K
Çevrimdışı
Günümüzde Kadın ve Kadının Cihad Anlayışı
Hamd, âlemleri yoktan var eden, her şeyi belirli bir düzende tertipleyip, düzenleyen ve tüm bunları sadece “ol” emriyle olduran, bütün eksik sıfatlardan münezzeh, bütün övgü, tanzim, ibadet ve taatlere layık olan, şanı yüce, ilmi bütün ilimleri kuşatan, hükmetme de ortağı olmayan, hükmünü muhakkak bir hikmete bağlayan, tek hüküm ve hikmet sahibi ALLAH’ a mahsustur.
Salat ve selam O’nun, indirdiği kitapta Habibim! Diyerek yücelttiği, Allah’ın en sevgili kulu, indirdiği son dinin peygamberi, rahmetenlil alemin olan, insanlığın ve tüm insanların kendisinde muhakkak güzel örnekler bulacağı Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) min, Kendisinden evvel gelmiş ve geçmiş tüm peygamber ve nebilerin, Allah Resulu’nun, gökteki yıldızlara benzettiği ve hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz, dediği ashabının, ehl-i beyti’nın, Onların yolundan gidenlerin, şehidlerin, sıddıkların ve Allah’ın salih kullarının üzerine olsun.
Kovulmuş ve lanetlenmiş şeytanın şerrinden, şeytanlaşmış nefislerin şerrinden, cinlerin ve insanların şerrinden tek sahibim, tek koruyucum, tek dayanağım olan Cenab-ı ALLAH’a sığınırım. O ALLAH ki, bana acıdı ve beni iman nuruyla şereflendirdi. Ben zelildim, O’nun diniyle izzet buldum. Ben sefildim, O’nun hidayetiyle zenginleştim, ben noksandım O’nun şeriatıyla tamam oldum. Hamd olsun alemlerin Rabbine, hamd olsun alemlerin sahibine.
Yazıma başlamadan önce bu yazıyı okuyacak olan okurlara, yazının başında şunları demeyi uygun gördüm. Her şeyi tüm açıklığıyla ve doğruluğuyla yazdım. Bazı yerler de biraz açık ve uygunsuz kelimeler de kullandım. Ama kimsenin hak etmediği şeyler değildi onlar. İçine yalan, dolan, iftira katmadım. Bu kalemi Allah rızasını kazanmak için elime aldım. Allah rızasını kazanırken, insanların benden razı olmayışları zerrece beni alakadar etmez. Bu yazıyı kim üstüne alıyor ise alsın ve hatalarının farkına varsın. Katiyen hiç bir kınayıcının kınamasından korkmadım şimdiye kadar, bundan sonra da bi iznillah korkacak değilim. Ve sizlere şunları söylemeye kendimi mecbur hissediyorum.
Asla nefislerinizde olanı saklamaya çalışmayın. Sizin nefislerinizde gizlediğiniz şeyleri Allah azze ve celle, ya bu dünya da, ya da kıyameti kübra’da yüzünüze çaput gibi çarpacaktır.
Ve hakikat yalana karşı mücadeleye memur ediyor beni. Ben isyandayım. Bütün yalanlara ve riyalara isyan ediyorum. Buna bütün bir ömrümü hasredecek dahi olsam, bu memuriyetim devam edecektir inşAllah. bunu böylece bilin..
Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm aklımı bir hayli meşgul eden bir konu hakkında bi iznillah bir takım mütalaalarda bulunmam gerektiğini hissettim. Gün geldi Allah azze ve celle bana nasip etti bende uzun zamandır beni üzerinde düşündüren bu konuyu, ele alma fırsatını buldum.
Günümüzde kadın ve bu kadının cihad anlayışı konusunu seçmemin nedeni, bu konunun artık mümin kadınlar arasında baş edilemez bir mevzu haline gelmesinden ve kadının bu konuda boş heves ve heyecanlarla hareket etmesinin önüne geçmektir. Bu taze heyecanının dünyası ve ahreti için bir felaket olmasının bir nebzede olsa önünü kapamak ve müminelere, islamda kadın için geçerli olan cihat anlayışını göstermeyi hedef edindim. Rabbim muzaffer kılsın.
Allah azze ve celle kitabında birçok ayette cihadı farz kılmış, cihadın, mücahidlerin ve şehidlerin faziletlerinden bahsetmiştir. Aynı şekilde Allah Resulu s.a.v de birçok hadisinde bu konunun ehemmiyetine dikkat çekmiştir. O kadar ki, Allah Resulü s.a.v. şöyle buyurmuşlardır.
“işin başı iman etmektir, direği namazdır, zirve noktası cihaddır” diyerek cihadın dinde gidilecek en son nokta, ulaşılacak en yüksek ve bereketli ibadet olduğuna dikkat çekmiştir.
Ve yine aynı Resul s.a.v. “Kim gazve yapmadan ve gaza yapmayı temenni etmeden ölürse nifaktan bir şube üzerine ölmüş olur." Diyerek tehdit etmiştir.
Cihadın faziletine dair birçok ayet mevcuttur ama burada birkaçını zikretmemiz konunun ehemmiyetini ve cihadın faziletini anlamamız için yeterlidir. Zaten bu yazının amacı cihad ve faziletleri değildir. Yalnızca kadınlarda mevcut alan cihad anlayışına doğruluk kazandırmaktır.
Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
(BAKARA/218)
Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
(AL-İ İMRAN/142)
Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.
(NİSA/95)
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mü'min olanlar bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.
(ENFAL/74)
Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü'nden ve mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
(TEVBE/16)
Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Bunlar) Allah katında bir olmazlar. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.
(TEVBE/19)
De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
(TEVBE/24)
Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.
(NİSA/74)
Allah azze ve celle kimi ayetlerde cihadın ecrini müjde verirken, kimi ayetlerde de mazeretsiz cihada katılmayanları fasık ve dahası kalplerinde hastalık bulunan kimseler olarak zikretmiştir. Mahşer günü cihad edenle, cihad etmeyeni ayırt edeceğini bildirmiş ve cihad edeni, cihad etmeyenden üstün tutacağını vaad buyurmuştur.
Ve yine Allah Resulu;
Enes b. Malik (r.a)’den Rasulullah (s.a.s)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
«Sabahleyin ve akşamleyin herhangi bir zamanda Allah yolunda bir kere cihad için yürüyüş hiç şüphesiz dünyadan ve dünyadaki şeylerin hepsinden hayırlıdır.»(Buhari-Müslim)
buyurmuşlardır. Tüm bu müjde ve tehditler karşısında asr-ı saadet hem sevinmiş hem de korkmuştur. Bunun için hem müjdeye muvaffak olma, hem de tehditle yüzleşmemek için mallarını ve canlarını Allah yolunda sarf etmekten zerrece çekinmemişlerdir. Hatta birçok sahibi şehadetle şereflenmek için adeta ölümün üstüne yürümüştür. Allah onlardan razı olsun.
Tabi ki bu ayet ve hadisleri işiten ve gören, bu müjde ve tehdidi haber alan Müslüman kadında müjdeyle sevinip, tehditten korkmaktadır. Ve belki biraz heyecan, belki biraz cahillikten olsa gerek, ani bir heyecanla hem dünyasını hem de ahretini yıkma yoluna giderler.
Bu ayet ve hadislerde muhattab alınan kadınlar değil, erkeklerdir. Kadına ne oluyor ki, kendisinin üzerine farz kılınmamış bir mesele de bu kadar korku duyuyor ve kendisine farz olmayan bir meseleyi yapmak için bin bir çaba harcıyor da, bilakis Allah’ın ve Resulü’nun s.a.v. onun üzerine farz kıldığı meselelerde hafiflik gösteriyor. Yoksa bu cihad aşkıyla yanan Müslüman bacılar, ALLAH ın indirdikleriyle ve Resulü’nun emrettikleriyle değil de, kendi heva ve heveslerine mi itaat ediyorlar?
Bugün cihad ve şehadet kavramlarının muhatabı kadınmış gibi, kadın üzerine vazife olmayan bir işi göğüslemeye çalışıyor. Bu işi göğüslemeye çalışırken de, hem fıtratına aykırı davranıyor, hem ümmetin geleceğini tehlikeye atıyor, hem mümin erkekleri vebal altında bırakıyor, hem de üzerine farz kılınan diğer ibadet ve taatlerde eksiklik ve gevşeklik gösteriyor. Böyle bir cihad anlayışını, bırakın Allah ve Resulu’nun kabul etmesini, aklı başında, dinini ve vazifelerini hakkıyla bilen mümin bir kadının bile kabul etmemesi gerekir. Ne Allah ne de O’nun indirdiği şeriatla uzaktan yakından bağdaşmayan bu safdil kadınların, pembe hayallerle yapmaya çalıştıkları cihad, şeytanın insanları Allah ile aldatmasından başka bir şey değildir.
Kadın yaratılış itibarıyla zayıftır, korunmaya, kollanmaya ve gözetilmeye ihtiyacı vardır. Erkek ise, bunun aksi olarak, koruyucu ve kollayıcı bir fıtrata sahiptir. Bunu da Allah azze ve celle şu ayetiyle bildirmektedir.
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُ وَالّٰتٖى تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِى الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبٖيلًا اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَبٖيرًا
Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.
(NİSA suresi 34. ayet)
Allah u Teala’nın kadını bu şekilde erkeklerden zayıf olarak yaratmasının hikmetleri saymakla bitmez. Kadın toplumun devamı ve bekası için gerekli en önemli şahsiyettir. Kadın var olmasaydı, insanların devamı olmaz, soy tükenir, ve insanlık biterdi. Kadın var edildi, onu var eden Allah azze ve celle onun için yaratılışına en uygun şekilde üzerinde hükmetti. Ona zor görevler biçmedi, ona ağır yükler yüklemedi, onu zorda bırakacak hiçbir hüküm indirmedi, içinde ve sonunda hikmeti olmayan hiçbir meseleyi kadına emretmedi. Ve yine birçok hükmü, hikmeti gereği kadına farz kılmadı. Şüphesiz ki Allah her hak sahibine hakkını vermiştir. Allah ki, adaletlilerin en adaletlisi, yarattığı kulunu o kuldan daha iyi bilendir.
Tüm bunlara itirazı olan bir kadın, bakın üzerine basa basa söylüyorum; Allah’ın yanlış hükmettiğini söylemek ister gibi hareket etmektedir. Öyle bir iftirayı hiç kimse Allah azze ve celleye atma cesaretini kendinde bulamaz değil mi?
Peki, öyleyse siz ey kadınlar! Ey ben Müslümanlardanım diyen nice kadınlar! Size ne oluyor da, Allah’ın sizin için farz kıldıklarını angarya görüp, beğenmeyip, üzerinize farz olmayan ve fıtratınıza ters düşen meselelerde mücadele ediyorsunuz?
İslam nizamı eksik bir nizam değildir. Çünkü Allah u Teala, dininizi tamamladım ve sizin için en güzel şeriat olarak islamı beğendim, demiştir. Muhakkak ki onun sözü doğrudur.
İslam nizamında erkeğin de kadının da görevleri taksim edilmiş ve her kim üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirirse cennet kendisine vaad edilmiştir. Cennete girme konusunda ne erkeğin kadına, ne de kadının erkeğe bir üstünlüğü yoktur. Herkes emrolunduğu şeyden hesaba çekilecektir.
Bugün beşeri sistemlerde hakim olan kadın erkek eşitliği, günümüz sözde Müslüman kadınlara da tesir etmiştir. Bu tesirin en büyük örneği de kadının üzerine verilen görevleri beğenmeyip, küçümsemesi ve erkeğin fıtratına düşen işlerde onunla yarışa girmesidir. Bu ibadet ve taatler konusunda bile olsa durum değişmez.
Bugünün çağdaş kadın! Profili kendini erkeğe denk tutmakta ve erkeğin yapabileceği her işi kendisinin de yapmaya muktedir olduğunu iddia etmektedir. Feminist düşüncenin kadınlar üzerinde oluşturduğu, aşağılık psikolojisiyle birlikte bu kadınlar, gerek sosyal hayatta, gerekse iş hayatında kadın ve erkeğin omuz omuza yürüyebileceğini ve kadınında erkeğin görebileceği işleri görmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Hatta daha da öteye giderek erkeklere de kendi asli vazifelerini yüklemeye çalışmaktadırlar. Erkeği, ev işlerini yapma, çocuğu büyütme gibi şeylere koşmaktadırlar. Vallahi bu kadınların ellerinden gelse, neredeyse erkeklere doğum yapma görevini de yükleyeceklerde, anatomileri buna uygun olmadığından bu konuda seslerini çıkartmamaktadırlar.
Müslüman kadın da etkilendiği bu çağdaş feminist felsefeyi, inancına uyarlayarak onların izledikleri yolu gizli olarak takip ediyor. İmanlı kadın, feminist düşünceyi savunamayacağını çok iyi bilir, bu nedenle açıktan bu görüşü savunmasa da bunu inancının altından yürütmeye gidiyor ve erkeklere taksim edilen vazifeyi kapmaya çalışıyor. Nitekim İslam erkek ve kadın arasında vazife taksimini yapmış ve aralarında da adaletle hükmetmiştir.
İşte kadının yapması gereken vazifeler ve bu vazifeleri hakkıyla yapan kadının mükafatı:
Abdurrahman b. Avf, Allah Elçisi’nin s.a.v. şöyle buyurduğunu riyavet etmektedir.
“Kadın beş vakit namazını kıldığı, ramazan orucunu tuttuğu, namusunu koruduğu ve eşine gereği gibi itaat ettiği zaman kendisine, ‘cennetin kapılarından dilediğinden gir’ denilir.
(Ahmed,1573; Taberani)
İşte ne kadar açık, ne kadar net bir anlatım. Ne kadar kısa ve ne kadar öz bir taksim. Allah Resulu’nün sözüne iman eden bir kadın Resulun s.a.v verdiği bu garantiyle teskin olur ve ömrü boyunca bunları yapmakla uğraşır. Bakın, Allah ve Resulu kadına hiçbir zorluk yüklememiş, ona verdiği görevleri sadece dört maddede sınırlandırmıştır. Ve bunları hakkıyla yaptığı sürece istediği kapıdan cennete gireceğine dair Fahri Kainat kefil olmuştur.
İşte eğer İslami bir feminizme -islami bir feministlik olmaz tabi, islamda feminizmin bırakın ilkelerinin, adının bile yeri yoktur- sahip olmak istiyorsanız Müslüman hanımlar bunlardan bahsedin. En azından doğruyu söylemiş olursunuz. İslamın kadına verdiği kıymetten bahsedin. Onu asla zora koşmadığını konuşun. İslamın kadına ne kadar narin baktığını anlatın. İlla bir kadınsı felsefe yüklenmek isterseniz buyurun islamın kadını ne kadar koruduğuna bir kez daha şahitlik edin. Ona ne kadar az ve zahmetsiz amelle cennet vaad ettiğini gösterin.
Bu dört altın kuraldır bir kadın için, beş vakit namazını kılmak, ramazanda orucunu tutmak, namusunu korumak ve kocasına itaat etmek. Daha bunları hakkıyla yerine getiremeyen kadın, nasıl olur cihat kendisine farz olmadığı halde, cihat etmek için can atar. Hiçbir hadiste, Allah Resulü kadına cihadı emretmemiştir. Hiçbir cihat ayeti kadına hitap etmemektedir. Kadının kolaylıkla cenneti kazanabileceği bu dört altın kuralı önemsemeyip, cihada yönelmesini hangi akıl, hangi izan izah edebilir. Bu daha marul kesemeyen kadının, ağaç kesmeye çalışması gibidir bu durumdur.
Kadının bu az ve kolay ameline karşılık yine Allah Resulü s.a.v. kadının bunları yapmaktan bile aciz olacağını ve kadınların çoğunun cehennem odunu olacaklarını bildiriyor.
Ebu Said el Hudri anlatıyor:
“Allah Resulü kurban ya da ramazan bayram namazı için namazın kılınacağı mescide çıktı. Kadınların bulunduğu bölüme uğradı ve şöyle konuştu:
Ey kadınlar topluluğu! Çokça sadaka verin. Ben sizin çoğunuzun cehennemlik olduğunu görüyorum.
Bunun üzerine kadınlar; ‘niçin ey Allah’ın elçisi?’ diye sordular. Allah elçisi şu karşılığı verdi:
Siz çokça lanet edersiniz ve kocanızın iyiliklerine karşı nankörlük edersiniz.”
(Buhari, 293. 1369)
(bu hadis Müslim, 1467; Nesei,1557 de muhtevası aynı şekilde zikredilmiştir.)
Aman Ya Rabbi, bu nasıl bir şeydir ki, kadın sadece bu dört emirle, erkekler ise cihad gibi zorlu bir ibadetlerle mesulken nasıl olurda kadın bu emirleri hakkıyla yerine getiremez de, erkek o zorlu görevleri yerine getirip cennete girer, kadında cehenneme odun olur.
Bunun en büyük nedenlerinden biri, işte günümüz sözde mücahide bacılarımızın yaptıklarıdır. Kendi asli görevlerini terk edip, üzerlerine vazife olmayan konularda erkeklerle boy ölçüşmeye çalışıyorlar. Bu nasıl bir anlayıştır. Kadın daha kendi üzerine farz ilimlerden bir haber iken, ana-babasına, kocasına itaatten kaçarken, örtüsünü hakkıyla muhafaza edemezken, namusunu basit nefsi eğlencelerde hibe ederken, namazlarına ehemmiyet göstermezken; duyduğu birkaç ayet ya da hadisle aşka gelip “mücahideyim! Şehadet istiyorum! Cihada çıkmayı arzuluyorum! Rabbim bana cihad nasip et, cihad meydanlarında deli gibi savaşırım, cihada gidecek bir yol bulsam, burada bir dakika durmam gibi!!!” boş temennilerde bulunması ne kadar ikna edici ve inandırıcı. Asıl kimlikleriyle ne kadar çelişki içindeler bilemezsiniz. Ama ben bilirim!!! Böyle insanlara o kadar şahid oldum ki, artık bu söylemleri duymak, benim için ağır bir mide bulantısından başka bir şey ifade etmiyor.
İşte ey kadınlar topluluğu! Size islamın kadına verdiği bir değeri daha göstermek istiyorum. Ve sizlere cihad görmeden, eline herhangi bir silahı almadan, bir kafirin boynunu vurmayı bırakın, ona bir taş dahi atmadan ve canınızı tehlikeye atmadan mücahide olabileceğiniz bir müjdeyi veriyorum.
İbn Abbas anlatıyor;
“bir kadın Peygamberin huzuruna gelerek; ‘Ey Allah’ın Resulu, ben kadınların temsilcisi olarak katınıza gelmiş bulunuyorum’ dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: ‘şu cihad ibadetini Allah erkeklere farz kıldı, eğer onlar cihada gidiyor ve sağ salim dönebiliyorlarsa ödüllendiriliyorlar, eğer öldürülüyorlarsa Rableri katında diri olarak rızıklandırılıyorlar. Biz kadınlar ise onların geride bıraktıkları görevleri yerine getiriyoruz. Bundan bize bir pay var mıdır?’ Allah Resulu s.a.v. kadına şöyle cevap verdi;
Karşılaştığın bütün kadınlara şu bilgiyi ulaştır ki, kadının kocasına itaati, onun haklarını yerine getirmesi, erkeklerin cihad sevabına denktir. Ne yazık ki sizden çok azı bunu yapar.”
(Ahmed ve Nesai sağlam iki kanalla tespit etmişlerdir; aynı haberi Hakim de kaydetmiş ve hadis hakkında dayanak zincirlerinin sağlam olduğunu söylemiştir.)
Bu hadisin tahlilini yaparsak şu sonuçlar çıkar. Allah Resulu’nun s.a.v. yanına gelen kadın, ne kadar ince ayarlı bir soru soruyor. ‘Neden kadınlar cihad ibadetinden mahrumlar’ demiyor, çünkü o kadın Allahın şu ayetini hakkıyla iman etmiş bulunmaktadır.
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبٖينًا
Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
(AHZÂB suresi 36. ayet)
Bu ayete iman etmiş bu Müslüman kadın, ‘neden biz de cihada çıkıp, cihad ibadetinden bir pay almıyoruz’ demiyor. Allah ve Resulünün hükmünün hikmetini gerek biliyor, gerek bilmiyor, ama o hükme tam olarak iman ediyor. Ve kendi vazifesinin cihad etmek olmadığının da bilinciyle sorusunu, şöyle soruyor; ‘biz geride kalıp, üzerimize düşen görevleri yerine getiriyoruz, buna rağmen erkeklerin cihad ibadetinden biz kadınlara bir pay var mıdır?’ diyor.
Allah u ekber! bu Müslüman hanımın bu soruyu sorma uslubu bile Müslümanlığına yaraşır şekilde. Erkeğin ibadetinden pay almak istiyor.
Ama gelin ve görün ki, bugünün Müslüman hanımları üzerine düşen vazifelerden feragat etmişler, cihad ehli olmaya soyunmuşlardır. Bu nasıl bir gaflettir, bu nasıl bir cahilliktir. Bu nasıl Allah ve Resulünün hükmüne razı olmayıştır.
Sahabeden hangi hanım sizin kadar cihada çıkma meraklısı olmuştur. Zira siz mi cihada ve şehadete daha layıksınız yoksa onlar mı? O sahabe hanımların içinde Resulullahın hanımları, müminlerin anneleri de bulunmaktadır. Onlar mı cihada ve şehadete daha layıktı yoksa sizin gibi daha kocasına itaati nefsine yediremeyen günümüz sözde Müslüman kadınları mı? Size ne oluyor da kocalarınızın üzerinizde farz olan hakkını çiğneyip, üzerinize farz olamayan ve fıtratınıza ters işlerin peşine düşüyorsunuz.
Allah’a ve ahiret gününe inanan akıllı bir kadın, cennete kolay yoldan ulaşmanın yollarını arar. Cennet sadece dört şartla ayağınıza serilmişken, sizler cihad meydanlarında erkeklerle omuz omuza savaşmak mı istiyorsunuz?
Vallahi sizler nefislerinizde olanı gizliyorsunuz. Eğer gaye Allah rızasını kazanmak ve cennete ulaşmaksa, bu ha cihadla gerçekleşmiş, ha kocaya itaatle ne fark eder? Eğer sizler kocaya itaati terk edip, cihad meydanlarına kahramanca adınızı yazdırmanın derdindeyseniz, zannetmeyin ki, şehadet sizi bulur. Sizler cihad meydanında ölseniz dahi, cehenneme kütük olmaktan öteye geçemezsiniz.
Günümüz cahil Müslüman kadınlarında ki yanlış anlayışlardan biri de, kafirlerin işgal ettiği bir beldeye hicret edip, orada müminlerle birlikte kafirlere karşı savaşmaktır. Bu nasıl bir fikirdir. Bunun kıstası nedir? Bu nasıl bozuk ve yanlış bir anlayıştır.
İslam fıkhında bir kadının üzerine cihad ancak kafir kendi şehrini işgal ederse farz olur. O zaman kadın erkek ayrım olmadan cihada girişir. Ki nitekim sahabe hanımlarından da buna örnek vardır. Ama ne zaman cihad farz konumuna düşmüştür kadına, dikkat edin!
Düşman kapısına dayandığı zaman. Bu ayarı bilmek gerekir.
Bir mümin hanımın iki büyük emaneti vardır. Bunlardan biri imanı, diğeri namusudur. Bu iki emaneti var gücüyle korumalı, bu iki emaneti düşman eline teslim etmemek için gerekirse, canını feda etmekten zerrece çekinmemelidir. Aynı şekilde bir erkeğinde kendisinde olan emanetleri vardır. Bunların birincisi imanı, ikincisi namusudur. Ve bir erkek Allah’ın emriyle kadını kendine nikahladığı zaman, onun namusu artık o erkeğin namusudur. Bir mümin bunları koruduğu sürece izzet sahibidir. Karısının, kızının, annesinin, bacısının namusunu müdafaa etmek, tıpkı kendi imanını müdafaa etmek gibi farzdır o erkeğe.
Hamd, âlemleri yoktan var eden, her şeyi belirli bir düzende tertipleyip, düzenleyen ve tüm bunları sadece “ol” emriyle olduran, bütün eksik sıfatlardan münezzeh, bütün övgü, tanzim, ibadet ve taatlere layık olan, şanı yüce, ilmi bütün ilimleri kuşatan, hükmetme de ortağı olmayan, hükmünü muhakkak bir hikmete bağlayan, tek hüküm ve hikmet sahibi ALLAH’ a mahsustur.
Salat ve selam O’nun, indirdiği kitapta Habibim! Diyerek yücelttiği, Allah’ın en sevgili kulu, indirdiği son dinin peygamberi, rahmetenlil alemin olan, insanlığın ve tüm insanların kendisinde muhakkak güzel örnekler bulacağı Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) min, Kendisinden evvel gelmiş ve geçmiş tüm peygamber ve nebilerin, Allah Resulu’nun, gökteki yıldızlara benzettiği ve hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz, dediği ashabının, ehl-i beyti’nın, Onların yolundan gidenlerin, şehidlerin, sıddıkların ve Allah’ın salih kullarının üzerine olsun.
Kovulmuş ve lanetlenmiş şeytanın şerrinden, şeytanlaşmış nefislerin şerrinden, cinlerin ve insanların şerrinden tek sahibim, tek koruyucum, tek dayanağım olan Cenab-ı ALLAH’a sığınırım. O ALLAH ki, bana acıdı ve beni iman nuruyla şereflendirdi. Ben zelildim, O’nun diniyle izzet buldum. Ben sefildim, O’nun hidayetiyle zenginleştim, ben noksandım O’nun şeriatıyla tamam oldum. Hamd olsun alemlerin Rabbine, hamd olsun alemlerin sahibine.
Yazıma başlamadan önce bu yazıyı okuyacak olan okurlara, yazının başında şunları demeyi uygun gördüm. Her şeyi tüm açıklığıyla ve doğruluğuyla yazdım. Bazı yerler de biraz açık ve uygunsuz kelimeler de kullandım. Ama kimsenin hak etmediği şeyler değildi onlar. İçine yalan, dolan, iftira katmadım. Bu kalemi Allah rızasını kazanmak için elime aldım. Allah rızasını kazanırken, insanların benden razı olmayışları zerrece beni alakadar etmez. Bu yazıyı kim üstüne alıyor ise alsın ve hatalarının farkına varsın. Katiyen hiç bir kınayıcının kınamasından korkmadım şimdiye kadar, bundan sonra da bi iznillah korkacak değilim. Ve sizlere şunları söylemeye kendimi mecbur hissediyorum.
Asla nefislerinizde olanı saklamaya çalışmayın. Sizin nefislerinizde gizlediğiniz şeyleri Allah azze ve celle, ya bu dünya da, ya da kıyameti kübra’da yüzünüze çaput gibi çarpacaktır.
Ve hakikat yalana karşı mücadeleye memur ediyor beni. Ben isyandayım. Bütün yalanlara ve riyalara isyan ediyorum. Buna bütün bir ömrümü hasredecek dahi olsam, bu memuriyetim devam edecektir inşAllah. bunu böylece bilin..
Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm aklımı bir hayli meşgul eden bir konu hakkında bi iznillah bir takım mütalaalarda bulunmam gerektiğini hissettim. Gün geldi Allah azze ve celle bana nasip etti bende uzun zamandır beni üzerinde düşündüren bu konuyu, ele alma fırsatını buldum.
Günümüzde kadın ve bu kadının cihad anlayışı konusunu seçmemin nedeni, bu konunun artık mümin kadınlar arasında baş edilemez bir mevzu haline gelmesinden ve kadının bu konuda boş heves ve heyecanlarla hareket etmesinin önüne geçmektir. Bu taze heyecanının dünyası ve ahreti için bir felaket olmasının bir nebzede olsa önünü kapamak ve müminelere, islamda kadın için geçerli olan cihat anlayışını göstermeyi hedef edindim. Rabbim muzaffer kılsın.
Allah azze ve celle kitabında birçok ayette cihadı farz kılmış, cihadın, mücahidlerin ve şehidlerin faziletlerinden bahsetmiştir. Aynı şekilde Allah Resulu s.a.v de birçok hadisinde bu konunun ehemmiyetine dikkat çekmiştir. O kadar ki, Allah Resulü s.a.v. şöyle buyurmuşlardır.
“işin başı iman etmektir, direği namazdır, zirve noktası cihaddır” diyerek cihadın dinde gidilecek en son nokta, ulaşılacak en yüksek ve bereketli ibadet olduğuna dikkat çekmiştir.
Ve yine aynı Resul s.a.v. “Kim gazve yapmadan ve gaza yapmayı temenni etmeden ölürse nifaktan bir şube üzerine ölmüş olur." Diyerek tehdit etmiştir.
Cihadın faziletine dair birçok ayet mevcuttur ama burada birkaçını zikretmemiz konunun ehemmiyetini ve cihadın faziletini anlamamız için yeterlidir. Zaten bu yazının amacı cihad ve faziletleri değildir. Yalnızca kadınlarda mevcut alan cihad anlayışına doğruluk kazandırmaktır.
Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
(BAKARA/218)
Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
(AL-İ İMRAN/142)
Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.
(NİSA/95)
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mü'min olanlar bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.
(ENFAL/74)
Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü'nden ve mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
(TEVBE/16)
Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Bunlar) Allah katında bir olmazlar. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.
(TEVBE/19)
De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
(TEVBE/24)
Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.
(NİSA/74)
Allah azze ve celle kimi ayetlerde cihadın ecrini müjde verirken, kimi ayetlerde de mazeretsiz cihada katılmayanları fasık ve dahası kalplerinde hastalık bulunan kimseler olarak zikretmiştir. Mahşer günü cihad edenle, cihad etmeyeni ayırt edeceğini bildirmiş ve cihad edeni, cihad etmeyenden üstün tutacağını vaad buyurmuştur.
Ve yine Allah Resulu;
Enes b. Malik (r.a)’den Rasulullah (s.a.s)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
«Sabahleyin ve akşamleyin herhangi bir zamanda Allah yolunda bir kere cihad için yürüyüş hiç şüphesiz dünyadan ve dünyadaki şeylerin hepsinden hayırlıdır.»(Buhari-Müslim)
buyurmuşlardır. Tüm bu müjde ve tehditler karşısında asr-ı saadet hem sevinmiş hem de korkmuştur. Bunun için hem müjdeye muvaffak olma, hem de tehditle yüzleşmemek için mallarını ve canlarını Allah yolunda sarf etmekten zerrece çekinmemişlerdir. Hatta birçok sahibi şehadetle şereflenmek için adeta ölümün üstüne yürümüştür. Allah onlardan razı olsun.
Tabi ki bu ayet ve hadisleri işiten ve gören, bu müjde ve tehdidi haber alan Müslüman kadında müjdeyle sevinip, tehditten korkmaktadır. Ve belki biraz heyecan, belki biraz cahillikten olsa gerek, ani bir heyecanla hem dünyasını hem de ahretini yıkma yoluna giderler.
Bu ayet ve hadislerde muhattab alınan kadınlar değil, erkeklerdir. Kadına ne oluyor ki, kendisinin üzerine farz kılınmamış bir mesele de bu kadar korku duyuyor ve kendisine farz olmayan bir meseleyi yapmak için bin bir çaba harcıyor da, bilakis Allah’ın ve Resulü’nun s.a.v. onun üzerine farz kıldığı meselelerde hafiflik gösteriyor. Yoksa bu cihad aşkıyla yanan Müslüman bacılar, ALLAH ın indirdikleriyle ve Resulü’nun emrettikleriyle değil de, kendi heva ve heveslerine mi itaat ediyorlar?
Bugün cihad ve şehadet kavramlarının muhatabı kadınmış gibi, kadın üzerine vazife olmayan bir işi göğüslemeye çalışıyor. Bu işi göğüslemeye çalışırken de, hem fıtratına aykırı davranıyor, hem ümmetin geleceğini tehlikeye atıyor, hem mümin erkekleri vebal altında bırakıyor, hem de üzerine farz kılınan diğer ibadet ve taatlerde eksiklik ve gevşeklik gösteriyor. Böyle bir cihad anlayışını, bırakın Allah ve Resulu’nun kabul etmesini, aklı başında, dinini ve vazifelerini hakkıyla bilen mümin bir kadının bile kabul etmemesi gerekir. Ne Allah ne de O’nun indirdiği şeriatla uzaktan yakından bağdaşmayan bu safdil kadınların, pembe hayallerle yapmaya çalıştıkları cihad, şeytanın insanları Allah ile aldatmasından başka bir şey değildir.
Kadın yaratılış itibarıyla zayıftır, korunmaya, kollanmaya ve gözetilmeye ihtiyacı vardır. Erkek ise, bunun aksi olarak, koruyucu ve kollayıcı bir fıtrata sahiptir. Bunu da Allah azze ve celle şu ayetiyle bildirmektedir.
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُ وَالّٰتٖى تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِى الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبٖيلًا اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَبٖيرًا
Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.
(NİSA suresi 34. ayet)
Allah u Teala’nın kadını bu şekilde erkeklerden zayıf olarak yaratmasının hikmetleri saymakla bitmez. Kadın toplumun devamı ve bekası için gerekli en önemli şahsiyettir. Kadın var olmasaydı, insanların devamı olmaz, soy tükenir, ve insanlık biterdi. Kadın var edildi, onu var eden Allah azze ve celle onun için yaratılışına en uygun şekilde üzerinde hükmetti. Ona zor görevler biçmedi, ona ağır yükler yüklemedi, onu zorda bırakacak hiçbir hüküm indirmedi, içinde ve sonunda hikmeti olmayan hiçbir meseleyi kadına emretmedi. Ve yine birçok hükmü, hikmeti gereği kadına farz kılmadı. Şüphesiz ki Allah her hak sahibine hakkını vermiştir. Allah ki, adaletlilerin en adaletlisi, yarattığı kulunu o kuldan daha iyi bilendir.
Tüm bunlara itirazı olan bir kadın, bakın üzerine basa basa söylüyorum; Allah’ın yanlış hükmettiğini söylemek ister gibi hareket etmektedir. Öyle bir iftirayı hiç kimse Allah azze ve celleye atma cesaretini kendinde bulamaz değil mi?
Peki, öyleyse siz ey kadınlar! Ey ben Müslümanlardanım diyen nice kadınlar! Size ne oluyor da, Allah’ın sizin için farz kıldıklarını angarya görüp, beğenmeyip, üzerinize farz olmayan ve fıtratınıza ters düşen meselelerde mücadele ediyorsunuz?
İslam nizamı eksik bir nizam değildir. Çünkü Allah u Teala, dininizi tamamladım ve sizin için en güzel şeriat olarak islamı beğendim, demiştir. Muhakkak ki onun sözü doğrudur.
İslam nizamında erkeğin de kadının da görevleri taksim edilmiş ve her kim üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirirse cennet kendisine vaad edilmiştir. Cennete girme konusunda ne erkeğin kadına, ne de kadının erkeğe bir üstünlüğü yoktur. Herkes emrolunduğu şeyden hesaba çekilecektir.
Bugün beşeri sistemlerde hakim olan kadın erkek eşitliği, günümüz sözde Müslüman kadınlara da tesir etmiştir. Bu tesirin en büyük örneği de kadının üzerine verilen görevleri beğenmeyip, küçümsemesi ve erkeğin fıtratına düşen işlerde onunla yarışa girmesidir. Bu ibadet ve taatler konusunda bile olsa durum değişmez.
Bugünün çağdaş kadın! Profili kendini erkeğe denk tutmakta ve erkeğin yapabileceği her işi kendisinin de yapmaya muktedir olduğunu iddia etmektedir. Feminist düşüncenin kadınlar üzerinde oluşturduğu, aşağılık psikolojisiyle birlikte bu kadınlar, gerek sosyal hayatta, gerekse iş hayatında kadın ve erkeğin omuz omuza yürüyebileceğini ve kadınında erkeğin görebileceği işleri görmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Hatta daha da öteye giderek erkeklere de kendi asli vazifelerini yüklemeye çalışmaktadırlar. Erkeği, ev işlerini yapma, çocuğu büyütme gibi şeylere koşmaktadırlar. Vallahi bu kadınların ellerinden gelse, neredeyse erkeklere doğum yapma görevini de yükleyeceklerde, anatomileri buna uygun olmadığından bu konuda seslerini çıkartmamaktadırlar.
Müslüman kadın da etkilendiği bu çağdaş feminist felsefeyi, inancına uyarlayarak onların izledikleri yolu gizli olarak takip ediyor. İmanlı kadın, feminist düşünceyi savunamayacağını çok iyi bilir, bu nedenle açıktan bu görüşü savunmasa da bunu inancının altından yürütmeye gidiyor ve erkeklere taksim edilen vazifeyi kapmaya çalışıyor. Nitekim İslam erkek ve kadın arasında vazife taksimini yapmış ve aralarında da adaletle hükmetmiştir.
İşte kadının yapması gereken vazifeler ve bu vazifeleri hakkıyla yapan kadının mükafatı:
Abdurrahman b. Avf, Allah Elçisi’nin s.a.v. şöyle buyurduğunu riyavet etmektedir.
“Kadın beş vakit namazını kıldığı, ramazan orucunu tuttuğu, namusunu koruduğu ve eşine gereği gibi itaat ettiği zaman kendisine, ‘cennetin kapılarından dilediğinden gir’ denilir.
(Ahmed,1573; Taberani)
İşte ne kadar açık, ne kadar net bir anlatım. Ne kadar kısa ve ne kadar öz bir taksim. Allah Resulu’nün sözüne iman eden bir kadın Resulun s.a.v verdiği bu garantiyle teskin olur ve ömrü boyunca bunları yapmakla uğraşır. Bakın, Allah ve Resulu kadına hiçbir zorluk yüklememiş, ona verdiği görevleri sadece dört maddede sınırlandırmıştır. Ve bunları hakkıyla yaptığı sürece istediği kapıdan cennete gireceğine dair Fahri Kainat kefil olmuştur.
İşte eğer İslami bir feminizme -islami bir feministlik olmaz tabi, islamda feminizmin bırakın ilkelerinin, adının bile yeri yoktur- sahip olmak istiyorsanız Müslüman hanımlar bunlardan bahsedin. En azından doğruyu söylemiş olursunuz. İslamın kadına verdiği kıymetten bahsedin. Onu asla zora koşmadığını konuşun. İslamın kadına ne kadar narin baktığını anlatın. İlla bir kadınsı felsefe yüklenmek isterseniz buyurun islamın kadını ne kadar koruduğuna bir kez daha şahitlik edin. Ona ne kadar az ve zahmetsiz amelle cennet vaad ettiğini gösterin.
Bu dört altın kuraldır bir kadın için, beş vakit namazını kılmak, ramazanda orucunu tutmak, namusunu korumak ve kocasına itaat etmek. Daha bunları hakkıyla yerine getiremeyen kadın, nasıl olur cihat kendisine farz olmadığı halde, cihat etmek için can atar. Hiçbir hadiste, Allah Resulü kadına cihadı emretmemiştir. Hiçbir cihat ayeti kadına hitap etmemektedir. Kadının kolaylıkla cenneti kazanabileceği bu dört altın kuralı önemsemeyip, cihada yönelmesini hangi akıl, hangi izan izah edebilir. Bu daha marul kesemeyen kadının, ağaç kesmeye çalışması gibidir bu durumdur.
Kadının bu az ve kolay ameline karşılık yine Allah Resulü s.a.v. kadının bunları yapmaktan bile aciz olacağını ve kadınların çoğunun cehennem odunu olacaklarını bildiriyor.
Ebu Said el Hudri anlatıyor:
“Allah Resulü kurban ya da ramazan bayram namazı için namazın kılınacağı mescide çıktı. Kadınların bulunduğu bölüme uğradı ve şöyle konuştu:
Ey kadınlar topluluğu! Çokça sadaka verin. Ben sizin çoğunuzun cehennemlik olduğunu görüyorum.
Bunun üzerine kadınlar; ‘niçin ey Allah’ın elçisi?’ diye sordular. Allah elçisi şu karşılığı verdi:
Siz çokça lanet edersiniz ve kocanızın iyiliklerine karşı nankörlük edersiniz.”
(Buhari, 293. 1369)
(bu hadis Müslim, 1467; Nesei,1557 de muhtevası aynı şekilde zikredilmiştir.)
Aman Ya Rabbi, bu nasıl bir şeydir ki, kadın sadece bu dört emirle, erkekler ise cihad gibi zorlu bir ibadetlerle mesulken nasıl olurda kadın bu emirleri hakkıyla yerine getiremez de, erkek o zorlu görevleri yerine getirip cennete girer, kadında cehenneme odun olur.
Bunun en büyük nedenlerinden biri, işte günümüz sözde mücahide bacılarımızın yaptıklarıdır. Kendi asli görevlerini terk edip, üzerlerine vazife olmayan konularda erkeklerle boy ölçüşmeye çalışıyorlar. Bu nasıl bir anlayıştır. Kadın daha kendi üzerine farz ilimlerden bir haber iken, ana-babasına, kocasına itaatten kaçarken, örtüsünü hakkıyla muhafaza edemezken, namusunu basit nefsi eğlencelerde hibe ederken, namazlarına ehemmiyet göstermezken; duyduğu birkaç ayet ya da hadisle aşka gelip “mücahideyim! Şehadet istiyorum! Cihada çıkmayı arzuluyorum! Rabbim bana cihad nasip et, cihad meydanlarında deli gibi savaşırım, cihada gidecek bir yol bulsam, burada bir dakika durmam gibi!!!” boş temennilerde bulunması ne kadar ikna edici ve inandırıcı. Asıl kimlikleriyle ne kadar çelişki içindeler bilemezsiniz. Ama ben bilirim!!! Böyle insanlara o kadar şahid oldum ki, artık bu söylemleri duymak, benim için ağır bir mide bulantısından başka bir şey ifade etmiyor.
İşte ey kadınlar topluluğu! Size islamın kadına verdiği bir değeri daha göstermek istiyorum. Ve sizlere cihad görmeden, eline herhangi bir silahı almadan, bir kafirin boynunu vurmayı bırakın, ona bir taş dahi atmadan ve canınızı tehlikeye atmadan mücahide olabileceğiniz bir müjdeyi veriyorum.
İbn Abbas anlatıyor;
“bir kadın Peygamberin huzuruna gelerek; ‘Ey Allah’ın Resulu, ben kadınların temsilcisi olarak katınıza gelmiş bulunuyorum’ dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: ‘şu cihad ibadetini Allah erkeklere farz kıldı, eğer onlar cihada gidiyor ve sağ salim dönebiliyorlarsa ödüllendiriliyorlar, eğer öldürülüyorlarsa Rableri katında diri olarak rızıklandırılıyorlar. Biz kadınlar ise onların geride bıraktıkları görevleri yerine getiriyoruz. Bundan bize bir pay var mıdır?’ Allah Resulu s.a.v. kadına şöyle cevap verdi;
Karşılaştığın bütün kadınlara şu bilgiyi ulaştır ki, kadının kocasına itaati, onun haklarını yerine getirmesi, erkeklerin cihad sevabına denktir. Ne yazık ki sizden çok azı bunu yapar.”
(Ahmed ve Nesai sağlam iki kanalla tespit etmişlerdir; aynı haberi Hakim de kaydetmiş ve hadis hakkında dayanak zincirlerinin sağlam olduğunu söylemiştir.)
Bu hadisin tahlilini yaparsak şu sonuçlar çıkar. Allah Resulu’nun s.a.v. yanına gelen kadın, ne kadar ince ayarlı bir soru soruyor. ‘Neden kadınlar cihad ibadetinden mahrumlar’ demiyor, çünkü o kadın Allahın şu ayetini hakkıyla iman etmiş bulunmaktadır.
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبٖينًا
Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
(AHZÂB suresi 36. ayet)
Bu ayete iman etmiş bu Müslüman kadın, ‘neden biz de cihada çıkıp, cihad ibadetinden bir pay almıyoruz’ demiyor. Allah ve Resulünün hükmünün hikmetini gerek biliyor, gerek bilmiyor, ama o hükme tam olarak iman ediyor. Ve kendi vazifesinin cihad etmek olmadığının da bilinciyle sorusunu, şöyle soruyor; ‘biz geride kalıp, üzerimize düşen görevleri yerine getiriyoruz, buna rağmen erkeklerin cihad ibadetinden biz kadınlara bir pay var mıdır?’ diyor.
Allah u ekber! bu Müslüman hanımın bu soruyu sorma uslubu bile Müslümanlığına yaraşır şekilde. Erkeğin ibadetinden pay almak istiyor.
Ama gelin ve görün ki, bugünün Müslüman hanımları üzerine düşen vazifelerden feragat etmişler, cihad ehli olmaya soyunmuşlardır. Bu nasıl bir gaflettir, bu nasıl bir cahilliktir. Bu nasıl Allah ve Resulünün hükmüne razı olmayıştır.
Sahabeden hangi hanım sizin kadar cihada çıkma meraklısı olmuştur. Zira siz mi cihada ve şehadete daha layıksınız yoksa onlar mı? O sahabe hanımların içinde Resulullahın hanımları, müminlerin anneleri de bulunmaktadır. Onlar mı cihada ve şehadete daha layıktı yoksa sizin gibi daha kocasına itaati nefsine yediremeyen günümüz sözde Müslüman kadınları mı? Size ne oluyor da kocalarınızın üzerinizde farz olan hakkını çiğneyip, üzerinize farz olamayan ve fıtratınıza ters işlerin peşine düşüyorsunuz.
Allah’a ve ahiret gününe inanan akıllı bir kadın, cennete kolay yoldan ulaşmanın yollarını arar. Cennet sadece dört şartla ayağınıza serilmişken, sizler cihad meydanlarında erkeklerle omuz omuza savaşmak mı istiyorsunuz?
Vallahi sizler nefislerinizde olanı gizliyorsunuz. Eğer gaye Allah rızasını kazanmak ve cennete ulaşmaksa, bu ha cihadla gerçekleşmiş, ha kocaya itaatle ne fark eder? Eğer sizler kocaya itaati terk edip, cihad meydanlarına kahramanca adınızı yazdırmanın derdindeyseniz, zannetmeyin ki, şehadet sizi bulur. Sizler cihad meydanında ölseniz dahi, cehenneme kütük olmaktan öteye geçemezsiniz.
Günümüz cahil Müslüman kadınlarında ki yanlış anlayışlardan biri de, kafirlerin işgal ettiği bir beldeye hicret edip, orada müminlerle birlikte kafirlere karşı savaşmaktır. Bu nasıl bir fikirdir. Bunun kıstası nedir? Bu nasıl bozuk ve yanlış bir anlayıştır.
İslam fıkhında bir kadının üzerine cihad ancak kafir kendi şehrini işgal ederse farz olur. O zaman kadın erkek ayrım olmadan cihada girişir. Ki nitekim sahabe hanımlarından da buna örnek vardır. Ama ne zaman cihad farz konumuna düşmüştür kadına, dikkat edin!
Düşman kapısına dayandığı zaman. Bu ayarı bilmek gerekir.
Bir mümin hanımın iki büyük emaneti vardır. Bunlardan biri imanı, diğeri namusudur. Bu iki emaneti var gücüyle korumalı, bu iki emaneti düşman eline teslim etmemek için gerekirse, canını feda etmekten zerrece çekinmemelidir. Aynı şekilde bir erkeğinde kendisinde olan emanetleri vardır. Bunların birincisi imanı, ikincisi namusudur. Ve bir erkek Allah’ın emriyle kadını kendine nikahladığı zaman, onun namusu artık o erkeğin namusudur. Bir mümin bunları koruduğu sürece izzet sahibidir. Karısının, kızının, annesinin, bacısının namusunu müdafaa etmek, tıpkı kendi imanını müdafaa etmek gibi farzdır o erkeğe.