Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru "Eğer Bu Doğruysa Şöyle Olsun, Değilse Böyle Olsun" Şeklindeki Fiiller Doğru mu?

H Çevrimiçi

hutbetussahra

Hayat, İman ve Cihad...
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum.

Aklıma takılan bir soru var. Bildiğim kadarı ile bir şeyi yaparken eğer doğruysa şöye yanlışsa böyle olsun demek doğru değil ve eski arapların fal oku adeti ile neredeyse aynı. Örneğin bir işe girişmeden önce mesela başka birşey yaparken örneğin (belki çok uçuk bir örnek ama) mesela birisi bir kişi ile evlenecek ama doğru mu değil mi emin değil eline bir taş alıp onu bir kovaya atmaya çalışıp ALLAH'ım eğer bu evlilik doğruysa isabet etsin taşım değilse etmesin şeklinde bir yöntem izlemesi, heleki bunu dini konularda yapması bildiğim kadarı ile doğru değil. Hatta benim bildiğim eski araplar da bir iş yapmadan önce fal oku çeker ve çektikleri oka göre o işi yapar ya da bırakırlardı.
Fakat Riyâzu’s-Sâlihîn'de Sabır bölümünde 30 (baskı kitapta 31) numaralı hadiste şöyle geçiyor:

(...) delikanlı günün birinde insanların yolunu
kesen büyük bir hayvana rastladı ve bunun üzerine:
Kâhinin mi yoksa rahibin mi üstün olduğunu işte bugün öğreneceğim,
diyerek eline bir taş aldı ve:
Allah’ım, eğer rahibin işlerini, kâhinin işlerinden fazla seviyorsan hayvanı
öldür ki insanlar geçsin, dedi ve taşı hayvana attı, onu öldürdü. Halk da
yoluna devam etti. Sonra delikanlı rahibin yanına geldi ve olanları ona anlattı.
Rahip ona:
–Yavrucuğum, bugün sen benden üstünsün, senin şanın gördüğüm dereceye
ermiş, sen yakında muhakkak bir belaya uğrayacaksın. Eğer başına bela
gelirse, benim bulunduğum yeri kimseye söyleme, dedi. (...)

İsteyenler için hadisin tam halini sorunun sonuna eklerim. Bu çeşit bir uygulama yapmak caiz midir? Delilleri nelerdir? Yoksa men edilmiş bir uygulama mıdır?




Hadisin tam hali:

Riyâzu’s-Sâlihîn - Sabır

30. Suheyb’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle demiştir:
Sizden evvelkiler içinde bir kral ve bir de onun kâhini vardı. Bu kâhin
ihtiyarlayınca krala:
–Ben ihtiyarladım, bana bir genç gönder de ona kâhinlik öğreteyim,
dedi. Kral da ona öğretmesi için bir delikanlı gönderdi. Gencin yolu
üzerinde bir rahip vardı. Delikanlı rahibin yanında bir müddet oturdu ve
sözlerine kulak verdi, söyledikleri hoşuna gitti. Sonra kâhine her gidişinde
rahibe uğrar ve onun yanında oturur oldu. Kâhinin yanına geldiğinde
(geç kaldın) diye kâhin delikanlıyı döverdi. Delikanlı bu durumu rahibe
söyleyince, rahip ona:
Kâhinden korktuğunda, “Evde alıkoydular”; ailenden korktuğunda da, “Kâhin
alıkoydu” de, diye tavsiye etti.
Durum böyle devam edip giderken, delikanlı günün birinde insanların yolunu
kesen büyük bir hayvana rastladı ve bunun üzerine:
Kâhinin mi yoksa rahibin mi üstün olduğunu işte bugün öğreneceğim,
diyerek eline bir taş aldı ve:
Allah’ım, eğer rahibin işlerini, kâhinin işlerinden fazla seviyorsan hayvanı
öldür ki insanlar geçsin, dedi ve taşı hayvana attı, onu öldürdü. Halk da
yoluna devam etti. Sonra delikanlı rahibin yanına geldi ve olanları ona anlattı.
Rahip ona:
–Yavrucuğum, bugün sen benden üstünsün, senin şanın gördüğüm dereceye
ermiş, sen yakında muhakkak bir belaya uğrayacaksın. Eğer başına bela
gelirse, benim bulunduğum yeri kimseye söyleme, dedi.
Delikanlı, körleri, alaca hastalığına tutulanları kurtarır, insanların diğer
hastalıklarını da tedavi ederdi. Kralın meclis arkadaşlarından o günlerde kör
olan birisi bunu duydu, birçok hediye ile delikanlının yanına gitti ve:
–Eğer, beni hastalığımdan kurtarırsan bu hediyeleri sana vereceğim, dedi.
Delikanlı da:
–Ben kimseye şifa veremem, ancak Allah Teâlâ şifa verir. Allah’a iman edersen
ben de Allah’a dua ederim, O da sana şifa verir, dedi.
Bunun üzerine adam, Allah’a iman etti. Allah Teâlâ ona şifa verdi. Sonra bu
adam kralın yanına geldi ve evvelce oturduğu gibi onunla oturdu. Kral:
–Gözünü kim iyileştirdi, diye sordu. O da:
–Rabbim, diye cevap verdi. Kral:
–Senin benden başka Rabbin mi var, dedi. O adam:
–Benim de Rabbim, senin de Rabbin Allah’tır, dedi.
Bunun üzerine kral o adama işkence ettirdi. Nihayet adam, gencin yerini
söyledi. Genç getirildi. Kral ona:
–Oğlum, demek senin sihrin körleri ve alaca hastalarını iyi edecek dereceye
geldi, şu ve şu işleri yapıyormuşsun öyle mi, dedi. Delikanlı:
–Ben kimseye şifa veremem; ancak Allah Teâlâ şifa verir, dedi.
Bunun üzerine kral onu tuttu ve devamlı surette işkence etti. Nihayet genç,
rahibin yerini söyledi. Hemen rahip getirildi ve “dininden dön” denildi; fakat
o dinlemedi. Bunun üzerine kral testere istedi ve onu rahibin başının tam
orta yerine koyarak rahibi ikiye ayırdı. Her parçası bir yana düştü. Sonra
kralın meclis arkadaşı getirildi ve ona da “dininden dön” denildi, fakat o da
dinlemedi. Bunun üzerine kral, onun da başını testere ile ikiye ayırdı ve her
parçası bir yana düştü. Sonra genç getirildi ve “dininden dön” denildi, fakat
dinlemedi. Kral onu kendi arkadaşlarından bir gruba teslim etti ve onlara
şöyle dedi:
–Bunu filan dağa götürün ve oraya çıkarın. Dağın tepesine vardığınızda
dininden dönerse ne âlâ, dönmezse onu dağın tepesinden aşağı atın.
Onu götürdüler ve dağa çıkardılar. Genç:
–Allah’ım, bunların haklarından gel, dedi. Bunun üzerine dağ sarsıldı ve hepsi
aşağı yuvarlandı. Genç yürüyerek kralın yanına geldi. Kral ona:
–Yanındakilere ne oldu, dedi. O:
–Allah beni onlardan kurtardı, dedi. Bunun üzerine kral genci kendi
arkadaşlarından diğer bir gruba teslim etti ve:
Bunu karkur denilen gemiye koyup denizin ortasına götürün, dininden
dönerse ne âlâ, dönmezse atın denize, dedi. Hemen onu gemiye götürdüler.
Genç:
–Allah’ım, bunların da haklarından gel, bunları benden def et, dedi. Bunun
üzerine gemi onlarla beraber devrildi, onlar boğuldular. Genç yürüyerek
kralın yanına geldi. Kral ona:
–Yanındakiler ne yaptı, dedi. O:
–Beni, Allah Teâlâ onlardan kurtardı, dedi ve şunu ilave etti:
–Benim emredeceğim işi yapmadıkça sen beni öldüremezsin. Kral:
–Nedir o, dedi. Genç şöyle dedi:
–Halkı geniş bir meydana topla. Beni de hurma kütüğüne bağla. Sonra
ok kabımdan bir ok al, onu yayın tam ortasına yerleştir. Sonra, “Bu
gencin Rabbi olan Allah’ın adı ile” de ve oku at. Eğer bunu yaparsan beni
öldürürsün, dedi.
Bunun üzerine kral, halkı bir meydana topladı. Genci de bir hurma kütüğüne
bağladı. Sonra onun ok kabından bir ok aldı. Oku yayın ortasına koydu. “Bu
gencin Rabbi olan Allah’ın ismiyle” dedi ve oku attı. Ok, gencin şakağına
rastladı. Genç elini şakağına koydu ve öldü. Bunun üzerine ahali, “Bu gencin
Rabbine iman ettik.” dediler. Sonra (adamları) krala gelerek ona:
–Bak gördün mü? Vallahi korktuğun başına geldi; halk ona iman etti, dediler.
Bunun üzerine sokak başlarına hendekler açılmasını emretti, hendekler
alevlerle dolu idi. Kral:
–Yeni dinden dönmeyen kimseleri zorla ateşe atın yahut onları ateşe girmeye
zorlayın, dedi. Bunlar yapıldı. Hatta elinde çocuğuyla bir kadın geldi. Kadın
biraz duraksadı. Çocuk ona:
–Anneciğim, sabret, zira sen hak üzeresin, dedi.
(M7511 Müslim, Zühd, 73)
 
? Çevrimdışı

.......

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş ben başlığa yönelik cevap yazayım:
Başa gelen her şey imtihan sebebiyle geliyor.
Hayırla denendiğin gibi şerle de denenebiliyorsun. İnsanın hayatında çok büyük tevafuklar oluyor ve bunu eğer delile bağlamazsa kesinlikle sonuç hüsran.
Örneğin benim tasavvufa giriş aşamaları vs aşırı tevafuklarla oldu. Beni ALLAH Teala bu alana yönlendiriyor sandım. Mesela hacet namazları da kılmıştım.
Oysa 'işaret' ve 'yönlendirme' sanılan şeyleri ve tevafukları şer ya da hayırla imtihana giriş aşaması saymalı bence.

Fal oku vs gibi şerli bir yöntem olabileceği gibi bence hacet-istihare namazı gibi hayırlı ve doğru bir şekilde de talep edilebilirsin ve sonuç hüsran olabilir. Allahualem.
Umarım anlatabildim.
 
H Çevrimiçi

hutbetussahra

Hayat, İman ve Cihad...
İslam-TR Üyesi
Kardeş ben başlığa yönelik cevap yazayım:
Başa gelen her şey imtihan sebebiyle geliyor.
Hayırla denendiğin gibi şerle de denenebiliyorsun. İnsanın hayatında çok büyük tevafuklar oluyor ve bunu eğer delile bağlamazsa kesinlikle sonuç hüsran.
Örneğin benim tasavvufa giriş aşamaları vs aşırı tevafuklarla oldu. Beni ALLAH Teala bu alana yönlendiriyor sandım. Mesela hacet namazları da kılmıştım.
Oysa 'işaret' ve 'yönlendirme' sanılan şeyleri ve tevafukları şer ya da hayırla imtihana giriş aşaması saymalı bence.

Fal oku vs gibi şerli bir yöntem olabileceği gibi bence hacet-istihare namazı gibi hayırlı ve doğru bir şekilde de talep edilebilirsin ve sonuç hüsran olabilir. Allahualem.
Umarım anlatabildim.
birşeyler anladım gibide ama pek birşey anlamadım da :D sağol yazdığın için galiba ben anlayamadım :)
 
Mustafa bin Yılmaz Çevrimdışı

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve bereketuhu

Ahi Şeyh Useymin'in Riyazu's-Salihin şerhi kitabından nakil yapacağım. Bu konuya dair bir şeyler yazmış;

"Delikanlı, bir gün insanların önünü kesen ve baş edemedikleri ancak hadiste ismi belirtilmeyen büyük bir hayvana rastlıyor. Kendisi için rahibin mi, büyücünün mü daha hayırlı olduğunu sıralamak istiyor. Eline bir taş alıyor ve rahip iyi ve doğru yoldaysa bu taşın bu hayvanını öldürmesi için Allah'a dua edip hayvana atıyor. Hayvan ölüyor ve insanlar geçip gidiyorlar.

Böylece delikanlı, rahibin durumunun büyücününkinden daha hayırlı olduğunu öğreniyor. Bu şüphe götürmeyen bir husustur; çünkü büyücü ya zalim ve hak hukuk çiğneyendir, ya da kafir ve müşriktir. Eğer sihrinde şeytanlardan yardım alıyor, onlara ibadet ve dua ediyor onlardan yardım istiyorsa kafir ve müşriktir. Bunları yapmıyor, sadece sihirli ilaçları kullanarak insanlara eziyet ediyorsa o durumda da zalim ve mütecavüzdir. Rahip ise eğer Allah'a bilinçli ve bilgileri ibadet ediyorsa dosdoğru yoldadır. Şayet kendisinde biraz cehalet ve sapıklık varsa, amelleri kötü olda bile niyeti iyidir.

Delikanlı gidip rahibe olanı haber veriyor. Rahip de ona "Sen bugün benden üstünsün" diyor. Çünkü genç, Allah'a dua etti, Allah da duasını kabul etti. Bu, Allah'ın kuluna bir nimetidir. İnsan, bir meselede şüpheye düşer, sonra Allah'tan bunun hakikatini ortaya koyacak bir alamet ve delil ister, Allah da onu o kimseye açıklayacak bir alamet verirse bu, Allah'ın o kimseye lütfudur.

İnsan için istihare de bu yüzden meşru kılınmıştır. Bir şeye niyetlenir, ama yapmasının mı, yapmamasının mı hayırlı olduğunu çözemezde istihare ederek Allah'tan hayırlısını ister. İhlas ve imanla Allah'a istihare ederse Allah, o işe girişmesinin mi, girişmemesinin mı hayırlı olduğunu ona gösterecek alametler verir. Bu, ya kalbine konulan ve kalbini o mesele karşı huzulur kılan bir ilham ya uykuda göreceği bir rüya ya bir kimseye danışması ya da başka bir şey olabilir.

Bu delikanlının kerametlerinden biri, körleri ve alaca hastalığına yakalananları iyi etmesidir. Yani Allah'a onla için dua ediyor, Allah da kabul ediyor. Bu Allah'ın ona o ikramlarından biridir.

Delikanlı, İsa (a.s) gibi elini hastaya sürerek iyileştirmiyor. Bilakis Allah'a dua ediyor, o da bul ediyor. Böylece duasından dolayı kör ve alaca hastalığına yakalananlar iyileşiyor."

Nakili burada bitirdim. Başka bir nakil daha yapmak istiyorum. Safiyurrahman'ın siyer kitabında müşriklerin cahiliye devrindeki bazı şirklerinden bahsediyor;

"Cahiliye Arapları fal kadehleriyle fala bakarlardı. Fal kadehleri üç kısımdı:

a. İçinde “evet” ve “hayır” yazılı olan kadehler: Bunlarla yapacakları yolculuk,
evlenme gibi işlerde fala bakıyorlardı. “Evet” çıkarsa bu işi yapıyorlar, “Hayır” çıkarsa bunu gelecek seneye erteliyorlar, sonra tekrar fala bakıyorlardı.

b. İçinde su ve diyet bulunan kadehler.

c. İçinde “sizden”, “sizden değil”, “size ilave edilmiş” yazılı bulunan kadehler: İçlerinden birinin nesebinden şüphe ettiklerinde bunu Hübel’e yüz deveyle birlikte götürüyorlar, bu develeri bu fal kadehlerinin sahibine veriyorlardı. Kadehten “sizden” çıkarsa normal olarak kendilerinden sayıyorlar, “sizden değil” çıkarsa müttefikleri kabul ediyorlar, “size ilave edilmiş” çıkarsa aralarındaki yeri aynen kalır, ne nesebi ne de ittifakı var sayılırdı. Buna yakın kumar ve kadeh oyunları da vardı. Ayrıca
kestikleri deve etlerini de kadehlere göre taksim ediyorlardı.

Yine cahiliye devri Araplarmdaki batıl adetlerden biri de “tıyare” idi. Bunun aslı
şudur: Kuşu uçururlar veya ceylanı salıverirler, sağ tarafa giderse niyet ettikleri işi
yaparlardı, sol tarafa giderse işi terk eder ve uğursuz sayarlardı."

Nakil burada sona eriyor.
 
H Çevrimiçi

hutbetussahra

Hayat, İman ve Cihad...
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve bereketuhu

Ahi Şeyh Useymin'in Riyazu's-Salihin şerhi kitabından nakil yapacağım. Bu konuya dair bir şeyler yazmış;

"Delikanlı, bir gün insanların önünü kesen ve baş edemedikleri ancak hadiste ismi belirtilmeyen büyük bir hayvana rastlıyor. Kendisi için rahibin mi, büyücünün mü daha hayırlı olduğunu sıralamak istiyor. Eline bir taş alıyor ve rahip iyi ve doğru yoldaysa bu taşın bu hayvanını öldürmesi için Allah'a dua edip hayvana atıyor. Hayvan ölüyor ve insanlar geçip gidiyorlar.

Böylece delikanlı, rahibin durumunun büyücününkinden daha hayırlı olduğunu öğreniyor. Bu şüphe götürmeyen bir husustur; çünkü büyücü ya zalim ve hak hukuk çiğneyendir, ya da kafir ve müşriktir. Eğer sihrinde şeytanlardan yardım alıyor, onlara ibadet ve dua ediyor onlardan yardım istiyorsa kafir ve müşriktir. Bunları yapmıyor, sadece sihirli ilaçları kullanarak insanlara eziyet ediyorsa o durumda da zalim ve mütecavüzdir. Rahip ise eğer Allah'a bilinçli ve bilgileri ibadet ediyorsa dosdoğru yoldadır. Şayet kendisinde biraz cehalet ve sapıklık varsa, amelleri kötü olda bile niyeti iyidir.

Delikanlı gidip rahibe olanı haber veriyor. Rahip de ona "Sen bugün benden üstünsün" diyor. Çünkü genç, Allah'a dua etti, Allah da duasını kabul etti. Bu, Allah'ın kuluna bir nimetidir. İnsan, bir meselede şüpheye düşer, sonra Allah'tan bunun hakikatini ortaya koyacak bir alamet ve delil ister, Allah da onu o kimseye açıklayacak bir alamet verirse bu, Allah'ın o kimseye lütfudur.

İnsan için istihare de bu yüzden meşru kılınmıştır. Bir şeye niyetlenir, ama yapmasının mı, yapmamasının mı hayırlı olduğunu çözemezde istihare ederek Allah'tan hayırlısını ister. İhlas ve imanla Allah'a istihare ederse Allah, o işe girişmesinin mi, girişmemesinin mı hayırlı olduğunu ona gösterecek alametler verir. Bu, ya kalbine konulan ve kalbini o mesele karşı huzulur kılan bir ilham ya uykuda göreceği bir rüya ya bir kimseye danışması ya da başka bir şey olabilir.

Bu delikanlının kerametlerinden biri, körleri ve alaca hastalığına yakalananları iyi etmesidir. Yani Allah'a onla için dua ediyor, Allah da kabul ediyor. Bu Allah'ın ona o ikramlarından biridir.

Delikanlı, İsa (a.s) gibi elini hastaya sürerek iyileştirmiyor. Bilakis Allah'a dua ediyor, o da bul ediyor. Böylece duasından dolayı kör ve alaca hastalığına yakalananlar iyileşiyor."

Nakili burada bitirdim. Başka bir nakil daha yapmak istiyorum. Safiyurrahman'ın siyer kitabında müşriklerin cahiliye devrindeki bazı şirklerinden bahsediyor;

"Cahiliye Arapları fal kadehleriyle fala bakarlardı. Fal kadehleri üç kısımdı:

a. İçinde “evet” ve “hayır” yazılı olan kadehler: Bunlarla yapacakları yolculuk,
evlenme gibi işlerde fala bakıyorlardı. “Evet” çıkarsa bu işi yapıyorlar, “Hayır” çıkarsa bunu gelecek seneye erteliyorlar, sonra tekrar fala bakıyorlardı.

b. İçinde su ve diyet bulunan kadehler.

c. İçinde “sizden”, “sizden değil”, “size ilave edilmiş” yazılı bulunan kadehler: İçlerinden birinin nesebinden şüphe ettiklerinde bunu Hübel’e yüz deveyle birlikte götürüyorlar, bu develeri bu fal kadehlerinin sahibine veriyorlardı. Kadehten “sizden” çıkarsa normal olarak kendilerinden sayıyorlar, “sizden değil” çıkarsa müttefikleri kabul ediyorlar, “size ilave edilmiş” çıkarsa aralarındaki yeri aynen kalır, ne nesebi ne de ittifakı var sayılırdı. Buna yakın kumar ve kadeh oyunları da vardı. Ayrıca
kestikleri deve etlerini de kadehlere göre taksim ediyorlardı.

Yine cahiliye devri Araplarmdaki batıl adetlerden biri de “tıyare” idi. Bunun aslı
şudur: Kuşu uçururlar veya ceylanı salıverirler, sağ tarafa giderse niyet ettikleri işi
yaparlardı, sol tarafa giderse işi terk eder ve uğursuz sayarlardı."

Nakil burada sona eriyor.
ALLAH ecrini versin. Yani bu şekilde bir istihare sahih midir?
 
Mustafa bin Yılmaz Çevrimdışı

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Gence baktığımız zaman genç dini tam olarak bilmiyor, bu yüzden böyle bir şey yapmış olabilir. Dinini bilen bir müslüman istihare namazı gibi peygamberden gelen istihare çeşitlerini yapabilir. Allahu alem
 
H Çevrimiçi

hutbetussahra

Hayat, İman ve Cihad...
İslam-TR Üyesi
Gence baktığımız zaman genç dini tam olarak bilmiyor, bu yüzden böyle bir şey yapmış olabilir. Dinini bilen bir müslüman istihare namazı gibi peygamberden gelen istihare çeşitlerini yapabilir. Allahu alem
Katılıyorum. Bu tür şüpheli şeylere girmektense sahih yöntemler daha sağlıklı olacaktır. Sadece hükmünü merak etmiştim, istihare gibi midir yoksa fal okları gibi mi değerlendirilir diye
 
Üst Ana Sayfa Alt