düştüğümüz hale bak....
Sıcak bir yaz günüydü. Devesinin üzerine binmiş, ıssız çöllerde yolculuk yapmakta olan bir bedevi, yorulunca biraz oturup dinlenmeye karar verdi. Uzaktan güçlükle yürüyen, dudakları susuzluktan kurumuş bir adam yanına çıka geldi.Adam bedeviyi görünce hemen: “Su!..” dedi.Çok yorulmuş ve çok susuz kalmış olacak ki adam acele edercesine: “Ne olur biraz su!..” dedi.Susuzluktan mecâli kalmayan, hararetten dudakları çatlamış adam, hal ve tavırlarıyla durumun ciddiyetini göstermek istercesine davranışlar sergilemeye başladı.Kendisine acındırarak, vaziyetinin kötü olduğunu anlatmağa çalıştı ve zor hareket eden diliyle tekrar şöyle söylendi: “Uzun süredir yollardayım; çok ama çok susadım. Ne olur biraz su!..”Bedevi, adamın haline baktı ve acıdı. Çölde yolculuk esnasında kendisinin de en büyük ihtiyacı olan su kabını derhal devesinden alıp o adama uzattı.Adam suyu içince gözü açıldı, dinçleşip kendine geldi. Fakat tam o sırada, beklenmedik bir harekette bulundu.Birden, âni bir hareketle bedeviyi itti ve yere düşürdü. Sonrada devenin üzerine atlayıp kaçmaya başladı.
bedevi arkasından seslenerek ,“Ey hırsız, tamam!.. Deveyi al git, ama sakın bu olayı kimselere anlatma!..”Hırsız bir an duraksar gibi oldu. Çünki bedevinin bu isteği tuhafına gitmişti. Kendi kendine “Acaba yanlış mı duyuyorum?” dedi. Kulağına gelen sesi iyice dinledi.
Ses ve söz aynıydı: “Ey hırsız!.. Tamam!.. Deveyi al git, ama sakın bu olayı kimselere anlatma!..”
Bu ne demekti? Bedevi niçin “Kimselere anlatma!” diye sesleniyordu?
Bu isteği tuhaf bulan hırsız, devenin süratini kesti. Hafif durur gibi yaptı: Bedevinin kendisine sesini duyacak kadar yaklaştığını görünce ona:
– Niçin kimseye anlatmayayım? diye sordu.
bedevi “– Eğer sen bu hadiseyi insanlara anlatırsan, birdaha kimse çölde susuz kalmış birine su vermez...