ELMALILI TEFSİRİ
BAKARA 195- Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin. Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.
BAKARA195-Bunun için: Allah yolunda infak da yapın. Mal hazırlayıp harp ihtiyaçlarına sarfedilmek üzere vergi, yardım verin. Fakat yalnız mal kazanmak sevdasına düşüp de, Kendi kendinizi tehlikeye de bırakmayın.
Sadece para kazanma ve istirahat etme sevdasının, insanları, esirlik istilası ve mahkûmluk gibi büyük tehlikelere düşüreceğini, bu tehlikenin önüne geçmenin ancak Allah yolunda harbetmek ve harbe alışmakla mümkün olacağını unutmayın.
Bu âyetin gelişi ve nüzul sebebi, Allah yolunda harb ve çarpışmadan ve o uğurda mal harcamadan kaçınmanın bir tehlike olduğunu hatırlatmak içindir.
Tirmizi ve Ebu Davud'da da tahric olunduğu üzere rivayet ediliyor ki:
"Emeviler devrinde Abdurrahman b. Velid kumandasında bir İslâm ordusu, Kostantiniye yani İstanbul şehrine gaza etmişti. Ebu Eyyub el-Ensarî hazretleri de bu askerler arasındaydı. Rumlar şehrin surlarına arkalarını dayamışlardı. O sırada müslümanlardan bir zat, kaledeki düşman üzerine açıktan hücum etmiş, bunu gören İslâm cemaati:
'Bırak, bırak! Lâilahe illallah, kendi kendini tehlikeye atıyor.' demişlerdi.
Bunun üzerine Hz. Ebu Eyyûb el-Ensarî:
'Ey müslümanlar! Bu âyet biz Ensar topluluğu hakkında nazil oldu. O vakit ki Allah Peygamberine yardım etti ve dini olan İslâm'ı galibiyete mazhar kıldı. O zaman biz artık mallarımızın başında durup onların ıslahı ile meşgul olalım mı? demiştik. Allah Teâlâ: 'Allah yolunda sarfediniz. Kendi kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayınız.' (Bakara, 2/195) âyetini indirdi. Bundan dolayı kendini tehlikeye atmak, mallarımızın başında durup, onları ıslah ile uğraşmamız ve cihadı terketmemizdir.' demiştir.
Bunun üzerine hiç durmayıp Allah yolunda cihada girişmiş ve nihayet 90 küsur yaşlarında , İstanbul'un fethi için mücadele ederken şehid olmuştur. Kabrini ise vasiyeti üzerine İstanbul surlarına yakın bölgede defnolunmuştur."
Ebu Eyyub el-Ensarî böylece kendini tehlikeye atmanın, Allah yolunda cihadı terketmek demek olduğunu ve âyetin bu hususta nazil olduğunu haber vermiştir.
İbnü Abbas'tan, Huzeyfe'den, Hasen, Katâde, Mücâhid, Dahhak'tan da böyle rivayet edilmiştir. Bera' b. Âzib ve Ubeyde es-Selmanî hazretlerinden, "Elleriyle kendini tehlikeye atmak, günah işlemekle mağfiretten ümidi kesmek" demek olduğu da rivayet edilmiştir. Bunun, infak karinesiyle: "Harcamada israf edip, yiyecek, içecek bulamayacak dereceye vararak telef olmak" mânâsına olduğu da söylenmiş, "Düşmana tesir etmeyecek bir şekilde harbe atılmak" demek olduğu da belirtilmiştir ki Ebu Eyyub'un itiraz ettiği ve nüzul sebebini söylediği cemaatin görüşü de bu idi.
"Sebebin özel oluşu, hükmün genel oluşuna engel olmayacağından" ve bu mânâların toplanmasında da çelişki ve terslik bulunmadığından âyetin tamamına şamil olması da caizdir.
Bunun için İmam Muhammed, "Siyer-i Kebir"inde der ki: "Tek başına bir adam, bin kişiye hücum edecek olsa, eğer kurtulma veya düşmanı kırma ve tesir etme ümidi varsa, sakınca yoktur. Kurtulma veya düşmanı kırma ümidi yoksa mekruhtur. Çünkü müslümanlara bir faydası olmaksızın kendini ölüme atmış olur. Bunu yapacak olan kimse ya kurtulmak veya müslümanlara bir faydası bulunmak ümidi olursa yapmalıdır. Kurtulma ve düşmanı kırma ümidi olmadığı halde diğer müslümanlara cesaret versin ve böylece düşmanı tepelesinler diye misal gösterilecek bir örnek olmak üzere yaparsa sakınca yoktur.."
Bu yasaklama sahihtir. Bundan dolayı dine veya müminlere hiçbir menfaati olmaksızın kendini öldürmek uygun değildir. Fakat kendini öldürmede dine ait bir menfaat varsa; o zaman da bunu yapmak, pek şerefli bir makam olur ki Cenab-ı Allah, Rasulullah'ın ashabını bununla övmüştür.
"Allah, müminlerden canlarını ve mallarını kendilerine cennet vermek üzere satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar da öldürürler ve öldürülürler." (Tevbe, 9/111).
Yine: "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri yanında rızıklanırlar." (Âl-i İmrân, 3/169) buyurmuştur.
Ebu Eyyûb el-Ensarî hazretleri de bu makamı göstermiştir. Bundan dolayı sırf huzura düşkünlükte tehlike bulunduğu gibi, harp bakımından da tehlike bulunabilir. O da düşmana tesir icra etmeyecek, boş yere bir müslümanı yok edecek olan husustur.
Müslümanlara faydası olmadığı gibi aksine zararı bilinirse, o zaman harbe atılmak ve kendini öldürmek hiç caiz olmaz. Fakat insanlık gafleti, harbi, mutlak bir tehlike zannedebileceği için; bu âyet mal kazanacağız, rahat edeceğiz diye dalıp, cihadı terketmenin tehlike olduğunu hatırlatma hususunda nâzil olmuş ve o şerefli makamı göstermiştir.
Demek ki barış tehlikesi, ibare ile; savaş tehlikesi de işaret ile hatırlatılmıştır.
Ey müminler! Bunlara dikkat edin, ve her hususta iyilikle muamele edin, yaptığınızı güzel yapın, sizden asıl istenen, iyiliktir. Çünkü, Allah hep iyilik edenleri sever. Bunun için harcamayı da en güzel şekilde yapın ve herhangi bir kötülüğü, en güzel biçimde ortadan kaldırın. Aynı ile karşılık vermeyi, daha güzeli mümkün olmadığı zaman yapın. Kötülüğün cezası kötülük ise de, "Sen kötülüğü en güzel iyilikle bertaraf et." (Müminûn, 23/96) emri gereğince kötülüğü de en güzel şekilde savın. Harbi de en güzel sebep, en güzel vasıta kabul edip en güzel şekilde yapın ve ancak Allah yolunda yapın.
http://www.kuranikerim.com/telmalili/bakara2.htm
***********
Said Nursi , MEKTUBAT
Alıntı:
"Kim bir mü'mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir" (Nisa Suresi, 92)
Kur’an-ı Kerim’in en esas düsturlarından birisi şudur ki Müslümanlar bunu düstur etmişlerdir. Düstur şudur:
- ("Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir." (Mâide Sûresi: 5:32.) -) ayetin mânâ-ı işarîsiyle, bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir.
Said Nursi kırmızı renklendirdiğim kısımda ; Bir devlet , topluluk veya cemaat kendilerinin selameti kurutluşuları için isterse 1 kişi olsun onun hayatını feda ederek kendi canlarını kurtaramayacaklarını bildirmektedir. Hak 1 kişi de olsa pekçok kişide olsa aynıdır demektedir. Bir topluluğu kurtarmak için 1 kişi bile olsa öldüremeyeceklerini yada öldürmesi için kafirlere teslim edemeyeceklerini söylemekte bu sözünü maide 32 ayetiyle desteklemektedir. (aynen katılıyorum)
Mavi renklendirdiğim yazısında ise bu ölüm ancak bir şartla caiz olabileceğini, onunda HAMİYET NAMINA ve KENDİ İSTEĞİYLE yapılması yani o bir kişi kendi hür (cüz-i) iradesi kimsenin baskısı ve zorlamasıyla olmadan o devleti , topluluğu yada cemaatı kurtarmak , kafir istilasından kurtarmak düşmanın defi vatanın kurtulması gibi KUTSAL AMAÇLA yapılmasının "bir kişiyi haksız yere öldürme" sınıfına girmeyeceğini , bunun istişhadi - şehadet eylemi olduğunu övmüştür. (Nurcuyum diyenlerin neci oldukları ortadadır )
MEKTUBAT sayfa 57
http://www.risaleinurenstitusu.org/i...ktubat&Page=57
***********************
bakara 207- Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir
Hz. Ömer , Hz.Ali ,Abdullah b.Abbas ,Ebu Hureyre ve Hasan-ı basri'den nakledilen görüş :Canını Allah yolunda adayarak cihad eden ve iyiliği emredip kötülükten sakındıran herkesi ifade etmektedir.
Muğire diyor ki :
" Ömer b. El-Hattab , bir ordu gönderip bir kaleyi kuşattı. Becile kabilesinden bir adam , ordunun önüne geçip düşmanla savaştı ve öldürüldü. İnsanlar onun hakkında çokça konuştular ve "Kendisini eliyle tehlikeye attı" dediler. Bu konuşmalar Ömer b. El-Hattab'a ulaştı. O da " Yalan söylüyorlar . Aziz ve Celil olan Allah : “İnsanlardan öylesi de vardırki Allahın rızasını kazanmak için canını verir. Allah kullarına karşı çok merhametlidir” buyurmadı mı ?” dedi .
Ebu Hureyre ‘de , Hişam b. Amirin , düşmanın saflarına hücum ederek onların saflarını yardığı zaman onun hakkında "Kendisini eliyle tehlikeye attı" diyen kimselere karşı da bu ayet-i kerimeyi okumuştur.
Hasan-ı Basri bu ayeti okuduktan sonra şunları söylemiştir :
“Bu ayetin kimin hakkında indiğini biliyormusunuz ? Bu ayet şöyle bir Müslüman hakkında inmiştir. O , bir kafirle karşılaşır ve ona “ La İlahe İllallah” de . Bunu söylediğin taktirde , canını ve malını da korumuş olursun . Ancak canın ve malın hakkında cezayı hak etme durumun hariçtir…” der. Kafir ise bu sözü söylememekte diretir. Müslüman da “ Vallahi ben kendimi Allaha satıyorum “ der. İlerler ve onunla öldürülünceye kadar savaşır. İşte bu ayet bu gibi Müslümanlar hakkında nazil olmuştur.
Taberi de ayetin genel ifadesini göz önünde bulundurarak bu son izah şeklini tercih etmiş ve ayetin her iyiliği emredip kötülüğe mani olanları ifade ettiğini , bu itibarla Süheybin ve ebu Zer’in de burada zikredilen insanlara dahil olduklarını söylemiştir.
Taberi Tefsiri. c:1sayfa 510
Ünlü tefsir alimi Cassas'ın Ahkamu'l-Kur'an, C.1, sh. 309'da naklettiğine göre hanefi alimlerinden Muhammed ibnu Hasan eş-Şeybani şöyle demiştir:
"Eğer sonuçta kurtulabileceğini veya öldürülse de düşmana zarar verebileceğini tahmin ediyorsa bir kişinin bin kişiye karşı saldırı gerçekleştirmesinde sakınca yoktur... Sonuçta kurtulamayacağını hatta düşmana da bir zarar veremeyeceğini ama Müslümanlara cesaret kazandıracağını, böylece onların kendisini örnek alarak düşman karşısında aynı cesaretle çarpışacaklarını hesap ediyorsa yine de saldırıda bulunmasında bir sakınca yoktur. Allah'ın izniyle bu hareketinden dolayı sevap alacağını umarım
.
Yine Maliki alimlerinden İbnu Huveyz Mikdad şöyle demiştir:
"Bir kişinin bir gruba yahut kalabalık bir asker topluluğuna saldırması konusuna gelince:
Bu kişi eğer kendisinin öldürüleceği ama bununla birlikte düşmana zarar verebileceği veya başarılı çarpışma yapabileceği ya da Müslümanların yararına olacak bir etki yapabileceği kanaatini taşıyorsa bu hareketi caiz olur."
Bu olayda dikkat edilirse yedi sahabi Rasulullah (s.a.s.)'a zarar gelmesini önlemek için müşriklerin üzerine atılmış ve geleceği kesin olan bir ölüme kendilerini atarak müşriklerin Rasulullah (s.a.s.)'a yaklaşmalarını engellemişlerdir. Kurtubi, Tefsir'inde bu olaydan, cesaretli bir kimsenin yalnız başına da olsa ölümü göze alarak kalabalık bir düşman grubunun arasına dalıp onlara zarar vermesinin caiz olduğu hükmünü çıkarmıştır.
Çağımızın meşhur alimleri de aynı şeyi vurgulamaktadırlar. İşte Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi'nin konuyla ilgili hutbesinden birkaç cümle:
"Ne yazık ki HAMAS'taki kardeşlerimiz yoğun bir baskıya maruz kalınca bütün herkes bıçaklarını onlara doğru çevirdi. Böylece herkes onlara sövmeye, ağır tenkitler ve lanetler yağdırmaya başladı... Böylece suçlular ve terör hamlesi başlatan teröristler topluluğu haline geldiler. Oysa daha düne kadar intifadanın fedaileri, kendilerini şehadete atan büyük kahramanlardı. Bu hareketin geçmişte kahramanca eylemler olarak nitelenen eylemleri nasıl oldu da birden bire "intihar saldırıları" haline geldi? Bunun tek sebebi Arap toplumlarının kafalarının yahudileştirilmesidir. İsrail zihinleri yahudileştirdi. Medya, Rabbimizin merhamet ettiklerinin dışında kalanların kafalarını yahudileştirdi. Rabbimizin koruduklarının -ki onların sayıları da azdır- dışında kalan politikacıları yahudileştirdi. Böylece kahramanları teröristler, onların eylemlerini de cinayet eylemleri olarak adlandırmaya başladık..."
Caiz değil diyenler bu dinin yapısını kavrayamamış , İslam devletinin yokluğunda kafir oryantalistlerin eleştiri ve tenkitleri karşısında tutunamayıp , etkilenerek onların dümen suyuna uyarak hoş görülmek uğruna fetva peydahlamaya çalışan ayak takımlarıdır .
Bu tür kişilerin diğer bir hezayanları ise islamdaki cihadı "savunma cihadı"dır diyerek küçültüp küfredenlerdir !
Sahabelerin davet mektuplarını ve savaşlarının mahiyetini kavrayamayan bu ezikler , utanmadan her cuma ve pazar eyyubel ensarinin kabrini ve turbesine giderek şefaat ve duada aracılar kılmaktan çekinmezler. !!!
Sahabelerin ölümü göze alarak düşman ordularının içlerine dalışlarını , düşman kalesinie girebilmek için mancınıkla fırlatılıp ölümlerini , ashabı uhdud kıssasındaki (sahih hadis) çocuğun , krala kendisini öldürebilme şartını öğretmesini anlayamayan din fukaralarıdır !
Yine bu bel'am imitasyonları , Türk-Yunan savaşında düşman cephaneliğine (düşmanı mühimmat yönüyle zayıflatmak için - kafir asker ölmediği halde ) gizlice dalıp havaya uçuran ve bu arada kendi canını FEDA eden Küçük Ali'lerin yaptıklarına kendi vatanları !! uğruna olduğu için caiz görmektedirler !!!
Yine faşizan bir din itikadına sahip olanlar , elindeki bezi sırf kaleye dikebilmek için öldürülen ulubatlı hasana türk olması hasebiye şehid demekten çekinmeyenlerdir !!
*******
Aynı mesele hakkında bir kardeşimin bana yöneltmiş olduğu bir soruya verdiğim cevabı da faydalı olacağını düşündüğümden buraya da yazmayı münasib gördüm .
Ebu_Basir_1 kardeşim demiştiniz ki :
Alıntı:
Allah razi olsun calismalarinizdan dolayi .... bisey eklemek istiyorum soruyla .... biz bunlari insanlara anlattigimizda bize hak veren kardeslerimiz , londradaki, abd deki ya da madriddeki saldirilar hakkinda "onlari dogru bulmuyoruz diyorlar " ve gerekce olarakta anlattigimiz olaylarin savas olan yerlerde yapilabilecegini söylüyorlar ... savas olmayan yerlerde böyle seylerin yapilmasinin dogru olmadigini söylüyorlar ... bu söylemleri verilecek cevabi buraya yazarsaniz size minnettar olurum ve umarim ki yönlendirdigim kisilerde sizin yazilarinizdan bu konuyu daha iyi kavrayabilirler ....
Alıntı:
s.a.w.r.w.b.
a.s.w.r.w.b. Tekrar
Şehadet eylemine caiz diyen alimler londra , abd , israil ,madrid , mısır , tunus vs gibi bi'l-fiil cihad ! olmayan yerlerdeki patlamalar hakkındaki görüşlerinde 2 ye ayrılmış durumdadırlar.
Oralarda da kafirler öldürülebilir diyenlere baktığımızda görüyoruz ki bu alimler cihad alanlarında canlarıyla , mallarıyla mucadele eden , bu işin içinde bilhassa yaşayarak olanlardır .
Kendi ülkelerini işgal eden kafir askerlerine karşı bombalama eylemlerine cevaz veripte , işgal edenlerin ülkelerinde sivil ! vatandaşların da öldüğü bombalama eylemlerine karşı çıkanlara baktığımızda demokratik laik ülkelerde oturup , cihadın şartlarını ve koşullarını bizzat yaşamadan ahkam kesenler olduğunu gözlemlemekteyiz .
Ben de bir müslüman (alim değil) olarak cevaz verenlerin-görenlerin safındayım. Evet bu eylemler esnasında öncelikli hedef olarak kafir devletlerin silahlı ordusunu ortadan kaldırmak olsa da , stratejik ve kritik hedeflerinin de imhası esnasında zaruri durumlardan dolayı o tağutun ülkesinde ikamet eden sivillerin ölmesinde bir sakınca yoktur. (âllahu alem )
Beni bu şekilde inanmaya sevk eden delillerden biri Ebu Basir ve Ebu Cendelin ticaret kervanlarına saldırı düzenlemesi gelmektedir.
Rasulullahın (s.a.v) bu saldırıları onayladığı , hatta Hudeybiye antlaşmasının müslümanların lehine oluşmasına etken olduğu bilinen bir gerçektir !
Bunun haricinde şu hadisler konuyla ilişkilidir :
*******************************
Kadınlarla Çocukların Gece Baskınlarında Kasıdsız Olarak Öldürülmelerinin Cevazı Babı
26- (1745) Bize Yahya b. Yahya ile Saîd b. Mansur ve Amru'n-Nâkıd, toptan İbni Uyeyne'den rivayet ettiler.
Yahya (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Ubeydullah'dan, o da İbni Abbas'dan, o da Sa'b b. Cessâme'den naklen haber verdi. Sa'b şöyle demiş:
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e müşriklerden gece baskınına uğrayan zürriyetlerin hükmü soruldu. Bu suretle müslümanlar onların kadınlarına ve çocuklarına isabet ediyorlardı. Peygamber [s.a.v):
«Onlar onlardandır. buyurdular.
( Müslim ; Cihad 26 )
27- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Ubeydullah b. Abdillâh b. Utbe'den, o da Ibni Abbâs'dan, o da Sa'b b. Cessâme'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) :
— Yâ Rasûlâllah! Biz gece baskınında müşriklerin zürriyetlerine isabet ediyoruz! dedim,
«Onlar onlardandır.» buyurdular.
( Müslim ; Cihad 27 )
Kafirlerin Ağaçlarını Kesme ve Yakmanın Cevazı Babı
29- (1746) Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi. Bize Kuteybetu'bnu Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâ-fi'den, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti ki, Rasûlullah (Sahallahu Aleyhi ve Sellem) Benî Nadîr'in hurmalarını yakmış ve kesmiş. Bu yer Büveyre'dir.
Kuteybe ile İbni Rumh kendi hadîslerinde şunu ziyade ettiler: «Bunun üzerine Allah (Azze ve Celie): Yaş ağaç nâmına her neyi keser veya kökleri üstünde ayakta bırakırsanız (bu) Allah'ın izniyledir: Hem de yoldan çıkanları rezîl etsin diye! [Haşr : 5.] âyet-i kerîmesini indirdi.»
******************************
Kafirlerin savaşla alakası olmayan ağaçları bile kesilerek öldürülmüştür !
Bilhassa 11 eylül Bayramından sonra dünya tağutunun elebaşısı Buşh isimli kafir dünya Tv lerinde verilen konuşmasında tüm dünya ülkelerine "YA BİZİM TARAFIMIZDASINIZ YADA TERÖRİSTLERİN SAFINDASINIZ , TARAFSIZ KALMAK YOK" ultimatonunu vermiştir.
Bu baskı ve tehditi üzerine Nato , kendisiyle hiç bir ilişkisi olmamasına rağmen 5. maddeyi uygulamaya sokarak "birimize yapılan saldırı hepimize yapılmıştır" diyerek eksiksiz asker göndererek Afganistan sonrada Irak işgal edilmiş , müslümanlar katledilmiştir.
Dünyanın bir ucundaki , daha 50 sene önce Amerikadan 2 şehrine atom bombası yiyen Japonya bile hiç bir ilişkisi olmamasına rağmen Çin , kore , hindistan'la beraber asker göndermişlerdir.
Bush kafirinin Tv de konuşmasıyla artık müslümanların cihadı tüm dünya kafirlerine karşı bir hal almıştır! Hatta o konuşmasında bush " Haçlı seferi başlattık " sözünü 2 kere söylemiştir .
Hakikatten de tüm kafirler , Hırıstiyan güçleriyle birlikte "Küfür tek millettir" hükmünü ispata koyulmuşlardır .
Bu hakikatleri görmek istemeyenlere Seyyid Kutubun yoldaki işaretler kitabından bir paragraf aktarmak istiyorum: Allah yolunda cihad başlığı :
"İslâm ile ilgili isimlerinden başka hiç bir şeyleri kalmayan ve gelecek Müslüman nesiller için aklen ve ruhen hayat gerçeğinin baskısı altında hezimete uğrayanlar şöyle demektedirler:
İslâm ancak savunma için savaşır. Bu dini, yönteminden ayırmakla iyilik ettiklerini sanıyorlar. O yöntem ki, bütün bir yeryüzünde tağutları yok edip, insanların yalnızca Allah'a ibadet etmelerini sağlamayı, onları kullara ibadetten kurtarıp, kulların Rabbine ibadet etmelerini hedeflemişlerdir. Bunu, akidesini zorla kabul ettirerek yaptırmaz. İnsanlarla bu akide arasındaki engelleri kaldırarak ya da cizye vermeye veya İslâmını ilan edinceye kadar onlarla savaşarak yapar. Ortalık temizlendikten sonra insan, bütün bir hürriyetini kullanarak, ister bu akideyi kabul eder, isterse kabul etmez.
"İslâmda Cihad" konusunda, aklen ve ruhen bozguna uğrayanlar, bu 'itham'dan İslâm'ı kurtarmaya çalışırlarken, akideyi zorla kabul etmeyi reddeden nasla ilgili bu dinin yöntemiyle; insanlarla bu dinin arasına giren, kulu kula ibadet ettiren, Allah'a ibadet etmekten alıkoyan maddî, siyasal güçlerin yok edilmesi ile ilgili yöntemi birbirine karıştırmaktadır. Bunlar farklı şeylerdir ve buna mahal de yoktur. Bu karıştırmadan daha da ötesi bu bozgundan dolayı, İslâm'daki cihadı, bugün "savunma savaşı" adı verilen şeye hasretmeye çalışıyorlar. İslâmdaki cihad kavramı, ne insanların bugün yaptıkları savaşla, ne etkenleriyle ne de özellikleriyle ilgisi olan bir şeydir. Cihadın etkenleri "İslâm'ın" yapısıyla, şu dünyadaki rolüyle ve Allah'ın belirlediği hedefleriyle bağlantılıdır. Bundan dolayı Allah peygamberini bu risaletle göndermiş, onu en son peygamber, risaletini de en son risalet kılmıştır.
Bu din, yeryüzünde insanın, kula kulluktan -insanın hevasına ibadet etmesi de kula kulluktur. Kurtarılmasının genel bir ilânıdır. Bu, tek olan Allah'ın uluhiyetinin, âlemlere olan rububiyetinin ilanıdır. Tek olan Allah'ın âlemlere rububiyyetinin anlamı, bütün çeşit ve biçimleriyle insanın egemenliğine karşı yapılan bir devrim, yeryüzünün neresinde olursa olsun beşeri otoritelere karşı bir başkaldırıdır. Her ne şekilde olursa olsun insanın uluhiyyetine bir isyandır, bir kıyamdır. Bu kıyam, hükmetmenin, hüküm merciinin insan olmasına, güç kaynağının insan olmasına, insanın ilahlaştırılmasına, bazısının Allah'ı bırakıp Rabler edinilmesinedir. Bu ilânın anlamı, Allah'ın gasbedilen otoritesini O'na geri iade etmek, kendi koydukları kanunlarla insanlara hükmedenleri, kimilerini Rab, kimilerini de kul makamına koyanları reddetmektir. Bunun anlamı yeryüzüne Allah'ın egemenliğinin hakim olması için insanın egemenliğinin paramparça olmasıdır. Ya da Kuranî ifade ile: "Hem gökte, hem de yeryüzünde ilah olan O'dur." (Zuhruf,84)
"Hüküm Ancak Allah'a aittir. O'ndan başkasına ibadet etmemenizi emretti. Bu dosdoğru dindir." (Yusuf, 40)
"De ki: "Ey kitab ehli! Ancak Allah'a ibadet etmek, O'na hiç bir şeyi şirk koşmamak, Allah'ı bırakıp birbirinizi Rab olarak benimsememek üzere, bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin." Eğer yüz çevirirlerse, "Bizim müslüman olduğumuza şahid olun" deyin." (Âl-i İmrân, 64)
"
****************************
Başta Amerika halkı Bush'u , İngiltere halkı da Blair'i 2. kez seçimlerde seçerek Müslümanlarla verilen savaş konusunda arkasında olduklarının mesajını destekleriyle vermişlerdir. Bu halklar vergilerini ve cocuklarını (koca , kardeş vs) müslümanlarla savaşa göndermektedirler. Gönderileceğini bilerek savaşın devamı için oy vermişlerdir.
Bu ülkelerdeki müslümanların eylemleri sonucu savaşa karşı çıkan insanlar da ölmüş olabilir (muhtemeldir ) . Usame Bin laden (Allah muahafaza etsin ) , kafirlerin Afganistana saldırısından sonra bu ülkelerdeki müslümanlara çağrıda bulunarak kafirlerle iç içe yaşamamalarını , müslümanların bir arada yaşamalarını söyleyerek yapacağı eylemlere karşı tedbir almalarını bildirmiştir.
Buna rağmen ölen savaş karşıtları (müslüman -kafir) olabilir, böylelerinin durumları Allah o kişileri inançlarına göre haşredecektir.
*************************************
وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا أنْزَلَ اللّهُ بِقَوْمٍ عَذَاباً أصَابَ الْعَذَابُ مَنْ كَانَ فِيهِمْ ثُمَّ بُعِثُوا عَلى نِيَّاتِهِمْ[. أخرجه الشيخان ـ5752 ـ2ـ
İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor:
"Rasûlullah (aleyissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah bir kavme azap indirdi mi, o azab, kavmin içinde bulunan herkese isabet eder. Sonra, (kıyamet gününde) herkes niyetlerine [ve amellerine] göre diriltilirler."
[Buhârî, Fiten 19; Müslim, Sıfatu'l-Cenne 84, (2879).]
[İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/116.]
AÇIKLAMA:
Rasûlullah (aleyissalâtu vesselâm), bu hadislerinde yaptıkları kötülükler sebebiyle, bir kavme İlâhî ceza geldiği takdirde, iyilerin bu cezadan hariç kalmayacaklarını, dünyevî azaba, kötülerle birlikte aynen iştirak edeceklerini; ancak ahirette, iyilerin dünyadaki niyet ve amellerine uygun olarak hayır üzere diriltileceklerini, iyiliklerinin zayi olmayacağını belirtmektedir.
Bazı rivayetlerde "niyetleri üzere" denilirken, bazılarında "amelleri üzere" denmiştir. Keza "amelleri ve niyetleri üzere" şeklinde her ikisini zikreden rivayet de mevcuttur.
İyilere isabet eden ceza, onların günahlarına bir keffaret, derecelerine bir yükselme vesilesi olacaktır.
Beyhakî'nin Şuabu'l-İman'da kaydettiği bir rivayet bu bahsi biraz daha açmaktadır:
"Yeryüzünde kötülük zuhûr etti mi Allah içlerine belasını indirir."
"Ey Allah'ın Rasûlu! İçlerinde ibadet ehli olduğu halde mi?" denildi de,
"Evet! Ancak bilahere Allah'ın rahmetine göre diriltilirler" buyurdu."
Zeyneb Bintu Cahş'tan gelen bir rivayet, cemiyette kötülüklerin galebe çalıp alenen işlenmeye başlanması durumunda İlahî cezanın geleceği belirtilir:
"Ey Allah'ın Rasûlu, aramızda sâlih kişiler olduğu halde helak mı olacağız?" diye sorunca:
"Evet! Kötülükler çoğalınca!" cevabını alır.
Bu hususu te'yîd eden bir diğer rivayet Sıddık radıyallahu anh'tan gelmiştir:
Anlattığına göre Aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle buyurduğunu işitmiştir: "İnsanlar kötülüğü görünce müdahale edip düzeltmezlerse, Allah'ın, hepsini kuşatacak umumî bir ceza göndermesi yakındır."
Müslim'de gelen bir rivayette Aleyhissalâtu vesselâm buyurmuştur ki:
"Şaşılacak şey! Hakikaten ümmetimden bir kısım insanlar Kureyş'ten Beyt'e sığınmış bir adam için, Beyt'e doğru hareket ederler. Çöle vardıklarında bunlar yere batırılacaklardır."
Hz. Aişe der ki: "Ey Allah'ın Rasûlu dedik, yol bazan farklı insanları biraraya getirir!"
"Evet buyurdular, onların arasında kasıtlısı, mecbur edileni, yolcusu var. Hepsi de toptan helak olurlar, ancak muhtelif yerlerden çıkarlar, Allah herbirini niyetine göre diriltir."
Alimler, bu hadislerden hareketle ölümde iştirakin sevap ve ikâbda da iştiraki gerektirmediği, Allah'ın gazabına uğramış milletler içerisinde sâlihlerin de bulunabileceği hükmünü çıkarmışlardır.
İbnu Ebî Cemre, iyilere de musibetin gelişini, "onların emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l münkerden geri kalışlarına ceza" olarak yorumlar. Ve devamla: "Emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l münkerde bulunanlar hakiki mü'minlerdir. Allah onlara azab göndermez, bilakis onlar sebebiyle azabı defeder" der.
İbnu Ebî Cemre'nin bu görüşünü "Ahalisi zulme sapmadıkça hiçbir memleketi biz helâk etmeyiz" (Kasas 59) ve keza:
"Halbuki sen içlerinde olduğun halde onlara azab edecek değildir. Onlar bağışlanmalarını ister oldukları halde de Allah onlara azab edecek değildir" (Enfâl 33) gibi âyetler te'yid eder.
Diğer taraftan, münkerden men etmeyenlere de azabın şâmil olacağını te'yîd eden âyetler de mevcuttur: "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın" (Nisa 140).
Şu halde böylesi insanlarla oturmak nefsi tehlikeye atmak olacağından, küffârdan kaçmak meşru addedilmiştir. Bu emir, küffârın söz ve fiillerinden rahatsız olanlar içindir. Onlara yardımcı olan, onlardan razı olan, artık onlardan biri olmuştur.
Sadedinde olduğumuz hadiste, kötülüklere seyirci kalıp men etmeyenleri korkutma vardır. Seyirci kalmanın ötesinde, birkısım şahsi mütâlaalar, temelsiz yorumlar ve dünyevî menfaat hesaplarıyla zâlimlere ve kötülere müdâhanede bulunanların, kötülüklere kılıf uydurup razı ve hatta yardımcı olanların hali ne olur? Cenab-ı Hak mü'minleri böylesi fitnelerden siyânet buyursun!
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/116-117.