Âleykum selam we rahmetullah
“Hiçbir günahkar kimse bir başkasının günahını çekmez. Eğer gunahı ağır olan bir kimse, yükünü taşımak için bir başkasını çağırsa, akrabası bile olsa yükünden hiçbir şey taşımaz. Ey Muhammed, sen ancak görmedikleri halde Rabb'lerinden korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim (günahlarından) arınıb temizlenirse» kendisi için arınıb temizlenmiş olur. Nihayet dönüş Allah'adır” (Fatır 18)
“Kim, zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür, kim de zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, o da onu görür.” (Zilzal 7 -8)
Kardeşim; babanın yaptığı zulûm olmasa da ölen çocuğunun eceli daha dünyaya gelmeden tesbit edilmiş ve karar bağlanmış olduğu için babası düzgün bir amel sahibi olsa bile değişmeyecek, o akıbetle mutlaka yüzyüze gelecekti. Tâbi ki insan başına bir mûsibet gelince geçmişine dönerek yaptığı kusur ve günahlardan dolayı böyle bir imtihana muhatab olduğunu düşünebilir. Fakat bu kaderle mutlak olarak belirlenmiş meseleler hakkında olduğunu düşünmek doğru değildir. Böyle olsa da hayır ve bereketinden mahrum kalması, kişinin dualarının kabul olmaması gibi durumlarla karşılaşması mumkundur. Tüm bunlar kendisiyle alakalıdır. Başkalarının kendi yaptıklarından dolayı cezalandırıldığını düşünmek doğru değildir.
“Her insan kendi kazandığından sorumludur.” (Tur 21)
“Sizler yapmış olduklarınızdan başkasıyla cezalandırılmazsınız.” (Yasin 54)
“Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına ve işlediği kötülük de kendi zararınadır.” (Bakara 286)
“Yoksa o Mûsâ’nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan.” (Necm, 36-44)
“Kim yola gelirse kendi yararına gelir, kim de yoldan çıkarsa kendi zararına çıkar. Kimse kimsenin yükünü çekmez. Biz elçi göndermeden azab etmeyiz.” (İsrâ, 15)
Ebû Hurayra anlatıyor:
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Allah tayyibdir (her türlü noksanlıklardan münezzehtir) temiz ve helal olanı ancak kabul eder. Allah müminlere de peygamberlere emrettiği şeyleri emretmiş ve: "Ey Peygamberler! Helal olan şeylerden yiyin ve salih -iyi işler- yapın. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim." (Mu'minûn, 51)
Mu'minlere de şöyle emretmiştir: "Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların helal ve temiz olanlarından yiyin. Eğer yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin."(Bakara, 172).
Sonra Peygamberimiz konuşmasını şöyle sürdürmüştür:
"Bir kimse (hac gibi) uzun yolculuğa çıkar, saçları dağılmış, toz toprak içinde kalmış bir halde ellerini semaya kaldırarak; "Ey Rabbim, ey Rabbim" diye dua eder (ve dileklerde bulunur). Halbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve haramla beslenmiş, böylesinin duası nasıl kabul edilir?"
(Muslim, Zekat, 20; Tirmizî, Tefsiru'I-Kuran, 3.)