Ya Resûlallah..!
Senin sözünün doğruluğuna, getirdiğin din ve davetin hakkaniyetine dair deliller bir değil binlerdir. Hatta binler değil yüzbinlerdir.
Rabbinden ne getirdiysen amennâ ve saddeknâ
İşittik itaat ettik semi’nâ ve eta’nâ
Yâ Muhammed, adın, çokca övülmüş demek
Hakkıyla övemem seni, etsem de nice emek
Ya Resûlallah..!
Senin doğumunda nurdan kandiller öylesine yansın ki, şark ile garbı aydınlatsın. Dinince batıl olan putlar, yüzüstü yere düşsün. Fethedeceğin beldeler sevincinden titresin. O sevinçten Faris’in, on dört burcu yarılsın. Sancı çekmesin Annen, nurlar ile bezensin. Sen daha doğduğunda tertemiz sünnetlisin. Doğar doğmaz ALLAH ’a secde edip ümmeti! Ümmeti! Diyen sadece sensin.
İsa (as):
Artık sizinle çok söyleşmem
dedi havarilere
Zira ben gitmeden gelmez
o Faraklit sizlere
Daha Nebî olmadan vardı harikaların
Hep seninle gelirdi hayır ve bereketin
Sen oldukda karınları doyardı Halîme’nin Develerinin
Sen olmayınca doymazdı karnı
Ebû Talip çocuklarının
Öyle kıymetliydin ki, melek bulut olurdu
Hak erbabı olanlar buna şahid olurdu
Şahid oldu Bahira, Şahid oldu Varaka
Hem yine şahid oldu pak Hadicetül Kübra
Ya Resûlallah..! İnsanlar sana iman etmediler mi? Çağır ağaçları, Emrini dinleyip sana şehadet etsin. Müşrikler seni yalanladılar da kalbin mahzun mu oldu? Bir işaret eyle de AY seni doğrulasın. Kurumuş kuyular bir tükürüğünle, çağlar boyu çağlasın. Bir dokun ki bitkin deve canlansın. Sana düşmanlıkla gelen katı kalbe, bir dokun da içi sevgiyle dolup, ak ve pak olsun. Aleyhinde tezgâhlanan oyunlar, sana hep ayan olsun. Zehirlenen kebaplar sana ihbarcı olsun. Senin bir sözün için koca arz sükûn bulsun. Hatta Güneş’te buna azim bir şahit olsun. Elini yağmur için açar açmaz duâya, Rahman kabul buyurup duânı, beldeni suya doyursun. Bir duânla İbn-i Abbas ümmete âlim olsun.
Rabbimiz Azze ve Celle
kendine kılmış Habib
Bizler için eylemiş. Ey gönüllere Tabîb
Sen ki Ya Habiballah nurlar içre nur, gönüllere sürursun
Hangi tebaan var ki olmasın sana, Âşık-ı meftun
Evet, seni görenler heybetinden korkardı
Lakin gelip konuşan ülfet edip coşardı
Ey Kumandan-ı A’zam!
Harpte askerinin kılıcı mı kırıldı? Eline kuru bir çöp ver, EL-AVN kılıcı olsun. Sahabenin kolu mu kesildi? Yerine birleştirip, bir mesh et de, geri kökten kaynasın. Hayber seni zorladıysa Mürteza’n, kale kapısını kalkan gibi kullanıp, bir tarafa fırlatsın. Falan şurada…Falan burada…Falan orada…Diye haberler ver. Müşrik bedenler dahi seni, ölümleriyle doğrulasın. Düşman ordusu orduna galip mi geliyor? Bir avuç toprak at, bin avuç olup küffarın yüzünde patlasın! Bir “Şâheti’l-Vücuh” de. Bin kulakta çınlasın. Kahhar olan ALLAH , küffarın sürüsünü kelamınla durdursun. Askerinin sayısı mı az? Rahman olan ALLAH , eksiğini meleklerle doldursun.
Çünkü sen Ma’budunun
en sevgili kulusun
Sana yalan diyenin eli, dili kurusun
Sana tabi olanlar dareynde mesut olsun
Ya ŞefîALLAH ..!
Şifa da seninledir. Ve senin ellerinde, hem senin tükrüğünde ve hem nefesindedir. Ağzından bir lokmanı bir bi edebe ikram et, en güzel edeple edeplensin. Bir kuyuya tükür de fokur fokur kaynayıp, miskler gibi rayiha versin. Askerin aç kaldıysa; beş kişilik bir yemek, tam bin kişiye yetsin. Abdest için su mu bitti? Bir duânla; abdestli ellerinden, on musluklu çeşme aksın. Kalplerden ise sana muhabbetler kaynasın. Utbe gömleğin mi yırttı? Sen üzülme! Çölden bir aslan gelip, Utbe’yi parçalasın. Al eline taşları, zikre gelip oynasın. Senin firakından kuru kütük, eninlerle ağlasın. Dokunduğun bir alın kandil gibi parlasın. Enes’ine duâ et de, çocuk ve mala kansın.
Senin bir haberinle
hazret-i Mehmet Fatih
Eylesin İstanbul’u
elli üç günde fetih
Senin sözünün doğruluğuna, getirdiğin din ve davetin hakkaniyetine dair deliller bir değil binlerdir. Hatta binler değil yüzbinlerdir.
Rabbinden ne getirdiysen amennâ ve saddeknâ
İşittik itaat ettik semi’nâ ve eta’nâ
Yâ Muhammed, adın, çokca övülmüş demek
Hakkıyla övemem seni, etsem de nice emek
Ya Resûlallah..!
Senin doğumunda nurdan kandiller öylesine yansın ki, şark ile garbı aydınlatsın. Dinince batıl olan putlar, yüzüstü yere düşsün. Fethedeceğin beldeler sevincinden titresin. O sevinçten Faris’in, on dört burcu yarılsın. Sancı çekmesin Annen, nurlar ile bezensin. Sen daha doğduğunda tertemiz sünnetlisin. Doğar doğmaz ALLAH ’a secde edip ümmeti! Ümmeti! Diyen sadece sensin.
İsa (as):
Artık sizinle çok söyleşmem
dedi havarilere
Zira ben gitmeden gelmez
o Faraklit sizlere
Daha Nebî olmadan vardı harikaların
Hep seninle gelirdi hayır ve bereketin
Sen oldukda karınları doyardı Halîme’nin Develerinin
Sen olmayınca doymazdı karnı
Ebû Talip çocuklarının
Öyle kıymetliydin ki, melek bulut olurdu
Hak erbabı olanlar buna şahid olurdu
Şahid oldu Bahira, Şahid oldu Varaka
Hem yine şahid oldu pak Hadicetül Kübra
Ya Resûlallah..! İnsanlar sana iman etmediler mi? Çağır ağaçları, Emrini dinleyip sana şehadet etsin. Müşrikler seni yalanladılar da kalbin mahzun mu oldu? Bir işaret eyle de AY seni doğrulasın. Kurumuş kuyular bir tükürüğünle, çağlar boyu çağlasın. Bir dokun ki bitkin deve canlansın. Sana düşmanlıkla gelen katı kalbe, bir dokun da içi sevgiyle dolup, ak ve pak olsun. Aleyhinde tezgâhlanan oyunlar, sana hep ayan olsun. Zehirlenen kebaplar sana ihbarcı olsun. Senin bir sözün için koca arz sükûn bulsun. Hatta Güneş’te buna azim bir şahit olsun. Elini yağmur için açar açmaz duâya, Rahman kabul buyurup duânı, beldeni suya doyursun. Bir duânla İbn-i Abbas ümmete âlim olsun.
Rabbimiz Azze ve Celle
kendine kılmış Habib
Bizler için eylemiş. Ey gönüllere Tabîb
Sen ki Ya Habiballah nurlar içre nur, gönüllere sürursun
Hangi tebaan var ki olmasın sana, Âşık-ı meftun
Evet, seni görenler heybetinden korkardı
Lakin gelip konuşan ülfet edip coşardı
Ey Kumandan-ı A’zam!
Harpte askerinin kılıcı mı kırıldı? Eline kuru bir çöp ver, EL-AVN kılıcı olsun. Sahabenin kolu mu kesildi? Yerine birleştirip, bir mesh et de, geri kökten kaynasın. Hayber seni zorladıysa Mürteza’n, kale kapısını kalkan gibi kullanıp, bir tarafa fırlatsın. Falan şurada…Falan burada…Falan orada…Diye haberler ver. Müşrik bedenler dahi seni, ölümleriyle doğrulasın. Düşman ordusu orduna galip mi geliyor? Bir avuç toprak at, bin avuç olup küffarın yüzünde patlasın! Bir “Şâheti’l-Vücuh” de. Bin kulakta çınlasın. Kahhar olan ALLAH , küffarın sürüsünü kelamınla durdursun. Askerinin sayısı mı az? Rahman olan ALLAH , eksiğini meleklerle doldursun.
Çünkü sen Ma’budunun
en sevgili kulusun
Sana yalan diyenin eli, dili kurusun
Sana tabi olanlar dareynde mesut olsun
Ya ŞefîALLAH ..!
Şifa da seninledir. Ve senin ellerinde, hem senin tükrüğünde ve hem nefesindedir. Ağzından bir lokmanı bir bi edebe ikram et, en güzel edeple edeplensin. Bir kuyuya tükür de fokur fokur kaynayıp, miskler gibi rayiha versin. Askerin aç kaldıysa; beş kişilik bir yemek, tam bin kişiye yetsin. Abdest için su mu bitti? Bir duânla; abdestli ellerinden, on musluklu çeşme aksın. Kalplerden ise sana muhabbetler kaynasın. Utbe gömleğin mi yırttı? Sen üzülme! Çölden bir aslan gelip, Utbe’yi parçalasın. Al eline taşları, zikre gelip oynasın. Senin firakından kuru kütük, eninlerle ağlasın. Dokunduğun bir alın kandil gibi parlasın. Enes’ine duâ et de, çocuk ve mala kansın.
Senin bir haberinle
hazret-i Mehmet Fatih
Eylesin İstanbul’u
elli üç günde fetih