Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

ESHAB-I KİRAM'DAN, EVLİYALARDAN, TARİHİMİZDEN HİKÂYELER

M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İMAM-I AZAM'IN BABASI VE ELMA



Mezhep imamımız îmam-ı A'zam hazretlerinin babası Numan bin sabit hazretleri gençliğinde bir gün ark kenarında abdest alıyordu. Tam abdest almaya başlayacağı zaman ark sularına kapılıp gelen bir elma gördü. Elmayı nereden geldiğini ve haram veya helal olup olmadığını düşünmeden bir defa ısırdı. Hikmeti ilahi o ana kadar elmanın ne olduğunu düşünmeyen Numan, hemen hata ettiğini ve mutlaka elmanın sahibini bulup helal ettirmesini lazım geldiğini düşündü. Abdestini alıp namazını eda ettikten sonra suyun- geldiği tarafa doğru gitmeye başladı. Elma elinde olduğu halde araya araya elmanın düştüğü bahçeyi ve sahibini buldu.

Bahçenin sahibine meseleyi anlatıp elmayı, yanlışlıkla ısırdığını ve hakkını helal etmesini istedi, İmam-ı Azam hazretlerinin babasının bu hareketi, elma sahibinin dikkatini çekmişti; Hakkını helal edemeyeceğini, hakkını helal etmesi için bazı şartları olduğunu söyledi. Nu'man hazretleri ne isterse yapacağını, yeter ki hakkını helâl etmesini isteyip şartının ne olduğunu sordu. Elma sahibi de, hakkını helal etmesi için iki sene bahçesinde çalışması lazım geldiğine ve kendisine iki yıl hizmet etmesinin şart olduğunu söyleyince, Nu'man hazretleri çaresiz kalmıştı; ahirette ceza çekmektense bu dünyada bir şahsa iki sene hizmet etmek daha iyidir diye düşündü ve şartlarını kabul ettiğini söyledi.

Nu'man hazretleri, bir elmayı yanlışlıkla ısırdığı için elmanın sahibine iki sene hizmet etmiş ve adamın işinde canla-başla çalışmıştı, iki sene dolduktan sonra adama; zamanın dolduğunu ve artık hakkını helâl etmesini istediğini söyleyince, adam, «yine helal etmiyorum, benim bir kızım var onunla evlenirsen ancak o zaman helal ederim» dedi.

Hazreti Nu'man :

«Olur» dedi. Adam yalnız kızının kusurlu olduğunu, elinin çolak, gözünün kör, ayağının topal, başının kel, kulağının sağır ve ahlas olduğunu söyleyip, iyi düşünmesini ve sonra pişman olmamasını söyledi. Hazreti Nu'man yine düşündü taşındı «ahirette ceza çekmekten iyidir» deyip kızla evlenmeyi de kabul etti...

Adam hazreti Nu'man'a vermek için kızının büyümesini beklemişti... Düğün yapıldı, nikâh kıyıldı, zifaf gecesi hazreti Nu'man'a gelinin olduğu odayı gösterdiler. Nu'man hazretleri içeriye girip içerde kendisine söylenen evsafta bir kızın bulunmadığını görünce bir yalnışlık olduğunu zannederek hemen dışarı fırladı ve durumu öradakilere anlattı. Çünkü içerde kayın pederin söylediğinin aksine her a'zası yerinde genç ve güzel bir kız kendisini karşılamıştı.

Kayınpederi bir yanlışlık olmadığını söyleyerek meseleyi şöyle anlattı:

«Benim kızım kördür, daha harama bakmamıştır. Sağırdır haram dinlememiştir. Topaldır gayri meşru yolda yürümemiştir. v.s.» diye sayıp, «senin hanımın o içerde bekleyendir Allah mes'ut etsin» dedi.

Daha sonra seneler geçip bu evlilikten İmam-ı A'zam dünyaya geldi. Annesi İmam-ı A'zam'ı hocaya okuması için teslim etmişti, İmam-ı A'zam unvanına kavuşan o zaman henüz üç yaşında bulunan Sabit üç günde Kur'an-ı Kerîm'i hatmettiği zaman annesi:

— «Ah oğlum baban o elmayı ısırmasa idi sen bir günde hatmedecektin» buyurdu.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BEHLÜL'ÜN PADİŞAHLIĞI



Halife Harun Reşid'in kardeşi Behlül Dane Hazretleri bir gün kardeşinin tahtına geçip oturmuştu. Birkaç dakika oturmadan hemen sarayın hizmetçileri gördüler. Behlül Dane Hazretlerini tahttan indirdikleri gibi bir de temiz dayak attılar... Behlül ağlamaya da başlamıştı. O anda saraya Harun Reşit gelerek Behlül'ün neden ağladığını sordu. Oradakiler Behlül'ün büyük ve affedilmez bir hata ettiğini, tahta çıkıp oturduğunu, kendilerinin de tahttan indirip dövdüklerini söylediler.

Ağabeyinin ağlamasına üzülen Harun Reşit:

— «Behlül böyle hatalardan dolayı dövülür mü?» deyip, özür diledi.

Behlül Dane Hazretleri kardeşine:

— «Kardeşim ben, beni dövdüler diye ağlamıyorum. Ben birkaç dakika tahta çıkmakla bu kadar dayak yedim, yarın senin durumun ne olur, ne kadar dayak yiyeceksin diye düşünüyor ve onun için ağlıyorum,» dedi.

Bu sözler Harun Reşid'in gözlerini yaşarttı...

— «O halde söyle nasıl hareket edersem kurtulurum,» dedi. Behlül Dane Hazretleri de şu nasihatta bulundu:

— Adaletle hükmet, kimseyi incitme, millet senden memnun olup sana dua etsinler. Ancak o zaman kurtulursun.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
YAVUZ SULTAN SELİM'İN SON SÖZÜ



Yavuz Sultan Selim, hayatının son demlerinde yanından ayırmadığı doktoru Hasan Can'a hasta yatağında bulunduğu bir sırada:

— Hasan, beni nasıl görüyorsun, dedi. Hasan Can:

— Sultanım Allah'a kavuşmak zamanıdır. O'na yöneliniz! dedi.

Yavuz:

—— Ya Hasan bunca zamandır sen bizi kiminle sanıyorsun? Allah'a karşı bir kusurumuz mu var?, dedi. Hasan Can:

— Sultanım hiç bir zaman sizin için öyle düşünmedim ve düşünmem. Yalnız şu var ki her zamanki halinizle şimdiki haliniz mukayese edilemez... Ben bu bakımdan size hatırlatmak istedim, demişti ki Padişahın ağzından artık son defa Lailahe illallah, Muhammedün Resûlüllah dediği duyuldu.

Yavuz Sultan Selim şehadet getirerek ruhunu teslim etti.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
CENNETE İLK GİREN KOCASINA SADIK KADINDIR



Hazreti Fatımatüzzehra (r.a.) Hazretleri bir gün babası Peygamberimiz (s.a.s.)'e:

— Babacığım cennete en önce kadınlardan kim girecek? diye sordu.

Peygamberimiz (s.a.s.):

— Falan mahallede bir kadın var. O kadın ilk cennete girecek kadındır, buyurdular.

Hazreti Fatıma çok merak etmişti:

— Benden de mi evvel girecek babacığım? diye sordu. Hazreti Peygamberimiz:

— Senden de evvel girecek, istersen git de bir tanış. O zaman sen de neden önce onun gireceğini öğrenirsin, buyurdular.

Hazreti Fatıma'nın o kadın hakındaki merakı iyice artmıştı. Bir gün kadının evini sora sora buldu, kapısını çaldı, içerden ihtiyar bir kadın sesi duyuldu:

— Kim o?

Hazreti Fatıma, kendisini tanıtıp görüşmek istediğini söylediğinde kadın:

— Canım sana feda ey Allah Resulünün kızı. Sizinle çok görüşmek arzu ederdim. Fakat dışarı çıkmadığım için ziyaretinize gelemedim. Sizin beni arayıp bulmanız benim için bir lütuftur. Ancak ne var ki ben kocamdan izin almadan size kapıyı açamayacağım. Sizden çok özür dilerim. Yarın gelirseniz içeri girmeniz için izin alır kapıyı açarım, görüşürüz, dedi.

Hazreti Fatıma geri gitti, kadın da meseleyi anlatıp kocasından izin aldı. İkinci gün kadınla görüşeceğine emin olarak gelen Hazreti Fatıma yanına Hazreti Hasan'ı da alarak geldi. Kadının kapısını çalarak geldiğini bildirdi. Fakat kadın Hazreti Fatıma'nın yanında bir çocuk bulunduğunun farkına varmıştı. Hazreti Fatıma'ya:

— Yanınızda bir de çocuk var. Ben yalnız sizin için izin almıştım, içeri siz girebilirsiniz, fakat çocuk dışarda kalır, isterseniz yarın gelin onun için de izin alayım, beraber içeri girersiniz, dedi.

Hazreti Fatıma ikinci defa içeri giremeden geri döndü. Üçüncü gün yanına Hazreti Hüseyin'i de alarak gitmişti.- Kapıda yine aynı durumla karşılaşarak Hüseyin'i içeri alamayınca geri dönmek mecburiyetinde kaldı. Üçüncü gün üçü birden gittiklerinde kadın kocasından her üçü için de izin almıştı, içeri girdiler. Hazreti Fatıma bir de baktı ki, içerde kendisini karşılayan dışarda sesinden tanıdığı kadın değil. Genç ve güzel bir kadın... Hayretle sordu:

— Sizinle dışardan konuşurken sesiniz başka idi, şimdi başka, bu nasıl oluyor? dedi.

Kadın;

— Sizinle konuşurken sesim dışarıya çıkmakta idi. Ben de sesimi yabancı erkek duyar da günaha girerim diye ağzıma taş parçası alarak konuşuyordum. Şimdi ise o taşı çıkardım, dedi.

Hazreti Fatıma'nın gözleri yaşarmıştı. Babasının neden cennete evvelâ bu kadının gireceğini söylediğini anladı.

Kadın Hazreti Fatıma (r.a.)'ya:

— Ey Allah'ın Resulünün kızı! Acaba ben kocama karşı vazifemi ifa etmiş oluyor muyum? "Allah beni kocama itaatsizlikten dolayı hesaba çeker diye korkuyorum, dedi.

Hazreti Fatıma babasının müjdesini bildirdi:

— Hayır! Sen bil'akis babamın cennete ilk girecek kadın diye müjdelediği birisin. Hiçbir kadın sizin yaptığınızın onda - birini bile yapamaz, dedi.

Ve cennete ilk girecek olan kadınla bir hayli sohbet ettikten sonra müsaade isteyerek oradan ayrıldı.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HARUN REŞİD'İN ALLAH KORKUSU



Halife Harun Reşit karısı Zübeyde hanımla sohbet ediyorlardı. Karısı Harun Reşit'e:

— Sen tebeanâ karşı Hazreti Ömer gibi adil olmadıkça cennete gireceğini sanma! Zalim olursan cehennemliklerden olursun, dedi. Harun Reşit karısının bu ithamına tahammül edemeyerek:

— Ben Allah'ın cennetlik kullarındanım. Eğer bu sözümde yalan varsa sen benden üç talak boş ol, diyerek yemin etti.

Zübeyde hanım islâmî emirlere bağlı bir kadındı. Kocasının böyle söylemesine karşı:

— Ey Harun! Aşare-i mübeşşereden başka cennetlik olduğu dünyada iken belli olan kim var? Sen nasıl böyle konuşuyor ve yemin ediyorsun? Bu sözden sonra aramızda ayrılık kesinleşmiştir, dedi ve Halife Harun Reşit'ten ayrıldı. Bir daha da yanına yaklaşmamaya karar verdi.

Harun Reşit müşkül durumda kalmıştı. Zamanının meşhur alimlerini çağırarak meseleyi anlatıp karısının boş olup olmadığını sordu. Bütün alimler nikâhın zail olduğunu bir daha evlenebilmeleri için hülle yapılması lâzım geldiğini söylediler. Harun Reşit'in bazı yakınları durumu bir de İmam-ı Yusuf'a sormayı tavsiye ettiler. Halife İmam-ı Ebu Yusuf'u çağırtıp durumu bir de ona anlattı.

İmam-ı Ebu Yusuf:

— Ey Emirel Mü'minin siz hiç sadece Allah korkusundan dolayı işlemeye azmettiğiniz bir hatadan vazgeçtiniz mi? diye sordu.

Harun Reşit kısa bir müddet düşündükten sonra başından geçen ibretli bir hâdiseyi şöyle anlattı:

— Memleketimizde uzun süren bir kıtlık hüküm sürmekte idi. Ben de halife olmam dolayısıyla hazineden halka erzak dağıtıyordum. Bir gün yoksullar içerisinde genç ve güzel bir kadın gelip kocasının ihtiyar olduğunu ve çocuklarının aç kaldıklarını söyliyerek erzak istedi. Rüşvet olarak da hiç uygun olmayan tekliflerde bulundu.

Kadının bu teklifi bana çok büyük tesir icra etti ise de kadından uzaklaştım ve Allah korkusundan günlerce tevbe - istiğfar ettim... diye anlattı.

İmam Ebu Yusuf:

— Senin söylediklerin Zübeyde hanımla aranızda yapılan nikâhı bozmamıştır. Çünkü Cenab-ı Allah: «Ve Limenhâfe makame Rabbihî cen-netan« buyurarak Allah'dan korkanlara iki cennet olduğunu beyan ediyor. Sen de Allah'tan korktuğuna göre nikâhınız bozulmamıştır, diye fetva verdi.

İmam-ı Ebû Yusuf'un bu fetvası kendisine bildirilen Zübeyde hanim Harun Reşit'le beraber yaşamaya razı oldu...

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HAZRETİ ALİ'NİN KÂFİRİ AFFI



Bir harpte Hazreti Ali (r.a.) bir kâfirle çarpışıyor ve kâfir usta bir savaşçı olduğu için bir türlü mağlup edemiyordu. Tam karşı karşıya geldikleri bir sırada Hazreti Ali:

— «Ya Allah!» diyerek kâfirin üzerine hücum edip yere yatırdı. Çıkıp göğsü üzerine oturduktan sonra hançerini çıkarıp geberteceği sırada kâfir Hazreti Ali'nin yüzüne tükürdü. Kâfir, bunu Hazreti Ali gazaba gelsin de; daha çabuk öldürsün diye yapmıştı.

Hazreti Ali hemen kâfirin üzerinden kalkarak onun da ayağa kalkmasına müsaade etti. Kâfir şaşırmıştı:

— Ya Ali, ben seni kızdırmak için yüzüne tukurdum, sense beni tam öldüreceğin sırada serbest bıraktın. Bunun sebebi nedir? diye sordu. Hazreti Ali kâfire şu cevabı verdi:

— Ben bu harp meydanında Allah rızası için çarpışıyorum... Sen yüzüme tükürdüğün zaman içimde sana karşı bir hissi nefret belirdi, seni öldürmüş olsa idim Allah için değil de nefsime yapılan hakaretten dolayı öldürmüş olacaktım. Bundan dolayı seni öldürmekten vazgeçtim, dedi.

Kâfir Hazreti Ali'nin bu âlicenaplığına hayran kalarak İslâmiyeti kabul edeceğini ve İslâm dinini ta'rif etmesini istedi. Hazreti Ali İslâmiyetin şartlarını öğretip adam şehadet kelimesi getirerek müslüman oldu.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KASİDE-î BÜRDE



Mekke-i Mükerreme fethedilmişti... Hazreti Resulü Ekrem'e düşmanlık eden ve daima aleyhinde söz söyleyen on kişi Peygamberimiz tarafından idama mahkûm edilmişti. Bu idamlıklar içerisinde meşhur arap şairlerinden Kaab bin Züheyr de vardı. Kaab bin Züheyr Mekke fethedilir edilmez, hemen Mekke'den kaçmıştı. Fakat huzursuzdu. Kaab bin Züheyr'in kardeşi Büceyr, bir gün Resûlüllah'ın huzuruna çıkarak:

— Ya Resûlallah! Kardeşim Kaab huzurunuza gelse kabul eder misiniz? diye sordu.

Hazreti Peygamberimiz:

— Kabul ederim, ey Büceyr! buyurdular.

Büceyr, kardeşi Kaab'a haber göndererek af edildiğini bildirdi. Kaab çok sevinmişti. Koşarak Resûlüllah'ın huzuruna vardı, İslâmiyetin şartlarını öğrenerek müslüman oldu. Resûlüllahın huzurunda Peygamberimizi medheden bir kaside inşad etti. Kaside Peygamberimizin çok hoşuna gitmişti. Sırtından bürdesini çıkararak Züheyr'e hediye etti. Bu kasidenin ismi de ondan sonra Kaside-i Bürde olarak kaldı, (îmam Busıyrinin yazdığı ise Kaside-i Bür'e'dir.)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İBRAHİM EDHEM'İN HAMAM PAHASI



İbrahim Edhem Hazretleri bir gün hamama girmek istemiş. Hamamcıya:

— Param yok, hamama girmeme müsaade etmez misiniz? demişti.

Hamamcı parasız hamama girilmez diyerek hamama sokmadı, İbrahim Edhem Hazretleri ısrar etti ise de hamamcı kabul etmedi. Boynu bükük olarak hamamdan ayrılan İbrahim Edhem Hazretleri, öyle bir bağırış bağırdı ki yer gök çın çın öttü... Bu sesi duyan halk, ağlamakta olan İbrahim Edhem Hazretlerinin başına toplanıp:

— Bu kadar feryada hacet yok, hamam parasını biz verelim de ağlama!, dediler.

İbrahim Edhem Hazretleri toplanan kalabalığa şöyle seslendi:

—— Ey ehalî! Siz, benim hamama giremediğim için mi ağladığımı sanıyorsunuz? Ben hamama giremediğim için ağlamıyorum. Ben dünyada iken parasız hamama bile sokmuyorlar... Ya ahirette de senin cennete girecek bir amelin yok diye kapıdan geri çevrilirsem benim halim ne olur? diye ağlıyorum... Çünkü salih ameli olup oraya girmeyi hak etmeyenleri içeri sokmayacaklar, buyurdu...

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İMAM-I BİRGİVİ HAZRETLERİNİN BÜYÜKLÜĞÜ



Meşhur İslâm âlimlerinden İmam-ı Birgivî Hazretleri zamanın Şeyhülislâmı tarafından verilen bir fetvayı yırtmış ve fetvanın yanlış olduğunu söylemişti. Verdiği fetvanın yırtıldığını haber alan Şeyhülislâm, Birgivî Hazretlerini hesap sormak için huzuruna çağırdı. Şeyhülislâmın makamına varan Birgivî Hazretleri namaz kılmakta olan Şeyhülislâma selâm verip içeri girdi... Şeyhülislâm namazı bitirdikten sonra: ,

— Namaz kılan bir kimseye selâm verilir mi? diye sordu.

İmam-ı Birgivî Hazretleri ise:

— Biliyorum namaz kılan bir kimseye selâm verilemez... Lâkin siz benim içeri girdiğimde namaz kılmıyor, içeri çok karanlık şu pencereyi nasıl büyütmeli diye düşünüyordunuz. Ben de sizi pencere ile meşgul görüp selâm verdim, dedi.

Şeyhülislâm, Birgivî Hazretlerinin kemalâtını anlamıştı. Böyle bir kâmil insanı ayağına çağırdığından dolayı özür diledi. Yemek vakti oldu. Yemek yiyeceklerdi. Şeyhülislâmın maiyeti davet edildi. Sofra hazırlandı. Herkes mükellef vaziyette kurulmuş olan sofraya oturdular. Birgivî Hazretleri ise onların yemeğine hiç iltifat etmeyerek kendi torbasından zeytin - ekmek çıkarıp yemeye başladı. Şeyhülislâm ve diğer misafirler, Birgivî Hazretlerine hazırlanan yemekten niçin yemediğini sordular.

Birgivî Hazretleri eliyle yemek yiyenlerin gözlerini yukarıdan aşağıya bir sıvazlayınca, gördüler ki kendi yemekleri, o iştahla - zevkle yedikleri yemek kokmuş leşten ibaret... Kokmuş leşin üzerinde gezen kurtları görünce onlar da şaşırdılar nasıl bu yemeği yediklerine... Birgivî Hazretleri himmet edip tekrar normal hale avdet ettiklerinde İmam, bir de kendi ekmeğini elinin içine alıp sıktı ki, elinden süzülmüş balın damladığını gördüler.. Çünkü onların yediklerine kul hakkı karıştığı için haram olmuş, Birgivîninki ise kendi elinin emeği olduğundan helâldi...

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH'A ŞÜKRETTİĞİ İÇİN OTUZ YIL TEVBE ETTİ



Büyük Allah dostlarından Sırrı Sakatî Hazretleri esnaflık yapardı. Bir kere dükkânlarının "bulunduğu çarşıda yangın çıkmış, bütün dükkânlar; terlikçiler, örücüler, elbiseciler tamamen yanmıştı:.. Halk yangın yerine koşmuş, kimin dükkânı yanmış kimin yanmamış diye bakıyorlardı. Yangın yerinden ayrılan bir zata rastlayan Sırrı Sakatî Hazretleri:

— Benim dükkân da yanmış mı? diye sordu. Adam:

— Bütün dükkânlar yandığı halde seninki yanmamış, dedi. Sırrı Sakatı Hazretleri:

— Oh! Şükürler olsun, dedi.

Fakat dönüp evine geldikten sonra hata ettiğini anlayarak:

— Ya ben yanmasında hayır olan bir şeyin yanmamasına oh çekip, Allah'a şükrettiysem, ne günahlar işlemiş olurum, diye tam otuz yıl gözyaşı dökerek ağladı.

Cenab-ı Allah'dan affını diledi. Ya bizler... Her sözü Allah'a isyan olan bizler.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BİR ÇÖP İÇİN AZAP



İsa aleyhisselâm bir kabristandan geçerken azap gören bir ehl-i kubur görüp Cenab-ı Allah'tan sebebini sual etti.

Allah (C.C.) :

— «Ya îsa dua et de o kulum dirilsin, sen de kendisinden niçin azap olunduğunu sor!» buyurdu.

Hazreti İsa duada bulunarak mevta dirildiğinde niçin azap olunduğunu sordu.

Azap gören zat:

— «Ya îsa, ben dünyada iken hamallık yapardım. Bir gün odun taşırken sahibinin haberi olmadan taşıdığım odundan bir çöp koparıp dişimi karıştırdım, işte Cenab-ı Allah bana bunun için azap etmektedir.» deyip kabrine geri girdi.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ÜÇ YARALIYA DA NASİP OLMAYAN SU



Peygamberimiz samanında Yermük Savaşı vuku bulmuştur. Bu savaşta eshap, birçok şehit vermiş ve birçok eshap da gazilik şerefi kazanmıştır, işte bu harpte vuku bulan bir hâdise; eshabın biribirine şe-hadet şerbeti içerken bile nasıl bağlı olduğunu göstermektedir.

Şöyle ki; Huzeyfetül Adevî isimli sahabî, harpte kahramanca savaşan amcası oğlunun yaralanarak yere düştüğünü gördü. Yanında bir miktar su bulunuyordu. Yere düşerek inlemeye başlayan amcası oğlunun yanına yaklaştı. Suyu ona vereceği sırada, başka bir yaralının «Su!... Su!» diye bağırdığı duyuldu, Şehadet şerbetini içmek üzere olan amcasının oğlu, hemen Huzeyfe'ye eliyle işaret ederek suyu ona götürmesini istedi. Hazreti Huzeyfe suyu hemen ona götürdü. O anda başka bir yaralı yine ölüm anında idi. «Su! Su!» diye inliyordu...

Suyu içmek üzere olan ikinci yaralı da Hazreti Huzeyffe'ye eliyle işaret ederek suyu öbür kardeşine götürmesini bildirdi... Hazreti Huzeyfe suyu alarak üçüncü yaralının yanına yaklaştığında, irtihal etmiş olduğunu gördü. Hemen kendisine en yakın olan ikinci yaralıya suyu götürmek için koştuğunda, onun da göçmüş olduğunu gördü. Bu sefer bari amcam oğlu içsin diyerek, amcası oğlunun yanına geldi ki o da ahirete gitmiş... Hiç kimseye nasip olmayan su, böylece Hazreti Huzeyfe'nin elinde kaldı...

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BEYAZİT-I BESTAMİ VE KARINCALARIN VATANI



Beyazıt-ı Bestamî Hazretleri hacca gitmiş, gelirken de Hemedan şehrine uğramıştı. Hemedan'da pazara çıkıp, Usfur çiçeği tohumu aldı. Hemedan'dan devesine binip Bestam'a geldi. Usfur çiçeğinin tohumunu çıkarmak icre torbayı açıp baktığında Hemedan'dan torbanın içine bir miktar karıncanın da girmiş olduğunu gördü.

Ne yapması lâzım geldiğini düşünen Bestamî Hazretleri:

— «Böyle çalışkan bir mahluku vatanından ayırmaya benim hakkım yok...» diyerek, karıncaları geri Hemedan'a götürmeye karar verdi.

O kadar yolu kat'eden Hazreti Beyazıt, karıncaları götürüp aldığı yere geri bıraktı...

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BAŞINA SICAK KÜL DÖKÜLEN BEYAZIT



Kibar-ı Evliyadan Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri; bir gün hamama girmişti. Hamamdan çıkıp evine giderken iki katlı bir evin dibinden geçiyordu, yukarıdan tepesine bir leğen sıcak kül döküldü.

Başındaki sarığı ve cübbesi yanan Allah dostu:

— «Şükürler olsun ya Rabbi!» diyerek elini yüzüne sürdü. Sonra yanındakilere dönerek şu vecizeyi söyledi:

— Ben ateşe lâyık bir kulum. Hiç başıma kül döküldü diye kızar mıyım?

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
HZ. ÖMER (R.A.)'İN MES'ULİYETİ



- Emirül - Mü'minin Hazreti Ömer halife olmuştu. Esbaptan Ebu Ubeyde Hazretleri onu ziyarete gitti. Hazreti Ömer'in huzuruna çıktığında onu ağlar vaziyette bulup sebebini sordu:

— Ey mü'minlerin halifesi! Seni ağlatan nedir? Bir çaresi varsa halline çalışalım, dediğinde Hazreti Ömer (r.a.) şöyle buyurdu:

— Ya Eba Ubeyde! Ben ağlamayayım da kim ağlasın? öyle ağır bir yükün altına girdim ki Dicle kenarında bir oğlağın ayağı kırılsa benden sorulacak, önce Allah (C.C.) Hazretlerine kendi nefsimin, daha sonra da mükellef bulunduğum hükmüm altındakilerin hesabını vereceğim. Ben ağlamayayım da kim ağlasın?

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KALB VE DÎL, HEM ÇOK TEMÎZ, HEM PİS



Hazreti Lokman (Lokman Hekim), yanında yardımcısı ile ava çıkmıştı. Avdan dönerken bir kabile reisi Lokman Hekim'e bir gece misafir kalması için ısrar etti. Lokman Hazretleri de kabul ederek o gece misafir kaldı. Kabile reisi Hazreti Lokman için bir koyun kestirdi. Hazreti Lokman çömezine:

— Kesilen hayvanın en temiz iki azasını kes bana getir, dedi. Çömezi gidip koyunun kalbini ve dilini kesti getirdi. Hazreti Lokman:

— Aferin bildin, dedi.

İkinci gün başka bir kabile reisi, Hazreti Lokman'a bir gece de kendisinde misafir kalması ve evini şereflendirmesi için ısrar edince, Lokman Hazretleri onu da kırmayıp bir gece de onun evinde kaldı.

Orada da ziyafet olarak bir koyun kestiler. Hazreti Lokman gene çömezine bu sefer:

— Hayvanın bana en pis yerinden ikisini kes getir, dedi. Yardımcısı yine hayvanın dilini ve kalbini kesip önüne koydu. Lokman Hazretleri çömezine:

— Aferin bunu da bildin. Hakikaten insanın ve hayvanın en pis ve temiz yeri, kalbi ve lisanıdır, buyurdu.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAFAKASI BİTİNCE ÖMRÜ DE BİTTİ



Zamanın halifesi Harun Reşit, baş kadı Imam-ı Ebû Yusuf'la büyük velî Davud-u Taî Hazretlerini ziyarete gitmişti. Davud-u Taî Hazretlerinin evine varıp kapısını çaldılar. Kapıyı büyük velînin yaşlı annesi açtı. Harun Reşit ve Ebû Yusuf yaşlı kadına Davud'la görüşmek istediklerini söylediler. Kadın içeri girip görüşmek istediklerini söyleyince, Davud-u Taî Hazretleri:

— Benim dünya ehli kimselerle işim yok, diyerek kabul etmedi.

Halife ve Ebû Yusuf, Şeyhin annesinden" görüşmelerini temin etmesini rica ettiler. Annesi gelip tekrar kabul etmesini isteyince, Davud-u Taî Hazretleri:

— Anneye itaat Allah'ın emri olmasaydı; görüşmeyi kabul etmezdim... Fakat anneme isyan etmiş olmaktan korkarım, dedi ve görüşmeyi kabul etti.

Halife ve -baş kadı içeri girdiler. Hazreti Davud, halifenin elini sıktıktan sonra:

— Eğer ateşte yanmayacak olsaydı ne zarif ve güzel bir el, dedi ve birçok nasihatta bulundu.

Ayrılacakları zaman halife, Davud-u Taî Hazretlerine bir kese altın vermek istedi. Fakat Davud Hazretleri kabul etmeyerek:

— Harcamak için helâl mirasım olan evimi sattım. Onun parası bitince de ömrümü sona erdirmesi için Allah'a dua ettim, dedi.

Harun Reşit parayı vermeden oradan ayrıldılar.

Aradan hayli zaman geçmişti.. Ebû Yusuf Hazretleri, Davud-u Taî Hazretlerinin irtihal ettiğini söyledi. Hakikaten büyük veli o gün irtihali dar-i beka etmişlerdi. İmam-ı Ebû Yusuf'a bunu nereden bildiğini sordular. O şöyle anlattı:

— Davud Hazretlerinin yakınlarından onun ne kadar parası olduğunu ve günlük ihtiyacı için ne kadar sarf ettiğini öğrendim. Hesap ettiğimde bugün parasının bitmesi lâzımdı. Parası bitince de ömrü bitmiş olacaktı. Çünkü Allah'a (C.C.) öyle dua etmişti. Allah onun duasını reddetmez kabul eder.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ÎBRETLİ BİR HADİSE



Osmanlı Padişahlarından I. Mahmut, Medine-i Münevvere'ye gitmişti. O zaman Medine'de Harem muhafızı olarak bulunan Hacı Beşir Ağaya:

— Harem'i Şerifte, kaldığın bu zaman zarfında fevkalâde bir hâdise ile karşılaştığın oldu mu? diye sordu.

Harem-i Şerifin bekçisi Beşir Ağa başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlattı:

— Ravza-i Mutahharedeki Gbrü kapısı bazı geceler seher vakti açılır, fakat içeri kimsenin girdiğini göremezdim. Bir defasında kararımı verdim, her gece sabaha kadar uyanık kalacak, ne pahasına olursa olsun gelenin kim olduğunu öğrenecektim. Bir gece kapı yine açıldı.

Hemen kapıya koştum, içeri bir zat girdi. Kim olduğunu sordum. Bana, Konya Hadimli olduğunu ve isminin Muhammed olduğunu söyledi.

Ziyaret sebebi nedir? diye sordum. Birgivı Hazretlerinin «Tarikat-ı Muhammediyye» isimli kitabını serhettiğini, şüphe ettiği bazı yerleri Resûlüllah'ın bizzat kendisinden öğrenmeye geldiğini söyledi. Kendisini odama götürdüm. Bir müddet kaldıktan sonra benden izin isteyerek ayrıldı. Ben, sabah namazından sonra gene odama şeref vermesini rica ettim. «Memleketimde imamlık vazifem var! Bana izin ver» dedi ve ayrılıp gitti.

Bundan sonra da arada sırada gelirdi, kendisiyle görüşürdük...»

I. Mahmut, Hacı Beşir Ağa'nın ağzından bunları dinledi. Hâdisenin doğruluğuna iyice kanaat getirmek için de memleketin birçok alimleri ile beraber Hadimli Muhammed efendiyi İstanbul'a davet etti. Sonra Hacı Beşir Ağa'yı çağırarak gelen topluluğu ona gösterdi. Hacı Beşir Ağa, o kadar- topluluk içinde Muhammed Hadimi Hazretlerini tanıyarak yanına vardı,

— Hoşgeldiniz! dedi.

Padişah ve orada bulunan zevat da hâdisenin doğruluğuna iyice inanmış oldular. Allah onların şefaatindan mahrum etmesin. (Amin)

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH'IN EVİ CAMİ DEĞİL, KALBDİR



Osmanlı Sultanlarından Yıldırım Beyazıd, Osmanlı imparatorluğunun merkezi olan Bursa'da bir cami yaptırmıştı. Caminin inşaatı tamamlandıktan sonra o zamanın mânevi büyüklerinden Emir Sultan Hazretlerini de yanına alarak camiyi gezdi. Caminin yapılışını kendisi beğenen Yıldırım, yanında bulunan Emir Sultan Hazretlerine:

— Nasıl cami güzel olmuş mu, beğendin mi? diye sordu. Bazı rivayetlere göre içki içtiği bildirilen Yıldırım'a Emir Sultan Hazretleri:

— Sultanım, cami çok güzel olmuş. Lâkin bir eksikliği var.. O da bir köşesine bir meyhane yaptırmayı unutmuşsunuz, dedi. Padişah Yıldırım, bu sözlere sinirlenmişti. Hiddetle.:

— Ne demek! Hiç Allah'ın evinde meyhane olur mu? diye gürledi.

Çünkü Yıldırım Beyazıd, kendisinin içki içtiğini kimsenin bilmediğini sanıyordu... Mânevi Sultanların her şeyden haberdar olacağını hiç düşünmemişti.

Emir Sultan Hazretleri:

— Allah'ın asıl evi, insanın kalbidir. Sen kendi yaptığın bir yapıya içkiyi koymak istemiyorsun da nasıl Allah'ın (C.C.) yapısı olan kalbe o haram şeyi koyabiliyorsun? buyurunca Yıldırım Han hatasını anlayarak bir daha içki sofrası hazırlatmadı, içki de içmedi.

Yıldırım Beyazıd'ın yaptırdığı cami Bursa'daki Ulu Camidir.

* * *
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZ KILINIRKEN PATLAYAN MERMİ



Girit Adasının fethi, yani Venediklilerden alınışı zamanında idi... Osmanlılar Girit'teki Kandiye Kalesini almak için var güçleriyle çarpışıyorlardı. Venedikliler de sonuna kadar direniyorlardı. O zaman Venedikliler Kandiye Kalesini savunmak için humbara isimli toplar kullanıyorlardı. Bir gün Osmanlı Ordusu Kumandanlarından Zeynel Bey, namaz kılıyordu. Namaz anında seccadesinin önüne bir bumbara mermisi düştü. Namazı bozup kaçmayan Zeynel Bey, namaza devam ederek secdeye vardı. Secde anında iken de bumbara büyük bir gürültü ile patladı. Fakat Zeynel beye hiçbir şey olmamıştı. O gayet sakin bir vaziyette namazını bitirdi ve doğruca baş kumandanın huzuruna - çıkarak durumu anlattı:

— Yalnız humbaranın patlamasını bekleyerek secdede biraz fazla kaldım. Acaba namazıma bir zararı oldu mu? diye sordu.

Zeynel Bey'in bu kahramanlığı kumandanın hoşuna gitmişti. Namaza bir halel gelmediğini söyledi ve Zeynel Beye de çıkarıp bir kese altın verdi.

İşte ecdâd bu toprakları böyle kazanmışlar, bizler de masa başında düşmana centilmenlik olsun diye Lozan'da, şurda - burda ikram etmişiz...

* * *
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt