"Fasıkça Bir Hayata Ne Zaman Dur Diyeceğiz?"
Sizleri selamların en güzeli, Allah’ın selamıyla selamlıyoruz…
Bizleri günahın karanlığından, sevabın nuruna çıkaran Rabbimize hamdü senalar olsun. Eğer Rabbimiz bizi karanlıkta bıraksaydı, biz kendi gücümüzle tövbe edip o karanlıkları yırtıp nura kavuşamazdık.
O’nun Kutlu Nebi’sine de kelimeler adedince salât ve selam olsun ki; bize doğru yolu tebliğ etti ve Kıyamet Günü biz günahkâr kullara şefaatçi olmayı kabul etti.
İslam’ın son kalesi olan sinelerdeki imanın, günah ve isyan saldırılarına maruz kaldığı, dehşetli bir zaman diliminde yaşıyoruz. Rabbimiz böyle takdir eylemiş. Bizim de bu dönem nesli olarak, imtihanımız manevi işkenceler altında imanını muhafaza eylemeye çalışmakmış.
‘İmanın ateşten bir kor’ olacağını buyurmuştu O Kutlu Nebi. Elhak, doğru imiş! Sadakte Ya Resulallah...
Öyle şiddetli hücumlar var ki iman evimize, artık günah işlemeden gün geçirebilirsek ne mutlu bize...
Sokak, cadde, gazete, TV, internet ve her türlü eğlence/sefalet mekânı…
Birinden kurtarabilirsen kendini, diğerine takılmaman işten bile değil!...
Dağlara kaçalım, toplumdan uzaklaşalım demiyoruz. Ama kimse de günahla hercü merc olan güruhun içine balıklama dalmamızı isteyemez bizden.
Hani bu bizim söylediğimiz de öyle zahidlik, sofuluk falan değil ha! Sıradan bir müslümanın yapması gerekenleri sıralıyoruz.
İlk olarak; gerçek bir iman ile imanımızı temellendireceğiz. Öyle üstünkörü inançların, cılız iman parıltılarının yaşayabileceği bir zaman değil bu zaman.
Hem köklü bir imana sahip olmalı hem de onu tövbe, zikir ve diğer salih amellerle temizlemeli ve güçlendirmeliyiz.
İkinci olarak; farz olan ibadetlerimizi mutlaka en iyi şekilde yerine getirmeye gayret edeceğiz. Eksik kaldığımız yerde, kaza edecek; zararın neresinden dönersek kar bileceğiz.
Yaşadığımız hızlı ve oyalayıcı hayatın akışı içinde, ibadete, nefsi muhasebeye ve kulluğumuzu tefekküre zaman ayıracağız.
Üçüncü ve son olarak; her türlü günah ortamından uzak duracağız. Vücudumuz günah zehirini daha almadan, diğer tabirle, daha günaha uyarılmadan kendimizi geri çekeceğiz. Yoksa, günah hevesi/virüsü kalbe yerleştikten sonra, nefsin başını çevirebilmek, babayiğit ister…
Büyük günahlardan şiddetle kaçınacağız; küçüklerinden de elden geldiğince uzak kalacağız. Kalamadığımız yerde, hemen tövbeye sarılacağız.
Özellikle nefislerin gevşediği, günahların, açık-saçıklığın daha da yaygınlaştığı bir yaz mevsimine girerken, durumumuzu şöyle bir gözden geçirmemiz gerekiyor.
Yakında başlayacak olan günah tufanına karşı tedbirimizi aldık mı?...
Kimsenin kınamasına aldırmadan, ‘Millet ne der?’ diye düşünmeden en azından şu tedbirleri alalım;
Dışarıda lüzumsuz dolaşmalarımızı sonlandırdık mı?
Bakışlarımıza daha sıkı bir günah ambargosu başlattık mı?
Sabah namazına kalkamama tehlikesini bertaraf etmek için erken yatmayı başarabiliyor muyuz? (Baharın başlamasıyla birlikte, yaz ortasına kadar bu tehlike devam eder.)
Daha verimli çalışabilmek, ibadet ve hayır hizmetleri yapabilmek maksadıyla tatile çıkmayı düşünebiliriz. Ama asla insi ve cinni şeytanların cirit attığı deniz kenarlarına değil; dağlara, ormanlara, köylerimize, tarihi ve tabii güzelliklerimize…
Artık Müslüman olmayanların bize tavsiye ettiği hayat standartlarını terk etmenin zamanı gelmedi mi! Neyi nasıl yapacağımızı hep başkalarından mı öğreneceğiz? Tatilin bile nasıl yapılacağını, fasıklardan mı öğreneceğiz!...
Yeter artık!...
Biz farklıyız, kardeşim! Biz müslümanız.
Müslümanın kendine göre bir yaşam tarzı olur. Gezmesi tozması, eğlenmesi, oturması-kalkması farklı olur. Neyi nasıl yapacağımızı dizilerden mi öğreneceğiz?
Günaha dayalı, fasıkça bir hayata ne zaman dur diyeceğiz?
Kendi ellerimizle kendi ciğerimizi deşmeyi ne zaman terk edeceğiz?
Allah aşkına…
Ne zaman kendimize geleceğiz?...
SÜLEYMAN KARAKAŞ
Sizleri selamların en güzeli, Allah’ın selamıyla selamlıyoruz…
Bizleri günahın karanlığından, sevabın nuruna çıkaran Rabbimize hamdü senalar olsun. Eğer Rabbimiz bizi karanlıkta bıraksaydı, biz kendi gücümüzle tövbe edip o karanlıkları yırtıp nura kavuşamazdık.
O’nun Kutlu Nebi’sine de kelimeler adedince salât ve selam olsun ki; bize doğru yolu tebliğ etti ve Kıyamet Günü biz günahkâr kullara şefaatçi olmayı kabul etti.
İslam’ın son kalesi olan sinelerdeki imanın, günah ve isyan saldırılarına maruz kaldığı, dehşetli bir zaman diliminde yaşıyoruz. Rabbimiz böyle takdir eylemiş. Bizim de bu dönem nesli olarak, imtihanımız manevi işkenceler altında imanını muhafaza eylemeye çalışmakmış.
‘İmanın ateşten bir kor’ olacağını buyurmuştu O Kutlu Nebi. Elhak, doğru imiş! Sadakte Ya Resulallah...
Öyle şiddetli hücumlar var ki iman evimize, artık günah işlemeden gün geçirebilirsek ne mutlu bize...
Sokak, cadde, gazete, TV, internet ve her türlü eğlence/sefalet mekânı…
Birinden kurtarabilirsen kendini, diğerine takılmaman işten bile değil!...
Dağlara kaçalım, toplumdan uzaklaşalım demiyoruz. Ama kimse de günahla hercü merc olan güruhun içine balıklama dalmamızı isteyemez bizden.
Hani bu bizim söylediğimiz de öyle zahidlik, sofuluk falan değil ha! Sıradan bir müslümanın yapması gerekenleri sıralıyoruz.
İlk olarak; gerçek bir iman ile imanımızı temellendireceğiz. Öyle üstünkörü inançların, cılız iman parıltılarının yaşayabileceği bir zaman değil bu zaman.
Hem köklü bir imana sahip olmalı hem de onu tövbe, zikir ve diğer salih amellerle temizlemeli ve güçlendirmeliyiz.
İkinci olarak; farz olan ibadetlerimizi mutlaka en iyi şekilde yerine getirmeye gayret edeceğiz. Eksik kaldığımız yerde, kaza edecek; zararın neresinden dönersek kar bileceğiz.
Yaşadığımız hızlı ve oyalayıcı hayatın akışı içinde, ibadete, nefsi muhasebeye ve kulluğumuzu tefekküre zaman ayıracağız.
Üçüncü ve son olarak; her türlü günah ortamından uzak duracağız. Vücudumuz günah zehirini daha almadan, diğer tabirle, daha günaha uyarılmadan kendimizi geri çekeceğiz. Yoksa, günah hevesi/virüsü kalbe yerleştikten sonra, nefsin başını çevirebilmek, babayiğit ister…
Büyük günahlardan şiddetle kaçınacağız; küçüklerinden de elden geldiğince uzak kalacağız. Kalamadığımız yerde, hemen tövbeye sarılacağız.
Özellikle nefislerin gevşediği, günahların, açık-saçıklığın daha da yaygınlaştığı bir yaz mevsimine girerken, durumumuzu şöyle bir gözden geçirmemiz gerekiyor.
Yakında başlayacak olan günah tufanına karşı tedbirimizi aldık mı?...
Kimsenin kınamasına aldırmadan, ‘Millet ne der?’ diye düşünmeden en azından şu tedbirleri alalım;
Dışarıda lüzumsuz dolaşmalarımızı sonlandırdık mı?
Bakışlarımıza daha sıkı bir günah ambargosu başlattık mı?
Sabah namazına kalkamama tehlikesini bertaraf etmek için erken yatmayı başarabiliyor muyuz? (Baharın başlamasıyla birlikte, yaz ortasına kadar bu tehlike devam eder.)
Daha verimli çalışabilmek, ibadet ve hayır hizmetleri yapabilmek maksadıyla tatile çıkmayı düşünebiliriz. Ama asla insi ve cinni şeytanların cirit attığı deniz kenarlarına değil; dağlara, ormanlara, köylerimize, tarihi ve tabii güzelliklerimize…
Artık Müslüman olmayanların bize tavsiye ettiği hayat standartlarını terk etmenin zamanı gelmedi mi! Neyi nasıl yapacağımızı hep başkalarından mı öğreneceğiz? Tatilin bile nasıl yapılacağını, fasıklardan mı öğreneceğiz!...
Yeter artık!...
Biz farklıyız, kardeşim! Biz müslümanız.
Müslümanın kendine göre bir yaşam tarzı olur. Gezmesi tozması, eğlenmesi, oturması-kalkması farklı olur. Neyi nasıl yapacağımızı dizilerden mi öğreneceğiz?
Günaha dayalı, fasıkça bir hayata ne zaman dur diyeceğiz?
Kendi ellerimizle kendi ciğerimizi deşmeyi ne zaman terk edeceğiz?
Allah aşkına…
Ne zaman kendimize geleceğiz?...
SÜLEYMAN KARAKAŞ