Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Günün Nasihati

hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Güzel Ahlakın Alametleri


Mürid, bazen kötülükleri ve masiyetleri terk edinceye kadar nefsiyle mücadele eder, sonra da nefsini terbiye ettiğini, ahlakını güzelleştirdiğini ve mücadeleye artık ihtiyacının kalmadığını zanneder. Halbuki böyle değildir. Çünkü güzel ahlak, müminlerin sıfatlarının toplamıdır. Allah Teala onların sıfatlarını saymıştır: ‘’Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır ve onlar sadece Rablerine dayanıp güvenirler. Onlar ki, namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden başkalarına harcarlar. İşte onlar gerçek müminlerdir. (2-4) ‘’Günahlarından uzaklaşan tövbekarlar ibadetlerine devam eden abidler, Allah’a övgülerde bulunan hamidler, lezzetlerden uzaklaşarak oruç tutan zahidler, ruku ve secdeleriyle Allah’a boyun eğenler, iyiliği emredip kötülüğü engelleyenler ve Allah’ın belirlediği sınırları aşmayanlar var ya (ne mutlu onlara)! O halde müjdele o müminleri!’’ (Tevbe,112) ‘’Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki… İşte bunlar Firdevs cennetine varis olanlardır.’’ (Müminun, 1-11) ‘’Rahmanın kulları yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir….’’ (Furkan, 63 ve devamı)

Ne durumda olduğunu anlamakta güçlük çeken kimse, nefsini bu ayetlere arzetsin. Nefsinde bu sıfatların tamamının var olması onun güzel ahlaklı bir kimse olduğunun alametidir. Bazılarının olup bazılarının olmaması biraz güzel ahlak biraz da kötü ahlaklı olduğunun delilidir. Bu durumda mevcutları korumak, mevcut olmayanları da elde etmek için çalışmalıdır. Rasulullah sallAllahu aleyhi ve selem mümini pek çok sıfatla vasıflandırarak ahlaki güzeliklerine işaret eder. Buhari ve Müslim’in Sahih’lerinde Enes radıyAllahu anh’tan rivayet edilen hadise göre, Peygamber sallalhu aleyhi ve selem şöyle buyuruyor: ‘’ Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki bir kul için sevdiği ve arzu ettiği şeyi kardeşi içinde sevip arzu etmedikçe iman etmiş olmaz.’’

Yine Buhari ve Müslim’de Ebu Hureyre radıyAllahu anh tarafından rivayet edilen bir hadise göre, Peygamber sallalhu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur: ‘’Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna eziyet etmesin. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sussun.
Bir hadiste de şöyle buyrulmuştur: ‘’Müminlerin iman yönünden en mükemmeli, ahlakı en güzel olanıdır.’’

Eziyetlere katlanmak da güzel bir ahlaktır. Buhari ve Müslim’in Sahih’lerinde rivayet edildiğine göre, bir bedevi, Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem’in elbisesinden asılınca elbisenin kenarı mübarek omuzlarında iz bırakmıştı. Sonra bedevi, ‘’Ya Muhammed! Allah’ın sende bulunan malından bana bir şey verilmesini emret.’’ Dedi. Bunun üzerine Rasulullah salAllahu aleyhi ve sellem ona bakarak güldü, sonra kendisine ihsan edilmesini emir buyurdu.
Kavmi kendisine eziyet ettiği zaman şöyle demişti: ‘’Allah’ım! Sen kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar.

Veysel Karani, çoçuklar kendisine taş attığı zaman şöyle derdi: ‘’ Ey kardeşler! Eğer mutlaka atmanız gerekiyorsa bacaklarımın kanamaması için küçük taşlar atın ki namaz kılmama engel olmasın.’’

İbrahim b.Edhem bir gün ıssız bir çöle çıktı. Bu esnada bir askerle karşılaştı. Asker ona meskun yerlerin nerede olduğunu sordu. İbrahim mezarlığa işaret etti. Bunun üzerine asker kızgınlıkla onun başına vurdu ve başını yardı. Vurduğu kişinin İbrahim b. Edhem olduğu söylenince onun elini ve ayağını öpmeye başladı. İbrahim b. Edhem dedi ki: ‘’Benim başıma vurunca ben Allah’tan onun için cenneti vermesini istedim. Çünkü onun bana vurmasından dolayı bana bir mükafat verileceğini biliyordum. Ben onun yüzünden hayra nail olurken onun benim yüzümden şerre nail olmasını istemedim.’’

Ebu Osman sokaktan geçerken bir yerden üzerine kül atıldı. Arkadaşları ileri geri konuşmaya başladı. O dedi ki: ‘’Ateşe müstehak olan kimsenin külle karşılaşınca kızmaması gerekir.’’

İşte bunlar eğitilerek uysallaştırılan nefislerdir. Bunların ahlakları mutedil olmuş ve iç dünyaları sahtekarlıktan temizlenmiştir. Bunun semeresi kadere rızadır. Onlarda bulduğu alametlerden bir kısmına da olsa ulaşmak için riyazete devam etmesi gerekir.

(İhyau Ulumi’d-Din, İbn Kudame el- Makdisi)
 
E Çevrimdışı

Ebu SILA

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
upload_2017-11-6_20-26-54.png
 
M Çevrimdışı

Muzammil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Okuma-Yazmayı öğretmeye 6 yaşında mı başlamalıyız?

Çocuklar da okuma-yazmayı öğrenmeye başlama yaşı 6 değil, 2 dir. Eli kalem tutmaya başladığı anda bir defter ve kalemi eline verebilirsiniz.

2 yaşında alfabeyi tanıtmaya başlayabilirsiniz. Tabi bu demek değil ki 2 yaşında okuma yazmayı çözecekler. Bu sadece bir başlangıç ön eğitimdir. Küçük yaşta zihne verilen herşey daha kolay ve daha kalıcıdır. Alfabe harflerini oyun haline getirerek, çocuklarında bunu becerebilen bir çok aileye şahidiz. Bu sadece zaman ve sabır ister. Zaten zannımızca ebeveynlerin çocuklarından öncelikli zaman harcayacakları başka birşey yoktur.

Çocuklarınızın 2 yaşından 6 yaşına kadar olan zamanını zayi etmeyin. Çünkü bu dönem gerçek eğitim dönemidir.
 
E Çevrimdışı

Ebu SILA

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Süleyman İbn Abdilmelik ile Ebu Hazım Arasında Geçen Bir Konuşma

Bize, Ya’kûb b. İbrahim haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Ömer İbni’l-Kümeyt rivayet edip (dedi ki):

Bize Ali b. Vehb el-Hemdânî rivayet edip (dedi ki), bize ed-Dahhâk b. Musa rivayet edip dedi ki:

“Süleyman b. Abdilmelik, Mekke’ye giderken Medine’ye uğramış ve orada günlerce kalmıştı. Bir ara; “Medine’de Hz. Peygamber’in –sallallahu aleyhi ve sellem– Ashabından birine kavuşmuş olan bir kimse var mı?” dedi.

(Yanındakiler) O’na; “Ebû Hâzim (*) (isimli biri var)” dediler. Bunun üzerine O’na haber saldı. Huzuruna girince O’na; “Ebû Hâzim! Nedir bize yaptığın bu eziyet?” dedi.

Ebû Hâzim; “yâ Emîre’l-Mü’minîn! Benden ne eziyet gördün?” dedi.

(Halife Süleyman); “Medinelilerin ileri gelenleri yanıma geldi, sen gelmedin!” karşılığını verdi.

(Ebû Hâzim); “ya Emire’l-Mü’minin, dedi, (doğru) olmayan bir şeyi söylemenden seni Allah’a sığındırırım! Bu günden önce ne sen beni tanımıştın, ne de ben seni görmüştüm.”

(Râvi ed-Dahhâk) dedi ki, bunun üzerine Süleyman, Muhammed b. Şihâb ez-Zühri’ye dönüp; “ihtiyar doğru söyledi, ben hata ettim” dedi. Süleyman (sonra); “Ebû Hâzim! Bize ne oluyor da ölümden hoşlanmıyoruz?” diye sordu.

Ebû Hâzim şöyle cevap verdi: “Çünkü siz Âhireti harab ettiniz, dünyayı ma’mûr hale getirdiniz. Bu yüzden ma’mûr yerden harab edilmiş yere gitmekten hoşlanmıyorsunuz.”

(Süleyman); “doğru söyledin, Ebû Hazim! Peki yarın (Kıyamet gününde) Allah’a gidiş nasıl olacak?” dedi.

(Ebû Hâzim); “iyilik eden, ailesinin yanına gelen gurbetçi gibi. Kötülük yapan ise, efendisinin yanına gelen kaçak köle gibi!” karşılığını verdi.

Bunun üzerine Süleyman ağlamaya başladı ve “keşke Allah katında ne olacağımızı bilseydim!” dedi.

(Ebû Hâzim) dedi ki; “amelini Allah’ın Kitab’ıyla karşılaştır, (öğrenirsin!)”

(Süleyman sonra); “(Kıyamette) nasıl bir yer bulacağım?” diye sordu.

(Ebû Hâzim); “iyiler hiç şüphesiz Na’im (Cennetin)de, kötüler ise muhakkak alevli ateştedirler” [İnfitar:13,14] dedi.

Süleyman; “peki, dedi. Allah’ın rahmeti nerede, Ey Ebû Hâzim?”

Ebû Hâzim; “Allah’ın rahmeti iyilik edenlere yakındır” karşılığını verdi.

Süleyman O’na dedi ki; “Ebû Hâzim! Peki, Allah’ın hangi kulları daha üstündür?”

“Şahsiyet ve akıl sahipleri!” dedi.

Süleyman O’na; “Peki amellerin hangisi daha faziletlidir?” dedi.

Ebû Hâzim; “haramlardan uzak durmakla beraber farzları yerine getirmek!” dedi.

Süleyman; “peki hangi duaya daha çok icabet edilir?” dedi.

Ebû Hâzim; “kendisine iyilik yapılan kimsenin, iyilik yapana duasına!” karşılığını verdi.

(Süleyman) dedi ki; “peki hangi sadaka daha faziletlidir?”

(Ebû Hâzim); “başa kakmadan, eziyet etmeden muhtaç dilenciye (verilen) ve (malı) az olan kimsenin verebildiği!” dedi.

(Süleyman); “peki, hangi söz daha doğrudur?” dedi.

(Ebû Hâzim); “kendisinden korktuğun veya (bir şey) umduğun kimsenin yanında (söyleyeceğin) hak söz!” dedi.

(Süleyman); “peki, müminlerin hangisi daha akıllıdır?” dedi.

(Ebû Hâzim); “Allah’a itaatle amel eden ve insanlara bu yolu gösteren adam!” dedi.

(Süleyman), “peki, müminlerin hangisi daha ahmaktır?” dedi.

(Ebû Hâzim); “zalim olduğu halde (din) kardeşinin arzusuna uyan ve bu suretle, başkasının dünyalığına mukabil Âhiretini satan kimse!” dedi.

Süleyman O’na; “doğru söyledin, dedi, peki, bizim içinde bulunduğumuz durum hakkında ne dersin?”

(Ebû Hâzim); “ya Emire’l-Mü’minin! Beni (bu soruya cevap vermekten) bağışlar mısın?” dedi.

Süleyman O’na; “hayır! Lâkin (bu) bana vereceğin bir nasihat (olacak)” dedi.

(Ebû Hâzim, bunun üzerine) şöyle dedi: “Ya Emire’l-Mü’minin! Senin ataların halkı kılıçla bastırıp bu hükümdarlığı müslümanlardan, istişare yapmaksızın, razılıkları olmaksızın, zorla aldılar. Hatta onlardan pek çok kimseyi öldürdüler ve (bu öldürülen Müslümanlar), o (öldürme ile Âhirete göçtüler. (Öbür âlemde) onların söylediği ve onlara söylenilen şeyleri bir bilsen!”

Bunun üzerine orada oturanlardan bir adam; “söylediğin şey ne kötü, Ebû Hâzim!” dedi.

Ebû Hâzim (buna) şöyle karşılık verdi: “Yalan söyledin! Şüphe yok ki Allah, âlimlerden; “onu insanlara mutlaka açıklayacaklar, gizlemeyecekler! ” diye söz almıştır.”

Süleyman O’na; “peki biz (durumumuzu) nasıl düzeltebiliriz?” diye sordu. Ebû Hâzim; “öğünmeyi, lafçılığı bırakır, vakarlı ve şahsiyetli olur, (devlet yardımlarını) eşit bir şekilde dağıtırsınız” cevabını verdi.

Süleyman O’na; “bunu nasıl yaparız?” dedi.

Ebû Hâzim; “helâlinden alır, lâyık olanlarına verirsin!” dedi.

Süleyman O’na; “Ebû Hâzim, dedi, bize arkadaşlık eder misin? Bu suretle sen bizden istifade edersin, biz de senden istifade ederiz.”

Ebû Hâzim; “Allah’a sığınırım!” dedi. Süleyman O’na; “niçin böyle (diyorsun?)” dedi.

(Ebû Hâzim) şu karşılığı verdi: “Size az bir şey meyletmekten, bu sebeple de Allah’ın bana hayatın da katmerli, ölümün de katmerli (acısını) tattırmasından korkarım.”

Süleyman O’na: “Bize ihtiyaçlarını bildir” dedi.

(Ebû Hâzim); “Beni Cehennemden kurtarıp Cennete sokarsın, (işte ihtiyacım budur!)” dedi.

Süleyman; “bu benim yapabileceğim bir şey değil” dedi;

Ebû Hâzim; “O halde sana onun dışında hiç ihtiyacım yok!” dedi.

(Süleyman); “peki, bana hayır-duada bulun” dedi.

Ebû Hâzim şöyle dedi: “Allahım! Eğer Süleyman senin dostun ise, O’na dünya ve Ahiret iyiliğini kolaylaştır. Eğer düşmanın ise, onu perçeminden tut, sevip razı olacağın şeye (ilet)”.

Süleyman O’na; “bu kadar mı?” dedi.

Ebû Hâzim; “ehlinden isen öz, (ama) çok söyledim. Ehlinden değilsen, kirişi olmayan yaydan (ok) atmam bana ne fayda verir?” cevabını verdi.

Süleyman O’na; “bana tavsiyede bulun!” dedi.

(Ebû Hâzim) şöyle dedi: “Sana tavsiyede bulunacağım, (ama) sözü uzatmayacağım: Rabb’ini ta’zim et. Seni menettiği yerde görmesinden, emrettiği yerde kaybetmesinden (bulmamasından) O’nu tenzih et!”

Ebû Hâzim, Süleyman’ın yanından çıkınca (Süleyman) O’na yüz dinar gönderdi ve “bunu (Allah rızası için) harca, senin için yanımda bunun gibi çok var!” diye de yazdı.

(Râvî ed-Dahhâk) dedi ki, (Ebû Hâzim) bunları O’na, şöyle bir mektupla geri çevirdi: “Ya Emire’l-Mü’minin! Senin benden isteğinin ciddi olmamasından veya benim (parayı) sana geri çevirişimin, (onun) önemsizliği sebebiyle olmasından, Allah korusun! Bunlara senin için razı olmuyorum, kendim için nasıl razı olurum?”

(Ebû Hâzim mektubunun devamında) O’na şöyle yazdı: “Hz.. Musa b. İmrân, Medyen suyuna varınca o (suyun) başında, (hayvanlarını sulayan çobanlar buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını, diğerlerine karışmaktan) alıkoyan iki kız buldu. Bunun üzerine onlara (bunun sebebini) sordu.

Onlar da; “çobanlar suvarıp çekilmeden biz suvarmayız. Babamız ise büyük, (çok yaşlı) bir ihtiyardır” dediler. Hemen (Hz. Musa) onlarınkini (de) suvardı. Sonra gölgeye çekildi ve “Rabb’im, hakikaten ben senin bana indireceğin hayra muhtacım” dedi. Bunu (söylemesinin sebebi şuydu): O aç, güven içinde olmayan korkar bir halde idi. Yine de Rabb’inden istedi, insanlardan dilenmedi. Çobanlar da (O’nun sözünü, halini) anlamadılar, (ama) iki kız anladı.

Onlar babalarının yanına dönünce olayı ve O’nun sözünü O’na anlattılar. Bunun üzerine babaları -ki O, Şu’ayb idi-; “bu, aç bir adam!” dedi ve (kızlarından) birine; “git de O’nu çağır!” diye emretti. (Kız) O’nun yanına gelince O’nu büyük sayıp yüzünü örttü ve “babam seni çağırıyor. Bizim için (hayvanlarımızı) suvarmanın ücretini verecek” dedi. (Kız); “bizim için (hayvanlarımızı) suvarmanın ücretini” andığı vakit (bu) Hz. Musa’ya zor geldi. (Ama) onu takip etmek zorundaydı da. Çünkü o, dağlar arasında aç ve yalnızdı. Neticede onun peşinden gittiğinde rüzgâr esti ve (kızın) elbiselerini arkasına çarpmaya ve bu suretle (elbiseleri), arkasının hatlarını ona belli etmeye başladı. (Kız) da kalçalı idi.

Hz. Musa kâh yüzünü çevirmeye, kâh (gözlerini) yummaya başladı. Sonunda sabrı tükenince, kıza; “ey Allah’ın kulu! Arkamda kal ve bana yolu; “şu (yoldan, şöyle…” diyerek) sözünle tarif et” diye seslendi.

(Hz. Musa, sonunda) Şu’ayb’in huzuruna girince akşam yemeğinin hazırlanmış olduğunu gördü.

Şu’ayb da O’na; “Genç! Otur, yemek ye!” dedi. Hz. Musa O’na; “Allah’a sığınırım!” dedi. Şu’ayb de O’na; “niçin? Aç değil misin?” diye sordu. “Evet, dedi, fakat bunun, o (kızların) için (hayvanlarını) suvarmamın bir karşılığı olmasından korkuyorum. Halbuki ben, dinimiz (gereği yaptığımız) hiçbir şeyi yer dolusu altına mukabil bile satmadığımız bir ev halkındanım.”

Bunun üzerine Şu’ayb O’na; “hayır, ey genç, (bu onun karşılığı değildir). Fakat bu, benim ve atalarımın âdetidir. Biz misafiri ağırlar, yemek yediririz” dedi.

O zaman Hz. Musa oturdu ve yedi. İşte bu yüz dinar da anlattığım şeylerin karşılığı ise leş, kan ve domuz eti, çaresizlik halinde bundan daha helâldir. Şayet beytu’l-mal‘da (devlet hazinesinde) ki bir haktan dolayı ise, bu hususta benim benzerlerim var. Eğer aramızda eşitlik yaparsan ne âlâ! Aksi halde benim buna ihtiyacım yoktur!”

ed-Darimî:c.1,no: 653.Ter. Prof. Dr. Abdullah Aydınlı. Madve Yayınları

(*) Ebu Hâzim el-A’rec; Seleme İbn Dinar’dır: (ö.h.140./m.757) el-Esved İbn Süfyan el-Mahzumî’nin azadlı kölesidir. et-Temmâr (Hurmacı) diye meşhurdur. Sehl İbn Sa’d’dan (ra) Ata İbn Ebî Rebah’tan ve Nu’man İbn Ebî Ayyaş’tan hadis işitmiştir.
 
C Çevrimdışı

cuheyman el-uteybi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bizler birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye edeceğiz. Usanmadan, yılmadan.
Çin bambu ağacının yetiştirilmesi misali.

Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohumun yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yıldada toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık yirmiyedi metre boyuna ulaşır.

İşte bizde Allah(cc)’nun izniyle imanlarımızı böyle sulayacağız, usanmadan, yılmadan.

Bir süre için çalışın.
Bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın.
Ve hiç bir zaman geri dönmeyin.(ALINTI)
 
M Çevrimdışı

Muzammil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ÇOCUKLARINIZI DA BU NEŞİDLERE ALIŞTIRMAYIN.

Muwahhid ailenin evinde neşid sesi değil Kur'an sesi yükselir. Aile bireyleri neşid ile değil Kur'an ile imanlarını kuvvetlendirir. Bırakın neşidleri cihad meydanlarında, Kur'an için ayağa kalkmış mücahidler o zor anlarda dinlesin. Sizin ve çocuğunuzun buna ihtiyacı yok.
 
Ümmü Yasir Çevrimdışı

Ümmü Yasir

İşlerimizin hepsini düzelt Allah’ım...
İslam-TR Üyesi
BİRİLERİ KAHVE Mİ DEDİ
☕☕☕☕☕☕☕

Bir grup, kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner.
Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör, mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir.
Herkes bir bardak seçince, profesör şöyle söyler:
Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı.
Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağını gösterir.
Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiçbir şey katmaz. Sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar!..
Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız, içindekine bakan olmadı.
Hayat kahveye benzer, iş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayatı tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yaşadığımız hayatın kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de...
Bazen sadece bardağa odaklanarak kahvenin tadını çıkartmayı unuturuz.
Kahvenizin tadına varın!
En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.
İyi ve gösterişli şeyleri seçme düşüncesi çoğu zaman galip gelir. İçindeki daima ikinci sırada gelir. Oysa unutmamak lazım ki, ambalaj ne kadar görkemli olursa olsun, kullanacağımız şey ambalajın içindedir.
Dost seçerken insanların görünüşüne aldanmak da öyledir. En kötü görünümlü insanın kafasında güzel düşünceler olabilir. En şık görünümlü insanın düşünceleri de felaketiniz olabilir.
Siz daima her şeyin içindeki özüne bakın. Size lezzet veren üzüm bağı değil, üzümüdür.
Hayatta lezzet almanın tek yolu, elimizde güzel ambalajlı şeyler değil, içindekilerdir. Kötü tadı olan bir kahve, paha biçilmez kristaller içinde de olsa içerken yüzümüz buruşur, içemeyiz. Enfes bir kahve sıradan bir bardakta da olsa yüzümüzde tebessüm oluşturur.
Gelin, cevizin kuruyup buruşmuş dış kabuğuna değil, cevizi kırıp içine bakalım. Bütün tat oradadır, dışındaki kabukta değil.
Her şey gönlünüzce olsun.Allah hayatımızdan hakiki dostları eksik etmesin ...
 
Ümmü Yasir Çevrimdışı

Ümmü Yasir

İşlerimizin hepsini düzelt Allah’ım...
İslam-TR Üyesi
“- Tevbe et!
- Tevbeni hayatın bil,
- Ebediyyen tekrarlamamaya kararlı ol,
- Asla ve asla kimseye kötü geçmişinden bir dakikayı bile bahsetme,
- Kötü çevren ile bağını kes ki seni unutsunlar, sen de onları unut,
- İbadetlerini ihmal etme,
- Hayattan ve iyi dostlardan sakın kopma..”

N. Yıldız
 
Ümmü Yasir Çevrimdışı

Ümmü Yasir

İşlerimizin hepsini düzelt Allah’ım...
İslam-TR Üyesi
Hayat, inişli çıkışlı uzun bir yürüyüşün adıdır. Nefesimiz tıkanabilir, ayağımız takılabilir belki; ama takılıp kalamayız. Düştüğümüz yerden kalkmayı bilmeliyiz. Bu da ancak sabırla mümkündür.
Şeytan, takılıp kalanlardan ve takıntı yapanlardan çok hoşlanır.

N. Yıldız
 
Üst Ana Sayfa Alt