H
Çevrimiçi
Selamun aleykum.
Aklıma takılan bir soru var. Bildiğim kadarı ile bir şeyi yaparken eğer doğruysa şöye yanlışsa böyle olsun demek doğru değil ve eski arapların fal oku adeti ile neredeyse aynı. Örneğin bir işe girişmeden önce mesela başka birşey yaparken örneğin (belki çok uçuk bir örnek ama) mesela birisi bir kişi ile evlenecek ama doğru mu değil mi emin değil eline bir taş alıp onu bir kovaya atmaya çalışıp ALLAH'ım eğer bu evlilik doğruysa isabet etsin taşım değilse etmesin şeklinde bir yöntem izlemesi, heleki bunu dini konularda yapması bildiğim kadarı ile doğru değil. Hatta benim bildiğim eski araplar da bir iş yapmadan önce fal oku çeker ve çektikleri oka göre o işi yapar ya da bırakırlardı.
Fakat Riyâzu’s-Sâlihîn'de Sabır bölümünde 30 (baskı kitapta 31) numaralı hadiste şöyle geçiyor:
(...) delikanlı günün birinde insanların yolunu
kesen büyük bir hayvana rastladı ve bunun üzerine:
Kâhinin mi yoksa rahibin mi üstün olduğunu işte bugün öğreneceğim,
diyerek eline bir taş aldı ve:
Allah’ım, eğer rahibin işlerini, kâhinin işlerinden fazla seviyorsan hayvanı
öldür ki insanlar geçsin, dedi ve taşı hayvana attı, onu öldürdü. Halk da
yoluna devam etti. Sonra delikanlı rahibin yanına geldi ve olanları ona anlattı.
Rahip ona:
–Yavrucuğum, bugün sen benden üstünsün, senin şanın gördüğüm dereceye
ermiş, sen yakında muhakkak bir belaya uğrayacaksın. Eğer başına bela
gelirse, benim bulunduğum yeri kimseye söyleme, dedi. (...)
İsteyenler için hadisin tam halini sorunun sonuna eklerim. Bu çeşit bir uygulama yapmak caiz midir? Delilleri nelerdir? Yoksa men edilmiş bir uygulama mıdır?
Hadisin tam hali:
Aklıma takılan bir soru var. Bildiğim kadarı ile bir şeyi yaparken eğer doğruysa şöye yanlışsa böyle olsun demek doğru değil ve eski arapların fal oku adeti ile neredeyse aynı. Örneğin bir işe girişmeden önce mesela başka birşey yaparken örneğin (belki çok uçuk bir örnek ama) mesela birisi bir kişi ile evlenecek ama doğru mu değil mi emin değil eline bir taş alıp onu bir kovaya atmaya çalışıp ALLAH'ım eğer bu evlilik doğruysa isabet etsin taşım değilse etmesin şeklinde bir yöntem izlemesi, heleki bunu dini konularda yapması bildiğim kadarı ile doğru değil. Hatta benim bildiğim eski araplar da bir iş yapmadan önce fal oku çeker ve çektikleri oka göre o işi yapar ya da bırakırlardı.
Fakat Riyâzu’s-Sâlihîn'de Sabır bölümünde 30 (baskı kitapta 31) numaralı hadiste şöyle geçiyor:
(...) delikanlı günün birinde insanların yolunu
kesen büyük bir hayvana rastladı ve bunun üzerine:
Kâhinin mi yoksa rahibin mi üstün olduğunu işte bugün öğreneceğim,
diyerek eline bir taş aldı ve:
Allah’ım, eğer rahibin işlerini, kâhinin işlerinden fazla seviyorsan hayvanı
öldür ki insanlar geçsin, dedi ve taşı hayvana attı, onu öldürdü. Halk da
yoluna devam etti. Sonra delikanlı rahibin yanına geldi ve olanları ona anlattı.
Rahip ona:
–Yavrucuğum, bugün sen benden üstünsün, senin şanın gördüğüm dereceye
ermiş, sen yakında muhakkak bir belaya uğrayacaksın. Eğer başına bela
gelirse, benim bulunduğum yeri kimseye söyleme, dedi. (...)
İsteyenler için hadisin tam halini sorunun sonuna eklerim. Bu çeşit bir uygulama yapmak caiz midir? Delilleri nelerdir? Yoksa men edilmiş bir uygulama mıdır?
Hadisin tam hali:
Riyâzu’s-Sâlihîn - Sabır
30. Suheyb’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle demiştir:
Sizden evvelkiler içinde bir kral ve bir de onun kâhini vardı. Bu kâhin
ihtiyarlayınca krala:
–Ben ihtiyarladım, bana bir genç gönder de ona kâhinlik öğreteyim,
dedi. Kral da ona öğretmesi için bir delikanlı gönderdi. Gencin yolu
üzerinde bir rahip vardı. Delikanlı rahibin yanında bir müddet oturdu ve
sözlerine kulak verdi, söyledikleri hoşuna gitti. Sonra kâhine her gidişinde
rahibe uğrar ve onun yanında oturur oldu. Kâhinin yanına geldiğinde
(geç kaldın) diye kâhin delikanlıyı döverdi. Delikanlı bu durumu rahibe
söyleyince, rahip ona:
Kâhinden korktuğunda, “Evde alıkoydular”; ailenden korktuğunda da, “Kâhin
alıkoydu” de, diye tavsiye etti.
Durum böyle devam edip giderken, delikanlı günün birinde insanların yolunu
kesen büyük bir hayvana rastladı ve bunun üzerine:
Kâhinin mi yoksa rahibin mi üstün olduğunu işte bugün öğreneceğim,
diyerek eline bir taş aldı ve:
Allah’ım, eğer rahibin işlerini, kâhinin işlerinden fazla seviyorsan hayvanı
öldür ki insanlar geçsin, dedi ve taşı hayvana attı, onu öldürdü. Halk da
yoluna devam etti. Sonra delikanlı rahibin yanına geldi ve olanları ona anlattı.
Rahip ona:
–Yavrucuğum, bugün sen benden üstünsün, senin şanın gördüğüm dereceye
ermiş, sen yakında muhakkak bir belaya uğrayacaksın. Eğer başına bela
gelirse, benim bulunduğum yeri kimseye söyleme, dedi.
Delikanlı, körleri, alaca hastalığına tutulanları kurtarır, insanların diğer
hastalıklarını da tedavi ederdi. Kralın meclis arkadaşlarından o günlerde kör
olan birisi bunu duydu, birçok hediye ile delikanlının yanına gitti ve:
–Eğer, beni hastalığımdan kurtarırsan bu hediyeleri sana vereceğim, dedi.
Delikanlı da:
–Ben kimseye şifa veremem, ancak Allah Teâlâ şifa verir. Allah’a iman edersen
ben de Allah’a dua ederim, O da sana şifa verir, dedi.
Bunun üzerine adam, Allah’a iman etti. Allah Teâlâ ona şifa verdi. Sonra bu
adam kralın yanına geldi ve evvelce oturduğu gibi onunla oturdu. Kral:
–Gözünü kim iyileştirdi, diye sordu. O da:
–Rabbim, diye cevap verdi. Kral:
–Senin benden başka Rabbin mi var, dedi. O adam:
–Benim de Rabbim, senin de Rabbin Allah’tır, dedi.
Bunun üzerine kral o adama işkence ettirdi. Nihayet adam, gencin yerini
söyledi. Genç getirildi. Kral ona:
–Oğlum, demek senin sihrin körleri ve alaca hastalarını iyi edecek dereceye
geldi, şu ve şu işleri yapıyormuşsun öyle mi, dedi. Delikanlı:
–Ben kimseye şifa veremem; ancak Allah Teâlâ şifa verir, dedi.
Bunun üzerine kral onu tuttu ve devamlı surette işkence etti. Nihayet genç,
rahibin yerini söyledi. Hemen rahip getirildi ve “dininden dön” denildi; fakat
o dinlemedi. Bunun üzerine kral testere istedi ve onu rahibin başının tam
orta yerine koyarak rahibi ikiye ayırdı. Her parçası bir yana düştü. Sonra
kralın meclis arkadaşı getirildi ve ona da “dininden dön” denildi, fakat o da
dinlemedi. Bunun üzerine kral, onun da başını testere ile ikiye ayırdı ve her
parçası bir yana düştü. Sonra genç getirildi ve “dininden dön” denildi, fakat
dinlemedi. Kral onu kendi arkadaşlarından bir gruba teslim etti ve onlara
şöyle dedi:
–Bunu filan dağa götürün ve oraya çıkarın. Dağın tepesine vardığınızda
dininden dönerse ne âlâ, dönmezse onu dağın tepesinden aşağı atın.
Onu götürdüler ve dağa çıkardılar. Genç:
–Allah’ım, bunların haklarından gel, dedi. Bunun üzerine dağ sarsıldı ve hepsi
aşağı yuvarlandı. Genç yürüyerek kralın yanına geldi. Kral ona:
–Yanındakilere ne oldu, dedi. O:
–Allah beni onlardan kurtardı, dedi. Bunun üzerine kral genci kendi
arkadaşlarından diğer bir gruba teslim etti ve:
Bunu karkur denilen gemiye koyup denizin ortasına götürün, dininden
dönerse ne âlâ, dönmezse atın denize, dedi. Hemen onu gemiye götürdüler.
Genç:
–Allah’ım, bunların da haklarından gel, bunları benden def et, dedi. Bunun
üzerine gemi onlarla beraber devrildi, onlar boğuldular. Genç yürüyerek
kralın yanına geldi. Kral ona:
–Yanındakiler ne yaptı, dedi. O:
–Beni, Allah Teâlâ onlardan kurtardı, dedi ve şunu ilave etti:
–Benim emredeceğim işi yapmadıkça sen beni öldüremezsin. Kral:
–Nedir o, dedi. Genç şöyle dedi:
–Halkı geniş bir meydana topla. Beni de hurma kütüğüne bağla. Sonra
ok kabımdan bir ok al, onu yayın tam ortasına yerleştir. Sonra, “Bu
gencin Rabbi olan Allah’ın adı ile” de ve oku at. Eğer bunu yaparsan beni
öldürürsün, dedi.
Bunun üzerine kral, halkı bir meydana topladı. Genci de bir hurma kütüğüne
bağladı. Sonra onun ok kabından bir ok aldı. Oku yayın ortasına koydu. “Bu
gencin Rabbi olan Allah’ın ismiyle” dedi ve oku attı. Ok, gencin şakağına
rastladı. Genç elini şakağına koydu ve öldü. Bunun üzerine ahali, “Bu gencin
Rabbine iman ettik.” dediler. Sonra (adamları) krala gelerek ona:
–Bak gördün mü? Vallahi korktuğun başına geldi; halk ona iman etti, dediler.
Bunun üzerine sokak başlarına hendekler açılmasını emretti, hendekler
alevlerle dolu idi. Kral:
–Yeni dinden dönmeyen kimseleri zorla ateşe atın yahut onları ateşe girmeye
zorlayın, dedi. Bunlar yapıldı. Hatta elinde çocuğuyla bir kadın geldi. Kadın
biraz duraksadı. Çocuk ona:
–Anneciğim, sabret, zira sen hak üzeresin, dedi.
(M7511 Müslim, Zühd, 73)