Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür. (Nisa 34)
İslam, müslüman bir erkeğin kafir veya muşrik bir kadının hem yemeğinin yenmesine hem evlenmesine izin vermezken, kitap ehlinden olan, yani yahudi veya hristiyan bir kadına hem yemeğinin yenmesine hem de evlenmesine izin vermiştir. Çünkü bunların dini, aslı bozulmuş olsa da semavi bir dindir. Bu konuda Kur'an'ı Kerim'de şöyle buyurulur:
"Bugün size temiz ve faydalı şeyler helal kılındı. Kitab verilenlerin yemeği size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, iman eden hür ve iffetli kadınlar ve sizden önce kitab verilenlerin hür ve iffetli kadınları, zina etmemek ve gizli dost tutmamak şartıyla size helaldir" (Maide 5).
Bu, kitap ehline İslâm'ın bir musamahasıdır. Kitabi kadınlarla evlenmek bir ruhsattır, azimet değildir. Yani aslolan, müslüman bir erkeğin kitabi kadınla evlenmesi değil, evlenebilir olmasıdır. Fakat müslüman bir kadın, yahudi ve hristiyan da olsa gayr-i muslim bir erkekle evlenemez, bu haramdır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, müslüman bir erkek için mumin bir kadın şubhesiz, kitabi bir kadından daha iyidir. Doğacak neslin inanç, terbiye ve yetiştirilmesinde tehlike görülürse kitabi kadınlar tercih edilmemelidir.
Cabir (r.anh)'ın naklettiğine göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Biz onların (Ehl-i Kitab'ın) kadınlarını nikahlarız; onlar bizim kadınlarımızı nikahlayamaz."
(et-Taberani, el-Mu'cemu'l-Evsat, VIII, 374. el-Heysemi, Mecmau'z-Zevaid'de (IV, 410) ravilerinin güvenilr/sağlam kimseler olduğunu söylemiştir.)
Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şubhesiz o onlardan olur. Şubhesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez. (Maide 51)
Yahudi ve hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onlara veli olmayınız değil, onları veli tutmayınız, itimat edip de yar tanımayınız, yardaklık etmeyiniz. Velayetlerine, hükümlerine yardımlarına muracaat etmek, muhim işlerin başına getirmek şöyle dursun, onlara gerçek bir dost gibi tam bir samimiyetle itimat edib de kendinizi kaptırmayınız.
Özetle onları dost olur sanıp da yakın dostlarınız gibi sıkı fıkı beraberliklere dalmayınız, tuzaklarına düşmeyiniz, isteklerine iştirak etmeyiniz. Görülüyor ki "Yahudiler ve hıristiyanlara dostlar olmayınız" buyurulmamış, "Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyiniz" buyurulmuştur. Çünkü "Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez." (Mumtehine, 8) buyurulmuştur.
Şu halde muminler yahudi ve hıristiyanlara iyilik etmekten, dostluk yapmaktan, onlara amir olmaktan yasaklanmış ve men edilmiş değil, onları dost edinmekten, yardaklık etmekten yasaklanmışlardır. Çünkü onlar muminlere yar olmazlar. Nihayet bazıları bazılarının dostları, birbirlerinin yara'nı (dostları)dırlar. Yani yahudiler birbirinin, hıristiyanlar da birbirinin dostlarıdırlar. Ne Yahudiler, kendilerinden olmayana dost olur, ne de hıristiyanlar. Bunların dostlukları kendilerine mahsustur. Bu da hepsi arasında değil, bazısı arasındadır. Ve siz mûminlerden her kim onları dost tanır, veli edininirse, şubhe yok ki, o da onlardandır. Onlara benzemiş, onların huyunu kapmıştır. O artık hakka değil, onlara ve isteklerine hizmet eder. Netice itibariyle onlardan sayılır. Ahiratte onlarla beraber haşrolunur.
Çünkü: Allah zalimler guruhunu her halde doğru yola çıkarmaz. Şu halde Yahudileri ve hıristiyanları dost edinenler de onlardan olur, başlarını kurtaramazlar.
İslam onlara, "dini hurriyet" verib, (izale etmiyor) bırakmıyor.
İslam onlara, "dini hurriyet" vermekle yetinmiyor, İslam toplumunda, köşesine çekilmiş terk edilmiş olarak bırakmıyor. Onları, sevgi, güzel muamele ve birlikte yaşama gibi sosyal ortaklık havası ile kucaklıyor. Onların yiyeceklerini müslümanlara, aynı şekilde müslümanların yiyeceklerini de onlara helal kılıyor. (Birbirlerini ziyaret edip konukları, birbirleriyle yiyib-içmeleri için. Sevgi ve musamaha gölgesi altında gölgelenmesi için.) İffetli kadınlarını müslümanlara helal (temiz) kılıyor. Onların kadınlarını da, müslüman iffetli kadınlar ile birlikte anıyor.
"...Sizden önce kendilerine kitab verilenlerin iffetli kadınları...."
Bu hususta da farklı ictihad ve yorumlar ortaya konmuştur:
a) İbn Abbas'a (r.anh) göre, Kitap ehlinden iffetli hur kadınlar kasdedilmiştir. Ayetin zahirinden bu anlaşılmaktadır. O bakımdan Kitab ehlinden olan iffetli cariyelerle evlenmek ona göre caiz değildir. Şa'bî, Nahai ve Dahhak gibi ilim adamları da ayni görüştedirler.
Nitekim Şafii mezhebine göre de hüküm böyledir.
b) el-Hasan ve onun paralelinde olanlara göre, ayet hem hür hem cariyeyi kapsamaktadır. O halde Kitap ehlinden iffetli hür ve câriye kadınlarla evlenmekte dinî bir sakınca yoktur.
Nitekim İmam Ebû Hanîfe de aynı içtihada sahiptir. Bize kadar gelen sahih rivayetlerden öğreniyoruz ki:
Osman (r.anh), Hıristiyan olan Firafise kızı Naile ile evlenmiştir. Ashabdan Talha bin Ubeydullah (r.anh) da bir Yahudi kadınla evlenmiştir.
Ancak İbn Ömer'e (r.anh.) göre, hür veya câriye Müslüman iffetli kadınlar varken onlarla evlenmek mekruhtur. Osman ile Talha'nın içtihadına göre, mekruh değildir. Şubhesiz ki bu bir ictihad farkıdır, biri diğerini nakzetmez.
Ayette yer alan «Ucur»dan maksat, sözü edilen kadınlarla, mehirlerini vermek suretiyle evlenmenin helal olduğunu belirtmektir.
Allah, mûminlere karşı kafirlere asla yol vermeyecektir. (Nisa, 141)