"el-Beledî'l -Emin Mekke" : Kur'an'da geçtiği üzere burada kan dökülmesinin haram kılınması buraya sığınan herkesin güven içinde olmasına işaret edildiği için "emin" olarak nitelenmiştir.
Ve şu emin beldeye ki...
Bununla Mekke'yi kastetmektedir. Yüce Allah'ın burayı "emin" diye adlandırması buranın güvenlikli olmasından dolayıdır. Nitekim bir başka yerde: "Kendilerine güvenli, kutsal bir belde yaptığımızı..." (Ankebut, 29/67) diye buyurmaktadır. O halde burada "emin"; amin (güvenlik içerisinde olan) demektir. Bu açıklamayı el-Ferrâ ve başkaları yapmıştır. Şair de şöyle demiştir:
"Ey Esma! Yazık sana bilmiyor musun ki ben,
Bana güvenen (emin) kimseye hainlik etmeyeceğime yemin ettiğimi?"
İşte yüce Allah, "incir" ile Dımaşk'ı, "zeytin" ile Beytu'l-Makdis'i kastetmiştir diyenler bunu delil gösterirler. Yüce Allah İsa (a.s)'ın barınağı olduğu için Dımaşk dağına, peygamberlerin ikametgahı olduğu için Beytu'l-Makdis dağına, İbrahim'in eseri ve Muhammed'in yurdu olduğu için Mekke'ye yemin etmiştir.
«Ve şu emîn kente.» Mekke'ye. İbn Abbâs, Mucâhid, İkrime, Hasan, İbrahim en-Nehaî, İbn Zeyd, Kâ'b el-Ahbâr böyle demişlerdir. Bu konuda ihtilâf yoktur.
Bazı imamlar derler ki: Burada sözkonusu edilen, Allah Teâlâ'nın büyük şeriatlara sahip Ulu'l -Azm peygamberlerden bir peygamberi gönderdiği mahaldir.
Birincisi, incir ve zeytin mahallidir ki burası Meryem Oğlu İsa'nın peygamber olarak gönderildiği mukaddes evdir.
İkincisi, Allah Teâlâ'nın İmrân oğlu Mûsâ ile konuştuğu Tûr-u Sina'dır.
Üçüncüsü, emîn belde olan ve içine girenlerin emîn oldukları Mekke'dir. Allah (c.c.), peygamberi Muhammed (a.s.)i orada elçi olarak göndermiştir.
Ve derler ki: Tevrat'ın sonunda bu üç yer zikredilmiştir : Tanrı Tûr-u Sînâ tarafından geldi. Yani Mûsâ (a.s.) ile konuştuğu yer. Sâîr'de parladı. (Sâîr, Tevrat'ta Nasıra yakınlarındaki dağlardan birinin adı olarak geçer)
Bununla Allah Teâlâ'mn İsâ (a.s.)yı peygamber olarak gönderdiği kutsal dağ kasdedilmektedir. Ve Fârân dağlarında açıkça göründü. Bununla Allah Teâlâ'nın, Muhammed (a.s.)'i elçi olarak gönderdiği Mekke dağları kasdedilmektedir. Burada zaman içerisindeki sıralamaya göre zikredildiği gibi, varlık sırasına göre de zikredilmiştir. Bu sebeple Allah Teâlâ, önce en değerliye, sonra daha değerliye sonra da her ikisinden daha değerli olan kente kasem etmiştir.
Hak Teâlâ'nın 'Ve şu emin şehre (yemin olsun ki)" ayetindeki "Beled-i Emîn"den murad Mekke'dir. Buradaki "emîn", âmin (emniyet veren) manasınadır. Keşşaf sahibi (Zemahşeri), "Bu ifade, Arabca'daki tıpkı "emîn" kimsenin, kendisine emanet edilen şeyi koruyub muhafaza etmesi gibi, kendisine gireni muhafaza ettiği için, ”Emine’r-raculu, emanete fehuve âminun” , "O adam emin oldu, o emindir" ifadesindendir. Yine aynı kökten olarak, fâ'iI sığasında, ism-i mef'ûl (güvenilen) manasında olması da mümkündür. Çünkü bu belde, Hak Teâlâ'nın da, "Haremen Âminen" (Ankebût, 29/67) buyurarak, emniyetli olmakla nitelendiği gibi, her türlü endişe ve korkudan emin olunan bir beldedir" demiştir.
Mekke'nin Emîn Oluşu
Alimler, Mekke'nin, Harem Bölgesinin "emin" oluşu hususunda şu izahları yapmışlardır:
1) Allah Teâlâ burasını, inşaallah ileride de izahı geleceği üzere, o meşhur Fil (Ebrehe) Ordusu'ndan koruyup, emin kılmıştır.
2) Burası, senin için hemen hemen gerekli herşeyi bulundurmaktadır. Binâenaleyh ölümü haketmiş bir müslüman buraya iltica ettiğinde, güvenlikte olur, hatta yırtıcı hayvanlar ve av hayvanları bile, bu beldeye girip sığındıklarında, buranın eminliğinden istifade ederler, yani avlanılmazlar.
Hacer-i Esved'in Eminliği
3) Rivayet olunduğuna göre, Ömer (r.anh), Hacer-î Esved'i öpmüş ve "Sen ne zararı, ne faydası olan bir taşsın. Eğer Rasulullah (s.a.v)'ın seni öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim" demiştir. Bunun üzerine, Ali (k.v.) ona, "Fayda ve zarar vermeyeceğini kim demiş. O zarar da verir, fayda da verir. Çünkü Allah Teâlâ, Âdem (a.s)'ın zurriyetinden mîsâk (söz) alınca, bu mîsâkı beyaz bir kağıda yazdı ve o gün Hacer-i Esved'in bulunduğu ruknun (köşenin), bir dili, iki dudağı ve iki gözü vardı. Cenâb-ı Hak, "Ağzını aç" dedi ve bu kağıdı ağzına koydu, "Kıyamete kadar sana, yani bu mîsâka vefa göstereceklerin, buna karşılık Allah'dan vefa bulacaklarına şahid ol" dedi.
Bunun üzerine Ömer (r.anh), "Ey Hasan'ın Babası, senin içlerinde yer almadığın bir toplumda ben de bulunmam" dedi.
-Allah'ın salât ve selâmı hepsine olsun.-