Dua'nın fazileti adına ufak bir yazı

samudraa Çevrimdışı

samudraa

جذر المذلة لا تدك بغير زخات الرصاص ا
İslam-TR Üyesi
Biz ne yaptık biliyor musunuz?

"Dua" kavramını yapmacık hale getirdik. İçini boşalttık bu kavramın kendi aramızda.

Dillerimize pelesenk olmuş bazı dualar.
Söylemek için söylüyoruz bazen;
"Allah razı olsun."
"Allah'ım beni affet."
"Allah'ım şunu ver, bunu ver, şöyle olsun, böyle olsun." Bunları çoğaltabiliriz ama unuttuğumuz bir şey var:

Dua'nın gücü ve tevekkül.

Tevekkülde zaten sınıfta kalmış bir toplumuz, bu acı gerçeği hepimiz hayatlarımızda görüyoruz.

Müslümanlar! Allah'ın icabetinden şüphemiz mi var?

Yoksa bu tevekkülsüzlüğümüz, inkisarımız, ye'isimiz neden?

Aslında hakkıyla edilen bir duanın icabetinin nasıl hayır kapılarının açıldığına dair düşünsek de ilmimiz ve aklımız yetmez.

Nasıl mı?

Gelin hep beraber şöyle Hz. İbrahim'in mescid-i harâm'daki duasına bakalım.

Öyle bir zaman ki etrafta kimse yoktu, çöldeydi, ehlini arkasında bırakıp, yalnız Rabbi ile başbaşa iken şu dualar döküldü dilinden;

"Bir zamanlar İbrahim şöyle demişti: "Rabb'im! Bu şehri (Kabe) güvenli kıl. Beni ve çocuklarımı putlara kulluk yapmaktan uzak tut."
(İbrâhîm, 35)

Ne diyor burda İbrâhim (a.s) ne istiyor Rabb'inden?

“Rabbimiz! Şüphesiz ki ben, ailemden bir kısmını namazı dosdoğru kılsınlar diye senin mukaddes evinin (Kâbe’nin) yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. İnsanlardan bir kısmının kalplerini onlara meylettir/onlara karşı ilgili kıl. Onları meyvelerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.” (İbrahîm, 37)

Ve;

“Rabbim! Beni ve zürriyetimi namazı dosdoğru kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul et.” (İbrahîm, 40)

Burda Dua'nın hakkını veren İbrâhîm aleyhisselam Allah ile konuşuyor, evet evet yanlış duymadınız. Aslolan şeyi yapıyor ve Rabbi ile konuşuyor dua ederken.

Rabb'imiz onun bu duasına şöyle icabet ediyor ki, hepinizin de malumu üzere Onun duasıyla züriyyetinden Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem geliyor.


Ve hac mevsiminde başta olmak üzere milyonlarca insan, şimdiye kadar milyarlarca insanın Kabe'nin etrafında dolaşması, tavaf etmesi, Allah'a dua ve ibadet edip Lebbeyk Allahümme Lebbeyk diye haykırması tek bir kişinin duası vesilesiyledir.

Çünkü bu zat Allah'a itaatsizliğe karşı her şeyi terk etti, derin tevekkül sahibi oldu ve Rabb'ine karşı asla bedbaht olmadı dua ederken. İşte teslimiyet buydu, samimiyet buydu.

"Dua" kavramının hakkını veren duruş buydu, Bu dua dünyanın haritasını tamamen değiştirdi.

Dua'nın gücüne inanın kardeşler, dua küçük bir şey değil. hem ayette de belirtiliyor mu?

“De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin!" (Furkan, 77) buyurmuyor mu Rabb'imiz?

Bugün mazlumların coğrafyasında zulümler varken kendi nefsim dahil bazılarımız şöyle bir duruş sergiliyor;

"Kalbimiz ve dualarımız mazlumlarla
beraber."

"Allah'ım onlara yardım et"

"Allah onlara mağfiret etsin, yardımcıları olsun."

Bir duayı gönderi olarak paylaşmak dua değildir. Gerçekten Peygamberler dua'yı bu şekilde fehm etmemişlerdi.

Dua Allah ile konuşmaktır.
Ve Allah ile konuşmanın yolu Namazdan geçer.

"Ey İnananlar! Sabır ve namazla yardım dileyin. Allah, muhakkak ki sabredenlerle beraberdir." (Bakara, 153)

"(Öyleyse) sabret! Şüphesiz ki akıbet muttakilerindir." (Hûd, 49)

Doğrular Allah'tan, yanlışlar kendi nefsimdendir.

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
 
Geri
Üst Ana Sayfa Alt