"O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O herşeyi bilendir." (Hadid 3)
O, her şeyden önce vardır. Her şey yok olduktan sonra kalacak O'dur. Varlığı apaçıktır. Zatı gizlidir. O, her şeyi bilendir.
Allah teala bu âyet-i kerimede kendisinin ezeli ve ebedi olduğunu kuvvet ve kudretinin apaçık görüldüğünü, zatının ise idrak edilemeyeceğini beyan etmektedir.
Mufessirler, Allah teahınin, âyette zikredilen "Zahir" ve "Bâtın" sıfatlarını çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.
"Zahir"in manasının. Allanın, ilmiyle herşeyin dışını kuşatması, "Bâtın"ın manasının ise yine Allah tealanın, ilmiyle herşeyin iç yüzünü bilmesi olduğu söylenmiştir. (Ruhini, K.Tefsir ul-Kıır'an, Sure: 57)
Diğer bir kısım âlimlere göre, buradaki "Zahir" ifadesinden maksat, Allah'ın, herşeyin üstünde ve herşeye galip olmasıdır.
"Bâtın" ifadesinden maksat ise, Allah tealanın herşeyin en üst noktasında bulunduğu gibi en alt noktasında da bulunmasıdır. O, herşeye şah damarından daha yakındır.
Ebu Hurayra (r.a.) diyor ki:
"Rasulullah (s.a.v.) yatağına yerleşince şöyle dua ederdi:
"Ey, göklerin Rabbi, yerin rabbi ve herşeyin rabbi olan, taneyi ve çekirdiği yaratan, Tevratı, İncili ve Kur'anı indiren Alhıhım, ben senin, perçeminden yakalayacağın her şer sahibinin şerrinden sana sığınırım. Sen evvelsin, senden önce hiçbir şey yoktu. Sen sonsun. Senden sonra da hiçbir şey kalmayacaktır. Sen zahirsin, senin üstünde hiçbir şey yoktur. Sen bâtınsın, senin altında hiçbir şey yoktur. Sen, benim borcumu öde, fakirliğimi gider.
(Ebu Davud, K. el-Edeb, bab: 98, Hadis no: 505/ Muslim, K. ed-Dua, bab: 61, Hadis no: 2713 / Tirmizi, K. ed-Da’vat bab: 19, Hadis no: 3400)
Taberi bu hususta şu hadis-i şerifi rivayet etmektedir:
"Ebu Hurayra (r.a.) diyor ki:
"Bir gün Rasulullah (s.a.v.) sahabileriyle birlikte otururken üzerlerine bir bulut gelmiş, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler.
Rasulullah da buyurmuş ki "Bu buluttur. Şunlar da yeryüzünün köşeleridir. Allah teberake ve teala bu bulutu, kendisine şükretmeyen ve kendisine dua etmeyen bir kavme gönderiyor." Rasulullah (s.a.v.) sözlerine devamla şöyle demiştir:
"Üzerinizde ne olduğunu biliyor musunuz?" Onlar da: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler.
Rasulullah (s.a.v.): "Üzerinizde bulunan göktür. O, muhafaza edilmiş bir tavan ve akması önlenmiş bir dalgasıdır." buyurmuştur. Rasulullah (s.a.v.) daha sonra "Sizinle gök arasında ne kadar mesafe vardır?" diye sormuş onlar da "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler. Rasulullah ise: "Sizinle onun arasında beş yüz yıllık bir mesafe bulunmaktadır." buyurmuştur. Daha sonra da "Bu göğün üzerinde ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." demişler. Rasulullah da buyurmuştur ki: "Bunun üzerinde iki gök daha varılır. Bunlardan her biri arasında yeryüzü ile dünya seması arasındaki mesafe kadar bir uzaklık bulunan yedi göğü saymıştır. Sonra "Onun üzerinde ne var?" diye sormuş.
Sahabiler: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir" diye cevap vermişler. Rasulullah (s.a.v.) ise: "Onun üzerinde Arş bulunmaktudır. Onunla yedi gök arasıdaki mesafe iki gök katının arasındaki mesafe kadardır." buyurmuştur. Rasulullah daha sonra "Altınızda ne bulunduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler de: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." diye cevap vermişler. Rasulullah: O, yeryüzüdür." buyurmuştur. Sonra Rasulullah "Yeryüzünün altında ne bulunduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, sahabiler: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir." diye cevap vermişler, Rasulullah da: "Onun altında başka bir yer daha vardır. Onların aralarındaki mesafe beş yüz yıllık bir mesafedir." buyurmuştur.
Sonra Rasulullah: Onların her ikisinin arasında beş yüz yıllık bir mesafe bulunan yedi kat yeri saymıştır. Sonra Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Muhammed'in hayatı elinde olan Allaha yemin olsun ki, şayet sizler bir adamı ip ile en altta olan yer tabakasından aşağı sarkıtacak olsanız o, Allaha ulaşır."
Rasulullah (s.a.v.) daha sonra da: "Herşeyden önce var olan O'dur. Her şeyden sonra kalacak olan da O'dur. Zahir olan da (Üstte olan da) O'dur. Bâtın olan da (Altta olan da) O'dur. O, herşeyi bilendir." âyetini okumuştur.
(Tirmizi, K. Tefsiri el-Kur’an, Sure: 57, bab: 1, Hadis no: 3298)
Allah teala, bu âyet-i kerimede, herşeyi bildiğini, hiçbir şeyin, onun bilgisi dışında kalmadığını beyan etmektedir. Bu hususta başka bir âyette de şöyle huyurıılmaktadır:
"Ey Muhammed, her ne durumda olursan ol, Kur'andan ne okursan oku sen ve ummetin her ne iş yaparsanız yapın, onu yapmaya giriştiğinizde biz ona mutlaka şahid oluruz. Gerek yerde gerek gökte zerre kadar bir şey dahi Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın. (Yunus 61)
(Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi)
"O hem Evveldir, hem Âhirdir, hem Zahirdir, hem Bâtındır." buyruğunda geçen isimlerin anlamı hususunda farklı görüşler vardır. Bunların anlamlarını "el-Kitabu'l-Esna" adlı eserimizde açıklamış bulunuyoruz.
Rasulullah (s.a.v.) da bu konuda söz söylemiş, hiçbir kimsenin görüşüne ihtiyaç bırakmayacak şekilde açıklamış bulunmaktadır.
Muslim'in, Sahih'inde Ebu Hurayra'den gelen rivayete göre şöyle buyurmuştur:
"Allah'ım, Sen ilk olansın, Senden önce hiçbir şey yoktur. Sen Âhirsin, Senden sonra hiçbir şey yoktur. Sen Zahirsin, Senden üstün hiçbir şey yoktur. Sen Bâtınsın, Senden öte hiçbir şey yoktur. Borcumuzu öde ve bizi fakirlikten, ihtiyattan kurtar. "
(Muslim, IV, 2O4 ; K. ed-Dua, bab: 61, Hadis no: 2713 ; Tirmizi, V, 472, 51, K. ed-Da’vat bab: 19, Hadis no: 3400 ; Ebû Davud, IV, 312, K el-Edeb, bab: 98, Hadis no: 505 ; ibn Afâce, II, \2V), 1274; Musned, II, 3H1, 536)
Peygamber bu buyruğu ile; "Zahir" ile galib gelmesini "Bâtın" ile de âlim olmasını kastetmiş olmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
"O herşeyi" olmuşu yahut olanı, olacağı "en iyi bilendir." Hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
(Ebû Abdullah Muhammed İbn Ahmed İbn Ebî Bekr İbn Farh el-Kurtubî)
"O; hem Evvel'dir, hem Ahir'dir, hem Zânir'dir, hem Bâtın'dır. Ve O, her şeyi Bilendir." (Hadid 3)
Allah Teâlâ göklerde ve yerde bulunan her şeyin, yani canlıların ve bitkilerin zât-ı Süubhânîsini zikrettiğini haber veriyor. Nitekim bir başka âyette : «Yedi gök, yeryüzü ve içinde bulunanlar; O'nu tesbîh ederler. O'nu hamd ile tesbîh etmeyen hiç bir şey yoktur. Ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız.» (îsrâ, 44) demektedir.
«Ve O Azîz'dir.» Her şey kendisine boyun eğendir. «Hakîm'dir.» Mahlûkâtında, emir ve şeriatında hüküm sahibidir. «Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Diriltir, öldürür. Ve O, her şeye kadirdir.» Mahlûkâtına hükmeden mülk sahibi O'dur. Binâenaleyh öldürür ve diriltir. Dilediğine dilediği kadarını verir. Onun dilediği olur, dilemediği olmaz.
«O; hem Evvel'dir, hem Ahir'dir, hem Zânir'dir, hem Bâtın'dır.»
Irbâz İbn Sâriye'nin hadîsinde işaret edilen ve bin ayetten daha efdal olduğu söylenen âyet budur. Ebu Dâvûd der ki: Bize Abbâs İbn Abdulazîm... Ebu Zumeyl'den nakletti ki; o, şöyle demiş:
Abdullah İbn Abbâs'a içinde hissettiğin şey nedir? diye sordum.
O, ne hissediyorsun? dedi.
Ben; Allah'a yemîn ederim ki onu söyleyemiyorum, dedim.
O: şüphelendiğin bir şey mi var? dedi. Ve gülerek; bundan kurtulan hiç bir kimse yoktur ki, dedi.
Nihayet Allah Teâlâ «Sana indirdiklerimizden şüphe ediyorsan, senden önce indirdiğimiz kitabları okuyanlara sor» (Yûnus, 94) âyetini inzal buyurdu da kurtuldum. İçinde bir şey hissedersen; «O; hem Evvel'dir, hem Ahir'dir, hem Zâhir'dir, hem Bâtın'dır. Ve O, her şeyi bilendir.» âyetini oku, dedi.
Mufessirler bu âyette ihtilâf ederek yaklaşık on küsur görüş zikretmişlerdir.
Buhârî der ki: Yahya; her şeyin bilgisi kendisinde zahir olan ve her şeyin bilgisi kendisinde bâtın olandır, der. Şeyhimiz Hafız el-Mizzî dedi ki: Burada sözkonusu olan, Yahya îbn Ziyâd el-Ferrâ'dır. Onun «Maânî'l-Kur'ân» adını verdiği bir kitabı vardır. Bu konuda pekçok hadîs vârid olmuştur. Bunlardan birisi de İmâm Ahmed İbn Hanbel'in naklettiği şu hadîstir :
Bize Halef İbn Velîd... Ebu Hurayra'den nakletdi ki; Rasûlullah (s.a.v.) yatacak zaman bizim için şu duayı okurdu :
Allah'ım, yedi kat göğün ve yüce Arş'ın Rabbı. Bizim Rabbımız ve her şeyin Rabbı. Ey Tevrat'ı, încil'i ve Kur'ân'ı indiren, taneyi ve çekirdeği yaratan, Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Senin, boynundan tutup yakalayacağın her şeyin şerrinden Sana sığınırım. Evvel Sensin; Senden önce hiç bir şey yoktur. Âhir Sensin; Senden sonra hiç bir şey yoktur. Zahir Sensin, Senin üzerinde hiç bir şey yoktur. Bâtın Sensin, Seninaltında hiç bir şey yoktur. Borcumuzu bize ödettir ve bizi, fakirlikten kurtar.
Muslim, bu hadîsi Sahîh'inde rivayet eder ve der ki: Bize Zuneyi İbn Harb Suheyl'den nakletti ki; bizden birimiz yatacağı zaman Ebu Salih sağ yanımız üzerine yatıp sonra şöyle dememizi emrederdi:
Allah'ım, göklerin Rabbı, yeryüzünün Rabbı, yüce Arş'm Rabbı, bizim Rabbımız ve her şeyin Rabbı. Taneyi ve çekirdeği yaratan. Tevrat'ı, İncil'i ve Kur'ân'ı indiren. Senin almndan yakalayacağın her şerlinin şerrinden Sana sığınırım. Allah'ım, Evvel Sensin; Senden önce hiç bir şey yoktur. Âhir Sensin; Senden sonra hiç bir şey yoktur. Zahir Sensin; Senin üstünde hiç bir şey yoktur. Bâtın Sensin, Senin altında hiç bir şey yoktur. Borcumuzu bize ödet ve bizi fikirlikten kurtar.
Ebu Salih bu hadîsi Ebu Hurayra kanalıyla Hz. Peygamberden naklederdi. Hafız Ebu Ya'lâ el-Mavsılî de Musned'inde, Mu'minlerin annesi Aişe (r.a.)den buna benzer bir hadîsi nakleder ve der ki: Bize Ukbe...
Mesruk'tan nakletti ki; Hz. Âişe (r.a.) şöyle demiş:
Rasûlullah (s.a.v.) yatağının yapılmasını emrederdi de yatağı kıbleye yönelik olarak serilirdi. Yatağına girdiğinde ne dediği anlaşılmazdı. Gecenin sonuna doğru sesini yükseltir ve şöyle derdi; Allah'ım, yedi kat göklerin Rabbı, yüce Arş'ın Rabbı, her şeyin ilâhı ve her şeyin Rabbı. Tevrat'ı, İncil'i ve Kur'ân'ı indiren. Taneyi ve çekirdeği yaratan, alnından tutacağın her şeyin şerrinden Sana sığınırım. Allahım; Sen öyle bir Evvel'sin ki Senden önce hiç bir şey yoktur. Sen öyle bir Âhir'sin ki Senden sonra hiç bir şey yoktur. Sen öyle bir Zâ-hir'sin ki Senin üstünde hiç bir şey yoktur. Sen öyle bir Bâtın'sın ki Senin altında hiç bir şey yoktur.Bizim borcumuzu ödettir ve bizi fakirlikten kurtar.
Bu hadîsin râvîleri arasında yer alan Sırrı İbn İsmâîl Şa'bî'nin amcası oğludur ve cidden zayıf bir râvîdir. Allah en iyisini bilendir.
Ebu îsâ et-Tirmizî, bu âyetin tefsirinde der ki: Bize Abd İbn Humeyd ve bir başkası —ki her ikisinin de söylediği aynı şeydir— dediler ki: Yûnus İbn Muhammed... Ebu Hurayra'nin şöyle dediğini nakletti:
Rasûlullah (s.a.v.) ashabı ile beraber oturduğu bir sırada üzerlerine bir bulut geldi. Allah Peygamberi buyurdu ki: Bu nedir biliyor musunuz? Onlar; Allah ve Rasulu en iyi bilendir, dediler. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Bu buluttur. Bu, Allah'a şükretmeyen ve O'na ibâdet etmeyen bir kavme Allah'ın gönderdiği su taşıyan devedir. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Üstünüzdeki nedir biliyor musunuz? Onlar; Allah ve Rasulu en iyisini bilendir, dediler. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: O; dünya göğüdür, korunmuş bir tavan ve düşmesi engellenmiş bir dalgadır. Sonra buyurdu ki: Onunla sizin aranızda olanı biliyor musunuz? Orada bulunanlar; Allah ve Rasulu en iyi bilendir, dediler. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Onun üstünde bir gök vardır. Beş yüz yıllık mesafededir. Hz. Peygamber yedi göğü saydı ve: her birinin arasında yerle gök arası kadar uzaklık vardır, dedi. Sonra buyurdu ki: Bunun üstünde ne vardır biliyor musunuz? Onlar; Allah ve Rasulu en iyisini bilendir, dediler. O buyurdu ki: Bunun üzerinde Arş vardır. Onunla göğün arası iki göğün arası kadar uzaklıktadır. Sonra buyurdu ki: Altınızda ne vardır biliyor musunuz? Onlar; Allah ve Rasulu en iyi bilendir, dediler. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Onun altında yer yüzü vardır. Sonra dedi ki; Onun da altında ne vardır? biliyor musunuz? Onlar; Allah ve Rasulu en iyisini bilendir, dediler. Buyurdu ki: Onun da altında bir başka yer vardır ki aralan beş yüz yıllık yoldur. Nihayet yedi kat yeri saydı ve her iki yerin arasındaki mesafenin beş yüz yıl olduğunu söyledi. Sonra buyurdu ki: Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemîn ederim ki; eğer siz bir ipi yerin altına sarkıtacak olsaydınız o Allah'ın üzerine düşerdi. Sonra «O; hem Evvel'dir, hem Âhir'dir, hem Zâhir'dir, hem Bâtın'dır. Ve O, her şeyi bilendir.» âyetini okudu. Sonra Tirmizî, bu hadîsin bu yönden garîb olduğunu bildirir. Eyyub ve Yunus îbn Ubeyd'le Ali İbn Zeyd'den nakledilir ki; onlar bu râvîler arasında yer alan Hasan'ın Ebu Hurayra'den hadîs işitmemiş olduğunu söylemişlerdir. Bazı ilim ehli bu hadîsi yorumlayıp şöyle demişlerdir :
İp; Allah'ın ilmi, kudreti ve saltanatı üzerine inerdi. Allah'ın ilmi, kudreti ve saltanatı ise; her yerde vardır ve O, kitabında vasfettiği gibi Arş'ın üstündedir. Onun sözü burada son buldu.
İmâm Ahmed İbn Hanbel bu hadîsi Suraye kanalıyla... Ebu Hurayra'den nakleder ve onun ifâdesinde; iki yer arasındaki uzaklık yedi yüz senedir, eğer sizden biriniz yedi kat yerin altına bir ip uzatabilseydi, O Allah'ın üzerine inerdi, bölümü yeralır ve ardından da «O ; hem Evvel'dir, hem Âhir'dir, hem Zâhir'dir, hem Bâtın'dır...» âyetini okumuştur ifâdesi yer almaktadır.
İbn Ebu Hatim ve Bezzâr, Ebu Ca'fer er-Râzî kanalıyla... Ebu Hurayra'den bu hadîsi naklederler. Ancak îbn Ebu Hatim hadîsin sonundaki; siz yedi kat yerin altına bir ip uzatabilseydiniz ifadesine yer vermez. Hadîsi şöylece bağlar :
Nihayet yedi kat yeri saydı ve; her iki yerin arasındaki uzaklık beş yüz yıldır, dedi. Sonra da «O; hem Evvel'dir, hem Âhir'dir, hem Zâhir'dir, hem Bâtın'dır...» âyetini okudu. Bezzâr bu hadîsin Hz. Peygamber'den yalnızca Ebu Hurayra kanalıyla rivayet edildiğini söyler. İbn Cerîr Taberî de... Katâde'den nakleder ki; Rasûlullah ve ashabı otururken anîden üzerlerine bir bulut gelivermiş. Rasulullah (s.a.v.); bu nedir biliyor musunuz? demiş... İbn Cerîr Taberî sonra hadîsin devamını aynı Tirmizî'nin ifâdesinde olduğu gibi nakleder. Ancak bu hadîs bu şekliyle murseldir. Belki de ezberlenmiş olan hadîs budur. Allah en iyisini bilendir.
Ebu Zerr el-Gıfârî'den de bu hadîs rivayet edilmiştir. Ebu Bekr el-Bezzâr Musned'inde ve Beyhakî de isimler ve sıfatlar babında bu hadîsi rivayet ederler. Ancak bu isnadın üzerinde durulması gerekir. Ayrıca metinde garîblik ve munkerlik vardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ en iyisini bilendir.
İbn Cerîr Taberî, Talâk sûresinin 12'nci âyetinin tefsirinde der ki:
Bize İbn Abd'ul-A'lâ... Katâde'den nakletti ki; o, şöyte demiş : Dört melek gökle yer arasında karşılaştılar ve birbirlerine nereden geldin? dediler. Birisi şöyle dedi: Rabbım Azze ve Celle beni yedinci gökten gönderdi ve O'nu orada bıraktım. Diğeri ise şöyle dedi: Rabbım Azze ve Celle beni yedinci kat yerden gönderdi ve O'nu orada bıraktım. Üçüncüsü dedi ki: Rabbım beni Doğudan gönderdi ve ben O'nu orada bıraktım. Sonuncusu da dedi ki: Rabbım beni Batıdan gönderdi ve ben O'nu orada bıraktım. Bu hadîs gerçekten garîbtir. Birinci hadîste zikredildiği gibi Katâde'de durup kalan mevkuf bir hadîs olabilir. Allah en iyisini bilendir.
(Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 14/7724-7727)