Modern toplumların marazi halleri bir türlü bitmiyor. Kapitalist yaşam biçiminin biçtiği alanlardan biri de evlilikler. Evlilik yaşı gittikçe sarkıyor. Artık 30 yaş öncesinde evlilik yapmak sanki bir hayal.
Peki, ertelenen evliliklerin bir faturası yok mu?
Baskılamayla geçen bekarlık yıllarının yol açtığı ruhsal bozukluklar nasıl telafi ve tedavi edilecek?
Sosyolojik, psikolojik, pedagojik, jinekolojik sorunların önüne nasıl geçilecek?
Ekonomik kaygılar, kariyer öncelikli yaşam tarzları kadını da erkeği de fıtratına yabancılaştırıyor…
Septik bir çağda gençler her şeye şüphe ile yaklaşıyor… Evlilik üzerindeki kuşku ve korkular gittikçe büyüyor…
Endişeli bireyler evlenemiyor…
Kendilerini kendi fıtratlarına karşı korumaya çalışan Müslüman gençler neredeyse zorunlu bir rahib ve rahibe olmaya kendilerini zorluyorlar. Sanal sahralarda savruluyorlar…
Dinin yarısını tamamlamak anlamına gelen evlilik anlam ve amacını yitiriyor…
Yüceliğin yolu olması gereken evlilik artık taşınması zor bir yük… Çünkü evliliklere ibadet kapsamında yaklaşılmıyor…
Ertelenen ibadetlerin vebali düşünülmüyor. Riski yeterince hesap edilmiyor…
Evliliğin manası, maksadı, hikmeti unutulunca geride sadece masrafı konuşulur oluyor….
Ertelemenin ağır sonuçları hafife alınıyor…
“Kendi ayakları üzerinde durma” arzularının oluşturduğu arızalar görmemezlikten geliniyor…
Eşini bulamamış ruhların yalnızlığı ve yorgunluğu derin yaralar açıyor. Kolektiflik duygusunun körelmesi ile hastalıklı bireyler artıyor.
Herkesi kusurlu görme zamanla kendini kutsama kertesine geliyor… Etrafından soğuyan, tiksinen, uzaklaşan bir ruh hali. Müstağni benlikler, mütekebbir egolar uyumsuz, geçimsiz bireyler oluveriyorlar…
Sadece kendini seven, başkasını beğenmeyen gençler doğal olarak evlilikten ürküyor…
Mükemmel eş arama hülyası bitmiyor, evlilik rüyası bir türlü gerçekleşmiyor… Çünkü mükemmel eş yok, sadece münasip eş vardır. Kimse kendi halini görmüyor, evlilikteki çıtayı habire yüksek tutuyor…
Bir de her ağzını açan evliliğin sadece sorunlarını konuşuyorsa bunun gençler üzerindeki sonuçlarını siz düşünün…
İlerlemiş yaşlarda bekar gençlerin bekleyen güruh ortamları ciddiye alınmıyor, sessiz kalınmıyor…
Fitne hafife alınınca, evlilik fırsatları tepeleniyor…
“Allah’ın emri, peygamberin kavli” cinsellik salvolarına karşı en güçlü siperimiz iken şimdi nasıl gençlerimizi savunmasız bırakabiliriz?
Mütevazi evliliklerle teyakkuza geçebilirsiniz…
Bu iş “keşke”lere kalmamalı.
“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” nebevi uyarısı ile nebevi bir duruşa cesaretlenmeliyiz… Yoksa insanın sahiciliği yok olmaya yüz tutuyor.
Benim anlatmaya çalıştığım evlilik, yoksa evcilik değil. Hülasa vuslatı geciktiren bir sistemle kavgalıyız.
Kendi sistemimize dönmemiz lazım. Fıtrî, kalbî, hasbi ve ulvî bir sistem.
Nesil emniyetini esas alan, aileyi medeniyetin merkezine koyan Rabbanî bir sistem.
(alıntı)
Peki, ertelenen evliliklerin bir faturası yok mu?
Baskılamayla geçen bekarlık yıllarının yol açtığı ruhsal bozukluklar nasıl telafi ve tedavi edilecek?
Sosyolojik, psikolojik, pedagojik, jinekolojik sorunların önüne nasıl geçilecek?
Ekonomik kaygılar, kariyer öncelikli yaşam tarzları kadını da erkeği de fıtratına yabancılaştırıyor…
Septik bir çağda gençler her şeye şüphe ile yaklaşıyor… Evlilik üzerindeki kuşku ve korkular gittikçe büyüyor…
Endişeli bireyler evlenemiyor…
Kendilerini kendi fıtratlarına karşı korumaya çalışan Müslüman gençler neredeyse zorunlu bir rahib ve rahibe olmaya kendilerini zorluyorlar. Sanal sahralarda savruluyorlar…
Dinin yarısını tamamlamak anlamına gelen evlilik anlam ve amacını yitiriyor…
Yüceliğin yolu olması gereken evlilik artık taşınması zor bir yük… Çünkü evliliklere ibadet kapsamında yaklaşılmıyor…
Ertelenen ibadetlerin vebali düşünülmüyor. Riski yeterince hesap edilmiyor…
Evliliğin manası, maksadı, hikmeti unutulunca geride sadece masrafı konuşulur oluyor….
Ertelemenin ağır sonuçları hafife alınıyor…
“Kendi ayakları üzerinde durma” arzularının oluşturduğu arızalar görmemezlikten geliniyor…
Eşini bulamamış ruhların yalnızlığı ve yorgunluğu derin yaralar açıyor. Kolektiflik duygusunun körelmesi ile hastalıklı bireyler artıyor.
Herkesi kusurlu görme zamanla kendini kutsama kertesine geliyor… Etrafından soğuyan, tiksinen, uzaklaşan bir ruh hali. Müstağni benlikler, mütekebbir egolar uyumsuz, geçimsiz bireyler oluveriyorlar…
Sadece kendini seven, başkasını beğenmeyen gençler doğal olarak evlilikten ürküyor…
Mükemmel eş arama hülyası bitmiyor, evlilik rüyası bir türlü gerçekleşmiyor… Çünkü mükemmel eş yok, sadece münasip eş vardır. Kimse kendi halini görmüyor, evlilikteki çıtayı habire yüksek tutuyor…
Bir de her ağzını açan evliliğin sadece sorunlarını konuşuyorsa bunun gençler üzerindeki sonuçlarını siz düşünün…
İlerlemiş yaşlarda bekar gençlerin bekleyen güruh ortamları ciddiye alınmıyor, sessiz kalınmıyor…
Fitne hafife alınınca, evlilik fırsatları tepeleniyor…
“Allah’ın emri, peygamberin kavli” cinsellik salvolarına karşı en güçlü siperimiz iken şimdi nasıl gençlerimizi savunmasız bırakabiliriz?
Mütevazi evliliklerle teyakkuza geçebilirsiniz…
Bu iş “keşke”lere kalmamalı.
“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” nebevi uyarısı ile nebevi bir duruşa cesaretlenmeliyiz… Yoksa insanın sahiciliği yok olmaya yüz tutuyor.
Benim anlatmaya çalıştığım evlilik, yoksa evcilik değil. Hülasa vuslatı geciktiren bir sistemle kavgalıyız.
Kendi sistemimize dönmemiz lazım. Fıtrî, kalbî, hasbi ve ulvî bir sistem.
Nesil emniyetini esas alan, aileyi medeniyetin merkezine koyan Rabbanî bir sistem.
(alıntı)