Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

El Kaide Terör Örgütü Mü ? / Defne Albayrak

A Çevrimdışı

asrinsirri

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sancaktar Dergisi'nin Başlattığı Tartışmada Kim Ne Yazdı ?

usamekapak%255B1%255D.JPG



TIMETURK / Haber Merkezi


Defne Bayrak'ın yazısı:




Bismillahirrahmanirrahim
El Kaide terör örgütü mü?
Sancaktar Dergisi’nin aniden gündeme düşen El Kaide yorumu belki de aslında iyi oldu. İnsanlar, ‘aman bana da bir şey olur mu’, ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ hesapları yapıp ‘El Kaide’ sözcüğünü telaffuz etmekten korkarken bu tartışmanın açılmasıyla bazı gerçekler de gün yüzüne çıkmaya başladı.




Dergide çıkan ve El Kaide Örgütü’nü ‘deliller’ ışığında yerden yere vuran yazıya karşılık olarak bir yazı hazırlıyordum. Yazının delillere dayanmasına özen gösterdiğim ve daha başka istem dışı koşullar nedeniyle yazı biraz gecikti. Sonra tam bilgisayarı açıp yazının başına geçmiştim ki sitemizin panelinde uzunca bir yorum gördüm. Baştan sona yazıyı okuduğumda Subhanallah, dedim. Benim yazmak istediğimden daha profesyonelce ve daha teferruatlı yazılmış bir yazıyla karşılaştım. Mihca Eyüpoğlu’na ait olan bu yazı, El Kaide Örgütü’nün işgalci Amerikan güçlerine karşı yürüttüğü savaşta kendisine temel dayanak aldığı tüm delilleri sıralamış. Bu nedenle öncelikle kendisine ‘Allah sizden razı olsun’ diyorum. Ancak bu yazıda değinilmemiş ve değinilmesine inandığım bir iki meseleyi de ben eklemek istiyorum.




Öncelikle Nahl Suresi’nin 126. Ayetindeki ‘Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle ceza verin’ ifadesine ilişkin İbn Kesir tefsirinde şu açıklama bulunmaktadır: "Allahu Teala kısası uygulamada ve hak almada benzerliğe riayetle, adaletle emrediyor. Nitekim Abdurrezzak’ın Sevri kanalıyla… İbn Sirin’den rivayetine göre o, ‘Ceza verecek olursanız, size nasıl ceza verildi ise siz de öylece ceza verin.’ ayeti hakkında: Eğer birisi senden bir şey almışsa sen de ondan bunun benzerini, mislini al, demiştir.’ Mücahid, İbrahim, Hasan El Basri ve başkaları da böyle söylemiş ve İbn Cerir bu açıklamayı tercih etmiştir."




Bu arada soruma geçmeden önce şu noktanın da altını çizmekte fayda görüyorum: Ayetin sonundaki ‘Sabrederseniz elbette bu, sabredenler için daha iyidir’ ifadesi görüldüğü üzere emir kipinde gelmemiştir. Yani sabretmek övülmekle birlikte hakkını almada kesinlikle bir beis yoktur. Zira Şura Suresi’nin 41. Ayetinde bu açık bir şekilde ifade edilmekte ve şöyle buyrulmaktadır: "Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, aleyhine bir yol yoktur.’ O zaman, sabretmedi de hakkını almaya kalktı diye bir kimse kınanamaz! Öyle ise bu noktada mücahitlerin suçu ümmetleri için gayretli ve hırslı olmak mıdır?




İbn Kesir tefsirine dönecek olursak, orada ‘Eğer birisi senden bir şey almışsa sen de ondan bunun benzerini, mislini al, demiştir’ ifadesi dikkat çekmektedir. Müslüman toprakları işgal edilip insanların evleri yıkılıp, çocukları, eşi, bacısı hesapsızca öldürülürken bunun misli nasıl olmalıdır? Hemen tecavüz konusuna da değinelim:




İbn Useymin bu konuda verdiği bir fetvasında kadın ve çocuklarımızı öldürdükleri takdirde kadın ve çocuklarının düşmanı caydırmak maksadıyla ve misilleme olarak öldürülebileceğini ifade etmiş ve bunun adaletin gereği olduğunu vurgulamıştır. Ancak tecavüz konusunda aksini söylemiş ve tecavüz etmenin zaten ayrı bir haram kapsamına girdiği için bu konuda misilleme yapılamayacağına dikkat çekmiştir. Demek ki o zaman ‘kafirlere misilleme olsun diye Müslümanlar da onların kadınlarına tecavüz etmelidir, bu da çok çirkindir’ gibi İslam’daki misilleme hakkını tamamen ortadan kaldırmaya çalışan yaklaşım pek de yerli olmamaktadır.




Sivillerin öldürülmesi hususunda Usame bin Ladin ‘El Kaide lideri / sembolü Usame Bin Ladin “Filistin’de, Irak’ta siviller öldürülmüyor mu?” deyip geçebilmiştir. Bu, ‘Onlar zulmediyorsa biz de zulmederiz’ demektir ve başka da bir şey demek değildir’ sözleriyle itham edilirken neden acaba kendisinin bu konudaki uzun açıklamalarına ve hadislerden getirdiği delillere hiç bakılmamıştır?




Neden sadece ‘çocukların ve kadınların öldürülmesi hususundaki men etme kesin değildir’ sözü verilip kestirilip atılmıştır? Oysa Usame bin Ladin El Cezira muhabiri Teysir Alloni’ye verdiği bu röportajda neler neler demiş, ne deliller getirmişti! Bunlardan sadece bir iki alıntı yapmak sanırım bu noktadaki adaletsiz yaklaşımı ortaya koymaya yetecektir.
‘Şeyh Usame Bin Laden: Ancak çocukların ve kadınların öldürülmesi hususundaki men etme kesin değildir. Bunun istisnai durumu da bulunmaktadır. Allahu Teala kitabında şöyle buyurmaktadır: ‘Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin.’ Nahl Suresi, 126. Ayet.




İlim ehlinden birçokları; İbn’ul Kayyim, El-Şevkani, El-Kurtubi (Allah rahmet eylesin), tefsirinde şöyle diyor: Kafirler, çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürmeye azmederlerse, aynı şekilde karşılık vermemizde, çocuklarımızı, kadınlarımızı öldürmelerini engellemeye azmetmekte hiçbir sakınca yoktur. Bu, olayın dini boyutudur. Sözlerini dini ilme dayandırmadan konuşanlar ise ‘bu çocuğun ölmemesi gerekir’ diyor. Şu da bilinmelidir ki Allah’ın kendilerine başarı ihsan eylediği o gençler, çocukları öldürmeye azmetmedi. Aksine dünyadaki en büyük askeri merkez olan Pentagon’u vurdular. Ve orada 64 bin görevli çalışmaktadır. Askeri bir mekan, güç ve askeri tecrübe merkezi!’




Usame bin Ladin, daha sonra ise işgalci Amerika ve İsrail güçleri tarafından katledilen hiçbir Müslüman’a ağlanmadığı kadar kendileri için ağlaşılan 11 Eylül’de öldürülen ‘siviller’in öldürülmesinin caiz olduğunu delillendirirken şu hadisi de getiriyor: ‘İslam ordusu Hendek Savaşından Medine’ye döner dönmez ihanet eden Beni Kureyza Yahudilerinin üzerine yürüdü. Peygamber efendimizin emriyle derhal harekete geçip Beni Kureyza kabilesinin bulunduğu kale kuşatma altına alındı.
Peygamber efendimiz onları önce İslama davet etti. Yahudiler, bu güzel teklifi kabul etmediler, Sevgili Peygamberimizin; “Öyle ise, Allahü teala ve Resulünün emrine boyun eğerek kaleden inip teslim olunuz.” emr-i şerifini de reddettiler. Bunun üzerine Alemlerin Efendisi, okçuların üstadı Sa’d bin Ebi Vakkas hazretlerine; “Ey Sa’d! İlerle ve onları oka tut!” buyurdu. Hazret-i Sa’d ve diğer okçular, sadaklarındaki okları, tekbir sadaları arasında Yahudi kalesine atmaya başladılar. Onlar da ok ve taş atışlarıyla karşılık vererek, çarpışmayı başlattılar.




Bir ay kuşatmadan sonra Beni Kureyza kabilesi Peygamber efendimizden haklarında hüküm vermek üzere bir kimseyi hakem tayin etmesini istediler. Resulullah efendimiz de; “Eshabımdan istediğiniz kimseyi hakem seçiniz.” buyurdu. Onlar da daha önceden Medine’de meşhur kabile reislerinden olan Sa’d bin Muaz’ı istediler. “Biz Sa’d bin Muaz’ın vereceği hükme razı oluruz.” dediler. Peygamber efendimiz, Sa’d bin Muaz hazretlerinin getirilmesini emrettiler. Sa’d bin Muaz, Hendek Savaşında ağır yara almıştı. Sedye üzerinde getirildi. Peygamber efendimiz; “Ey Sa’d! Şunlar, senin hükmüne göre teslim olmayı kabul ettiler. Haydi, onlar hakkındaki hükmünü bana bildir.” buyurdu. Hazret-i Sa’d, Yahudilerden, vereceği hükme razı olacaklarına dair kesin söz aldı. Her iki taraf da verilecek hükmü merakla beklemeye başladılar. Bunun üzerine hazret-i Sa’d, üstünlüğünü gösteren, ilikleri donduran, şanına layık olan şu muazzam hükmü açıkladı: “Benim hükmüm odur ki, akil ve baliğ olan bütün erkeklerin boynu vurulsun! Kadınları, çocukları esir alınsın, malları da Müslümanlar arasında taksim edilsin!”




Bu kesin hüküm karşısında, Yahudiler donup kaldılar. Çünkü kendi kitaplarında, azgınlık yapanlara verilecek ceza aynen böyleydi ki; “Şehrin birine harb etmek için vardığında, onları sulha davet et. Bunu kabul edip, kapılarını açarlarsa, içindekilerin hepsi, sana haraç versinler ve hizmet etsinler. Şayet, harb etmeye karar verirlerse, onları muhasara et. Allahu Teala’nın ihsanı ile onlara galip geldiğin zaman, erkeklerinin hepsini kılıçtan geçir. Kadınlarını, çocuklarını ve mallarını ganimet olarak al!..” diye yazıyordu.




Sa’d bin Mu’az hazretlerinin verdiği hükmün ilahi hükme uygun gelmesinden dolayı, alemlerin efendisi sevgili Peygamberimiz, onu tebrik edip; “Sen, onlar hakkında Allahu Teala’nın yedi kat gökler üstünde, Levh-i mahfuzdaki hükmüne uygun hüküm verdin!” buyurarak takdirlerini bildirdiler.’




Ardından şöyle ekliyor: ‘Her kim bu konuda daha fazla bilgi edinmek isterse ‘Tevhid ehlinin tağut ve mürtedlerin ahdlerinden beraati’, Arap Yarımadası’na ilişkin şer’i hususlar’ ‘Kitle imha silahları kullanmanın hükmü’ mesajları ve ‘Yeni Haçlı Savaşı’nın gerçeği’ kitabı okusun.’




Öyle ise Usame bin Ladin Sancaktar Dergisi tarafından kurulan mahkemenin adaletsizce yargılanan kurbanlarından biridir. Irak direnişinin unutulmaz ismi Zerkavi de elbette bu mahkemede Bin Ladin’den geri kalmayacak hatta belki de çok daha feci şekilde adaletsizce yargılanmış, Irak’taki Şiilerin Sünni Müslümanlara işgalin başlarından beri yaptığı zulüm, katl ve tecavüzler tamamen görmezden gelinmiştir. Kaldı ki Irak’ta dönen komplolar Mihca kardeşimiz tarafından güzel bir dille ele alınmıştır. Ama yine de şunu da sormakta fayda var. Acaba El Kaide Örgütü’nü taşa tutan yazının sahiplerinin Irak’ta ilk kurulan direniş gruplarından bazılarının hususi Amerika tarafından kurulduğundan haberi var mı? Ya da Irak’ta işgalciler tarafından öldürülen, attığı fosfor bombalarıyla nesli bozulan kendileri, anaları, bacıları olsa ya da işbirlikçi Safevi hükümet ve milisleri tarafından Firavun misali kadınlarına tecavüz edilip erkekleri peşpeşe idam sehpasına götürülen kendileri, hapishanelerinde sırf uğradığı seri tecavüzler nedeniyle hayatını kaybeden kadınlar eşleri, kardeşleri olsa ne tepki verirlerdi?




11 Eylül saldırılarında öldürülenlerin hesabını soranlar, Irak’ın Kuveyt’i işgalinden sonra ABD’nin baskısıyla BM Güvenlik Konseyi tarafından Irak’a uygulanan ekonomik ve ticari ambargo neticesinde içlerinden yarım milyonu çocuk olmak üzere 1.7 milyon Iraklı’nın hayatını kaybetmesi hususunda ne düşünmektedir?




Sadece Körfez Savaşı sırasında Amerika’nın Irak’ın başkenti Bağdat’taki El Amiriye’ye fırlattığı füzeler 5000 Iraklının hayatına malolmuştur. İsrail’in ABD desteğiyle gerek Filistin’de gerek de Lübnan’da gerçekleştirdiği katliamlar ise tam bir muammadır. Buna Irak ve Afganistan işgalini, bu işgallerde öldürülen sivilleri, yıkılan evleri, bozulan nesilleri, sakatlanmaları da eklersen sanırım 11 Eylül ‘mağdurları’nın sayısına misal teşkil edecek bir rakama ulaşabiliriz!




Ayrıca Zerkavi’nin Irak’ta ‘katliamlar’ yaptığı ve bu katliamlardan tüm El Kaide komutanlarının sorumlu olduğu ifadeleri kullanılırken genellemeye gidilirken El Kaide neden, Amerikan halkını ABD’li yöneticileri seçtikleri için sorumlu tuttuğundan ötürü suçlanmaktadır? Kaldı ki El Kaide’nin yaptığı genellemenin misali Beni Kurayza hadisinde kendini göstermektedir. Buna benzer örnekleri Mihca bey de yazısında getirmiştir. O zaman bir grubu genelleme yaptığı için adaletsizlikle, zulmetmekle suçlarken aynı genellemeyi kendimizin de yapması ne kadar adilcedir? Ya da o zaman Allah Resulü (s.a.s.) de mi genelleme yaparken -haşa- zalimdi?




Yazıda ele alınması gereken önemli noktalardan biri de Zevahiri’nin taşlandığı kısmıdır. El Kaide Örgütü’nün şu anki lideri Dr. Eymen El Zevahiri, kendisine 2008 yılında sorulan sorulara verdiği cevaplar arasında Hamas hakkındaki görüşünü şöyle dile getirmiştir: ‘Hamas’ı eleştirme hususundaki üçüncü sorusuna gelince değerli kız kardeşin dikkatini şu üç şeye çekmek istiyorum:




Birincisi: Hamas’la ilgili olarak destekten defalarca nasihate, nasihatten uyarıya ve daha sonra genel eleştiriye kadar aşamalı olarak ilerledim. Ancak Mekke Anlaşması’na imza attıklarında artık açık bir şekilde eleştirilmeleri gerekti. Ben kendilerine karşı muamelemde aşamalı ilerledim. Onlarsa kardeşlerinin görüşlerine kulak asmadılar. Aksine seçimlere girip laik anayasaya bağlılıktan, Çeçenistan’daki kardeşlerini terketmeye ve Mekke’de Filistin’in beşte dördünden taviz vermeye kadar içine daldıkları şeyin içinde ilerlemeye devam ettiler.




İkincisi: Ben sözlerimde daima Hamas’ın siyasi liderleri ile Hamas mücahitleri ve Filistin’deki diğer mücahitlerin arasını ayrı tuttum. Hamas’ın liderlerini eleştirdim ve laik Filistin anayasasına bağlılıklarını sürdürdükleri, Mekke Anlaşması’ndan vazgeçtiklerini ilan etmedikleri sürece de eleştirmeye de devam edeceğim. Hamas mücahitleri ve Filistin’deki diğer mücahitlere gelince kendilerini destekledim ve destekliyorum. Özellikle Sina’daki aşiretler olmak üzere ümmeti de kendilerini desteklemeye çağırıyorum.




Bazılarının Hamas’ı bazen ümmet karşısında suçlayıp bazen de desteklenmesini istiyorum gerekçesiyle beni ‘dengesiz’ diye eleştirmesi ise adaletsizlikten kaynaklanmaktadır. Benim sözüm açık, net ve kayıtlı. Ben Hamas’ın siyasi liderliğini ümmete karşı suçladım ve suçlamaya da devam ediyorum. Ümmetten, aralarında Hamas mücahitleri de olmak üzere Filistin’deki tüm mücahitleri desteklemelerini istedim hala da istiyorum.




Üçüncüsü: Eğer değerli kız kardeş benim üslubumu doğru bulmamışsa da bu kendisinden doğru gördüğü üslupla ve açıkça hakkı haykırma sorumluluğunu üzerinden kaldırmaz. Yani Hamas liderliğini laik anayasaya bağlılığından, Çeçenistan’daki Müslümanları yalnız bırakmasından ve Mekke’de Filistin’in beşte dördünden taviz vermesinden ötürü eleştirmesi gerekir.’
Hal böyle iken Dr. Zevahiri’yi ümmet topraklarından taviz verenleri eleştirdiği için kınamak ne kadar doğrudur?




Tedrici İslam anlayışını ve bu anlayışın İslam dünyasındaki temsilcilerini savunmak ne kadar İslam akidesine uygundur bunu anlayabilmek için ise Sayın Sancaktar Dergisi sorumlularına tevhid ehlinin ‘demokrasi’ üzerine yazıp çizdiklerini okumalarını şiddetle tavsiye ederim. İmkanları varsa Şeyh Ebu Yahya El Libi’nin Türkçe altyazılı olarak da yayınlanan ‘Çağın Putu Demokrasi’ videosunu baştan sona izlemeleri de sanırım faydalı olacaktır. Bu tavsiyede bulunurken sözlerim kesinlikle yanlış anlaşılmasın. Aksine bunun tamamen samimi bir tavsiye olduğunu vurgulamak isterim. Zira hayat bir okuldur. Her gün hepimiz bir şeyler öğreniriz. Ancak bu hayat okulunda ‘adalet’i gözetmek şüphesiz en önemli gereklerden biridir.




Tedrici ya da ‘ılımlı’ İslam anlayışının mı yoksa ayet ve hadislere dayanan cihad anlayışının mı İslam ümmetinin sırtında bir kambur olduğu ise aşikardır. Bunu anlamak için ‘ılımlı’ İslam’ı savunanların bu ümmet topraklarından ve değerlerinden verdikleri tavizlere bakmak yeterlidir. Iraklı, Afgan siviller vurulurken ABD uçakları hangi ülkelerin hava üslerini kullanmıştır? Mısır’ın yeni yönetiminin Somali’nin işbirlikçi askerlerini eğittiğinden haberimiz var mı? Mısır’ın ılımlı yönetimi neden Sina olaylarında delilsizce hemen Selefileri hedef almıştır? Tunus’ta Nahda hükümetinin hapishaneleri Amerikan büyükelçiliğine saldırı kisvesi altında toplanan tevhid ehli gençlerle doludur. İçlerinden bazıları ise maruz kaldıkları zulme tepki olarak girdiği açlık grevlerinde hayatlarını kaybetmiştir. Nahda hükümeti Amerika’dan geçtiğimiz aylarda ‘teröre’ karşı savaşta kullanılmak üzere hediye olarak son model araçlar teslim almıştır. Acaba tedrici İslam derken bu uygulamaları kabul etmemiz mi istenmektedir?




Şeriatı getirmek isteyen cihad anlayışının beğenilmeyen yönü nedir? Oysa şeriat, her Müslüman’ın istemesi gereken alternatif olarak bir başka yönetim şeklini kabul etmemesi gerektiği çeşitli ayetlerle vurgulanan Allah’ın dininin hükümleri değil midir?
Zira ayetlerden bazıları şöyledir: ‘Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.’ (Ahzab Suresi, 36)




“Yoksa onlar cahiliye hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanan bir kavim için Allah'tan daha iyi (güzel) hüküm veren kimdir?” (el-Maide 50)




Allah Resulü (s.a.s.) ‘Bir elime ay"ı bir elime güneşi koysalar, vallahi ben bu hak davadan vazgeçmem!’ buyurmuştur. Peygamberimizin (s.a.s.) ya da sahabeyi kiramın (r.anhum) hayatlarında İslam ilkelerinden taviz verildiğine ve müşriklerle orta yol aranıp razı gelindiğine dair bir delil var mıdır? Yoksa onlar İslam’ın zaferi için canları ve mallarıyla savaş yolunu mu seçmişlerdir?




İnsanlar Müslüman oldukları halde şeriatı tanımıyor ise bunun yolu bir küfür sistemini İslam şeriatına alternatif olarak sunmak mıdır? Oysa El Kaide’nin, kontrolü altına aldığı kesimlerde şeriatı hakim kılan Yemen kolu ile ve Somali’deki Şebab Hareketi’nin ya da işgalden önce Mali’deki mücahitlerin yayınladıkları videoları, burada yaşayan halkın şeriatın uygulanması hususundaki görüşlerini biraz da olsa izleyip araştırsalardı belki bir nebze de olsa fikirleri değişirdi. Bu grupların hepsi de kontrolü altına aldıkları bölgelerde halkın aydınlanması için seminerler düzenlemiş, halkı olanca güçleriyle gözetip kollamıştır. Ancak ne var ki bu topraklardaki servetler, azılı Batılı güçlerin gözünde ‘ele geçirilmesi mutlak gerekli zenginlikler’ olduğu için bu gruplardan hiçbiri de ‘terörist’ damgası yemekten kurtulamamıştır.




Yemen’de Suudi Arabistan’dan dahi büyük petrol rezervleri bulundu ve bu petrolü çıkarmak için Amerika ve Suudi şirketler yarışa girmiş durumda. Acaba bu ülkedeki mücahitlerin ‘terörist’ ilan edilmesi ile bu petrol rezervlerini ele geçirme arzusu arasında sizce bir bağlantı yok mu?




Irak’taki, Afganistan’daki ya da saydığımız saymadığımız ancak Amerika’nın hedefi olan tüm İslam ülkelerinin büyük zenginliklere sahip olduğunu burada detaylı detaylı anlatmaya gerek yok. Bu çoğumuz tarafından zaten bilinen bir gerçektir. Sadece Amerika, onurlu, ülkesinin zenginliklerini Haçlılara kaptırmak istemeyen mücahitleri karalamakta çok güzel bir şekilde medya propagandası yapmaktadır. Bunu yaparken de ‘ılımlı’ denen kesimi kullanmaktadır. Oysa İslam tek değil midir? İşgalcinin yanında durup, ülkelerimizin servetlerinin yağmalanmasının, kadınlarımızın, çocuklarımızın, yaşlılarımızın öldürülmesine göz yummanın mantığı nedir?




Ya da şunu düşünsek: Afganistan’da Ruslara karşı savaşılırken onlara ‘mücahid’ deniyordu da hemen akabinde aynı toprakları işgal eden Amerika’ya karşı savaşılmaya başlanınca nasıl da teröriste dönüştüler?
Suçları Amerika’nın, İsrail’in terörüne karşı ‘hayır’ demek olsa gerek!




Aslında cihad edenlerle cihad etmeyen, dahası kendilerini şiddetli bir dille eleştirmeye kalkanlar arasındaki farka şu hadis çok güzel bir şekilde ışık tutmaktadır: ‘Numan b. Beşir (r.a)’dan, Rasulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
«Bütün mü’minleri biribirlerine merhamette, sevgide, lütuf ve güzel muamele hususlarında sanki bir vücud gibi görürsün. O vücudun bir organı hastalanınca, vücudun öbür organları biribirlerini hasta organın sancısına uykusuzlukla, sıcaklıkla ortak olmaya çağırırlar.» (Buhari)




Elbette Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de, Keşmir’de, Çeçenistan’da, Somali’de, Yemen’de ya da Suriye’de ve diğer Müslüman topraklarında kardeşleri her türlü zulme maruz kalıp öldürülür, evleri başlarına yıkılır, kadınları tecavüze uğrarken yumuşacık yataklarında uyuyamayıp gözleri yaşlarla dolan ve ailesini, çoluğunu çocuğunu, yuvasını, anasını, babasını, çok sevdiği kardeşini geride bırakıp sırf Müslüman ümmetinin üzerinden zulmü kaldırabilmek için hayatında hiç ayak basmadığı topraklara koşanlar bu hadisi şerifi en iyi idrak eden ve en iyi yaşayanlardır!




Son olarak; İslam ümmeti uzun yıllardır aldatıldığı gibi bugün de yoğun medya propagandaları ile aldatılmakta, kandırılmaktadır. Bunun en basit örneği Suriye’de yaşananların yansıtılış şeklidir. Suriye’de gerek Nusret Cephesi gerek de diğer cihadi grupların kazanımları, bildirilerle ve videolarla kendilerince yayınlanıp ispat edildiği halde bu kazanımlar ısrarla Özgür Suriye Ordusu’nun kazanımları olarak gösterilmektedir. Bu kasıtlı çarpıtmaların ardında hakikatinde çok derin Amerikan merkezli planların yattığı çok büyük ihtimaldir. Tüm İslam topraklarında tek gaye: uluslararası ilişkilerinde vela ve bera mefhumunu hayata geçiren şeriata hayır, ılımlı ve ABD’nin çıkarlarını gözeten İslam’a evet!
KAYNAK : Sancaktar Dergisi'nin Başlattığı Tartışmada Kim Ne Yazdı?: Defne Bayrak "El Kaide terör örgütü mü?"


http://sancaktartartismasi.blogspot.com/
 
Üst Ana Sayfa Alt