"Andolsun size, içinizden, sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, muminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir." ( Tevbe/128)
Önemsenme duygusunun insan karakteri üzerinde ciddi bir etkisi vardır. Oyleki insanoğlu, kendilerini önemseyen insanlara karşı ister istemez bir muhabbet besler ve farkında olmadan ilgi duyar.
Önemseme ve önemsenme beraberinde sevgi ve şefkati doğurduğu için kalpleri yumuşatır, kin ve adavetin giderilmesine vesile olur. Ki insanları da birbirine yaklaştıran ve bağlayan da bu duygulardır.
Yine önemsemenin insanlarda oluşturduğu sevgi ve şefkat, insanların gönül deryalarina giden en güzel ve en kısa yol olduğu için onlarla kurulacak samimi, içten ve sıcak bir diyalog kendiliğinden meydana gelecektir. Zaten davetçi içinde böyle samimi bir diyalog olmadan bazı şeyleri anlatabilmek zor olduğu gibi davete muhattab kişi için de daveti anlaması ve yahut davetten faydalanması çok zordur.
Bir insan kendisi için üzülen ve kendisine dostane bir şekilde yaklaşan kişiye oda aynıyla karşılık verecek ve bu durum davetçi için kişiyi davetine daha meyilli bir hale getirecektir.
Muhattab, kendisini önemseyen ve kendisiyle aynı duyguları paylaşan kişinin, hem kendisine hemde davetine kuvvetle meyleder. Çünkü kalpteki duygular her ne kadar saklanmaya çalışılsada bu duygular bir şekilde söz ve davranışlara dolayısıyla muhataba yansır. Bunun için hiçbir şekilde gönül bağı kurulamayan bir insana davet edildiğinde, davet edilen kişinin davetçi üzerinde hiçbir anlam ifade etmiyor oluşundan davetine olumlu bir cevap vereceği pekte beklenemez.
Derdini açan birine güzel bir sözle de olsa teselli vermemek ve ya bir ihtiyacı olduğunda ihtiyacı konusunda hiçbir şey yapmamak elbette ki kişiler arasında buzdan dağlar örülmesine sebeb olur ki bu da davetçinin şahsı nedeniyle kişinin islamdan uzaklaşmasına yol açabilir. Nitekim hepimizinde bildiği gibi "Ya Rasulullah, bana doğru yolu göster." diyen Ümmü mektum'a surat asan Rasulullah as. bizzat Allah swt tarafından ikaz edilip bu hareketin Rasulullah'a as. yakışmadığını anlatmış ve "Şayet senin üstün ahlak sahibi olduğunu bilen bir kimse, bu şekilde davrandığını görseydi bunu sana yakıştırmazdı." diyerek onu ince bir üslupla uyarmistir.
Abese suresinde anlatılan bu olay müslümanlar için bilhassa da davetçiler için önemli noktalara temas eder.
" Âmâ geldi diye surat astı ve döndü. Ne bilirsin belki o arinacak veyahut öğüt dinleyecekte öğüt kendisine fayda verecek.?" (Abese/1-4)
Burada elbette Rasulullah'in as. niçin böyle davrandığına deginmeyecegiz. Çünkü burada asıl durmamız gereken konunun, Islamin davet metodunda davetçinin insanlarla alakayi kesmesinin, onlara karşı duyarsız olup önemsememesinin davetinde büyük sektelere yol açacağını vurgulamaktir.
Insanların dertleriyle dertlenmek, gerek maddi gerek manevi sorunlariyla ilgilenmek ve özellikle de islami duyarsızlık ve gafletlerinden ötürü onlara üzülmek davetçiden beklenen davranışlardandir. Nitekim abese süresinde ikaz edilen Rasulullah as. aynı zamanda " Onlar mumin olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?) 'Şuara/3' " ayetinden anlaşılacağı üzere türlü çabalarına rağmen insanların iman etmediklerini görünce fazlasıyla muteessir olmuştur.
Müslüman davetciler şunu kesinlikle bilmelidirler ki; insanları önemsemeyen davetciler, davetlerinde iyi bir sonuç alamadığı gibi aynı zamanda davetlerinde hep sınırlı olacaklardır.
Önemsenme duygusunun insan karakteri üzerinde ciddi bir etkisi vardır. Oyleki insanoğlu, kendilerini önemseyen insanlara karşı ister istemez bir muhabbet besler ve farkında olmadan ilgi duyar.
Önemseme ve önemsenme beraberinde sevgi ve şefkati doğurduğu için kalpleri yumuşatır, kin ve adavetin giderilmesine vesile olur. Ki insanları da birbirine yaklaştıran ve bağlayan da bu duygulardır.
Yine önemsemenin insanlarda oluşturduğu sevgi ve şefkat, insanların gönül deryalarina giden en güzel ve en kısa yol olduğu için onlarla kurulacak samimi, içten ve sıcak bir diyalog kendiliğinden meydana gelecektir. Zaten davetçi içinde böyle samimi bir diyalog olmadan bazı şeyleri anlatabilmek zor olduğu gibi davete muhattab kişi için de daveti anlaması ve yahut davetten faydalanması çok zordur.
Bir insan kendisi için üzülen ve kendisine dostane bir şekilde yaklaşan kişiye oda aynıyla karşılık verecek ve bu durum davetçi için kişiyi davetine daha meyilli bir hale getirecektir.
Muhattab, kendisini önemseyen ve kendisiyle aynı duyguları paylaşan kişinin, hem kendisine hemde davetine kuvvetle meyleder. Çünkü kalpteki duygular her ne kadar saklanmaya çalışılsada bu duygular bir şekilde söz ve davranışlara dolayısıyla muhataba yansır. Bunun için hiçbir şekilde gönül bağı kurulamayan bir insana davet edildiğinde, davet edilen kişinin davetçi üzerinde hiçbir anlam ifade etmiyor oluşundan davetine olumlu bir cevap vereceği pekte beklenemez.
Derdini açan birine güzel bir sözle de olsa teselli vermemek ve ya bir ihtiyacı olduğunda ihtiyacı konusunda hiçbir şey yapmamak elbette ki kişiler arasında buzdan dağlar örülmesine sebeb olur ki bu da davetçinin şahsı nedeniyle kişinin islamdan uzaklaşmasına yol açabilir. Nitekim hepimizinde bildiği gibi "Ya Rasulullah, bana doğru yolu göster." diyen Ümmü mektum'a surat asan Rasulullah as. bizzat Allah swt tarafından ikaz edilip bu hareketin Rasulullah'a as. yakışmadığını anlatmış ve "Şayet senin üstün ahlak sahibi olduğunu bilen bir kimse, bu şekilde davrandığını görseydi bunu sana yakıştırmazdı." diyerek onu ince bir üslupla uyarmistir.
Abese suresinde anlatılan bu olay müslümanlar için bilhassa da davetçiler için önemli noktalara temas eder.
" Âmâ geldi diye surat astı ve döndü. Ne bilirsin belki o arinacak veyahut öğüt dinleyecekte öğüt kendisine fayda verecek.?" (Abese/1-4)
Burada elbette Rasulullah'in as. niçin böyle davrandığına deginmeyecegiz. Çünkü burada asıl durmamız gereken konunun, Islamin davet metodunda davetçinin insanlarla alakayi kesmesinin, onlara karşı duyarsız olup önemsememesinin davetinde büyük sektelere yol açacağını vurgulamaktir.
Insanların dertleriyle dertlenmek, gerek maddi gerek manevi sorunlariyla ilgilenmek ve özellikle de islami duyarsızlık ve gafletlerinden ötürü onlara üzülmek davetçiden beklenen davranışlardandir. Nitekim abese süresinde ikaz edilen Rasulullah as. aynı zamanda " Onlar mumin olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?) 'Şuara/3' " ayetinden anlaşılacağı üzere türlü çabalarına rağmen insanların iman etmediklerini görünce fazlasıyla muteessir olmuştur.
Müslüman davetciler şunu kesinlikle bilmelidirler ki; insanları önemsemeyen davetciler, davetlerinde iyi bir sonuç alamadığı gibi aynı zamanda davetlerinde hep sınırlı olacaklardır.