Haber Masası / incanews
Tekfircilik konusundaki eleştiriler genelde tekfirci kesimlerde "tekfir etmemek de sapkınlıktır" şeklinde tepkiyle eleştiriliyor. Bir tanımlama ve kimlik edinme aracı olarak İslam insanları Mü'min, kafir, Fasık, Facir, Münafık, Zimmet Ehli gibi tanımlarla birbirinden ayırır ve kategorilendirir. Bu ayırıcı tanımlar son derece önemli ve işlevseldir. Dolayısıyla İslam dinine göre Müslüman kategorisinde olmayanlar kafirlerdir. Ancak tekfirci ithamı İslam'ın din dışı gördüklerine kafir diyenlere değil, bunu kendisiyle anılacak derecede bir sıfat haline getirenlere yapılır. Dolayısıyla tekfirciliği eleştirenler hiç bir şekilde bu kimlik tanımlayıcı ve inşa edici mekanizmayı kullanmayanlar ya da kabul etmeyenler değil aşırı kullanımını eleştirenlerdir. Dr Abdullah Muhaysini'nin tekfir konusundaki açıklaması Küresel Cihad'ın en büyük krizi olarak değerlendirilebilecek "tekfirci yaklaşıma" dair önemli veriler içeriyor.
TEKFİRİN YAYILMASI
Her şeyden önce kardeşlerime; ‘konunun tehlikeli olması ve cürmünün Allah katındaki çirkinliği nedeniyle haksız yere tekfir konusunda acelecilikten sakındırmaya devam etmekte’ olduğumuzu belirtmek isterim.
‘Haksız yere’ dememin nedeni, aşırılığın günahından sakınırken, Allah’ın dininden irtidat eden ve Müslümanların tümüne göre dini bozan unsurlardan birisini işleyeni İslam dinine sokarak irca günahına düşmekten sakındırmaktır.
Âlimler hala bu konuları beyan etmektedirler. Allame Suleyman Ulvan (Allah esaretini çözsün) şöyle der: “Bu, itina gösterilmesi gereken büyük bir asıldır. Çünkü tekfir, insanların, arzularına göre dilediklerini tekfir edebilecekleri haklarından değildir.”
Mücahid şeyh Atiyyetullah El-Libi (Allah şehadetini kabul etsin) şöyle der: “Tekfir meselesi, daima hakkında uyarıda bulunduğumuz ve cihad gençlerini sakındırdığımız en şiddetli ve en yoğun meselelerdendir. Zira bu, büyük bir tehlike, büyük imamların korktukları ve birçok uygulama türlerinde tereddüde düştükleri kayma alanlarındandır. Âlimler şöyle derler: “Selameti hiçbir şeye tercih etmeyiz.”
Kâdı İyad şöyle der: “Kuşkusuz bir kâfirin dine dâhil edilmesi ya da bir Müslümanın dinden çıkarılması, dindeki büyük meselelerdendir. Bin kâfirin hata ile terk edilmesi, tek bir Müslümanın hata ile haksız yere kanının akıtılmasından daha hafiftir.”
Kurtubi şöyle der: “Tekfir konusu tehlikeli bir kondur. Selameti hiçbir şeye değişmeyiz.”
Konuyla ilgili olarak Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şu buyruğu yeterlidir: “Bir Müslüman, kardeşine: “Ey kâfir!” dediğinde; bu onlardan birisine döner.”
Geçenler, Bağdadi’nin cemaatine muhalefet ettiğimiz en bariz konulardır. Onların durumlarını takip eden birisi, onların bu konuda çok tehlikeli bir şekilde ileri gittiklerini ve haklarında “tekfirde genişleme” kavramı onlara uygun düşer olduğunu görecektir.
Bu cemaatin vakıasından sana bir örnek verebilirim. Daha önce Bağdadiciler ne Nusra’yı, ne Ahrar’ı ne de ÖSO’yu tekfir etmiyorlardı. Sonra tekfirde genişleme başladı!
Halep ve Hama’da hep beraber savaşıyorlardı! Bizzat kendim Bağdadi örgütünün ikinci adamına “Ceyşul-Mucahidi”nin tekfirini sorduğumda şöyle dedi: “Eğer onlar hakkında bir riddet olduğunu bilseydik bunu ilan ederdik.”
Ancak tekfirde genişleme hastalığı cemaatleri en fazla parçalayan şeylerdendir. Onlara karşı savaşa girmelerinden sonra onları tekfir ettiler. Sonra daha da genişleyip Ahrar’ı tekfir ettiler!
Nusra hakkında ise, bağiler oldukları söylediler. Nusra onlara karşı Deyrozor’da savaşmaya başlayınca, Deyrozor’daki Nusra’yı tekfir ettiler. Sonra Nusra Halep’te onlara karşı koyunca, Halep’te ve doğuda onları tekfir edip bundan Kalemun’u istisna ettiler!
Kalemun’la da ihtilafa düşünce, tüm Nusra’yı tekfir ettiler. Sonra daha genişleyip Müslümanların âlimlerini tekfire başladılar. Ne acayip, nereye ulaşacaklar!
Allame Makdisi ile başladılar. Onu dalaletle nitelediler, sonra oturmakla, sonra da casuslukla! Allahu ekber! Böylece daha da genişleyip Taliban’ı dalaletle nitelendirdiler ve yakında onları da tekfir ederler.
Tekfirde bu şekilde genişlemektedirler. “İleride size söylediklerimi hatırlayacaksınız” yakında Yemen’de bulunan Ensaruş-Şeria’yı da tekfir edecekler, delilleri hazırdır! “Bekleyin El-Kaide taifesi, riddet taifesi(!)”
Bu, yeryüzünde onların dışında hiçbir Müslüman kalmayıncaya kadar böyle devam edecektir. Müslümanların gençlerine ne yazık! Tekfirde genişlemeyle ilgili kışkırtmalara dikkat edin. Dediklerimizin doğruluğunu idrak edebilmek için bu cemaatin menhecini takip edin.
Son olarak: Bunda çok büyük bir hikmet bulunmaktadır; cihad safları tekfirde aşırılıktan temizlenmektedir. Bu da, ilim talebeleri olarak bizlere, Allah’tan korkmamızı ve mücahidlere aşırılığın tehlikesini açıklamamızı gerektirmektedir.
Bu taifenin sapkınlıklarının kendilerine açık olduğu bazılarında, hala bu aşırılığın eserleri bulunmaktadır. Aşırılık, bir cemaate geldiğinde, mutlaka onu helak edecek olan öldürücü bir hastalıktır. Mahlûkatın efendisi şöyle buyurmamı mıdır: “Aşırılar helak olmuştur.”
Yeryüzünü ve gökyüzünü yoktan var eden Allah’ım, ihtilaf ettikleri konularda kulları arasında hükmeden sensin. Allah’ım, ihtilaf ettikleri konularda bizi hakka ilet.
Dr. Abdullah b. Muhammed El-Muhaysini
Mütercim: Muhammed Atta
Tekfircilik konusundaki eleştiriler genelde tekfirci kesimlerde "tekfir etmemek de sapkınlıktır" şeklinde tepkiyle eleştiriliyor. Bir tanımlama ve kimlik edinme aracı olarak İslam insanları Mü'min, kafir, Fasık, Facir, Münafık, Zimmet Ehli gibi tanımlarla birbirinden ayırır ve kategorilendirir. Bu ayırıcı tanımlar son derece önemli ve işlevseldir. Dolayısıyla İslam dinine göre Müslüman kategorisinde olmayanlar kafirlerdir. Ancak tekfirci ithamı İslam'ın din dışı gördüklerine kafir diyenlere değil, bunu kendisiyle anılacak derecede bir sıfat haline getirenlere yapılır. Dolayısıyla tekfirciliği eleştirenler hiç bir şekilde bu kimlik tanımlayıcı ve inşa edici mekanizmayı kullanmayanlar ya da kabul etmeyenler değil aşırı kullanımını eleştirenlerdir. Dr Abdullah Muhaysini'nin tekfir konusundaki açıklaması Küresel Cihad'ın en büyük krizi olarak değerlendirilebilecek "tekfirci yaklaşıma" dair önemli veriler içeriyor.
TEKFİRİN YAYILMASI
Her şeyden önce kardeşlerime; ‘konunun tehlikeli olması ve cürmünün Allah katındaki çirkinliği nedeniyle haksız yere tekfir konusunda acelecilikten sakındırmaya devam etmekte’ olduğumuzu belirtmek isterim.
‘Haksız yere’ dememin nedeni, aşırılığın günahından sakınırken, Allah’ın dininden irtidat eden ve Müslümanların tümüne göre dini bozan unsurlardan birisini işleyeni İslam dinine sokarak irca günahına düşmekten sakındırmaktır.
Âlimler hala bu konuları beyan etmektedirler. Allame Suleyman Ulvan (Allah esaretini çözsün) şöyle der: “Bu, itina gösterilmesi gereken büyük bir asıldır. Çünkü tekfir, insanların, arzularına göre dilediklerini tekfir edebilecekleri haklarından değildir.”
Mücahid şeyh Atiyyetullah El-Libi (Allah şehadetini kabul etsin) şöyle der: “Tekfir meselesi, daima hakkında uyarıda bulunduğumuz ve cihad gençlerini sakındırdığımız en şiddetli ve en yoğun meselelerdendir. Zira bu, büyük bir tehlike, büyük imamların korktukları ve birçok uygulama türlerinde tereddüde düştükleri kayma alanlarındandır. Âlimler şöyle derler: “Selameti hiçbir şeye tercih etmeyiz.”
Kâdı İyad şöyle der: “Kuşkusuz bir kâfirin dine dâhil edilmesi ya da bir Müslümanın dinden çıkarılması, dindeki büyük meselelerdendir. Bin kâfirin hata ile terk edilmesi, tek bir Müslümanın hata ile haksız yere kanının akıtılmasından daha hafiftir.”
Kurtubi şöyle der: “Tekfir konusu tehlikeli bir kondur. Selameti hiçbir şeye değişmeyiz.”
Konuyla ilgili olarak Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şu buyruğu yeterlidir: “Bir Müslüman, kardeşine: “Ey kâfir!” dediğinde; bu onlardan birisine döner.”
Geçenler, Bağdadi’nin cemaatine muhalefet ettiğimiz en bariz konulardır. Onların durumlarını takip eden birisi, onların bu konuda çok tehlikeli bir şekilde ileri gittiklerini ve haklarında “tekfirde genişleme” kavramı onlara uygun düşer olduğunu görecektir.
Bu cemaatin vakıasından sana bir örnek verebilirim. Daha önce Bağdadiciler ne Nusra’yı, ne Ahrar’ı ne de ÖSO’yu tekfir etmiyorlardı. Sonra tekfirde genişleme başladı!
Halep ve Hama’da hep beraber savaşıyorlardı! Bizzat kendim Bağdadi örgütünün ikinci adamına “Ceyşul-Mucahidi”nin tekfirini sorduğumda şöyle dedi: “Eğer onlar hakkında bir riddet olduğunu bilseydik bunu ilan ederdik.”
Ancak tekfirde genişleme hastalığı cemaatleri en fazla parçalayan şeylerdendir. Onlara karşı savaşa girmelerinden sonra onları tekfir ettiler. Sonra daha da genişleyip Ahrar’ı tekfir ettiler!
Nusra hakkında ise, bağiler oldukları söylediler. Nusra onlara karşı Deyrozor’da savaşmaya başlayınca, Deyrozor’daki Nusra’yı tekfir ettiler. Sonra Nusra Halep’te onlara karşı koyunca, Halep’te ve doğuda onları tekfir edip bundan Kalemun’u istisna ettiler!
Kalemun’la da ihtilafa düşünce, tüm Nusra’yı tekfir ettiler. Sonra daha genişleyip Müslümanların âlimlerini tekfire başladılar. Ne acayip, nereye ulaşacaklar!
Allame Makdisi ile başladılar. Onu dalaletle nitelediler, sonra oturmakla, sonra da casuslukla! Allahu ekber! Böylece daha da genişleyip Taliban’ı dalaletle nitelendirdiler ve yakında onları da tekfir ederler.
Tekfirde bu şekilde genişlemektedirler. “İleride size söylediklerimi hatırlayacaksınız” yakında Yemen’de bulunan Ensaruş-Şeria’yı da tekfir edecekler, delilleri hazırdır! “Bekleyin El-Kaide taifesi, riddet taifesi(!)”
Bu, yeryüzünde onların dışında hiçbir Müslüman kalmayıncaya kadar böyle devam edecektir. Müslümanların gençlerine ne yazık! Tekfirde genişlemeyle ilgili kışkırtmalara dikkat edin. Dediklerimizin doğruluğunu idrak edebilmek için bu cemaatin menhecini takip edin.
Son olarak: Bunda çok büyük bir hikmet bulunmaktadır; cihad safları tekfirde aşırılıktan temizlenmektedir. Bu da, ilim talebeleri olarak bizlere, Allah’tan korkmamızı ve mücahidlere aşırılığın tehlikesini açıklamamızı gerektirmektedir.
Bu taifenin sapkınlıklarının kendilerine açık olduğu bazılarında, hala bu aşırılığın eserleri bulunmaktadır. Aşırılık, bir cemaate geldiğinde, mutlaka onu helak edecek olan öldürücü bir hastalıktır. Mahlûkatın efendisi şöyle buyurmamı mıdır: “Aşırılar helak olmuştur.”
Yeryüzünü ve gökyüzünü yoktan var eden Allah’ım, ihtilaf ettikleri konularda kulları arasında hükmeden sensin. Allah’ım, ihtilaf ettikleri konularda bizi hakka ilet.
Dr. Abdullah b. Muhammed El-Muhaysini
Mütercim: Muhammed Atta