Bırakın kendi yazsın dursun.
İmam Evzai diyor ki: "Bid’at sahibi kimsenin tartışmasına fırsat vermeyin. O vakit fitnesi dolayısıyla kalbinize şüphe sokar."
(İbn Veddah - El Bidau Ve’n Nehyu Anha)
Allah neden akla davet etmektedir;
45:5 -
Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah'ın gökten bir rızık sebebi olan yağmuru indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır.
49:4 -
(Resülüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir.
40:67 -
"Sizi (önce) bir topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir aleka (embriyo)dan yaratan, sonra sizi bir bebek olarak çıkaran, sonra güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlar olmanız için yaşatıp büyüten O'dur. İçinizden kimi de daha önce vefat ettiriliyor. (Bunları Allah) belirli bir süreye ulaşasınız ve aklınızı kullanasınız diye (böyle yapıyor)."
36:68 -
Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güçve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?
29:63 -
Andolsun ki onlara, "Gökten su indirip, onunla ölümünün ardındanyeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah " derler. De ki: (Öyleyse) hamd de Allah'a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar.
25:44 -
Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar.
23:80 -
Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?
3:190 -
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.
4:5 -
Allah'ın, sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
12:2 -
Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik.
12:111 -
Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu Kur'ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir.
- “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir” dedi (Musa). (ŞUARA SURESİ / 28)
10:42 -
İçlerinden seni dinlemeye gelenler de var. Sen, sağırlara, üstelik akılsız da olanlara dinletebilir misin?
10:100 -
Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler.
- Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız? (KASAS SURESİ / 60)
Amr, Hz. Peygamber’in sözlerini duymamak için kulaklarına pamuk tıkamıştı
Hz. Tufeyl Bin Amr Yemen taraflarında mamur ve verimli bir beldede
oturan Devs kabilesine mensuptu. Bu kabilenin en seçkin, en itibarlı ve akıllı
kişilerindendi. Kendisi şâirdi. Ticâretle, alış-verişle meşgul olurdu. Bu vesile
ile Mekke’ye gidip gelirdi. Hac mevsiminde Mekke’ye geldiği bir sırada Müslüman
oldu. Hz. Tufeyl Bin Amr’ın İslamiyeti seçme hikayesi ise
şöyledir:
Peygamberimiz (s.a.v.), Mekke’de İslâmiyeti açıkça yaymaya başladığı
yıllarda, gece gündüz insanlara nasihat veriyor, onları İslam dînine davet
ediyordu. Mekkeli müşrikler ise, Resûlullah’ın (s.a.v.) bu gayretini boşa
çıkarmak için hiç durmadan uğraşıyorlardı. O’nun anlattıklarını kabul edip îmân
edenlere her türlü yalan, iftira ve işkenceyi reva görüyorlardı.
Müslümanların, çok sıkıntı içinde oldukları ve kâfirlerden çok eziyet
çektikleri bir zamanda, Hz. Tufeyl bin Amr, Mekke-i
Mükerreme’ye gelmişti. Bunu gören müşriklerin önderleri, hemen onun yanına
gittiler ve dediler ki:
“Ey Tufeyl! Sen, bizim memleketimize geldin. Aramızda ortaya çıkan
Abdulmuttalib’in yetiminin şaşılacak bir çok halleri vardır. Kur’ân-ı Kerîm diye
söylediği sözleri sihir gibidir. Oğlunu babasından, kardeşi kardeşten, kocayı
karısından ayırıyor! Ortaya attığı fikirlerle, ortalığı karıştırıyor. Onun
sözünü işiten oğul babasına bakmıyor, O’na tâbi oluyor. Artık kimse birbirini
dinlemeyip, Müslüman oluyorlar. Korkarız ki, bizim başımıza gelen bu ayrılık
belâsı, seninle kavminin başına da gelir. Sana nasihatimiz olsun. O’nunla sakın
konuşma. Ne O’na bir söz söyle, ne de O’nun sözünü dinle. Anlattıklarına kulak
asma! Çok dikkatli ol. Burada fazla da kalma. Hemen çekip git!”
Bundan sonrasını Tufeyl Bin Amr (r.a.) şöyle anlatıyor:
"Yemin ederek söylüyorum, bu sözü o kadar çok söylediler ki, O’nunla
konuşmamaya, O’nun sözünü asla dinlememeye karar verdim. Hatta Kâ’be’ye girdiğim
zaman, ne olur, ne olmaz belki sözlerini duyarım endişesiyle kulaklarıma
pamuk bile tıkamıştım. Ertesi gün, sabahleyin Kâ’be’ye gittim. Gördüm
ki, Resûlullah (s.a.v.) Kâ’be’nin yanında durmuş, namaz
kılıyordu. Ona yakın bir yerde durdum. Cenâb-ı Hakkın hikmeti olarak Kur’ân-ı
Kerîmden okuduklarından bazısı kulağıma gitti. İşittiğim sözleri, o kadar güzel
buldum ki, kendi kendime:
“Ben, iyiyi kötüyü ayırt edemiyecek bir adam değilim. Hem de şâirim.
Bunun söylediklerini ne diye dinlemiyeyim? Sözlerini güzel bulursam O’nu kabul
ederim, güzel gelmezse terk ederim” dedim ve bir tarafa gizlenip,
Resûlullah (s.a.v.) namazını kılıp evine dönünceye kadar orada
bekledim. Evine girinceye kadar peşinden gittim. Evine girince, ben de girdim
ve
“Yâ Muhammed! (s.a.v.) Ben bu diyara geldiğimde, senin kavmin bana şöyle
şöyle dediler. Senden uzak durmamı istediler. Beni, o kadar korkuttular ki, ben
de senin sözünü işitmemek için kulaklarıma pamuk tıkadım. Ama Allahü teâlâ’nın
hikmeti olacak ki, bana senin okuduklarından bir miktarını işittirdi. Onları pek
güzel buldum. Şimdi sen, bana ne söyleyeceksen bildir! Kabul etmeye
hazırım” dedim. Resûlullah efendimiz (s.a.v.) bana İslâmiyeti anlattı ve
Kur’ân-ı Kerîmden bir miktar okudu. Yemin ederim ki, ömrümde bundan daha güzel
söz asla işitmemiştim. Hemen orada Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldum.