Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Gençlere Mesaj Şehid Abdullah Azzam Bolum1-2

Ömer2 Çevrimdışı

Ömer2

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


ﺑِﺴْﻢِ ﺍﷲِ ﺍﻟﺮﱠﺣْﻤﻦِ ﺍﻟﺮﱠﺣِﻴﻢ
إِنَّ الْحَمْدَ لِلَّهِ ، نَحْمَدُهُ ، وَنَسْتَعِينُهُ ، وَنَسْتَغْفِرُهُ ، وَنَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ شُرُورِ أَنْفُسِنَا ، وَمِنْ سَيِّئَاتِ أَعْمَالِنَا ، مَنْ يَهْدِهِ اللَّهُ فَلاَ مُضِلَّ لَهُ ، وَمَنْ يُضْلِلْ فَلاَ هَادِيَ لَهُ ، وَأَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلا تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَتَسَاءَلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلا سَدِيدًا . يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا. أما بعد :
فإن أصدق الحديث كتاب الله ، وخير الهدي هدي محمد ، وشر الأمور محدثاتها ، وكل محدثة بدعة، وكل بدعة ضلالة ، وكل ضلالة في النار

Allah-u Teâlâ'ya hamd olsun! O’na şükreder, O’ndan yardım diler, O’nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O’na sığınırız. Allah-u Teâlâ kime hidayet ederse onu saptıracak, kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki; Allah-u Teâlâ‘dan başka ibadete layık ilah yoktur. O tektir, O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki;Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem O’nun kulu ve rasulüdur

ﻳَﺎ ﺃﹶﻳﱡﻬَﺎ ﺍﻟﱠﺬِﻳﻦَ ﺁﻣَﻨُﻮﺍﹾ ﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍﹾ ﺍﻟﻠﹼﻪَ ﺣَﻖﱠ ﺗُﻘﹶﺎﺗِﻪ ﻭَﻻﹶ ﺗَﻤُﻮﺗُﻦﱠ ﺇِﻻﱠ ﻭَﺃﹶﻧﺘُﻢ ﻣﱡﺴْﻠِﻤُﻮﻥﹶ

Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin. Ali İmran, 102


ﻳَﺎ ﺃﹶﻳﱡﻬَﺎ ﺍﻟﻨﱠﺎﺱُ ﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍﹾ ﺭَﺑﱠﻜﹸﻢُ ﺍﻟﱠﺬِﻱ ﺧَﻠﹶﻘﹶﻜﹸﻢ ﻣﱢﻦ ﻧﱠﻔﹾﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ ﻭَﺧَﻠﹶﻖ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﺯَﻭْﺟَﻬَﺎ ﻭَﺑَﺚﱠ ﻣِﻨْﻬُﻤَﺎ ﺭِﺟَﺎﻻﹰ ﻛﹶﺜِﲑﺍﹰ ﻭَﻧِﺴَﺎﺀ ﻭَﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍﹾ ﺍﻟﻠﹼﻪَ ﺍﻟﱠﺬِﻱ ﺗَﺴَﺎﺀﻟﹸﻮﻥﹶ ﺑِﻪ ﻭَﺍﻷَﺭْﺣَﺎﻡ ﺇِﻥﱠ ﺍﻟﻠﹼﻪَ ﻛﹶﺎﻥ ﻋَﻠﹶﻴْﻜﹸﻢ ﺭَﻗِﻴﺒًﺎ

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir" Nisa,1

ﻳَﺎ ﺃﹶﻳﱡﻬَﺎ ﺍﻟﱠﺬِﻳﻦَ ﺁﻣَﻨُﻮﺍ ﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍ ﺍﻟﻠﱠﻪَ ﻭَﻗﹸﻮﻟﹸﻮﺍ ﻗﹶﻮْﻟﹰﺎ ﺳَﺪِﻳﺪًﺍ ﻳُﺼْﻠِﺢ ﻟﹶﻜﹸﻢْ ﺃﹶﻋْﻤَﺎﻟﹶﻜﹸﻢ ﻭَﻳَﻐْﻔِﺮ ﻟﹶﻜﹸﻢْ ﺫﹸﻧُﻮﺑَﻜﹸﻢْ ﻭَﻣَﻦ ﻳُﻄِﻊْ ﺍﻟﻠﱠﻪَ ﻭَﺭَﺳُﻮﻟﹶﻪُ ﻓﹶﻘﹶﺪْ ﻓﹶﺎﺯَ ﻓﹶﻮْﺯًﺍ ﻋَﻈِﻴﻤًﺎ

"Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır. Ahzab, 70-71

Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu ALLAH’ın Kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed’in (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık ve her sapıklık da ateştedir.”

Devamla;
El-Fevaid İbn'ul Kayyım'ın en iyi kitapları arasındadır. İbn'ul Kayyım bu kitabı sanki 80 yaşında bir adam oturmuş da tecrübelerini akr-tarıyor gibi yazmıştır. Ve bunlar onun da isimlendirdiği gibi el-Fevaid yani faydalardır. İbn'ul Kayyım'ın yazdığı herşey İslam için yazılanların en iyilerindendir. Doğrusu İbn'ul Kayyım, İbn Teymiyye'nin verdiği olgun bir meyvedir. İbn Teymiyye engin fıkıh ve ilmi ile öne çıkmıştır ve o hayatının büyük bir kısmını bir savaştan diğer bir savaşa katılarak harcamıştır. Bir defasında Şam yöneticileri Tatarlarla yüzleşmekten geri durup yerlerinde oturunca İbn Teymiyye kendisi savaşı komuta ederk şunları söylemiştir: "Bizler onlara karşı çıkacak güçte değiliz." Yani İbn Teymiyye dedi ki: "Biz onlara karşı duracağız," ve Allah onlara zaferi verecek.
Bana göre İbn Teymiyye olgun bir meyve vermiştir ki bu meyve İbn'ul Kayyımdır. İbn'ul Kayyım derin maneviyatı ve daimi ibadetleriyle bilinir. Bir defasında Mekke'den geçmişti de Mekkeliler onun ibadetle olan haşır neşirliği ve sürekli Allah'ı anması karşısında hayretler içerisinde kalırlar.
İbn Kayyım, el-Fevaid kitabında şöyle demektedir;

Kaybolan ve fayda vermeyen on şey vardır ki, bunlar:

1. Amel edilmeyen (yaşanılmayan) ilimdir.
2. İhlâs olmayan (Allah Teâlâ için yapılmayan) ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- örnek alınmayan (sünnete uygun yapılmayan) ameldir.
3. Allah yolunda harcanmayan maldır. Dolayısıyla topladığı bu malıyla ne dünyada yararlanır, ne de bu malı âhirette kendisıne fayda verır.
4. Allah Teâlâ'yı sevmekten, O'na kavuşmaya şevk ve özlem duymaktan ve O'nunla birlikte olmaktan arınmış olan kalptir.
5. Allah Teâlâ'ya itaat ve hizmet etmekten yoksun olan bedendir.
6. Sevgilinin rızâsına uymayan ve emirlerine bağlı kalmayan sevgidir.
7. Boşa geçirilen ya da iyilik ve yakınlık sağlamayan vakittir.
8. Fayda vermeyen şeylerde dönüp dolaşan fikirdir.
9. Seni Allah Teâlâ'nın rızâsına yakınlaştırmayan ve dünyanı da düzeltmene sebep olmayan hizmettir.
10. Kendisine bir zarar, fayda, ölüm, hayat ve yeniden diriliş sağlayamayan ve canı, Allah Teâlâ'nın elinde esir olan kimseden korkman ve ona ümit beslemendir.
Bu kaybedilen şeylerin en büyüğü ve her kaybedilen önemli şeyin temelini oluşturan şeyler, iki tanedir:
1. Kalbi kaybetmektir.
2. Vakti kaybetmektir.
Kalbi kaybetmek; dünyayı, âhirete tercih etmektir.
Vakti kaybetmek ise;(ölmeyecek gibi) uzun emellerle yaşamaktır.Böylece fesadın hepsi; hevâya uyma ve uzun emellerle yaşama biraraya gelmiş olur. Salâhın hepsi de, hidâyete tâbi olma ve Allah Teâlâ ile karşılaşacağı o güne (kıyâmet gününe) hazırlık yapmakla olur.
Hâlimizi Allah Teâlâ'ya havâle ederiz.
O, burada şerrin tümünü şu iki noktada özetlemiştir: kalbi kaybetmek ve vakti kaybetmek. Kalbi kaybetmek ahireti dünyaya tercih etmekle, zamanı kaybetmek ise uzun emellerle yaşayıp hevaya tabi olmak ile vuku bulur.

ﺭَﺑﱢﻪِ ﻭَﻧَﻬَﻰ ﺍﻟﻨﱠﻔﹾﺲَ ﻋَﻦِ ﺍﻟﹾﻬَﻮَﻯ ﻓﹶﺈِﻥﱠ ﺍﻟﹾﺠَﻨﱠﺔﹶ ﻫِﻲَ ﺍﻟﹾﻤَﺄﹾﻭَﻯ

Artık kim azgınlık etmiş ve dünya hayâtını âhirete tercîh etmişse, artık şüphesiz varılacak olan yer, ancak Cehennemdir!Kim de kıyâmet günü Rabbinin makamından (huzûrunda durmaktan)korkmuş ve nefsi(ni), (kötü) arzulardan men' etmişse, artık şüphesiz (o kimse için) varılacak olan yer, ancak Cennettir! Naziat, 38-41



Dünyayı hayatını ahirete tercih etmek kalbi mahveder ve korkan kişi zamanını heba etmeyen bir hazırlıkla ahirete hazırlanır. Bunlar şu iki tashihin beyanıdır: kulun Rabbi'nin önünde durmaktan korkması ki bu da kişiyi O'nunla buluşmaya hazırlanmaya ve vakti zayi etmemeye yöneltir. Bu kalbe hayat getirir zira kalper ancak hidayete tabii olup hevadan uzaklaşınca hayat bulur.

ﺇِﻧﱠﺎ ﺟَﻌَﻠﹾﻨَﺎﻙ ﺧَﻠِﻴﻔﹶﺔﹰ ﻓِﻲ ﺍﻟﹾﺄﹶﺭْﺽِ ﻓﹶﺎﺣْﻜﹸﻢ ﺑَﻴْﻦ ﺍﻟﻨﱠﺎﺱِ ﺑِﺎﻟﹾﺤَﻖﱢ ﻭَﻟﹶﺎ ﺗَﺘﱠﺒِﻊ ﺍﻟﹾﻬَﻮَﻯ ﻓﹶﻴُﻀِﻠﱠﻚَ ﻋَﻦ ﺳَﺒِﻴﻞ ﺍﻟﻠﱠﻪِ

" Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır." (Sad,26)

Şehvetler sıkıntıların, idaresizliğin, hayasızlığın ve tüm şerrin kökenidir çünkü her kim şehvetine/hevasına tabi olursa o hidayetten uzaklaştırılır. O halde yapmamız gereken Allah'ın dediği gibi:

ﻭَﺍﺗﱠﺒِﻊْ ﻣَﺎ ﻳُﻮﺣَﻰ ﺇِﻟﹶﻴْﻚَ ﻭَﺍﺻْﺒِﺮ ﺣَﺘﱠﻰ ﻳَﺤْﻜﹸﻢ ﺍﻟﻠﹼﻪُ ﻭَﻫُﻮ ﺧَﻴْﺮُ ﺍﻟﹾﺤَﺎﻛِﻤِﲔ

Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Yunus, 109

Hevaya uymak acelecilikten kaynaklanır ve sabır kişinin hevasının zıddına hareket etmesidir. Dilini tutan kişi, başkalarının özeline mütecaviz olmaya karşı sabreden kişidir. Bakışlarına gem vuran kişi gözlerini kötü bakışlardan muhafaza eden kişidir. Zinaya karşı sabreden kişi hayasız bir işi gerçekleştirmeye olan meyline direnen kişidir.

Ramazan'da orucunu bozan kişi midesinin şehvetine uyar ve sabır bu şehvete karşı direnmektir. Savaşta ayakları sabit kalan kişi o meydandan hayatını kaçırıp kurtarma isteğine karşı direnendir. Tiranların zindanlarında sabreden kişi o hapishane hücresi dışında kalan dünyanın hevesi ile karşılaşacaktır. Yoksulluğa sabreden kişi, kendisine haram olan malı alma veya da para kazanma isteğiyle kendisine haram olan bir işte çalışma arzusuna direnendir. İşte bu yüzden, tüm kötülüklerin kökeni uzun emellere sahip olup kişinin kendi zamanının ne zaman geleceğini ve ne zaman alemlerin Rabbinin : " Gel, vakit Aziz ve Cebbar olan Rabbinin karşısında durma vaktidir." diyeceğini bilmemesine karşılık vaktini ziyan etmesidir.

Rasulullah sas dedi ki:

“Beş şey gelmeden evvel şu beş şeyi ganimet bilip değerlendir: İhtiyarlık gelip çatmadan evvel gençliğin,hastalıktan evvel sıhhatin,fakir düşmeden evvel varlıklı olmanın,meşguliyetten evvel boş zamanınve ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini bil, bunların hakkını ver!” (Hâkim, 7927, Müstedrek)

Gençliğinden faydalan çünkü bugün nafile oruçlar tutabilirsin ancak yarın ihtiyarlığa yaklaşırken kemiklerini ve etini beslemek onlara gıda yetiştirmek zorunda kalacaksın. Orucun zorluklarını göğüslemekte zorlanabilirsin. Tam şu anda, gece yarısı uyanıp gece namazı kılabilecek bir gençsin, sana şahit olması ya da bir gün kabrin yalnızlığında sana yarenlik etmek üzere alemlerin Rabbine kıyamlarda secdelerde bulunabilirsin. Bugün gençliğinin, gençlik yıllarının ilk zamanlarındasın. Ey kardeşlerim, gençlik zamanı zorluklar zamanıdır. Bu vakit elinden geleni yapma ve kendini feda etme vaktidir! Bu vakit, yalnız olduğun ya da tek bir hanım ve çocuğunla olduğun için birçok sorumluluğun henüz omuzlarına yüklenmediği bir vakittir. Yarın ise yıllar geçtikçe mes'uliyetler artacak, dünyanın dertleri seni yakalayacak ve sen ailenin, çocuklarının, akrabalarının sıkıntıları ile meşgul olacak onları çözmek isteyeceksin ve bu zamanın çoğunu senden alıp gidecek.

Yani şu anda gençlik döneminde, sıkıntı ve fedakarlıklar dönemindesin. Her zaman belirtmişimdir ki korkan gence hayret ederim! Onun için korkacak ne var? Ve eğer şimdi korkuyorsa peki ya yarın nasıl olacak? Bu zaman dilimi insanın en verimli olduğu dönemdir. Gençlik, ruhu Allah subhanehu ve teala'ya sunmak için hazırlanmıştır. Eğer Allah'ın dinine zaferi getiren ilk insanlara bakacak olursak onların hep gençler olduğunu görürüz. Onların çoğu - 3'ü 40lı yaşlarda ya da 4'ü 50li yaşlarda- 20 yaşından küçüktü çünkü bu vakit gayret ve fedakarlık vaktidir.

Sahihayn'da ( Buhari, 3988) Abdurrahman bin Avf şöyle rivayet etmiştir:

“Bedir’de harp saflarında durup sağıma soluma baktığım zaman Ensâr’dan iki genç delikanlı gözüme ilişti. Bunlardan en kuvvetli ve vurucu olanı ile bulunmak istedim. Bu iki gençten biri beni gözü ile süzdü sonra bana dönerek:
“Ey amca! Ebû Cehil’i tanır mısın?” diye sordu.
Ben de:
“Evet tanırım” dedim ve
“Ey kardeşimin oğlu, Ebû Cehil’i ne yapacaksın?” diye sordum. O da
“Bana haber verildiğine göre, Ebû Cehil Resûlullah’a sövermiş. Allah’a yemîn ederim ki onu bir görürsem, öldürünceye veya kendim ölünceye kadar asla ondan ayrılmayacağım.” dedi.
Bir gencin heyecan halinde söylediği kat’i bu söze doğrusu hayret ettim. Bu iki gençten diğeri de beni gözden geçirerek diğerinin söylediği gibi söyledi. Bu sırada gözlerim hiç bir tarafa takılmadan ben de Ebû Cehil’i görmüştüm. O, Kureyş” askeri içinde hiç durmadan ileri geri dönüp duruyordu. Ben:
“Gençler, öteye beriye telaşla giden şu şahıs, bana o sorup tanımak istediğiniz Ebû Cehil’dir”
dedim. Onlar da hemen kılıçlarına sarıldılar ve Ebû Cehil’i öldürünceye kadar kılıç darbesine tuttular. Sonra dönüp Resûlullah’ın huzûruna geldiler. Ve hâdiseyi arz ettiler.
Resûlullah ( aleyhisselâm ): “Ebû Cehil’i hanginiz öldürdü?” diye suâl etti. Bunlardan biri “Ben öldürdüm” dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Kılıçlarınızı sildiniz mi?” deyince. Onlar da: “Hayır silmedik” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz, kılıçlarına ne kadar kan bulaştığını ve ne derece derinlikte battığını anlamak için gençlerin kılıçlarını tetkik edip, gözden geçirdi. İltifât ve tebrik ederek: “İkiniz öldürmüşsünüz” buyurdu.

İbni Mes’ûd Ebû Cehil’i aramaya gitti. O’nu yaralı olarak buldu ve tanıdı. “Ebû Cehil sen misin?” dedi. Boynuna ayağını bastı. Sakalından tutup çekti ve “Ey Allahın düşmanı Allahü teâlâ nihâyet seni hor ve hakîr etti mi?” dedi. Ebû Cehil, “Ne diye beni hor ve hakîr edecek. Ey koyun çobanı. Allah seni hor ve hakîr etsin. Sen çıkılması pek sarp bir yere çıkmışsın. Sen bana bugün zafer ve galebenin hangi tarafta olduğunu haber ver” dedi. İbni Mes’ûd ( radıyallahü anh ), “Zafer Allah ve Resûlünün tarafındadır,” dedi. Ebû Cehil’in miğferini kafasından çıkarırken, “Ey Ebû Cehil seni öldüreceğim” dedi. Ebû Cehil, “Sen kavminin ulusunu öldürenlerin ilki değilsin. Fakat doğrusu senin beni öldürmen bana çok ağır geldi. Hiç olmazsa boynumu göğsüme yakın kes de başım heybetli görünsün” diyerek küfrünün, gurûr ve kibirinin ne dereceye çıkmış olduğunu gösterdi. İbni Mes’ûd ( radıyallahü anh ) Ebû Cehil’in başını kendi kılıcıyla kesemeyince, Ebû Cehil’in kılıcıyla, kesti ve silahını, zırhını, miğferini, başını getirip Peygamberimiz aleyhisselâm önüne koydu. “Yâ Resûlallah! Bu Allahü teâlânın düşmanı Ebû Cehil’in başıdır.” dedi. Peygamberimiz ( aleyhisselâm), “O Allah ki O’ndan başka ilâh yoktur” buyurdu. Sonra kalkıp İbni Mes’ûd ( radıyallahü anh ) ile birlikte Ebû Cehil’in ölüsünün yanına kadar gitti. Onun üzerine dikildi ve “Allahü teâlâya hamd olsun ki seni zelîl ve hakîr kıldı, ey Allah düşmanı. Bu, bu ümmetin firavun’u idi.” buyurdu.

O Ebu Cehil ki insanları onun varlığından kurtaranlar hayatlarının henüz başında olan iki genç delikanlıydı. Onlar yaklaşık 17 yaşında idiler ki bu da lise çağlarına denk gelir. Onlardan her biri Kureyş'in elit şövalyesi Ebu Cehil ile karşı karşıya gelip onu öldürüp nihayet ondan kurtulmuş olmanın müjdesini Rasulullah sas'e verdiler. Ve Bedir, Hendek, Uhud vb. savaşlara bakacak olursanız eğer o meydanlarda gençlerden başkasını bulamazsınız.


BÖLÜM 2




Dünya Savaşlarında, İngiltere ve diğer güçlü milletler en tehlikeli operasyonları yerine getirmek üzere 17,18,19 yaşındaki gençlere güveniyorlardı çünkü onlar herşeyi yapmaya hazırdı ve düşünmek için uzunca bir süre beklemiyorlardı. Çinliler intihar savaşçılarını eğitirlerdi ve bu tür operasyonlar konusunda bu yaştaki gençlere güvenmelerini salık vererek :"Kişinin kendisini büyük bir tehlikeye attığı operasyonlar yaş bakımından büyük olanlara verilmemelidir zira onlar tüm operasyonu geciktirebilirler çünkü onlar durup kendi kendilerine düşüneceklerdir : ' Sonuç ne olacak? Bu işteki fayda nedir?' " Yani, böyle bir mantık ve düşünce onların çaba gösterip kendilerini feda etmelerini önleyecektir. Ve ayaklanmalar ve çağrılar daha başlarında iken durup uzun uzun düşünen insanlarla zafer kazanmaz. Aksine, zafer ancak duygusu ve kalbi olan insanlar eliyle gelir. Duygulardaki sıcaklık ve kalbin teşviki fedakarlık ile neticelenir. Mantıklı düşünme denen şey kişiye : " Kendini yorma, kendini feda etme." der. Akıl genelde soğuk ve sönüktür ve fedakarlığa da meyilli değildir. Derin mülahazalar etmeye düşkündür. Yani eğer bir kişinin duyguları ona : "Kendini zorla. Allah seni mükafatlandıracaktır." derse akıl da ona : " Varlığını eksiltme." der. Eğer duygular :"Kendini feda et." diyecek olsa akıl : " Eğer kalırsan, İslam'a daha faydalı olacaksın." der.

Bu yüzden, düşünür ve filozofların sözlerinin havada gerçek hayatlarının ise bir dağın eteklerinde stabil olduğunu görürsün. Onların çağırdıkları ve gerçekte yaşadıkları hayat arasında devasa bir fark vardır. O halde, kişinin gençlik yılları için özel bir çaba sarfetmeliyiz. Enes bin Malik r.a. dedi ki: " Allah Rasulu sas ashabı ile birlikte Medine'ye geldi; sakalını kına ve safran ile boyayan Ebu Bekir r.a. dışında başında beyaz saçı olan tek bir adam dahi yoktu. (Buhari, 3919-3920)

Ebu Bekir dışında saçlarına ak düşmüş tek bir adam dahi yoktu. Ebu Bekir o zaman 51, Ömer 41 yaşındaydı ve bu olay peygamberliğin 13.senesinde idi.

Allah azze ve celle hesap gününde gençlere özel bir soru soracak: " “Kıyâmet gününde dört şeyden sorgulanmadıkça, kulun ayakları yerinden kımıldamaz:
1. Ömründen; onu ne ile yok etti?
2. Gençliğinden; onu nerede çürüttü?
3. Malından; onu nereden kazandı ve nereye sarf etti?
4. İlminden; onunla ne yaptı?” (Tirmizî, Kıyâme, 1)

Allah azze ve celle ömür hakkında soracak. Sonra, ikinci soruyu yani gençliğini soracak; gençliğin de ömrün bir parçası olduğuna bakmaksızın, bir önceki sorunun bu olduğuna bakmaksızın! Allah, gençlik dönemini ayrıyeten sorgulayacak:

ﺎﹰﻔْﻌَﺿ ﺓﱠﻮﹸﻗٍ ﺪْﻌَﺑِ ﻦِﻣ ﻞَﻌﹶﺟَ ﱠﻢﹸﺛ ﺓﱠﻮﹸﻗﹰ ٍﻒْﻌَﺿ ِﺪْﻌَﺑ ﻦِﻣ ﹶﻞَﻌَﺟ ﱠﻢﹸﺛ ٍﻒْﻌَﺿ ﻦﱢﻣ ﻢﹸﻜﹶﻘﹶﻠَﺧ ﻱِﺬﱠﻟﺍ ُﻪﱠﻠﻟﺍ ُﺮﻳِﺪﹶﻘﹾﻟﺍ ُﻢﻴِﻠَﻌﹾﻟﺍ ﻮُﻫَﻭ ﺀﺎَﺸَﻳ ﺎَﻣ ُﻖﹸﻠْﺨَﻳ ﹰﺔَﺒْﻴَﺷَﻭ
"Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir." (Rum,54)

Elbette, Şeytanın seni derslerinle ve tul-i emeller ile meşgul edeceği bir yaştasın. Eğer sana Allah'a davet etmen ya da vaktinin bir kısmını Allah için harcaman söylense, Şeytan müdahale ederek sana "Şu anda okuldasın. Yarın, mesleğini-toplumdaki silahın- eline alınca, Allah için çalışabilirsin."

Öncelikle, ne zaman mezun olacağını bilmiyorsun ve ne zaman öleceğini de bilmiyorsun ve Rabbinle ne zaman buluşacağını da bilmiyorsun. O halde, bu tür uzun vaadeli emellerden sakın.

İkinci olarak, eğer bu kadar erken yaşta vaktinin bir kısmını Allah'a veremeyecek kadar cimriysen, gelecek sana daha da cimri olacağını ispatlayacaktır. Genç yaşta İslam ile demlenmiş bir kişi ile yaşlandıktan sonra İslam'a giren iki kişi arasındaki farka bakın! Ne fark ama! Bu genç yaşta İslam ile tanışan kişinin İslam ahlakı üzere yeşermesinin daha kolay olmasındandır. Eğer gençseniz, İslam hayatınızın bir parçası olur; ve dudaklarınız, ruhunuz, hayatınız İslam'ın bir parçasına dönüşür. Aslen siz İslam bünyesinin bir uzvu haline gelirsiniz tıpkı küçük ağaç büyük ağaç gibi: büyük olan ağaç yerleşik bir gövdeye ve kavruk bir kabuğa sahiptir ki bunlar da onun dallarının oturduğu istikametini değiştirmesini güçleştirir. Öte yandan küçük olan ağaç ise hala ellerinizle manipule edilebileceğinden istediğiniz istikamete yönlendirilebilir. Bu yüzden, Alemlerin Rabbi bu gençliği başka bir gölgenin bulunmadığı hesap gününde arşın gölgesinde gölgelendirecektir:
"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: ... Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç." Buhari, Ezan 36
Açıkçası, farkettim ki genç yaşta Davete başlayanlar bunu ileriki yaşlarda yapanlardan çok daha farklılar. Bir öğrenci İslami davete okuldaki ilk yıllarında başlasa ve ömrünün sonuna dek bu yol üzere olsa böyle bir insan İslam ile demlenmiş ve İslam'ın ayrılamaz bir parçası haline gelmiş olur.
Yaşlı birine gelince,-sosyal konumuyla, refah düzeyiyle,çocuklarıyla vs.-özellikle de dünya başına yıkıldıysa- ve tevbe etmeye karar verdiyse, bu şartlarla İslam’a girmek için çabalar. Yani, eğer bir bakansa, saygı görmek ve önceden olduğu gibi toplumda aynı statüyle İslam’a girmek ister. Dolayısıyla, bu ikisini harmanlamak imkansızdır. Dünya sevgisi ve övülmek dahil olmak üzere İslam’a birçok cahili alışkanlıklar ile girer. İnsanlardan itibar görmeyi bekler. Bu dini Allah’ın indirdiği şekilde öğrenmek ve öngördüğü münasip tavırları sergilemek onun için kolay değildir. Ayrıca, hayatını kuşatan cahiliyye gelenekler tarafından yerleşmiş kökler vardır. Örneğin, partilerde dans etmeye alışkın bir eş, erkeklerle dolaşmaya alışkın bir kız evlat, sürekli sarhoş olan bir akraba, erkek misafirlerle tokalaşan diğer kız evlat, bu misafirleri karşılayan, yanlarında bacak bacak üstüne atıp oturan, onlarla çay kahve içen bir kız kardeş.. Tüm bunlar değişmeli. Eğer gerçek bir İslami hayat tarzı istiyorsa, yukarıda sayılan hayat tarzını Din’e uygun biçimde değiştirmeye teşebbüs ettiğinde son derece zorluklarla karşılacaktır.
Eğer İslami Dava’ya girdiğinde genç olsaydı, İslam’ı bilseydi, tüm ailesiyle birlikte bu mücadelenin uzun zamandır içinde olsaydı, gerçek bir Müslüman kızdan başkasıyla evlenmeseydi, Müslüman olduğu için temel şart olarak evlilikte İslam’ı arasaydı durum farklı olurdu. Hayatının çoğunu İslam olmadan geçiren birine gelince, o zengin kız arayandır, prensin kızı, bakanın kızı, zengin birinin kızı- çünkü o sadece eşinin sırtından geçinerek hayat merdivenlerini tırmanmak için evlenir. Eşinin veya ailesinin adı geçtiğinde kendisinin adının da zikredilmesini veya bir meclise katılıp ‘’Benim artık bu bakanla akrabalığım var, ben artık bu ailenin bir parçasıyım’’ demek ister. Bu yüzden, eğer bunların hepsini bir kenara bırakıp, İslam’ın zirvesine dönmek istediğinde büyük zorluklarla karşılacaktır. Faizle kurulan bir şirket ile nasıl çalışacaktır? Banka kredisiyle satın aldığı arazileri ne yapacaktır? Araziyi denetleyen dünyalık yaşayan arkadaşları ile ne yapacaktır? Bütün bunlarla ilişkisini kesecektir, arkadaşlarıyla iletişimini kesecektir, iş arkadaşlarıyla bağlantısını koparacaktır, gece partilerine gitmeyi bırakacaktır-bütün bunlar sona erecektir. Bir adam için bütün bunları elinin tersiyle itip Allah’a dönmek kolay değildir.
Bir kişinin hayatının gençlik dönemi hayatının geri kalan diğer dönemlerinden daha önemlidir. Bana inan, kardeşim: yaşlandığında beş vakit namaz ve zekat konusunda Allah’ın hidayet ettiği birkaç kişi tanıdım. Bunlardan biri bana şöyle dedi:’’ Kendimi münafık gibi hissediyorum, şirketimi faizsiz yönetemiyorum çünkü benim payıma düşen ödemeler yüz binlerceyi aşıyor. Namaza kalktığımda, iç huzursuzluk hissediyorum, bundan kendimi kurtaramıyorum. Aynı zamanda da ,Allah’a yönelmek istiyorum.’’ Yani, yaşlandığın zaman Allah azze ve celle ye yönelmek birçok zorluk içeriyor.
Yüksek sosyal konumdakilerin, şirket sahiplerinin, elitlerin vs. katıldığı Amman’daki bir toplantımızı hatırlıyorum. Katılımcılardan biri bana sordu: ‘’ 40 veya 50 yaşında olup hayatında hiç oruç tutmayan biri hakkında ne düşünüyorsunuz? ‘’ Ona şöyle cevap verdim: ‘’ Hanefi mezhebindeki bir fetvaya göre belli bir amelin kefareti bir kişinin kaçırdığı bütün amellerin kefaretini öder.Yani,eğer biri ard arda iki ay oruç tutarsa, bu bütün oruç borçlarına kefaret olur. Hayatı boyunca ne namaz kılan ne de oruç tutan kırklı yaşlarında olan diğer bir katılımcı: ‘’ Bu fetvayı çok sevdim,Allah’a tevbe etmeye karar verdim.’’ dedi. Ben onlara bu dersi verdim, sonra bir süre onlarla iletişimimi kaybettim.
Daha sonra, bu dersi verdiğim evi ziyaret ettim, bana başlangıçtaki soruyu soran adamı evde görünce irkildim ,bana dedi ki : ‘’ Bilmiyor musun?’’ . Neyi bilmiyorum mu? Diye sordum. Dedi ki: ‘’ Bir zamanlar,senin bahsettiğin fetvayı duyan falan falan bir ünlü kişi vardı,ertesi gün namaz kılmaya ve oruç tutmaya başladı, o bir iş adamıydı. Temmuzun ortasında oruç tutardı, oruç tutmaya başladığı için ailesi bu durumdan kaygılandı. Bu yüzden başka bir alime sormaya gittiler o da dedi ki : ‘’ Eğer tevbe etmişse, gücü yettiğince oruç tutmalı.’’ Ben dedim ki : ‘’ Hayır, bunu bilmiyordum.’’
Sonradan tevbe eden bu adam daha sonra bana: ‘’ İnsanlar o aydaki sıcağın ortasında bana gelirlerdi, yani temmuzun bu üç veya dört gününde demek istiyorum, Amman böyle bir sıcaklığa daha önce hiç şahit olmamıştır.’’ Dedi. Bu arada bu adam,bir tanesi Amman Tepesi’nde bir tanesi Hüseyin Tepesi’nde bir tanesi de El-Wubeydeh Tepesi’nde olmak üzere üç dükkanı olan bir iş adamıydı. Sonra devam etti: ‘’ Ben oruç tutarken insanlar gelir benim buzdolabımdan su alırlardı. Bütün gün, tükürüğüm ağzıma meyan şerbeti gibi gelirdi, meyan şerbeti çabucak susuzluğu giderdiği için kullandığımız bir içecektir.’’ Gerçekten bu onun orucu. O artık dini ile ilgili meselelerde ciddi! Kendisinin kadın kıyafetleri mağazalarında,kadınlar gelir ve kıyafet denerlerdi. Dış kıyafet veya iç kıyafet vs. denerlerdi.Bu yüzden, bu tür bir işin İslami hayat tarzı ile uyuşmadığını düşündü.
Bu yüzden, bu işlerine hemen bir son vermek istedi. Bu üç dükkanını İslam’a uygun olmayan şeylerden arındırdı ve bana büyük miktarda kıyafetle geldi ve: ‘’ Buyur. Bunları fakirlere ver.’’ dedi. Kadınları cezbeden bu işi sonlandırmaktan başka bir şey istemedi ve mağazasını halı satan bir mağazaya çevirdi. ‘’ Halı mağazaları kadınları cezbetmez.’’ dedi.
Bir süre sonra, ona : ‘’Geldiğin noktada kendini nasıl görüyorsun? diye sordum. ‘’Günlük ticaretimde; altı yedi bin Amerikan dolarına tekabül eden iki üç bin Ürdün dinarı kazanırdım ve tabii ki yaklaşık olarak bunun yarısı veya üçte biri kar olarak bana kalırdı ama yine de gerçekten zengin olduğumu düşünmezdim. Şimdi ise,bu miktarın onda birini satıyorum,ve ceplerim parayla dolu gibi hissediyorum. Kendimi mutlu hissediyorum.’’ dedi.
Sana bu örneği, yaşlandığında edilen tevbenin zor ve yorucu bir vazife olduğu gerçeğini açıklamak için verdim. Bu şahıs,orucunu hallettikten sonra,işine yöneldi. İşini arındırdıktan sonra,aile efradını düzeltmek için bir yenilik yapmaya koyuldu.Eşi uzun kıyafet giymiyordu, kızı uzun kıyafet giymiyordu-Amman’da modern bir hayat yaşıyorlardı, o da hayatının çoğunu Almanya’da geçirmişti. En sonunda,eşi ve kendisi arasında sorunlar patlak vermeye başladı,bunun da üstesinden gelmeyi başardı ve eşinin önüne bazı seçenekler koydu: ‘’Ya benimle İslam’a uygun hayat yaşa,ya da beni terk et ve anne-babanın evine dön.’’ dedi. Sana dediğim gibi,bu kişi ısrarlıydı ve bu ısrarını kararlılıkla sürdürüyordu.
Sana gelince,bütün işlerin senin elindedir. Eşini seçebilirsin,yaşam biçimini seçebilirsin, Allah’ın şeriatı ve Rabb’inin rızasına uygun mesleğini seçebilirsin. Bu yüzden, şu andan itibaren, hayatla olan bağlantılarını İslam üzerine kur. Eğer böyle yaparsan, gelecekte herhangi bir problemle karşılaşmayacaksın.Bu yüzden,gençliğinin kıymetini bilirsen,yarın yaşlandığında rahat edeceksin.Yaşın ilerledikçe, İslam’ı öğrenmen daha zor olacak,İslam dinini uygulamak daha zor olacak. Bu yüzden, ‘’ Ömer dedi ki : Sana bir makam verilmeden önce ,öğren.’’ Medine’nin en cesur alimlerinden olarak bilinen Abdulmelik bin Mervan: Fıkıh, Hadis ve Arapça biliyordu. Fıkıh ve hadis konusundaki ilmiyle ünlü olan Amir eş-Şabi , Kuran hafızı, hadis ezbercisi ve Arap dilinin efendisi olduğu gerçeğine rağmen Abdulmelik Bin Mervan’la yarışamıyordu. Mervan öldüğünde ,liderlik vazifesini Eş-Şabi’nin alma vakti geldiği konuşuldu. Bu yüzden,eş Şabi Kuran’ı kaldırdı, ve O’na dedi ki: ‘’Allahaısmarladık. Gözyaşları ve üzüntü içinde Kuran’a veda ettiğini söyledi çünkü biliyordu ki liderlik ve onunla gelen sorunlar onu Kuran’ı araştırmaktan,okumaktan ve ezberlemekten alıkoyacak


ceviri: Sümeyye polat
Kaynak Islah haber
 
Üst Ana Sayfa Alt