Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Davetçi nasıl olmalı?

leyligöz Çevrimdışı

leyligöz

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hicr94:Ey Muhammed, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve müşriklerden yüz çevir.

Hicr95:Alaycılara karşı şüphesiz Biz sana kafiyiz

Hz. Muhammedin(s) hayatı ve hayatındaki aşamaları ,dönüm noktaları bir tebliğcinin örnek alması gereken noktalardır. Peygamber 3 sene islamı yaymak için gizli tebliğ yapmıştır bu da bir davetçinin bazen davetini gizli de yapabileceğini gösterir bunu yaparken davet edeceği kişileri ayrı ayrı seçebilir şahsiyetinden emin olup güvendiği kişilere yönelebilir. İlk müslümanlardan Hz. Ebubekir güzel ahlaklı ve iyiliği seven bir tacirdi. İlim ve ticaret sahibi olup, toplumda konuşmayı çok iyi bilen bir kişi olduğundan kavminin ileri gelenlerinden bir çoğu işlerinde kendisine danışırlardı. Allah yolunda davete, devamlı olarak sohbetlerine katılan ve himayesi altında olan kimselerden en güvendiği kişilerle başladı. Hz. Ebubekir(r.a.) davetine etrafındakiler çok olmasına rağmen davaya en yakın olan ve en güvendiği kişilerden başlamıştı.

İnsanlara etkili olabilme açısından kültürel yön de, en azından ahlaki değerler kadar önemlidir .Burada söz konusu olan kültür, toplumun sosyal yapısı, ihtiyaçları ve eğilimleri hakkında tecrübe edinerek elde edilen, insanların psikolojik yapılarını, meşrep ve duygularını içeren kültürdür. Bu kültür davetçi için insanların kalplerini açan bir anahtar niteliğindedir. Eğer sosyal mevki insanlarla devamlı bir ilişki içinde olmayı gerektiriyorsa, insanlar üzerinde daha fazla etki olunabilir. Mesela bir öğretmen veya tacirin, sınırlı çerçeveler içinde mahsur bırakılmış bir memurdan çok daha fazla etkili olabilme imkanı vardır.
 
Mutercime Çevrimdışı

Mutercime

Üye
İslam-TR Üyesi
Hicr94:Ey Muhammed, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve müşriklerden yüz çevir.

Hicr95:Alaycılara karşı şüphesiz Biz sana kafiyiz

Hz. Muhammedin(s) hayatı ve hayatındaki aşamaları ,dönüm noktaları bir tebliğcinin örnek alması gereken noktalardır. Peygamber 3 sene islamı yaymak için gizli tebliğ yapmıştır bu da bir davetçinin bazen davetini gizli de yapabileceğini gösterir bunu yaparken davet edeceği kişileri ayrı ayrı seçebilir şahsiyetinden emin olup güvendiği kişilere yönelebilir. İlk müslümanlardan Hz. Ebubekir güzel ahlaklı ve iyiliği seven bir tacirdi. İlim ve ticaret sahibi olup, toplumda konuşmayı çok iyi bilen bir kişi olduğundan kavminin ileri gelenlerinden bir çoğu işlerinde kendisine danışırlardı. Allah yolunda davete, devamlı olarak sohbetlerine katılan ve himayesi altında olan kimselerden en güvendiği kişilerle başladı. Hz. Ebubekir(r.a.) davetine etrafındakiler çok olmasına rağmen davaya en yakın olan ve en güvendiği kişilerden başlamıştı.

İnsanlara etkili olabilme açısından kültürel yön de, en azından ahlaki değerler kadar önemlidir .Burada söz konusu olan kültür, toplumun sosyal yapısı, ihtiyaçları ve eğilimleri hakkında tecrübe edinerek elde edilen, insanların psikolojik yapılarını, meşrep ve duygularını içeren kültürdür. Bu kültür davetçi için insanların kalplerini açan bir anahtar niteliğindedir. Eğer sosyal mevki insanlarla devamlı bir ilişki içinde olmayı gerektiriyorsa, insanlar üzerinde daha fazla etki olunabilir. Mesela bir öğretmen veya tacirin, sınırlı çerçeveler içinde mahsur bırakılmış bir memurdan çok daha fazla etkili olabilme imkanı vardır.
Davetçi Allah Resulü sav bıraktığı yerden alıp devam etmektir ve hikmetli Allah Resulünun metoduyla hiçbir kınaycının kınamasından korkmamalı
 
leyligöz Çevrimdışı

leyligöz

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Melekler Hz. Lut (a.s)'a misafir olarak geldiklerinde kavmi, edindikleri kötülükleri yapmak için yetişkin genç kılığındaki melekleri istemişlerdi. Hz.Lut(a.s) memleketinden Şam'a hicret ederek gelmiş olduğundan kendisini himaye edecek hısımları ve aşireti yoktu. Sadece iki kızı, bir de kafir karısı vardı. Etrafındaki müminler az olduklarından kendisini himaye edecek güçte değillerdi.

Zariyat 35-36: Bunun üzerine suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık. Zaten orada, kendini Allaha vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk.

Lut misafirlerini isteyen sapıklara şöyle hitap ediyordu:
Hud 80 dedi ki; keşke size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere sığınsam
Rasulullah (s) Hz.Lut'un(a.s.) bu sözü hakkında şöyle demiştir: "Allahın rahmeti Lut'un üzerine olsun.O çok sağlam bir yere sığınıyordu-yani Allaha sığınıyordu-Allah ondan sonra, hısım ve akraba yönünden zengin olmayan hiçbir peygamber göndermemiştir."

Davette öyle bir zaman gelir ki davet çizgisi müşriklerden yüz çevirmeyi, onların eziyetlerinden uzak durmayı ve aynı zamanda müslümanlara yapılan maddi veya manevi bütün eziyetlere rağmen davete devam etmeyi, bir taraftan da davetin bütün özellikleriyle ortaya konulmasını gerektirir.

Müşriklerden yüz çevirme olgusu iki anlayışı kapsamaktadır.
Birinci anlayış:İslama karşı olan kimselerin görüşlerini, duygularını ve onların kızmalarını önemsemeksizin ,davetçinin, davetin bütün hatlarını ortaya koymak suretiyle, davetine devam etmesidir.
İkinci anlayış:Onların maddi manevi bütün eziyetlerine sabrederek, onlarla çatışma ve intikam alma olayına gidilmemesidir. Böylelikle Allahu tealanın şu ayetine mazhar oluruz:
Kasas 55:Bizim işlediğimiz bize, sizin işlediğiniz sizedir. Size selam olsun, cahillerle ilgilenmeyiz, derler.
Furkan 63:Rahman olan Allahın kulları yeryüzünde mütevazi yürürler. Cahiller kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel sözler söylerler.
 
R Çevrimdışı

rahvan1

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamün Aleyküm.
Kardeşlerim ben bu davetle tanışıp,ayrıntılarına inerken yaşadıklarımından yola çıkarak davetçi üslübundan biraz bahsedeceğim.
İlk olarak karşınızda sufilikten uzaklaşmaya başlayan bir sufiye bu daveti ulaştırmaya çalıştığınızı düşünün.
Yani Aklı ve gönlü hakkı arıyor.
Bu kişiye davet ederken Nispeten yararlı olduğunu düşündüğüm bir kaç noktadan bahsedeceğim.
İlk olarak tatlı dil,Ne de olsa karşınızdaki kişi yüksek ihtimalle Selefi/Tevhidi davete ve Selefilere karşı ön yargılı olacaktır.Bundan dolayı sizin ona tatlı dille yaklaşmanız ve ön yargıların kırmanız oldukça önemli.

İkinci olarak,insan bir ayet veya hadisle karşılaştığında insan ister istemez geçiştirebiliyor bu ayet ve hadisleri.İnsan kendi kendine " Elbet bir alim buna bir açıklama bulmuştur veya bunun şerhi veya tefsiri farklıdır" şeklinde bir yorum ortaya koyuyor ve bu konu insan ve aklına tam olarak oturmuyor.
Lakin kişi misal Allah'ın arşa istiva etmesi konusunda Başta 4 imam olmak üzere bir çok imamın bu konuda fikir birliğinde olduğunu görünce insan daha rahat kavrıyor.Çünkü kişinin "Elbet bir Alim bunu açıklamıştır veya vardır bunun bir tefsiri" dediği şeylere direk merhem oluyor.Kişi o an aklından bir anti-tez oluşturamıyor ne de olsa olsa onlar 4 İmam;
Onların sözüne karşı gelmenin ehli sünnet çizgisinden kendini saptıracağını az çok biliyor.
Yani Misal; Allah'ın Arşa istiva etmesi konusunda "Allah arşa istiva etmiştir.Keyfiyeti meçhuldur bunu sorgulamak ise bidatdir." demesi yerine,İmamların bu konudaki görüşlerin kişiye ulaştırıp ardından ise Bu konunun açıklamasını yapmak çok daha mantıklı olacaktır. Bu sayede kişi ilk başta görüşün doğruluğunu kavradıktan sonra Açıklamayı öğrenince Akla tam olarak oturuyor.
((Bir hatam varsa düzeltirseniz sevinirim inşallah, Aklıma geldikçe/tecrübe ettikçe yazarım buraya inşallah)
 
leyligöz Çevrimdışı

leyligöz

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hudeybiye antlaşmasında Rasulullah(s.) yazısına "Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla" diye başlamak isterken Süheyl bin Amr itiraz edip: "Hayır vallahi biz Rahmana inanmıyoruz! Sadece kendi adını ve 'Ya Allah' ibaresini yaz diyor."

Rasulullah(s.) "Bu Allahın elçisi Muhammedin antlaşmasıdır" diye yazmak istiyor. Süheyl bin Amr itiraz ederek: "Senin elçi olduğuna inansaydık zaten sana karşı savaşmazdık. Kendinin ve babanın ismiyle yaz." diyor.

Fakat bugün öz değerlerini yitirmiş nesiller için, İslamın temel öğeleri yeterince bir anlam ifade etmiyor ne yazık.
 
leyligöz Çevrimdışı

leyligöz

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Davetçilerin almış olduğu yöntem Kurandan kaynaklanmıştır. Müslümanın almış olduğu her şey bu eksen etrafında dönmektedir. Hatta fıkıh, hadis, tefsir, tarih hakkındaki malumatlar ve cahiliye ile cahiliye düşünceleri hakkındaki malumatların hepsi bu eksenden çıkış yapmaktadır. Hiçbir ilim tek olarak kendi başına alınmamış, bu malumatların hepsi Kurandan alınmıştır.

İbadet, itaat ve nafileler kadar nefse tesirli olan daha büyük bir şey yoktur. İbadet, itaat ve nafileler kalbi Allah'a(c.c) bağlayarak onun büyük zorluklara ve daha büyük fitnelere karşı kuvvetli olmasını sağlar ve hak üzerinde sabit kalmasını sağlar.

Kuranın ezberlenmesi, ezberlerin anlam olarak kavranması, müslümanların kalplerinde sonsuz hazlar bırakan ibadet çeşitleridir. Bu yüzden Kuranın ezberlenmesi davetçinin ana hedeflerinden birini oluşturmalıdır.

Gençliğini ve ergenlik çağlarını, ibadet ve itaatle, devamlı olarak Kuran okumakla, Allaha itaatle, gece namazlarına kalkarak, yalnız kaldığı yerlerde Allahı zikredip ağlayarak, kalbi mescitlere bağlı, arıların vızıldaması gibi gece yarılarında Kuran ve zikirle kalbi titreyerek, Kuranı kalbine ve fikrine silinmez bir mühür gibi basmış olarak geçiren müslüman bir genç, İslami hareketin kişileri yetiştirirken örnek alabileceği bir gençtir.

Zorba kafirlerle hesaplaşma isteğinin harareti, sadece Allaha yönelme, ibadet, Allah'ın yardımına ve kafirlerden intikam alacağına güvenmenin harareti karşısında erimektedir.

Toplum içerisinde öncü niteliği olan, lider mesabesinde bulunan davetçinin "azimet" yolunu seçmesi gerekir. Çünkü böyle bir kişinin baskılar altında dönmesi veya kafir gibi görünmesi insanların bu dine ve akideye karşı olan güvenlerini sarsar.
 
leyligöz Çevrimdışı

leyligöz

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Küfrün çeşit çeşit yüzü vardır. Her seferinde çeşitli yüzlerle çıkar karşımıza. Ancak bilinç sahibi tebliğciler bu gibi durumları şuurlu ve uyanık bir şekilde izleyerek, olaylardan en iyi biçimde yararlanabilmeli ve olayları kendi yıkımında kullanılacak bir balyoz olmaktan çıkarıp, kendi menfaatine yönlendirmeyi bilmelidir.

En şiddetli zorbalıklar bile, müslümanların Allah yolunda fedakarlıkları, sağlamlıkları ve ezilmişlerin hak üzerine sebatları karşısında hezimete uğrayacak, yıkılıp çökecektir. Ömerin(r.a.) koyu kavmiyetçiliğini yıkıp eriten kız kardeşi Fatma binti el Hattabın sağlam inancıdır. Ömer, kız kardeşinin yarasından akan kanın karşısında, kendisinin her şeyden daha degersiz olduğunu görmüş, küçüldükçe küçülmüştür. Kız kardeşinin : "Ne kadar zorba davranırsan davran, dinimden dönecek değilim" diyerek cesurca meydan okuyuşu onun bütün benliğini eritmiş, gurur ve kibrini yıkmıştı. Bu dinamik şahsiyet, orta yolla halletme, idare etme diye bir şey tanımıyor. Onun için gerekli olan doğrudan doğruya mücadele ve karşı koyma yöntemidir. Bu onun fıtratı. Fakat insanların hepsini Ömere kıyas ettiğimiz çok büyük hataya düşeriz. Çünkü Saidin(r.a) şahsiyetini incelediğimizde, cennetle müjdelenen on sahabiden biri olduğu halde müslüman olduğunu kavminden gizlediğini görüyoruz. Aynı şekilde Habbabın(r.a.), Ömerin sesini duyunca saklandığını görüyoruz. o da muhacirlerin ilk müslüman olanlarından biridir. Müslümanlar Habbabı ve Saidi bu tutumlarından dolayı ayıplamamışlar ve onları korkaklıkla itham etmemişlerdir.

İslam da belli bir şahsiyetin veya belli bir hadisenin arkasından gözü kapalı bir gidiş, insanlar üzerinde yanlış ve çarpık hükümler verilmesine sebep olur. İslami şahsiyetlerin hepsi Ömer ve Hamza değildir. Habbab ve Saidde değildir. İslam bu örneklerin hepsini kabul eder. Bunlardan her birinin kendi çapında bir rolü, sorumluluğu ve taşıdığı vazife vardır.

İslami hareketin, cahiliyeyi tümüyle, kökten yok etmeye gücü yetmeyebilir. Uluslararası siyasi ve sosyal şartlar neticeye ulaşabilmek için anayasal müesseseler, hürriyet seçim yollarını kullanmayı gerektirebilir. Müslümanların askeri gücününde bu hürriyeti müdafa etmekten daha fazla gücü yoktur. Hz.Ömer İslama girdikten sonra, müslümanlar heykelleri ve putları kıyma eyleminde bulunmamışlardır. Meyhanleri yıkıp, zina ve fuhuş yuvalarını yıkmamışlardır. Bu türlü eylemlerden hiçbirine girmemişlerdir. Sadece kabeye girerek namaz kılmaya başlamışlar ve Kabe etrafında toplanıp insanları İslama davet etme özgürlüğünü kazanmışlardı. Bu İslam için büyük bir zafer ve nihai hedefe ulaşma yolunda atılmış bir adımdı.

Müslümanların hicret ettiği Habeşistan örneğinde Allah Tealanın, bazı zamanlarda İslamı, kafirlerin vasıtasıyla koruduğunu. Kafirlerden bazıları tarafsız kalmayı tercih edip, bazıları da İslamı kökünden silmeye çalıştığını hatırlatır bize... Müslümanların kafirlerin hepsine aynı davranması doğru mudur?

İslam düşmanları tehlike hissedip, üzerlerinde olan baskıyı gördüklerinde, çekici vaatlerde bulunmaya başlarlar. Fakat normal hallerde davayı ve davetçileri umursamazlar. Alaycı bir tavır takınıp, müslümanlara eziyet vermeye çalışırlar. Küfür milleti ve onlara tabi olanlar, ortaya bin tanede prensip koysalar, gerçekte bu prensipler mala, şöhrete, şehvete ulaşabilmeleri için bir perdeden başka bir şey değildir.
 
leyligöz Çevrimdışı

leyligöz

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Düşmanlar tehlike hissedip, üzerlerinde olan baskıyı gördüklerinde çekici vaatlerde bulunmaya başlarlar. Fakat normal hallerde davayı ve davetçileri umursamazlar. Alaycı bir tavır takınıp, müslümanlara eziyet etmeye başlarlar. Küfür milleti ve onlara tabi olanlar, ortaya bin tane de prensip koysalar, gerçekte bu prensipler mala, şöhrete, şehvete ulaşabilmeleri için bir perdeden başka bir şey değildir. Resulullahın şu sözü çok önemlidir "Ben sizin bana söylemiş olduğunuz gibi, mallarınızı istemek, içinizde en şerefli olmayı ve size kral olmayı talep etmek için gelmedim.". Sadece makam için, bir müslümanın küfür sancağı altındaki hükme iştirak etmesi caiz değildir. Onlara göre din, karşılıksız olarak bütün şehevi zevkleri yasakladığı için mutluluğu sağlayamaz. Laik ve kominist metaryalistlerin, Allah davetçilerinin karşısına çıkardıkları bu mesnetsiz düşüncelerin çürütülmesi için gerekli hassasiyet gösterilmelidir. Sabırla münakaşa ve münazara yapılmalı, diyalogun devamı sağlanmalı, gerçekte sorunun iman ve küfür olduğu ve bu meselenin söz konusu iki grup arasındaki ayrılığın eksenini oluşturduğu üzerinde önemle durulmalıdır.

İslam düşmanları, müslümanları insanların karşısında zor durumda bırakmaya ve her fırsatta müslümanları gerici ve bağnaz olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Bütün meselelerde İslam'ı köşeye sıkıştırmak istemektedirler. İslam'ın siyasetle alakası olmadığını söylerler. Müslümanları ulusal düşüncelere, çıkarlara muhalif olmakla ve sadece tek başlarına hareket etmek istemekle itham ederler.

Aslında biz İslam'a düşmanlarının bizi sıkıştırmak için kullanmaya çalıştıkları iki meselenin önünde bulunmaktayız:
Birinci Mesele: Onlar, hükümde ortak olarak fikirlerimizi değil, şahsiyetlerimizi kabul etmektedirler. Bu onların cömertliğinden ve takdirinden kaynaklanıyormuş gibi.
İkinci Mesele: Onlar bizden, İslam'ın temel esasını belirtici özellikte olmayan, genel fikirleri almaktadırlar. Adelet ve hürriyet hakkındaki hadisler, halkın hakları, ezilenlere yardım, işçi ve köylü sorunlarıyla ilgilenme ve buna benzer fikirler. Fakat bunları İslamdan mücerret bir şekilde almaktadırlar. Onlar biziz bu iki şekilde kabul ederler, bunun aksi söz konusu olduğunda gerici, yobaz ve bağnaz olarak suçlanırız. Bize karşı açtıkları savaşın gerekçesini de bizdeki taassup olarak gösterirler. Bizim bütün bu planları çok iyi anlamamız gerekir. Bu planların bizi nereye götüreceğini bilmemiz gerekir. Bizim meselemiz, müslümanların , müslümanların hükmetme meselesinden önce İslamın hükmetme meselesidir. Biz kendimiz için hükmü istemiyoruz. Şan , şöhret ,yetki otorite sahibi olmak için istemiyoruz. Bizim istediğimiz bu dinin hükmüdür. Yeryüzünde Allahın dininden başka hiçbir şeyin hükmetmemesidir.

İnançtan taviz vermek suretiyle uyuşmak, İslamdan taviz vermek suretiyle anlaşmak, islamın sancağından başka bir sancağın altında birleşmek reddolunmuştur ve caiz değildir.
 
TUVEYLİB Çevrimdışı

TUVEYLİB

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
 
Abdullahyuşa Çevrimdışı

Abdullahyuşa

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

"De ki: “İşte bu, benim (biricik) yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar (neye, niçin ve nasıl olacağını bilerek, programlı ve düzen içinde) basiret üzere Allah’a davet ediyorum/ediyoruz. Allah’ı tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.”

*Ayet, nebevi metoda uygun davetin ana esaslarını ortaya koymuştur:

a. Davet yalnızca Allah’adır.

b. Sadece resûller değil, onlara tabi olanlar da davetle yükümlüdür.

c. Davet rastgele, amaçsız ve programsız olmayıp basiret üzere yapılan bir eylemdir.

d. Davetin neticesinde, Allah’ın (cc) tüm eksiklerden münezzeh olduğu, müminlerin Allah’a (cc) şirk koşmadıkları ve müşrik toplumdan berî olduklarının ortaya çıkması gerekir. Bu özelliklere sahip olmayan hiçbir davet Nebevi değildir.

(12/Yûsuf, 108)

(Allahu Alim)
 
Üst Ana Sayfa Alt