Sana Düşman Bana Düşman
Ey Muhammed’in ümmeti! Selefi grupları kınamaya dilleriniz varmıyor mu?
Allah'ın adıyla
Suriye’de sahneye sokulan özgürlük adı altındaki mezhepsel ve karanlık başkaldırının,Müslüman ülkelere yansıması yakın gelecekte ülkemizi etkilememesini düşünmek için saf olmak gerekiyor. Çünkü gittikçe Seleficiliğe doğru kaymanın ibareleri mevcuttur. Bunun zeminini oluşturan çok farklı argümanların varlığını saymak yerine, neler yapmak gerektiğini düşünmek daha doğru olacağını belirtmekte yarar görüyorum.
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA-
Ünlü şair Nazım Hikmet’in bir şiirinde “sana düşman, bana düşman. Düşünen insana düşman. Vatan ki, bu insanların evidir. Onlar vatana düşman” derken belki de yaşadığımız bu süreci görerek yazmıştır demekten kendimi alamıyorum. Çünkü Selefi hareketlerinin girdiği, örgütlendiği bütün ülkelerde başta o ülkenin tarihine, tarihi varlıklarına, insanına, tarımına, türbesine, inananlarına ve inanmayanlarına karşı tahammülsüz ve saldırgan tutumlarını bütün medyada okumakta ve izlemekteyiz. Bunun yanında Peygamberimizin torunlarına ait türbe, mezar vs. ne varsa bu grupların hedefi olmakta ve bütün kutsal mekanlar tahrip edilmektedir. Bunun yanında Pakistan başta olmak üzere Suriye, Irak vb. ülkelerde toplu katliamlar yapacak kadar da gözleri kararmış olan bu odaklar, ülkemizde etkin duruma gelirlerse sonucun ne olacağını söylememe gerek yok sanırım.
Evet durum gerçekten de iç açıcı değidir. Suriye’de başta Aleviler olmak üzere, Şiiler ve Selefi olmayan tüm inanç grupları saldırılara maruz kalmaktadır, kalacaktır da. Yine bazı Selefi alimlerinin verdikleri fetvalarla Alevi-Şiilere ne kadar düşman olduklarını ibretle okumaktayız. Buna rağmen Suriye ve diğer ülkelerde bu odakların, belli ülkelerce desteklenmesi, her anlamda yardım görmesi bu grupları cesaretlendirmekte ve bir anlamda ödüllendirilmektedirler. Başta emperyalist ülkeler olmak üzere, bölgedeki kukla rejimler, Suriye’de yaratılan kaos ortamında nemalanmaya çalışan yönetimler veya rol alanların, aslında bu günahı gönüllü yüklenmeleri düşündürücüdür. Aynı oranda şaşırtıcıdır! Haydi diyelim Esat diktatördür, zalimdir. Bunu her alanda kınıyorsunuz ve kınamakla kalmayıp inancına, mezhebine dahi hakaretler etmekten geri kalmıyorsunuz da; Ey Müslüman ve Muhammed’in ümmeti geçinerek rol yapan, emperyalistlerin eteklerinin altından çıkamayanlar, katliamlar yapan Selefi grupları kınamaya dilleriniz varmıyor mu? Bu konuda insani bir refleks gösterip kınamaya mecaliniz mi kalmadı da, dilleriniz de mi lal oldu?
Bu grupların ülkemizde olduğunu söylemek için istihbaratçı olmaya gerek yok. Çünkü geçmişte, bu gruplarla Afganistan, Çeçenistan ve şimdi de Suriye’de ölenler arasında bu ülke vatandaşlarının olması bunun kanıtı değil mi? Elbette bu örnekleri çoğalmak mümkündür. Sorun burada değildir. Sorun; Bu topraklarda yaşayan başta Alevi-Şiiler olmak üzere, gayrı-müslümler, tasavvuf’i gruplar, Sünni tarikatlerin de bu tehdidin altında olmasıdır. Bunu görmezden gelmek, güncel ve geçici çıkarların ötesinde ciddi bir sorundur. Oysa bir o kadar da bu grupların desteklenmesi düşündürücü bir dram veya vakadır. Suriye’de niçin ve kime taraf olmanın önemi, sınırlarımızın yol geçen hanına dönmesi, belli muhalefetin ülkemiz içinde lüks otellerde toplantılar yapması, silahlanması, elzem verici değil de, nedir? Yoksa bu süreç selefiliğe doğru bir evrilmeye mi gebedir? Bilmemiz gerekenler ileri demokrasi adına gizleniyor mu?
Acaba Alevilerin muğlaklığa akan bu sonuçta, korkması, rahatsız olması yersiz mi, diye düşünsek bile; geçmişte yaşadıkları ve yaşadıkları bu zaman diliminde görüp yaşadıkları, korkmaktan haklı olduklarının kanıtı değil midir? Artık söylemlerden öte, gelecek adına bir şeylerin yapılması gerektiğine, bu vatandaşlarımızın korku kaynaklarının yok edilmesi gerektiğine inanıyorum. Elbette neler yapıla- bilirin muhatabı ben değilim. Devletin ve yöneticilerimizin kendisidir. Bu sorunları gidermenin yolları, komşuda değil, ülkenin bizatihi içindedir. Hala Alevilere yönelik karalamalar ve hakaretler canlılığını koruyorsa; ve sorunları görmezden geliniyorsa ,tehlikenin boyutlarının büyüyerek devam edeceği, kafalardaki güvenlik ve gelecek korkusu, kendini ifade edememe ve asimilasyonla katmerleşerek devam edecektir.
Bu konuda ucuz ve gereksiz politikalarla günü kurtarmaya çalışma mantığı sorunları bu noktaya taşımıştır. Sanırım yetkililer bu konuda bizden daha iyi düşünüp bir an önce sorunu çözmeye yönelik adımlar atacaklardır. Ve komşu ülkelerin içinde bulunduğu acı gerçeklerden ders çıkararak, ülkemizin böyle bir durumla karşılaşmaması yönünde çözümler üreteceklerinden eminim.
Rıza BAKIRLI
Allah'ın adıyla
Suriye’de sahneye sokulan özgürlük adı altındaki mezhepsel ve karanlık başkaldırının,Müslüman ülkelere yansıması yakın gelecekte ülkemizi etkilememesini düşünmek için saf olmak gerekiyor. Çünkü gittikçe Seleficiliğe doğru kaymanın ibareleri mevcuttur. Bunun zeminini oluşturan çok farklı argümanların varlığını saymak yerine, neler yapmak gerektiğini düşünmek daha doğru olacağını belirtmekte yarar görüyorum.
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA-
Ünlü şair Nazım Hikmet’in bir şiirinde “sana düşman, bana düşman. Düşünen insana düşman. Vatan ki, bu insanların evidir. Onlar vatana düşman” derken belki de yaşadığımız bu süreci görerek yazmıştır demekten kendimi alamıyorum. Çünkü Selefi hareketlerinin girdiği, örgütlendiği bütün ülkelerde başta o ülkenin tarihine, tarihi varlıklarına, insanına, tarımına, türbesine, inananlarına ve inanmayanlarına karşı tahammülsüz ve saldırgan tutumlarını bütün medyada okumakta ve izlemekteyiz. Bunun yanında Peygamberimizin torunlarına ait türbe, mezar vs. ne varsa bu grupların hedefi olmakta ve bütün kutsal mekanlar tahrip edilmektedir. Bunun yanında Pakistan başta olmak üzere Suriye, Irak vb. ülkelerde toplu katliamlar yapacak kadar da gözleri kararmış olan bu odaklar, ülkemizde etkin duruma gelirlerse sonucun ne olacağını söylememe gerek yok sanırım.
Evet durum gerçekten de iç açıcı değidir. Suriye’de başta Aleviler olmak üzere, Şiiler ve Selefi olmayan tüm inanç grupları saldırılara maruz kalmaktadır, kalacaktır da. Yine bazı Selefi alimlerinin verdikleri fetvalarla Alevi-Şiilere ne kadar düşman olduklarını ibretle okumaktayız. Buna rağmen Suriye ve diğer ülkelerde bu odakların, belli ülkelerce desteklenmesi, her anlamda yardım görmesi bu grupları cesaretlendirmekte ve bir anlamda ödüllendirilmektedirler. Başta emperyalist ülkeler olmak üzere, bölgedeki kukla rejimler, Suriye’de yaratılan kaos ortamında nemalanmaya çalışan yönetimler veya rol alanların, aslında bu günahı gönüllü yüklenmeleri düşündürücüdür. Aynı oranda şaşırtıcıdır! Haydi diyelim Esat diktatördür, zalimdir. Bunu her alanda kınıyorsunuz ve kınamakla kalmayıp inancına, mezhebine dahi hakaretler etmekten geri kalmıyorsunuz da; Ey Müslüman ve Muhammed’in ümmeti geçinerek rol yapan, emperyalistlerin eteklerinin altından çıkamayanlar, katliamlar yapan Selefi grupları kınamaya dilleriniz varmıyor mu? Bu konuda insani bir refleks gösterip kınamaya mecaliniz mi kalmadı da, dilleriniz de mi lal oldu?
Bu grupların ülkemizde olduğunu söylemek için istihbaratçı olmaya gerek yok. Çünkü geçmişte, bu gruplarla Afganistan, Çeçenistan ve şimdi de Suriye’de ölenler arasında bu ülke vatandaşlarının olması bunun kanıtı değil mi? Elbette bu örnekleri çoğalmak mümkündür. Sorun burada değildir. Sorun; Bu topraklarda yaşayan başta Alevi-Şiiler olmak üzere, gayrı-müslümler, tasavvuf’i gruplar, Sünni tarikatlerin de bu tehdidin altında olmasıdır. Bunu görmezden gelmek, güncel ve geçici çıkarların ötesinde ciddi bir sorundur. Oysa bir o kadar da bu grupların desteklenmesi düşündürücü bir dram veya vakadır. Suriye’de niçin ve kime taraf olmanın önemi, sınırlarımızın yol geçen hanına dönmesi, belli muhalefetin ülkemiz içinde lüks otellerde toplantılar yapması, silahlanması, elzem verici değil de, nedir? Yoksa bu süreç selefiliğe doğru bir evrilmeye mi gebedir? Bilmemiz gerekenler ileri demokrasi adına gizleniyor mu?
Acaba Alevilerin muğlaklığa akan bu sonuçta, korkması, rahatsız olması yersiz mi, diye düşünsek bile; geçmişte yaşadıkları ve yaşadıkları bu zaman diliminde görüp yaşadıkları, korkmaktan haklı olduklarının kanıtı değil midir? Artık söylemlerden öte, gelecek adına bir şeylerin yapılması gerektiğine, bu vatandaşlarımızın korku kaynaklarının yok edilmesi gerektiğine inanıyorum. Elbette neler yapıla- bilirin muhatabı ben değilim. Devletin ve yöneticilerimizin kendisidir. Bu sorunları gidermenin yolları, komşuda değil, ülkenin bizatihi içindedir. Hala Alevilere yönelik karalamalar ve hakaretler canlılığını koruyorsa; ve sorunları görmezden geliniyorsa ,tehlikenin boyutlarının büyüyerek devam edeceği, kafalardaki güvenlik ve gelecek korkusu, kendini ifade edememe ve asimilasyonla katmerleşerek devam edecektir.
Bu konuda ucuz ve gereksiz politikalarla günü kurtarmaya çalışma mantığı sorunları bu noktaya taşımıştır. Sanırım yetkililer bu konuda bizden daha iyi düşünüp bir an önce sorunu çözmeye yönelik adımlar atacaklardır. Ve komşu ülkelerin içinde bulunduğu acı gerçeklerden ders çıkararak, ülkemizin böyle bir durumla karşılaşmaması yönünde çözümler üreteceklerinden eminim.
Rıza BAKIRLI