Güzel Ahlakın Alametleri
Mürid, bazen kötülükleri ve masiyetleri terk edinceye kadar nefsiyle mücadele eder, sonra da nefsini terbiye ettiğini, ahlakını güzelleştirdiğini ve mücadeleye artık ihtiyacının kalmadığını zanneder. Halbuki böyle değildir. Çünkü güzel ahlak, müminlerin sıfatlarının toplamıdır. Allah Teala onların sıfatlarını saymıştır: ‘’Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır ve onlar sadece Rablerine dayanıp güvenirler. Onlar ki, namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden başkalarına harcarlar. İşte onlar gerçek müminlerdir. (2-4) ‘’Günahlarından uzaklaşan tövbekarlar ibadetlerine devam eden abidler, Allah’a övgülerde bulunan hamidler, lezzetlerden uzaklaşarak oruç tutan zahidler, ruku ve secdeleriyle Allah’a boyun eğenler, iyiliği emredip kötülüğü engelleyenler ve Allah’ın belirlediği sınırları aşmayanlar var ya (ne mutlu onlara)! O halde müjdele o müminleri!’’ (Tevbe,112) ‘’Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki… İşte bunlar Firdevs cennetine varis olanlardır.’’ (Müminun, 1-11) ‘’Rahmanın kulları yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir….’’ (Furkan, 63 ve devamı)
Ne durumda olduğunu anlamakta güçlük çeken kimse, nefsini bu ayetlere arzetsin. Nefsinde bu sıfatların tamamının var olması onun güzel ahlaklı bir kimse olduğunun alametidir. Bazılarının olup bazılarının olmaması biraz güzel ahlak biraz da kötü ahlaklı olduğunun delilidir. Bu durumda mevcutları korumak, mevcut olmayanları da elde etmek için çalışmalıdır. Rasulullah sallAllahu aleyhi ve selem mümini pek çok sıfatla vasıflandırarak ahlaki güzeliklerine işaret eder. Buhari ve Müslim’in Sahih’lerinde Enes radıyAllahu anh’tan rivayet edilen hadise göre, Peygamber sallalhu aleyhi ve selem şöyle buyuruyor: ‘’ Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki bir kul için sevdiği ve arzu ettiği şeyi kardeşi içinde sevip arzu etmedikçe iman etmiş olmaz.’’
Yine Buhari ve Müslim’de Ebu Hureyre radıyAllahu anh tarafından rivayet edilen bir hadise göre, Peygamber sallalhu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur: ‘’Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna eziyet etmesin. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sussun.
Bir hadiste de şöyle buyrulmuştur: ‘’Müminlerin iman yönünden en mükemmeli, ahlakı en güzel olanıdır.’’
Eziyetlere katlanmak da güzel bir ahlaktır. Buhari ve Müslim’in Sahih’lerinde rivayet edildiğine göre, bir bedevi, Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem’in elbisesinden asılınca elbisenin kenarı mübarek omuzlarında iz bırakmıştı. Sonra bedevi, ‘’Ya Muhammed! Allah’ın sende bulunan malından bana bir şey verilmesini emret.’’ Dedi. Bunun üzerine Rasulullah salAllahu aleyhi ve sellem ona bakarak güldü, sonra kendisine ihsan edilmesini emir buyurdu.
Kavmi kendisine eziyet ettiği zaman şöyle demişti: ‘’Allah’ım! Sen kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar.
Veysel Karani, çoçuklar kendisine taş attığı zaman şöyle derdi: ‘’ Ey kardeşler! Eğer mutlaka atmanız gerekiyorsa bacaklarımın kanamaması için küçük taşlar atın ki namaz kılmama engel olmasın.’’
İbrahim b.Edhem bir gün ıssız bir çöle çıktı. Bu esnada bir askerle karşılaştı. Asker ona meskun yerlerin nerede olduğunu sordu. İbrahim mezarlığa işaret etti. Bunun üzerine asker kızgınlıkla onun başına vurdu ve başını yardı. Vurduğu kişinin İbrahim b. Edhem olduğu söylenince onun elini ve ayağını öpmeye başladı. İbrahim b. Edhem dedi ki: ‘’Benim başıma vurunca ben Allah’tan onun için cenneti vermesini istedim. Çünkü onun bana vurmasından dolayı bana bir mükafat verileceğini biliyordum. Ben onun yüzünden hayra nail olurken onun benim yüzümden şerre nail olmasını istemedim.’’
Ebu Osman sokaktan geçerken bir yerden üzerine kül atıldı. Arkadaşları ileri geri konuşmaya başladı. O dedi ki: ‘’Ateşe müstehak olan kimsenin külle karşılaşınca kızmaması gerekir.’’
İşte bunlar eğitilerek uysallaştırılan nefislerdir. Bunların ahlakları mutedil olmuş ve iç dünyaları sahtekarlıktan temizlenmiştir. Bunun semeresi kadere rızadır. Onlarda bulduğu alametlerden bir kısmına da olsa ulaşmak için riyazete devam etmesi gerekir.
(İhyau Ulumi’d-Din, İbn Kudame el- Makdisi)
Mürid, bazen kötülükleri ve masiyetleri terk edinceye kadar nefsiyle mücadele eder, sonra da nefsini terbiye ettiğini, ahlakını güzelleştirdiğini ve mücadeleye artık ihtiyacının kalmadığını zanneder. Halbuki böyle değildir. Çünkü güzel ahlak, müminlerin sıfatlarının toplamıdır. Allah Teala onların sıfatlarını saymıştır: ‘’Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır ve onlar sadece Rablerine dayanıp güvenirler. Onlar ki, namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden başkalarına harcarlar. İşte onlar gerçek müminlerdir. (2-4) ‘’Günahlarından uzaklaşan tövbekarlar ibadetlerine devam eden abidler, Allah’a övgülerde bulunan hamidler, lezzetlerden uzaklaşarak oruç tutan zahidler, ruku ve secdeleriyle Allah’a boyun eğenler, iyiliği emredip kötülüğü engelleyenler ve Allah’ın belirlediği sınırları aşmayanlar var ya (ne mutlu onlara)! O halde müjdele o müminleri!’’ (Tevbe,112) ‘’Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler. Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki… İşte bunlar Firdevs cennetine varis olanlardır.’’ (Müminun, 1-11) ‘’Rahmanın kulları yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir….’’ (Furkan, 63 ve devamı)
Ne durumda olduğunu anlamakta güçlük çeken kimse, nefsini bu ayetlere arzetsin. Nefsinde bu sıfatların tamamının var olması onun güzel ahlaklı bir kimse olduğunun alametidir. Bazılarının olup bazılarının olmaması biraz güzel ahlak biraz da kötü ahlaklı olduğunun delilidir. Bu durumda mevcutları korumak, mevcut olmayanları da elde etmek için çalışmalıdır. Rasulullah sallAllahu aleyhi ve selem mümini pek çok sıfatla vasıflandırarak ahlaki güzeliklerine işaret eder. Buhari ve Müslim’in Sahih’lerinde Enes radıyAllahu anh’tan rivayet edilen hadise göre, Peygamber sallalhu aleyhi ve selem şöyle buyuruyor: ‘’ Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki bir kul için sevdiği ve arzu ettiği şeyi kardeşi içinde sevip arzu etmedikçe iman etmiş olmaz.’’
Yine Buhari ve Müslim’de Ebu Hureyre radıyAllahu anh tarafından rivayet edilen bir hadise göre, Peygamber sallalhu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur: ‘’Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna eziyet etmesin. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sussun.
Bir hadiste de şöyle buyrulmuştur: ‘’Müminlerin iman yönünden en mükemmeli, ahlakı en güzel olanıdır.’’
Eziyetlere katlanmak da güzel bir ahlaktır. Buhari ve Müslim’in Sahih’lerinde rivayet edildiğine göre, bir bedevi, Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem’in elbisesinden asılınca elbisenin kenarı mübarek omuzlarında iz bırakmıştı. Sonra bedevi, ‘’Ya Muhammed! Allah’ın sende bulunan malından bana bir şey verilmesini emret.’’ Dedi. Bunun üzerine Rasulullah salAllahu aleyhi ve sellem ona bakarak güldü, sonra kendisine ihsan edilmesini emir buyurdu.
Kavmi kendisine eziyet ettiği zaman şöyle demişti: ‘’Allah’ım! Sen kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar.
Veysel Karani, çoçuklar kendisine taş attığı zaman şöyle derdi: ‘’ Ey kardeşler! Eğer mutlaka atmanız gerekiyorsa bacaklarımın kanamaması için küçük taşlar atın ki namaz kılmama engel olmasın.’’
İbrahim b.Edhem bir gün ıssız bir çöle çıktı. Bu esnada bir askerle karşılaştı. Asker ona meskun yerlerin nerede olduğunu sordu. İbrahim mezarlığa işaret etti. Bunun üzerine asker kızgınlıkla onun başına vurdu ve başını yardı. Vurduğu kişinin İbrahim b. Edhem olduğu söylenince onun elini ve ayağını öpmeye başladı. İbrahim b. Edhem dedi ki: ‘’Benim başıma vurunca ben Allah’tan onun için cenneti vermesini istedim. Çünkü onun bana vurmasından dolayı bana bir mükafat verileceğini biliyordum. Ben onun yüzünden hayra nail olurken onun benim yüzümden şerre nail olmasını istemedim.’’
Ebu Osman sokaktan geçerken bir yerden üzerine kül atıldı. Arkadaşları ileri geri konuşmaya başladı. O dedi ki: ‘’Ateşe müstehak olan kimsenin külle karşılaşınca kızmaması gerekir.’’
İşte bunlar eğitilerek uysallaştırılan nefislerdir. Bunların ahlakları mutedil olmuş ve iç dünyaları sahtekarlıktan temizlenmiştir. Bunun semeresi kadere rızadır. Onlarda bulduğu alametlerden bir kısmına da olsa ulaşmak için riyazete devam etmesi gerekir.
(İhyau Ulumi’d-Din, İbn Kudame el- Makdisi)