teymiyye´yi müdafaa edip onu sapikliktan beri eden (uzaklaştiran), onunla fikir tartişmasi yapip onu susturan ve yazdigi telifleriyle onu reddeden alimleri cehaletle vassiflandiran kimseler, ya cahil, yahut Behüpal Krali Siddik Hasan Han gibi İbn Teymiyye´yi aşiri olarak sevenlerdir. Zira, Siddik Hasan, güya Muhaddis Şah Veliyullah ed-Dehlevi´nin akidesini ve inancini şerhetmek icin <Cilau´l-Ayneyn>kitabinin hamişinde (kenarinda) basilan <El-İntikadu´r-Racih fi Şerhi´l-İtikadi´s-Sahih>adli eserinde, bütün hadis alimleri ve Eş´ariler, nakli delil ile Allah´a cihet ispat edenlerdendirler. Mutekellimin ulemasi, onlari Mucessime (Allah´a cisim isnad eden) Muşebbihe (Allah´i başkalarina benzeten) şahislarla adlandirmalari taassub ve tahakkümlerinden ileri gelmektedir>demiştir. İşittigime göre, Siddik Hasan, ilim talebelerini yaninda toplayip kendilerine cok mali yardimda bulunur, istedigi gibi ona bir şeyler yazip kendisine isnad ederlerdi. Muhammed b. Ali eş-Şevkani de öyle idi. İlerde Şevkani´nin haltercümesi geniş olarak bu eserde gelecektir).(Bu eserin ikinci cüzünde <Şevkani>´nin reyine göre tevessül>bahsine bakiniz.)(Bera´atul-Eş´arayyin. Sayfa.111-112)