Seküler Dünyanın Yeni Dini: Futbol
Bir araya gelen üç beş kişinin sohbet konusu futboldur. Milyonları peşinden koşturan futbolun hayatımızdaki yeri nedir? Kimine göre aptalca bir şeydir. Ortada bir top peşinde 22 kişi ve dünyanın parasını verip izlemeye gelen binlerce seyirci. Amaç bir topu 3 direk arasından geçirme mücadelesi.
Top içeri girse ne olur girmese ne olur. Kimine göre ise bir hayat felsefesi, yaşam biçimidir. “Yani futbol sadece futbol değildir.” Futbol bugün bambaşka bir yönü ile tartışma konusu haline gelmiştir. Portekizli diktatör Salazar’ın kitleleri uyutmak için kullandığı 3F (futbol, fiesta, fado)’den en önemlisi olan futbol bugün yeni bir din olmaya doğru gitmektedir. Acaba futbol dinin yerine mi geçiyor. Bunu daha iyi anlayabilmek için dinin ne olduğunun bilinmesi gerekir.
Din: 1. din b. Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet. 2. din b. Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen.. 3. mec. İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült.( Güncel Türkçe Sözlük)
Din her hangi bir şeyi ilah edinmedir. İlah edinme ise herhangi bir güce gönüllü ve kayıtsız şartsız boyun eğme demektir. Bir fert bir futbol takımını her şeyden önde görüyorsa o takım onun için bir din halini almıştır. Bugünde zaten futbol yeni bir dünya dini olarak görülmektedir. Adına din denmese dahi futbol bu haliyle bir fonksiyonu görmektedir.
Bir zamanlar Brezilyanın dünyaca ünlü futbolcusu Pele: “Ben dünya da Hz. İsa’dan daha fazla tanınıyorum.” demişti de sadece Katolik kilisesi tepki göstermişti. Adeta bütün insanlık bu durumu kabullenmiş göründü. Bercelona futbolcusu Arjantinli Messi için kullanılan futbolun yeni “messi’lah” benzetmesi olayın vahametini gözler önüne sermeye yeter sanırım. Futbolla ilgili terimler için dini kelimelerin kullanılması mesela, stadyumlar için o takımın mabedi kelimesinin kullanılması futbol dinin yerine mi geçiyor tezini destekler niteliktedir.
Filif Holosko bu ismi futbolu yakından takip edenler bilir. Bilmeyenler içinse söyleyelim. Beşiktaş futbol takımının Slovak futbolcusu. Onun, HTSPOR’a verdiği bir demeç var ki duyduğum da inanın içim ürperdi. “Türkiye de futbol dinin bile önünde.”
Fenerbahçe’nin Brezilyalı eski teknik direktörü Zico’da bir zamanlar; “Türkler futbolu din seviyesine çıkarıyor.” diye söylemişti de Diyanet işlerinden “Futbolu din gibi göstermek ürkütücü” diye cevap gelmişti. Bize ürkütücü gibi gelen bu anlayış çağımız sosyal bilimciler arasında yeni-paganizm biçimlerinden biri olarak görmekteler.
“Samuel Weber “Mass Madiauras: Form, Technics, Media” başlıklı önemli kitabında bugün spordan sinemaya televizyondan sanal dünyaya kadar bütün bir kültür endüstrisinin başat işlevi din dışı kutsallıklar üretmek olduğunu söyler. İşte futbol bu sürecin en önemli alanlarından ve enstrümanlarından biridir. Yusuf Kaplan’da futbol için:“ Çağımızın en popüler oyunlarından ve ‘seküler ayin’lerinden biri futbol.” der. “Müzik ve spor yıldızları da laik kutsallığın aziz’leri haline gelmiştir.”
“ Bunlar idollerinin hayatının bütün ayrıntılarını eksiksiz olarak biliyorlar; onun hareketlerini taklit ediyorlar; onun gibi giyinip taranıyorlar; starla yakın ilişkisi olduğu için çok büyük değer taşıyan fotoğraflarını, fetiş haline gelmiş eşyasını ve kutsal kalıntılarını ‘dindarca’ toplayıp koleksiyon yapıyorlar ve dokunmak için saatlerce bekledikleri starı karşılarında görünce kendilerinden geçiyorlar.”
Ernest Getnler sekülerizmi iki aşamada inceler. Birincisi modernlikle birlikte dinin dışlanması ikincisi postmodernzm ile dünyevi olan şeylerin kutsanması, dinselleştirilmesidir. Bu süreç neo-sekülerizm ve neo paganizm sürecidir. Sekülerizm batının yeni dini haline gelmiştir ve bu yeni din kendi ikonlarını yaratmıştır. Din hayatımızdan çekilince yeni hayat seküler hale dönüştükçe bu boşluğu dolduracak yeni argümanlar geliştirildi. Bu argümanların en önemlisi hiç şüphesiz futboldur.
Ben futbola karşı olan birisi değilim. Hatta amatör olarak bu spora bir süre de devam etmiş birisi olarak futbolu seven bir insanımdır. Yani futbola toptan karşı değilim. Ama işin abartıya kaçırılıp önceliğimiz haline gelmesine ve tabiri caizse putlaştırılmasına karşıyım. Bu haliyle ele alındığında, yani putlaştırıldığında futbol ve futbol fanatizmi insanlığın düşünsel ve duyuşsal dünyasına derin yaralar açmaktadır.
Dünyanın yarısından fazlasının açlık ve sefalet içinde yaşam mücadelesi verirken futbol piyasasındaki dudak uçuklatan transferler vicdanların bam telini titretmiyorsa vicdanlarımızı sorgulamamız gerekir. Transfer demişken transfer olayının kendisi bizatihi insan onurunu zedelemektedir. Futbolcular adeta bir köle gibi alınıp satılan bir meta olarak algılanmaktadır. Kulüpler bir futbolcu alırken elindeki üç futbolcu artı bir miktar parayı transfer ücreti olarak vermektedir. Buradan şu sonuç çıkıyor. Sizin üçünüz bir adam etmezsiniz. İşte futbol bu açıdan ele alındığında insan onuruna da büyük bir darbe vurmaktadır.
Bu futbol ki insanımız da yabancı hayranlığını artırmaktadır. Eskiden çocuklarımız Türk takımlarının formasını giyer, formalarına da Türk futbolcularının isimlerini yazardı. Şimdilerde ise yabancı takımların formaları giyiliyor ve formalarına da yabancı futbolcuların isimleri yazdırılıyor. Yabancı futbolcu hayranlığı artıyor, onlara özenmeye başlanılıyor. Bir Müslümanın Müslüman olmayan birisine hayranlık duyması milli ve manevi geleceğimiz için tehlike arz etmektedir.
Çocuklarımız gelecek ile ilgili planlar yaparken “Ya popçu ya da topçu olacaksın” anlayışı ile yetişmektedir. Böyle düşüncelerle yetişen bir neslin erdemli olmasını beklemek safdillik olur sanıyorum. Çünkü futbol anlayışı ve değer yargıları erdemli bireyler yetiştirmeye müsait değildir. Futbolda yükselmenin ölçüsü yetenek ve iyi futbol oynamaktır. Bundan başkası fazlaca önemli değildir.
Allah aşkına bir düşünün çocuklarımıza, gençlerimize sunulan hayata bir bakın ne göreceksiniz. Futbolcular ve futbol dünyası öyle bir şekilde pazarlanmakta ki imrenmemek elde değil. Futbolcular en güzel evlerde yaşıyorlar, en güzel arabalara biniyorlar, her gün bir eğlence merkezinde günlerini gün ediyorlar. Televizyonlarda her gün onlardan bir haber alıyoruz. Yani çocuklarımızın ve gençlerimizin önüne tam anlamıyla şatafatlı bir hayat pazarlanıyor. Model olarak sunulan bu hayat tarzı da doğal olarak gelecek nesilleri olumsuz etkilemektedir.
Futboldan kurtuluş var mı, ya da bu zararları minimuma indirebilir miyiz? İnanın bu sorulara cevap veremiyorum ve bu gerçek karşısındaki acizlikte içimi ürpertiyor. Çünkü kapitalist dünyanın sömürücü zihniyeti futbol endüstrisinde sınır tanımıyor.
alıntı Hasan Başar