SORU :
(..,) Bize Kuteybetu'bnu Saîd rivayet etti (Dedi ki): Bize Mugîra yâni el-Hizâmî, Ebu'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hurayra'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Namaz için nida edildiği vakit şeytân geri gider. Ezanı işitmemek için bir de sesle yellenmesi vardır. Ezan bitince tekrar gelir, ikâmet getirildiği vakit yine geri gider; ikâmet de bittiği zaman gelir de insanla kalbinin arasına girer ona : Filân şeyi hatırla, filân şeyi hatırla, diyerek önceden hatırına gelmeyen şeyleri hatırlatır. Böylelikle insan kaç rekât namaz kıldığını bilmez olur.»
(...) Bize Muhammed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrazzak rivayet etti (Dedi ki): Bize Mâ'mer, Hemmâm b. Munebbih'den, o da Ebû Hurayra'dan, o da Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den bu hadîsin mislini rivayet etti. Şu kadar var ki o:
«Tâ ki kişi nasıl namaz kıldığını bilmez olur» buyurduğunu söylemiş.
(Muslim, Namaz bahsi, Bab 8, Hadis no : 19 - 20)
Bu Hadîsi Buhâri «Kitâbu'1-Ezan» da, Ebû Dâvud ile Nesâi'de «Kitabu's-Salât» da biraz lâfız farkı ile muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Namaz için nida edilmekten murâd ezandır «Durât» ile «husâs»in ikisi de sesle yellenmek mânâsına gelir. Bazıları hu-sâsın şiddetle koşmak mânâsına geldiğini söylemişlerdir.
Ezan sesini işitince şeytanın sesle yellenerek alabildiğine kaçması Kaadî Iyâd'a göre hakikat mânâsına alınabilir. Çünkü şeytan da bir cisimdir. Yellenmesi mümkündür. Fakat Buhârî şârihi Aynî: (762 - 855) bunun bir temsil olduğunu söylüyor. Şeytânın ezandan kaçması korkudan perişan olmuş bir adamın haline benzetilmiştir. Başına ânî bir felâket gelen kimse korkudan ne yapacağını şaşırır, mafsalları gevşer, kendini tutamaz olur. Bu sebeble yellenir. Hattâ bevlini dahi kaçırır. İşte ezan sesini duyan şeytân (aleyhillâne) dabî böyle büyük bir felâket ve belâya uğramış gibi ne yapacağını şaşırır. Kaçmaya başlar. Onun bu perişan hali ne yaptığını bilmeyen felâketzedenin haline benzetilerek iddia sureti ile şeytâna da sesle yellenme isnat edilmiştir. Yoksa hakikaten şeytanın yellenmesi vaki' değildir. Mes'ele bir istiareden ibarettir. Bununla beraber şeytanın hakikaten yellenmesi de caizdir. Çünkü Şeytan bir ruhtur. Yalnız onun nasıl yellendiği bilinemez.
Tîybî (743) : «Şeytanın ezan sesini işitince kendini meşgul etmesi kulağı dolduran ve başka ses işitmeye mâni olan sese benzetilmiştir. Sonra buna çirkinliğini beyân için sesle yellenme denilmiştir...» diyor.
Şeytanın, en faziletli ibâdet olan Kur'an okumadan ve namazdan kaçmayıp ezan sesinden kaçması kıyamet gününde onu işittiğine şahadet etmemek içindir. Çünkü bir hadisde vârid olduğuna göre muezzinin sesini işiten İns-u cin ve her şey kıyamet gününde onu işittiğine şehadet edecektir. Şeytan da her şeye dahildir. Yahut cinlerden ma'duddur. Bazıları «Şeytânın kaçması ezanın azametindendir. Çünkü ezan dînin bütün kavâidine şâmil ve şeâir-i islâmiyyeyi ilândır. Bunlara hasm-ı cân olan şeytan onları işitmeye tahammul edemez; demişlerdir. Bir takımları şeytanın kaçmasını ye's ve ümitsizliğine hamlederler. Zira şeytan tevhid ilânını duyunca insana vesvese vereceğinden ümidim keser. Fakat namaz kılan ve Kur'an-ı Kerim okuyarak Allah'a munacâatta bulunan kimseden şeytân kaçmaz. Çünkü o hallerde kendisine vesvese kapıları açıktır. İstediği gibi kulun damarlarına kadar sokularak vesvesenin enva'ını hatırına getirebilir. O derecede ki, namaz kılan kimse kendinden geçerek kaç rekât kıldığım bile unutur.
Rivayete nazaran İmâm Âzam, Ebû Hanîfe rahimehullaha bir adam gelerek bir yere define gizlediğini, fakat nerede olduğunu unuttuğunu söylemiş, onu bulmak için ne yapması lâzım geldiğini sormuş. İmâm iki rekât namaz kılmasını ve namaz esnasında gönlünden namazla alâkası olmayan hiçbir şey geçirmemesini tavsiye etmiş. Bunun üzerine adam abdest alarak Kemal-i Huşu ile namaza durmuş. Lâkin (şeytan-ı lâin) bunu fırsat bilerek derhal yetişmiş ve adamcağıza defineyi nereye gizlediğini namazda iken hatırlatmış.
Görülüyor ki namaz kılanlara şeytan musallattır. En olmayacak şeyler namazda hatırıma geliyor, diyenler bilmelidirler ki kendilerini şeytânın tuzağına kaptırmışlardır. Bundan kurtulmanın çaresi evvelce de gördüğümüz gibi hatıra gelen şeyi derhal reddetmek onu düşünmemektir.
Hadîsin bir rivayetinde geçen kelimesi şeklinde de rivayet edilmiştir.
Kaadî îyâz: «Biz bu kelimeyi Mu'temed râvilerden «ta» nın kesriyle, ekseri râvîlerden ise «ta» nın zammı ile işittik, ama ta'nın kesri ile okumak daha münâsibtir. Çünkü vesvese verir mânâsına gelir. Ta'nın zammı ile ise yaklaşmak demektir. Yani kişi ile kalbinin arasına sokulur da onu meşgul eder» diyor.
Ayni hadîste zikri geçen nefis kelimesini Buharı «Kalb» diye tefsir etmiştir. Şu halde hadîsin mânâsı tercümede arzettiğimiz şekilde; «İnsanla kalbinin arasına girer» demek olur ki bu tefsir aynı zamanda; «İnsanla nefsi aynı şey oldukları halde şeytânın araya girmesi nasıl tasavvur olunabilir.» diyenlere cevab teşkil eder. Bu suale şeytânın kişi ile nefsi arasına girmesi onun son derece insana yaklaştığını anlatmak için bir temsildir, diye de cevap verilebilir.
Ayni rivayetteki kelimesi şeklinde de zabt olunmuştur. Bu ikinci rivayete göre mânâ «Böylelikle insan şaşırır ve unutur da yanılır, demek olur.
Hadisi Şeriften Çıkarılan Hükümler:
1- Ezanın pek büyük bir fazileti vardır. O derece ki şeytân onu işitince deliye döner; Başına en büyük felâket gelmiş gibi ne yapacağını şaşırır.
2- Allah aşkına ezan okuyan muezzinin dahi ecr-u mukâfatı son derece büyüktür. İbni Huzeyme ile îbni Hibban'ın «Sahih» lerinde rivayet ettikleri bir hadiste «Muezzine sesinin varabildiği yerlere kadar affı mağfiret olunur. Onun için yaş ve kuru herşey istiğfar eder. Namaza gelene yirmibeş sevap yazılır, iki namaz arasındaki günahları affolunur» buyurulmuştur. İmam Ahmed'in rivayetinde ise : «Muezzini işiten yaş ve kuru her şey tasdik eder» buyurulmuştur. Ebû Mûsâ'nın «Kitabu's-Sahâbe» adlı eserinde Kesir b. Murra (Radiyaîlahû anh) 'dan merfû' olarak rivayet ettiği bir hadisdede «Peygamberânı izam (Aleyhisselâtu Vesselam) hazerâtı ile şehidlerden sonra kendilerine ilk cennet hüllesi giydirilecek olanlar, Bilâl ile muezzinlerin sulehâsıdır.» buyurulmuştur. Bu bâbda daha bir çok hadisler vardır.
3- Mezkûr rivayetlerle istidlal eden İmam Şafiî (Rahimehullah) muezzinliğin imamlıktan efdâl olduğuna kail olmuştur. Nevevî'nin beyânına göre Şafiiyye ulemâsı bu mes'elede ihtilâf etmişlerdir. Esah olan kavle göre muezzinlik imamlıktan efdâldir. İkinci kavle göre İmamlık muezzinlikten efdâldir. Bu kavil dahî Nassân İmam Şâfiî'den rivayet olunmuştur.
Üçüncü kavle göre İmamlıkla muezzinlik fazilet babında musavidirler.
Dördüncü kavle göre İmamlığın bütün hukuk ve vazifelerini yerli yerince îfa edeceğine güvenenler için imamlık efdâldir. Aksi takdirde muezzinlik imamlıktan efdâl olur. Yine Nevevî'nin beyânına göre; bir kimsenin aynı zamanda hem imamlık hem de muezzinlik vazifelerini deruhte etmesi, şâfiîyye ulemâsı arasında ihtilaflı bir mes'eledir. Bazılarına göre bunu yapmamak mustehabdır. Diğer bâzıları iki vazifeyi birden yapmayı mekruh saymış, fakat muhakkikin ile şâir ulemânın ekserisine göre bunda hiç bir beis yoktur. Hattâ yapılması mustehabdır. Nevevî bu kavlin esah olduğunu söylemektedir.
Hanefî'lere göre imamlık mutlak surette muezzinlikten efdaldir. Çünkü İmamlık Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in bizzat yaptığı bir vazifedir.
4- Şeytân insana görünmeden seslenebilir.
5- Namaz kılanın yanılması, şeytânın vesvesesinden ileri gelir.
Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Köpeklerin ulumasını ve eşeğin anırmasını işittiğiniz zaman, şeytandan Allah'a sığının. Çünkü onlar, sizlerin görmediklerinizi görürler."
(Ebu Davud, Edeb, Bab 105-106, Hadis no: 5103)
Ebu Hurayra (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Horozların öttüğünü işittiğiniz vakit, Allah'tan lutuf ve ikramını tâleb edin. Zira onlar bir melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğiniz zaman şeytandan Allah'a sığının. Çünkü o da bir şeytan görmüştür."
(Buharî, Bed'u'l halk, Bab 15, Hadis no: 109; Muslim, Zikr 82, (2729); Ebu Davud, Edeb, Bab 105, Hadis no: (5102); Tirmizî, Da'avat 58, (3455); Ahmed b. Hanbel, II, 306, 321, 364)
Ezan okunurken köpeklerin uluması nedendir?
(..,) Bize Kuteybetu'bnu Saîd rivayet etti (Dedi ki): Bize Mugîra yâni el-Hizâmî, Ebu'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hurayra'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Namaz için nida edildiği vakit şeytân geri gider. Ezanı işitmemek için bir de sesle yellenmesi vardır. Ezan bitince tekrar gelir, ikâmet getirildiği vakit yine geri gider; ikâmet de bittiği zaman gelir de insanla kalbinin arasına girer ona : Filân şeyi hatırla, filân şeyi hatırla, diyerek önceden hatırına gelmeyen şeyleri hatırlatır. Böylelikle insan kaç rekât namaz kıldığını bilmez olur.»
(...) Bize Muhammed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrazzak rivayet etti (Dedi ki): Bize Mâ'mer, Hemmâm b. Munebbih'den, o da Ebû Hurayra'dan, o da Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den bu hadîsin mislini rivayet etti. Şu kadar var ki o:
«Tâ ki kişi nasıl namaz kıldığını bilmez olur» buyurduğunu söylemiş.
(Muslim, Namaz bahsi, Bab 8, Hadis no : 19 - 20)
Bu Hadîsi Buhâri «Kitâbu'1-Ezan» da, Ebû Dâvud ile Nesâi'de «Kitabu's-Salât» da biraz lâfız farkı ile muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Namaz için nida edilmekten murâd ezandır «Durât» ile «husâs»in ikisi de sesle yellenmek mânâsına gelir. Bazıları hu-sâsın şiddetle koşmak mânâsına geldiğini söylemişlerdir.
Ezan sesini işitince şeytanın sesle yellenerek alabildiğine kaçması Kaadî Iyâd'a göre hakikat mânâsına alınabilir. Çünkü şeytan da bir cisimdir. Yellenmesi mümkündür. Fakat Buhârî şârihi Aynî: (762 - 855) bunun bir temsil olduğunu söylüyor. Şeytânın ezandan kaçması korkudan perişan olmuş bir adamın haline benzetilmiştir. Başına ânî bir felâket gelen kimse korkudan ne yapacağını şaşırır, mafsalları gevşer, kendini tutamaz olur. Bu sebeble yellenir. Hattâ bevlini dahi kaçırır. İşte ezan sesini duyan şeytân (aleyhillâne) dabî böyle büyük bir felâket ve belâya uğramış gibi ne yapacağını şaşırır. Kaçmaya başlar. Onun bu perişan hali ne yaptığını bilmeyen felâketzedenin haline benzetilerek iddia sureti ile şeytâna da sesle yellenme isnat edilmiştir. Yoksa hakikaten şeytanın yellenmesi vaki' değildir. Mes'ele bir istiareden ibarettir. Bununla beraber şeytanın hakikaten yellenmesi de caizdir. Çünkü Şeytan bir ruhtur. Yalnız onun nasıl yellendiği bilinemez.
Tîybî (743) : «Şeytanın ezan sesini işitince kendini meşgul etmesi kulağı dolduran ve başka ses işitmeye mâni olan sese benzetilmiştir. Sonra buna çirkinliğini beyân için sesle yellenme denilmiştir...» diyor.
Şeytanın, en faziletli ibâdet olan Kur'an okumadan ve namazdan kaçmayıp ezan sesinden kaçması kıyamet gününde onu işittiğine şahadet etmemek içindir. Çünkü bir hadisde vârid olduğuna göre muezzinin sesini işiten İns-u cin ve her şey kıyamet gününde onu işittiğine şehadet edecektir. Şeytan da her şeye dahildir. Yahut cinlerden ma'duddur. Bazıları «Şeytânın kaçması ezanın azametindendir. Çünkü ezan dînin bütün kavâidine şâmil ve şeâir-i islâmiyyeyi ilândır. Bunlara hasm-ı cân olan şeytan onları işitmeye tahammul edemez; demişlerdir. Bir takımları şeytanın kaçmasını ye's ve ümitsizliğine hamlederler. Zira şeytan tevhid ilânını duyunca insana vesvese vereceğinden ümidim keser. Fakat namaz kılan ve Kur'an-ı Kerim okuyarak Allah'a munacâatta bulunan kimseden şeytân kaçmaz. Çünkü o hallerde kendisine vesvese kapıları açıktır. İstediği gibi kulun damarlarına kadar sokularak vesvesenin enva'ını hatırına getirebilir. O derecede ki, namaz kılan kimse kendinden geçerek kaç rekât kıldığım bile unutur.
Rivayete nazaran İmâm Âzam, Ebû Hanîfe rahimehullaha bir adam gelerek bir yere define gizlediğini, fakat nerede olduğunu unuttuğunu söylemiş, onu bulmak için ne yapması lâzım geldiğini sormuş. İmâm iki rekât namaz kılmasını ve namaz esnasında gönlünden namazla alâkası olmayan hiçbir şey geçirmemesini tavsiye etmiş. Bunun üzerine adam abdest alarak Kemal-i Huşu ile namaza durmuş. Lâkin (şeytan-ı lâin) bunu fırsat bilerek derhal yetişmiş ve adamcağıza defineyi nereye gizlediğini namazda iken hatırlatmış.
Görülüyor ki namaz kılanlara şeytan musallattır. En olmayacak şeyler namazda hatırıma geliyor, diyenler bilmelidirler ki kendilerini şeytânın tuzağına kaptırmışlardır. Bundan kurtulmanın çaresi evvelce de gördüğümüz gibi hatıra gelen şeyi derhal reddetmek onu düşünmemektir.
Hadîsin bir rivayetinde geçen kelimesi şeklinde de rivayet edilmiştir.
Kaadî îyâz: «Biz bu kelimeyi Mu'temed râvilerden «ta» nın kesriyle, ekseri râvîlerden ise «ta» nın zammı ile işittik, ama ta'nın kesri ile okumak daha münâsibtir. Çünkü vesvese verir mânâsına gelir. Ta'nın zammı ile ise yaklaşmak demektir. Yani kişi ile kalbinin arasına sokulur da onu meşgul eder» diyor.
Ayni hadîste zikri geçen nefis kelimesini Buharı «Kalb» diye tefsir etmiştir. Şu halde hadîsin mânâsı tercümede arzettiğimiz şekilde; «İnsanla kalbinin arasına girer» demek olur ki bu tefsir aynı zamanda; «İnsanla nefsi aynı şey oldukları halde şeytânın araya girmesi nasıl tasavvur olunabilir.» diyenlere cevab teşkil eder. Bu suale şeytânın kişi ile nefsi arasına girmesi onun son derece insana yaklaştığını anlatmak için bir temsildir, diye de cevap verilebilir.
Ayni rivayetteki kelimesi şeklinde de zabt olunmuştur. Bu ikinci rivayete göre mânâ «Böylelikle insan şaşırır ve unutur da yanılır, demek olur.
Hadisi Şeriften Çıkarılan Hükümler:
1- Ezanın pek büyük bir fazileti vardır. O derece ki şeytân onu işitince deliye döner; Başına en büyük felâket gelmiş gibi ne yapacağını şaşırır.
2- Allah aşkına ezan okuyan muezzinin dahi ecr-u mukâfatı son derece büyüktür. İbni Huzeyme ile îbni Hibban'ın «Sahih» lerinde rivayet ettikleri bir hadiste «Muezzine sesinin varabildiği yerlere kadar affı mağfiret olunur. Onun için yaş ve kuru herşey istiğfar eder. Namaza gelene yirmibeş sevap yazılır, iki namaz arasındaki günahları affolunur» buyurulmuştur. İmam Ahmed'in rivayetinde ise : «Muezzini işiten yaş ve kuru her şey tasdik eder» buyurulmuştur. Ebû Mûsâ'nın «Kitabu's-Sahâbe» adlı eserinde Kesir b. Murra (Radiyaîlahû anh) 'dan merfû' olarak rivayet ettiği bir hadisdede «Peygamberânı izam (Aleyhisselâtu Vesselam) hazerâtı ile şehidlerden sonra kendilerine ilk cennet hüllesi giydirilecek olanlar, Bilâl ile muezzinlerin sulehâsıdır.» buyurulmuştur. Bu bâbda daha bir çok hadisler vardır.
3- Mezkûr rivayetlerle istidlal eden İmam Şafiî (Rahimehullah) muezzinliğin imamlıktan efdâl olduğuna kail olmuştur. Nevevî'nin beyânına göre Şafiiyye ulemâsı bu mes'elede ihtilâf etmişlerdir. Esah olan kavle göre muezzinlik imamlıktan efdâldir. İkinci kavle göre İmamlık muezzinlikten efdâldir. Bu kavil dahî Nassân İmam Şâfiî'den rivayet olunmuştur.
Üçüncü kavle göre İmamlıkla muezzinlik fazilet babında musavidirler.
Dördüncü kavle göre İmamlığın bütün hukuk ve vazifelerini yerli yerince îfa edeceğine güvenenler için imamlık efdâldir. Aksi takdirde muezzinlik imamlıktan efdâl olur. Yine Nevevî'nin beyânına göre; bir kimsenin aynı zamanda hem imamlık hem de muezzinlik vazifelerini deruhte etmesi, şâfiîyye ulemâsı arasında ihtilaflı bir mes'eledir. Bazılarına göre bunu yapmamak mustehabdır. Diğer bâzıları iki vazifeyi birden yapmayı mekruh saymış, fakat muhakkikin ile şâir ulemânın ekserisine göre bunda hiç bir beis yoktur. Hattâ yapılması mustehabdır. Nevevî bu kavlin esah olduğunu söylemektedir.
Hanefî'lere göre imamlık mutlak surette muezzinlikten efdaldir. Çünkü İmamlık Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in bizzat yaptığı bir vazifedir.
4- Şeytân insana görünmeden seslenebilir.
5- Namaz kılanın yanılması, şeytânın vesvesesinden ileri gelir.
Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Köpeklerin ulumasını ve eşeğin anırmasını işittiğiniz zaman, şeytandan Allah'a sığının. Çünkü onlar, sizlerin görmediklerinizi görürler."
(Ebu Davud, Edeb, Bab 105-106, Hadis no: 5103)
Ebu Hurayra (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Horozların öttüğünü işittiğiniz vakit, Allah'tan lutuf ve ikramını tâleb edin. Zira onlar bir melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğiniz zaman şeytandan Allah'a sığının. Çünkü o da bir şeytan görmüştür."
(Buharî, Bed'u'l halk, Bab 15, Hadis no: 109; Muslim, Zikr 82, (2729); Ebu Davud, Edeb, Bab 105, Hadis no: (5102); Tirmizî, Da'avat 58, (3455); Ahmed b. Hanbel, II, 306, 321, 364)