Fethullah Gülenin Itikadi Sapkinliklari

I Çevrimdışı

izminçik

Üye
İslam-TR Üyesi
Aşağıdaki yazı Fethullah Gülen kendi resmi sitesinden 'soru cevap' bölümünden alınmıştır.Fethulah Gülenin bir çok tezatlıklarla beraber,şirk unsurları içeren ve yaptığı rabıtayla Resulullah'la görüştüğünü ifade ettiği yazının orjinalini http://tr.fgulen.com/content/view/571/146/ adreste bulabilirsiniz..

Fethullah Gülen
12.11.1976

Soru: (Birazcık tevhidi bilgisi ve inancı olan kişi,sorunun zaten direkt olarak kendisinin şirk olduğunu bilir ve soruyu reddeder,lakin bakalım 'cemaat lideri' soruyu nasıl cevaplamış)
Vefat Etmiş Evliyâdan, Sağ Olan Evliyâya Nazaran Daha Çok Yardım Görüldüğü İddia Ediliyor; Bu Doğru mudur?
Cevap:(Cevap klasik olarak bütün tasavvufçuların ve tarikatçıların yaptığı bağlamayla başlıyor.''BİZ DE BİLİYORUZ KARDEŞİM YARDIMIN ALLAH'TAN OLDUĞUNU''.Önce böyle bir giriş yapar sonra kendilerine bağlı olanların biraz beynini yıkarlar ve konuyu asıl kusmak istedikleri şirklerine bağlarlar)
İnsana Allah'tan başka kimse yardım edemez. Yardım, medet, inayet Allah'tan gelir. Veli de Allah'ın dostu demektir.(Ufaktan başlıyor bağlamanın telleri) Herkes derecesine göre Allah'ın dostudur; bilhassa mü'minler... Fakat dostluğu ileri götürerek tam kurbiyet kazanmış bir kısım kimseler vardır ki, hadis-i şerifin ifadesiyle, nafile ibadetlere gönül vererek Allah'a yaklaşırlar.. yaklaşırlar da, Allah, gören gözleri, işiten kulakları, söyleyen ağızları olur.
Yani Cenâb-ı Hak onlara basiret verir. Onlar da artık doğruyu görür, doğru değerlendirir ve doğru konuşurlar. Onların gönülleri "mehbet-i ilham-ı ilâhî" olur ve Allah (celle celâluhu), ilhamlarıyla bunları serfirâz kılar. Bu insanlar, Allah'a biraz daha yaklaşıp kurbiyet kazanınca, tam Hak dostluğuna erer. O'nun inayet ve desteğine mazhar olurlar. "Bu, Allah'ın, inananların yardımcısı olmasından dolayıdır. Kâfirlere gelince onların yardımcıları yoktur." Evet mü'minlerin mevlâsı yani velisi Allah'tır. Mü'minler de, Allah nazarında velidirler. Kâfirlere gelince, onlarda vilâyet yoktur. Allah (celle celâluhu) onların ne gören gözleri, ne işiten kulakları ne de söyleyen ağızları olur. Onlar hizlân ve hüsrandadırlar.(Biraz lafı dolandırıp arada velilerin olağanüstülüklerine laf geri getiriliyor)
Öyleyse velilik için bir sınır tespit edemeyiz. Veliliğin mü'minlerin en küçüğünden, Resûl-i Ekrem'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) kadar mertebeleri vardır. Birisi gözünü yumduğunda kabirlerin altında neler oluyor onu müşâhede eder. Bu, veliliğin en basit mertebesidir. Evet kabirlerin ve mezarda yatan kimselerin durumunun keşfedilmesi, vilâyetin en basit mertebelerinden biri. İnsanın içinin bir kitap gibi okunması, daha ileri derecesi; başına gelecek şeyleri, Allah'ın ona bildirmesiyle bilmesi, farkında olarak veya olmayarak onları başkalarına anlatması, ayrı bir kademesidir. Çünkü Allah, onun konuşan dili olmuştur. Bunlar, vilâyetin bir kısım tezahürleri. Sonra veli öyle bir noktaya gelir ki, bunları da, işin fâkihesi olarak görür ve bu çerezlerle meşgul olmayı nakîse bilir; Yunus'un dediği gibi "Bana Seni gerek Seni!" diyecek bir makama yükselir. Artık keşif, keramet yoktur ve işte sahabenin veliliği budur. Bazı kimseleri Allah (celle celâluhu) vilâyetin bir kısım sıkıntılı yollarından geçirmeden de sahabenin veliliğine getirebilir.
Ben şu yirminci asırda, din-i mübin-i İslâm'a sahip çıkan delikanlıları sahabenin vilâyetine mazhar görüyorum. Keşifleri, kerametleri, kabirleri müşâhedeleri, hatta kalbî müşâhedeleri olmayabilir ama, makamlarının büyük olduğu muhakkak. Çünkü, Allah onları çok kudsî işlerde istihdam ediyor. Büyük kimselere, mânevî âlemin paşalarına, mareşallerine yaptırdığı işi bunlara yaptırıyor. Yani dinini onlarla ihya ediyor... İnşâallah bunlar da velidirler.
Fakat ister öyle veli olsun, ister böyle, Allah'ı hatıra getirmeden, "İnayet, meded!" diye velinin kapısına gitmek, hatalıdır(işte şirk kapısını açtı,yukarıda medet,inayet yanlız Allah'tandır diyen hoca,şimdi meded için bir veliye yönelebilirsiniz ama Allah'ı da sakın unutmayın ,ha unutursanız da şirk değil sadece hata yapmış olursunuz diyor..Adamın itikadın da şirk diye bir kavram yok ki). İmam Birgivî, "Bir insanın 'Meded yâ Resûlallah!' demesi dahi tehlikelidir." der; vâkıa biz bunu biraz yumuşatarak diyoruz ki: İnsan hiç olmazsa Resûl-i Ekrem'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) bunu diyebilmelidir (işte şimdi biraz önce açtığı şirk kapısını iyice aralamaya başladı.Önce sadece Allah'tan olan medet kontenjanına Resulullah'ı soktu.E tabiki O'nu katmadan diğerleri nasıl olacak da Allah'ın kullarının yardımına koşacak.şimdi de kafasına göre 'delilini' açıklıyor 'meded ya Resulullah' demek için). Çünkü, Hak sarayının söz götürmez sultanıdır O. Allah indinde yaratılmışların en eşrefidir. İmam Birgivî'nin büyük bir insan olduğu muhakkak ve müsellem. Bununla beraber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Allah'ın kendisine büyük salâhiyetler bahşettiğini, bizzat kendileri anlatır.
Evet, o Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hak sarayının kapısına vurmadan içeriye giren mahremlerdendir. Ona kaç defa nazla gitmiş, niyazla dönmüştür. Evet O, bir insanın varamayacağı noktalara varmış, imkân ve vücub âlemiyle dudak dudağa gelmiş,sonra da niyazla geri dönmüştür.
Sadede dönelim:(aynen dediği gibi şimdi lafı kıvırıp dolandırdıktan sonra sadede geliyor ve içindeki zehiri saçıyor,velileri de!!! işin içine sokuyor) Efendimiz gibi, O'nun ümmetinden bazı kimselerin insanlara inayeti, el uzatması, teveccühü olabilir. Fakat bunların hepsi vesile ve vasıtadır. Esas her şeyi yaratan Allah'tır. Ehl-i Sünnet akidesi böyledir. Allah bir kısım kimseleri affedecektir de Resûl-i Ekrem'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şefaatini ona vesile yapar. Evet mü'min, inayet ehlinin inayetini düşünürken böyle düşünmeli, böyle inanmalıdır.
(Artık Fethullah Gülen açıldı,dili çözüldü ve şimde de rabıta yaparak Allah'ın huzuruna nasıl çıktığını,yani itikadındaki sapıklığı açıklıyor)
Burada kendi mülâhazamı da şöyle anlatayım: Hiçbir zaman nefsimin muhasebesini yaparken, doğrudan doğruya Mevlâ'nın huzuruna kendi kendime gitmeyi düşünmedim. Kademe kademe önce, Resûl-i Ekrem'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendisiyle bağlı bulunduğum zatın arkasına düştüm (büyük ihtimal Saidi Nursi,Geylani silsilesi) Yani, Resûl-i Ekrem'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ümmetine getirdiği nuru, feyzi, esrarı bana intikal ettiren, doğruyu gösteren, Kur'ân'ın âyetlerini gökteki yıldızlar gibi tanıtan, içimde iz'an hâsıl olmasına yardımcı olan, Resûl-i Ekrem'i (sallallâhu aleyhi ve sellem) göklerde kanat çırpıp uçan bir tavus gibi bana gösteren ve bir hurma ağacı gibi en tatlı, en leziz meyvelerini kalbimin dudaklarıyla vicdanıma duyuran, evet bütün bunları bana iş'ar ve işaret eden hangi zat ise, evvelâ onun vesâyâsı altına giriverir, sonra onunla Huzur-u Resûlullah'a (sallallâhu aleyhi ve sellem) varırız. Orada beni mahcup etmemek için "Bu da bizdendir, yâ Resûlallah!" dediğini tahayyül etmeye, duymaya çalışır ve Resûl-i Ekrem'e dehalet etmiş olurum. Ama nazarı daha ilerilerde olanlar bu sefer Resûlullah'ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) peşine düşer ve Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) de, "Bu da bizdendir yâ Rabbi!" der, gönlüm ve gönüller, huzur ve itminana kavuşur.
Evet, çoğumuz muhasebemizi yapıp Huzur-u Hazret-i Kibriyâ'ya sığınırken hep böyle bir râbıta, bir ittisal ile gideriz. Böyle bir ittisalde de şirk ve şirki işmam eden şeyler yoktur (sonunda şirk kavramına değindi,o da 'aman aklınıza gelirse bilin ki bu yaptığımız şirk değildir' demek için.ve de delili bize şah damarımızda yakın olan Rabbimizin karşısına çıkmaya'rütbemizin yetmemesiy'miş).Çünkü, neticede her şey Allah'a dayanıyor. İşin esası, tek başımıza kendimizi bu kapıları çalmaya, kapı tokmaklarına dokunmaya liyakatli görmüyor, hatta utanıyor ve birinin arkasına takılıyoruz.
Bu asrın âfâkında, büyük feyizler, büyük nur ve sırlarla tulû' eden zat dahi, kendi muhasebesini yaparken "Günahlarım beni mahcup etti. İsyanlar altında eziliyorum. Senin kapına geldim, ama, Efendim Abdülkadir Geylânî'nin sesiyle Senin kapının tokmağına dokunuyorum." diyor ve onun söylediği sözlerle müracaat ediyor; âdeta yukarıya gidecek dilekçesinin altına imzayı, o salâhiyetli zata attırıyor. Böyle bir dehalet, bir sığınma, şirk işmam eden tavırlardan uzak olduğu gibi, aynı zamanda cüret ve suiedepten de uzaktır. Abdülkadir Geylânî kendisine dehalet eden bu zatı Resûl-i Ekrem'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) takdim edecektir. Abdülkadir Geylânî ki, vilâyet dünyasının zirvesini tutmuş çok yukarılarda bir velidir. "Benim ayağım kıyamete kadar gelecek bütün velilerin omzundadır." demiştir. Resûl-i Ekrem'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) iki yönle bağlıdır; hem Hasanî, hem Hüseynî. Sahib-i salâhiyet büyük bir imamdır ve onun vesileliği, yolda kalmışlara Hakk'ın büyük bir rahmeti ve inayetidir.

12 Kasım 1976, İzmir Bornova Merkez Camii


Aşağıda yine kendi sitesinde cevapladığı ve akidesinde ki bozukluğu ortaya koydu iki yazı..
Hızır (aleyhisselâm) İle Görüşülebilir mi?
http://tr.fgulen.com/content/view/528/146/

Rabıta
http://tr.fgulen.com/content/view/11803/18/

 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Bu tasavvufun ürünü sapıklar , Rabıtada ölü diriden daha çok etkili ve yardımcıdır diyorlar. Çünkü ölünün ruhu serbest her şeyi bırakıp dunyada velisine yardıma gelir sebeb "ölü kınından çıkmış kılıç gibidir" demektedirler.
Bunlar ölünün ruhu nerededir , ne yaparlar diye ehli sunnetin delillerini uymadıkları gibi, rabıta ile Allahı nırakıp ölü diri fark etmez ama ölü olması tercih sebebidir anlayışıyla şirk inanç sahibidirler.
Allah c.c. bunları ıslah etmeyecekse , kahretsin.


******

TASAVVUF BAHÇESİ : Abdülkadir Dedeoğlu


Kemal el- Vezir buyurmuşlardır ki :
"Dünyada bulunan ruh, kınındaki kılıca benzer.Ölümünden sonra ise cismani alakalardan soyulduğu için kınından çıkmış kılıç gibi olur."

http://kitap.mollacami.com/tasavvuf-bahcesi/vefattan-sonrasi.html
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Bunlar islamin neresi ile amel ediyor çok merak ediyorum doğrusu.

ALLAH yolunda şehid düşen mücahid bile tekrar yeryüzüne gelip ALLAH yolunda şehid olunmasını,tekrar istemesine rağmen RABBİM onu geri göndermiyor.

Bunlar nasıl olurda bu kadar sapıtırlar.Ölüden değil,diriden korkucan diye bi tabir var günümüzde.
 
Üst